İzmir Buca Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, sosyal medya hesabından yeni bir "cezaevi günlüğü" paylaştı.

Tunç Soyer, bu seferki yazısında Benjamin Franklin'in kâr ve hız arasında kurduğu bağlantıya dikkat çekti.

Tunç Soyer sosyal medya üzerinden paylaştığı günlüğünde şu ifadelere yer verdi:

"Cezaevi Günlüğü" 22 Ağustos 2025
Neoliberalizm, hızlanmayı bir zorunluluğa dönüştürdü. Hızdan beslendi ve bunu hiç olmadığı kadar ödüllendirdi. Hızlanmaya devam ederken “zaman”la ilişkimiz daha da endişe verici ve “hakikat” dışı bir hal almaya başladı. Zamanın hiçbir şeye yetmeyeceği hissi, zamanın para ile alınabileceği yanılgısına sürükledi insanlığı.

Oysa, Uruguay’ın efsane Cumhurbaşkanı Jose Pepe Mujica bu yanılgıyı en çarpıcı biçimde gözler önüne serdi.
“Alıyoruz, alıyoruz, alıyoruz, sonra aldıklarımızı koyacak yer bulamıyoruz. Çok büyük bir hata yapıyoruz ve aldıklarımızı kazandığımız parayla aldığımızı zannediyoruz. Halbuki, o parayı kazanmak için harcadığımız 'zaman'la alıyoruz… Ve parayla alınamayacak tek şey zaman.!”

Ve Gandhi hatırlatıyor;
“Hayatta hızlanmaktan değerli şeyler var.”

"Larry Dorsey’e göre, hıza teslimiyet bir hastalığa dönüştü"

“Zaman Hastalığı”; zamanın kaçıp gittiğini, zamana yetişmek için daha fazla koşturmak gerektiği inancına kapılanların yaşadığı ruhsal durumu tarif etmek için konulan bir teşhis. Bu ruh hali insanları felakete sürükleyebiliyor. Örneğin Japonca’da “karoshi” sözcüğü, iş sebebiyle ölüm anlamına geliyor. Haftada 90 saatten fazla çalışan insanlar “karoshi”den genç yaşta ölebiliyorlar.

Hız tutkusu; telaşlı, yersiz ve insanı terleten bir yaşam tarzına ve adına “Acelecilik” diyebileceğimiz bir kültüre evriliyor. Bu kültür unutmayı istemeyi bir saplantı haline getiriyor.

"İnsan evladı ölümden kaçmak için hıza tutunuyor"

Milan Kundera, Yavaşlık romanında şöyle anlatır;
“Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Düşünün; bir adam sokakta yürüyor. Birden bir şey hatırlamak istiyor, o anda kendiliğinden yürüyüşünü yavaşlatıyor. Buna karşılık az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan insan, sanki bulunduğu yerden hemen uzaklaşmak ister gibi yürüyüşünü hızlandırır. Yavaşlık ‘anı’nın yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Bu denklemden örneğin, şöyle bir sonuç çıkartabiliriz; çağımız kendisini hız iblisine teslim ediyor ve bu nedenle kendisini unutuyor.”

İnsan evladı adeta ölümden kaçmak için hıza tutunuyor. Oysa yüksek tempolu hayat; böbrek yetmezliği, kalp hastalıkları ve kanserden kaynaklanan hastalıklar nedeniyle ölümü hızlandırıyor.

"Acelecilik kültürü ile dünyamızı ve kendimizi tüketiyoruz"

“Zaman”la mevcut nevrotik ilişkimizi mutlaka düzeltmek gerek.
“Zaman”, koşturularak yaşanacak bir şey değil, daha uzun ve ağır hissettirecek bir şey gibi yaşamak mümkün. Kölesi olmadan, planlayarak yani…

Acelecilik kültürü ile dünyamızı ve kendimizi tüketiyoruz. O kadar zaman yoksunuyuz ki, ailemizi, sevdiklerimizi ihmal edebiliyoruz. Artık hiçbir şeyden tat almıyor, hep, “sonra ne var” diye bakıyoruz.

Acelecilik kültürü en çok çocukların hayatını tahrip ediyor. Çocuklar hız saplantısıyla doğmuyor, biz onları böyle yapıyoruz. Reklamlar onları küçük yaşta tüketime teşvik ediyor. Okul onları saate bağlı yaşamaya yönlendiriyor. Ebeveynler, müfredat dışı etkinliklerle çocukları baskılıyor.
Her şey; azın çok olmadığını, hızlının her zaman iyi olduğunu öğretiyor. Rekabet onları koşturmaya yönlendiriyor. Dinlenmeye, oyun oynamaya, hayal kurmaya vakitleri kalmıyor. Bu koşturmacalı hayat onlara bedeller ödetiyor. 5 yaşındaki çocuklar bile, stres yüzünden mide bozukluklarından, baş ağrılarından, uykusuzluktan, yeme bozukluklarından muzdarip.

Buca’da Kadın ve İş Hayatı paneline yoğun ilgi
Buca’da Kadın ve İş Hayatı paneline yoğun ilgi
İçeriği Görüntüle

Hızlı yaşamın evrensel saçmalığına karşı gelmenin yolu; savunmayı “yavaş yemek” ile sofrada başlatmaktır diyor Carlo Petrini.

"Ekmek ile demek ve bugün birçok dilde 'Arkadaş' anlamına geliyor

Yemek pişirmenin ve yemeğin doğasında insanları birbirine yakınlaştıran ve hızı yavaşlatan bir özellik var;
“Companion” kelimesi latince “Ekmek ile” demek ve bugün birçok dilde “Arkadaş” anlamına geliyor.

Carlo Petrini; 1986 yılında Roma’da İspanyol Basamakları Meydanın’da açılan Mc Donalds restoranına tepki olarak Yavaş Yemek, “Slow Food” hareketini kurdu. Bu hareket; yerel ürünleri ve gelenekleri teşvik etmek, hıza teslim olmamak amacıyla kurulmuş bir gönüllü organizasyondur.
3 temel sütün üzerine oturur. İyi, temiz ve adil gıda.
Yemek pişirmenin ve yemeğin doğasında insanları birbirine yakınlaştıran ve hızı yavaşlatan bir özellik var;
“Companion” kelimesi latince “Ekmek ile” demek ve bugün birçok dilde “Arkadaş” anlamına geliyor.

Carlo Petrini; 1986 yılında Roma’da İspanyol Basamakları Meydanın’da açılan Mc Donalds restoranına tepki olarak Yavaş Yemek, “Slow Food” hareketini kurdu. Bu hareket; yerel ürünleri ve gelenekleri teşvik etmek, hıza teslim olmamak amacıyla kurulmuş bir gönüllü organizasyondur.
3 temel sütün üzerine oturur. İyi, temiz ve adil gıda.

"Yavaş hareketinin sırrı denge arayışındadır"

“Slowfood” organizasyonuyla başlayan Yavaş hareketinin sırrı denge arayışındadır.
Denge; şartlar zorlasa da sakin kalmaya, telaşa kapılmamaya gayret etmek demektir.

Yavaşlamanın en büyük faydası zamanı yeniden ele alma fırsatı sunmasıdır. İnsanlarla, kültürle, doğayla, bedenimizle, zihnimizle anlamlı bağlar kurmamıza imkan verecek bir sükunet sağlamasıdır. Yavaşlık anlayışında “zaman”; sürekli tükenen sonlu bir kaynak değildir. İçinde yaşadığımız; o nedenle korkulması gerekmeyen ve hükmedilmeye çalışılmaması gereken bir şeydir. Kısaca yavaşlık “Daha iyi yaşamak”tır.

"Sorun bu bireylerin topluluk haline gelmeyi başarmasındadır"

Her birey frene basmanın yaşam kalitesini arttırdığını görmeye başladı. Sorun bu bireylerin topluluk haline gelmeyi başarmasındadır.

Bernard Russel daha 1935 yılında yazdığı makalesinde 4 saatlik çalışma süresinin hepimizi daha nazik, daha yufka yürekli, başkalarına daha az şüpheyle yaklaşan kişiler yapacağını anlatmış. Bugün bu öngörü kısmen gerçekleşti. İnsanlar giderek artan biçimde, tefekküre fırsat veren hobilere zaman ayırmaya başladı. Bahçıvanlık, okumak, resim yapmak, birçok el sanatı … Bunların hepsi bir şeyi iyi yapıp bundan keyif almanın her şeyi hızlı yapmaktan daha iyi olduğu bir anlayışı güçlendiriyor.

Zamanı Yavaşlatma Cemiyeti, Slowfood organizasyonu ve ardından gelen Cittaslow [Sakin (Yavaş) Şehir] hareketi, Acelecilik kültürüne karşı Yavaş Hareketini toplumsallaştırmak ve global dünyaya yaymak amacıyla doğdu.

Muhabir: BİRSU KOÇ