CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ile bazı tutukluları cezaevinde ziyaret etti.
Özel, ziyaret sonrası yaptığı açıklamada şunları söyledi:
"UZUN SÜREDİR ALDIĞIMIZ TEK İYİ HABER"
"Bir kez daha Silivri'deyiz. Bugün uzun süredir beklediğimiz, bir türlü yazılamayan, yazılamadığı için parçalara ayrılmaya çalışılan ve bir kez Cumhurbaşkanı'na ‘ahtapot’ dedirttik diye bunun için ‘Ahtapotu ispat etmeliyiz’ baskısının yapıldığı ve yazıldığı andan itibaren tel tel dökülen bir iddianamenin ertesi gününde buradayız. Diğer taraftan bir diğer iddianame uzun süredir tensip zaptı bekliyordu. Dün tensip zaptıyla birlikte Ahmet Özer serbest kaldı. Bu çok uzun süredir aldığımız tek iyi haberdi. Bundan dolayı mutluyuz. Ama onun dışında örneğin dört yılla yargılanan Zeydan Karalar'ı dahi bırakmadılar. Dedikleri cezayı alsa içeride yattığı yetecek ama onu dahi tensip zaptıyla bırakmadılar. Beşiktaş iddianamesindeki herkes yeterince yatmıştır, deliller toplanmıştır ve Aziz İhsan Aktaş suç örgütünün kurucusu, 774 yılla yargılanan kişi dışarıda gezerken arkadaşlarımızın tutuklu olmaları kabul edilemez. Hem Seyhan, Ceyhan, Adana Büyükşehir'den hem Avcılar'dan hem Beşiktaş'tan içeride yatan belediye başkanlarımızın derhal tutuksuz yargılanmaları, işlerinin başlarına dönmesi gerekmektedir.
“ŞEHİTLERİMİZİN KAYBI HEPSİNİ DERİNDEN YARALAMIŞ DURUMDA”
Çok sayıda arkadaşımızla görüştük. Başta Ekrem Başkan ve tüm arkadaşlarla sohbetimizin ilk başı geçen haftadan bu haftaya yaşadığımız büyük üzüntülerdi. Bilhassa Azerbaycan-Gürcistan arasında düşen askeri uçaktaki şehitlerimiz, hepsini çok derinden yaralamış durumda. Kocaeli'de yaşanan katliam şeklindeki iş kazası, Diyarbakır'daki iş kazası bütün arkadaşlarımızı fevkalade üzmüş durumda. Biz de bugün akşam yapacağımız mitingimizi bu yasa, bu mateme, bu acıya uygun bir vakar içinde ve uygun bir atmosferde gerçekleştirmek üzere arkadaşlarımıza talimatlarınızı vermiştik. Müziksiz, şehitlerimizin anılacağı, acının paylaşılacağı ve içinde bulunan bu zorlu durumdaki dayanışmanın bir kez daha gösterileceği bir sürecin içinde olacağız.
"HATALARLA DOLU BİR İDDİANAMEYLE KARŞI KARŞIYAYIZ"
19 Mart sivil darbesinin iddianamesi nihayet 237 gün sonra yazıldı ve 3 bin 900 sayfa hatalarla, çelişkilerle iki ayrı kişinin apayrı suçlardan aynı ifadeyi kes kopyala yapıştırla verdiği ya da verdiği iddia edilen hatalarla dolu bir iddianameyle karşı karşıyayız. 969 kez ‘hatırladığım kadarıyla’, 691 kez ‘öyleymiş’ -mış’lar, -muş’şlar, 546 kez ‘duydum’, 499 kez ‘olabilir’, 235 kez ‘düşünüyorum’, dokuz defa da ‘öyle hissettim’ ifadelerinin yer aldığı bir iddianameyle karşı karşıyayız. Ekrem Başkanımız seçim kazanmakla suçlanıyor, cumhurbaşkanı adayı olmaya niyet etmekle suçlanıyor. CHP kurultayından alıntılar yapıyorlar. İlerleyen günlerde çokça göreceğiz bunları. Örneğin Manisalı rahmetli Ferdi Zeyrek'in ve arkadaşlarımızın açtığı ‘Özgür Gelecek’ pankartının ‘Kazanacaklarından emindiler. Çünkü kurultayda şunu yaptılar, bunu yaptılar’ diye yazılmış. Ya da hep bir ağızdan koca tribünlerin ‘Güzel günler göreceğiz arkadaşlar’ı, ‘Bu seçimi kazanacaklarını, sonra da Türkiye'de iktidarı değiştireceklerini ve bunun kendileri için güzel günler olacağını, örgütün birbirini motive etmek için kullandığı şarkı’ diye ifade etmeye çalışan bir kara mizah durumuyla karşı karşıyayız.
"BİR SUÇ VARSA O İFTİRACI, O SUÇU İŞLEMİŞ, YAKALANDIM DİYE DE BAŞKASINA ATIYOR"
Ekrem Başkan'ın bu örgütü kurduğu ve ilk adımlarının 2014 yılında Beylikdüzü'nde atıldığını söylüyor. O kadar özensiz ki 2014’te Beylikdüzü'nde yaşanan bir olaydan bahsediyor ve ondan suçluyor. Oysa geçen hafta o olaydan Büyükçekmece Adliyesi'nde görülen mahkemede Ekrem İmamoğlu beraat etti. Savcı beş kere ertelettirdi. Belli ki buraya, ‘Bizi bekle. Biz onu buraya, örgütün kuruluşuna dayanak yapacağız’ demişler. Orada savcı hep bir buçuk-iki ay erteleyerek yine mütalaa vermeyince Hakim Bey ‘Mütalaa vermeme gerekçeni söyle o zaman’ dedi. Ona da diyemeyince karar verdi, beraat ettirdi. Bu acziyet onu örgütün kuruluşuna temel suç olarak yazmış. Ama şimdi burada beraat ettiği için boşalmış. Zaten iddianamenin her tarafı hukuk fakültelerinde ilk başta öğretilen bir suçtan yargılanıyorsan aynı suçtan bir daha mahkeme açamazsın. Aynı suçtan mahkeme açmaya yönelik bir sürü saçma sapan çabayla karşı karşıyayız. Her zaman söylediğim bir hususu burada söyleyeyim. Bu iddianame aynen şunu ortaya koymuştur: Bir cinayet iddiası var. Bir gizli tanık ya da bir iftiracı diyor ki ‘Ekrem Başkan cinayet işledi.’ Ortada silah yok, boş mermi kovanları yok, işin kötüsü öldürülen kişinin cesedi, cenazesi yok. Yani 'Ben duydum. Öyle biliyorum. Rüşvet almışlardır.' Kim vermiş, nerede vermiş, ne kadar vermiş, haniymiş? Buna 'Yok.' Şimdi buradan Akın Gürlek denen kişiye şunu söylemek durumundayım: Akın Gürlek denen kişi Eylül ayının 2'sinde basın mensuplarını topladı ve dedi ki 'Sadece tanık beyanıyla tutuklu kimse yok. Varsa söyleyin yarın bırakalım' dedi. İddianameyi yazdı. Örneğin herkes açsın baksın. Ondan iddianame istiyorduk. Yargılanmak değil yargılamak için diye. Kadriye Kasapoğlu. Sadece tanık beyanı. Mehmet Pehlivan, Kadir Öztürk, Sabri Caner Kırca, Hüseyin Yurttaş ve daha niceleri sadece tanık beyanıyla. Hani Akın Gürlek denen kişi, ben böyle hitabı iddianameden öğrendim, öyle bizden Özgür Özel denen kişi diye bahsediyor ya Akın Gürlek denen kişi. Kadriye Kasapoğlu'nun içeride tutulmasına ilişkin ne delilin var senin? Biraz önce saydığım isimlerin hangisinde ne delil var? Aksine hiç kimsede delil yok. Öyle bir nokta ki somut bir delil ortaya konulabilmiş değil. Konulan yer var. İftiracıların iftiracı olmaya zorlandıkları noktada bir iki delilimsi şey var, zaten kendi suçlarından korkmuşlar, millete suç atmışlar. Bir suç varsa o iftiracı, o suçu işlemiş, yakalandım diye de başkasına atıyor.
"MADEM Kİ JAMMER ÇIKTI ŞİMDİ ÇIKIP BİR ÖZÜR DİLEYECEKLER Mİ GÖRELİM"
Akın Gürlek isimli şahsa soruyorum:İlk gün sabahleyin sen basın bildirisi çıktın. 560 milyar lira yolsuzluk diye. Bir kuruşunun kanıtı var mı? Dün de arkadan haber yaptırıyor. 140 milyar lira. Bir kere 560 dedin 140'a mı düştün şimdi tenzilat mı yaptın? Bugün baktık bunun 100 milyar lirası dışarıdan bulunan krediler metro için metrolar bitmediğine göre parayı yedi bunlar yazmış. Böyle bir şey olur mu? Bütün metro inşaatları yürüyor. Bu paralar iştiraklere aktarılıp yandaş şirketlere bilmem ne mi verilmiş... Hangi yapılan ihalenin karşılığında iş teslim alınmamış. Geçmişte Erdoğan'ın suçlandığı naylon faturayla suçlanmıyoruz biz. Bütün ihalelerin hak edişleri var. Birisi diyor ki 'İhaleyi onun alacağı belliymiş diye duydum.' İspat var mı? Yok. Bir kör kuruş geçmiş mi boğazdan? Ekrem İmamoğlu'nun ve arkadaşlarımızın boğazından haram bir kör kuruş geçmiş mi? Şimdi Erdoğan'a soruyorum, ilk önce şunlara cevap versinler. 560 milyar lira yolsuzluk yayınlarından sonra şimdi 560 liralık yolsuzluk göstersin bize. 'İBB'den bin 200 Medya AŞ, bin 200 cep telefonu satın almış CHP delegelerine dağıtmış.' Bütün mahkemeler bunun ispatlanamadığını böyle bir iddianın bile bir kişinin söylemi olduğunu, bir meczup delinin kanıtının olmadığını söylemişti. Hadi Medya AŞ'den bin 200 cep telefonunu bul bakalım. Var mı kanıt, yok. İmamoğlu'nun lüks araçları nerede? Beş gün konuştunuz. MHP'li milletvekilinin çıktı. Pandemide bin 388 konsere fahiş fiyat ödendi. Hani iddianamede yok? Gecelerce konuştunuz. Bir iftiracı KİPTAŞ'tan 100 daireyi beşte bir fiyatına verildiğini iddia etmişti. KİPTAŞ'tan daireler beşte bir fiyatına, bazılarına. Bir tanesi iddianamede yok. Bir ara şey dediler 'CHP'nin delegelerine KİPTAŞ'tan ucuza daire.' Bir tane söyle 'Şu delegeye şu daire verildi' de. Hangi daire? Bir tane yok. Sadece iletişim için kullandılar bu yalanları. Hadi bakalım 'Para dolu valizler' günlerce. Özgür Başkan para dolu valizi şurada açtı mı? İçinden jammer çıktı mı? İddianamede ne var biliyor musunuz? Valizlerin içinde jammer olduğu var. Para demiyor. Utanmazlar Allah'tan korkmazlar, her gece boyunca sabahlara kadar valiz valiz para taşıdı korumalar, devletin polisi dediniz. Biz dedik 'O jammer.' Sordu o zaman 'Jammerı niye kullanıyorsun?' Dedik 'Mevcut Cumhurbaşkanı ne amaçla kullanıyorsa bizim cumhurbaşkanı adayımız da o amaçla kullanıyor.' 13'üncü Cumhurbaşkanı ne amaçla kullanıyorsa 14'üncü cumhurbaşkanı da o amaçla kullanıyor. Madem ki jammer çıktı şimdi çıkıp bir özür dileyecekler mi görelim bakalım.
"BİZE DELİKLİ KURUŞ BULAMAMIŞKEN, ÇIKMIŞLAR BİZE İFTİRA ATMAYA DEVAM EDİYORLAR"
Daha dün akşam TRT diyor ki 'Ekrem İmamoğlu oğluna 772 milyon lira para yollamış.' 772 bin lira. O parayla da altı metrelik derme çatma bir tekne alındığını sağır sultan biliyor. 20 milyona ev alınıyor ya onun otuzda biri. Altı metrelik derme çatma dandik bir tekne. Parayı da hiç kendi resmi hesabından aslanlar gibi oğlunun hesabına yollamış. Şimdi net olarak buradan Erdoğan'ın şu sözünü hatırlatıyorum, onun bakanlarının yatak odalarından, ayakkabı kutularında ve elbise torbalarında para çıktığından ve kendi oğluyla paraları sıfırladın mı onu aldın mı konuşmalarını yaptığından o kadar net ortaya çıktığında Erdoğan demişti ki 'Eğer para devletin parasıysa ortada bir yolsuzluk olur. Paralar devletin değil' demişti. Ortada bir kuruş devletin parası yok. Utanmadan herkes yolsuzluk iddiası diyor. Hırsız yazmış utanmadan Akit Gazetesi. Ekrem Başkan'ın resmini 7-8 gazeteye yolsuzlukla koymuşlar. Erdoğan kendi yakalanan paralarının devletten alınan para olmadığı, iş adamlarının parası olduğu için bunun yolsuzluk olmadığını iddia ediyordu. Şimdi bizim Allah'a şükür bir yerden çıkan bir para yok. Ama bütün 'Duydum, -mış, -muş'lar' ne olmuş? Kreş olmuş. Yurt olmuş. Yurda yatak olmuş. Yurdun odasına mini bar olmuş. Ne olmuş? Süt yardımı olmuş. Şimdi iş adamı yaptığı iş karşılığında değil o iş adamı nasıl Isparta'da hiçbir ilgisi yokken Aziz İhsan Aktaş A8 Long koyuyor da kendi gönlünden veriyor ya bu iş adamları kreş yapmışlar. Para vermişler de kreş yapılmış da değil. Bu iş adamları kreş yapmışlar. Kreş yapılmasına aracılık etmişler. Katkı sağlamışlar. Devletin parası değil, iş adamının parası. Şahsa değil millete geçtiyse geçmiş, o para AK Parti döneminde şahsa verilirmiş ayakkabı kutularında, CHP döneminde kreş olmuş. O dönem bakanların para almasına AK Parti'deki, MKYK üyesi ve Erdoğan'ın gözdesi diyordu ki 'Vatandaşın günah işleme özgürlüğü vardır.' AK Parti döneminde vatandaşın hayır işleme özgürlüğü kalmadı. Vatandaşın hayır işleme, sevaba girme özgürlüğü kalmadı. Bunun için bize iddianame yapıyorlar. Geçmişte paralardan, o paraları açıklayamayan alınıp konulan daha sonra FETÖ'cüler kumpas kurdu bize diyen, sonra ama faiziyle paraları geriye isteyenler şimdi çıkmışlar bize delikli kuruş bulamamışken, çıkmışlar bize iftira atmaya devam ediyorlar.
"EKREM BAŞKAN'IN KAÇMA ŞÜPHESİ Mİ VAR? BIRAK KAÇSIN KURTULURSUN, YOKSA İNDİRECEK SENİ O KOLTUKTAN"
Sayın Erdoğan, bugünkü ziyaretimi şahsınızın talebi üzerine yaptım. Ne demiştiniz? 'İddianame bir aya kadar çıkar. Birbirlerinin bir ay sonra gözüne bakamayacaklar.' Ekrem Başkan'ın gözüne bakmaya geldim. 'İnsan içine çıkamayacaklar.' İnsan içindeyiz Allah'a şükür. Akşam Sultanbeyli'ye beklerim. AK Parti'nin hikayesinin başladığı ilk belediyeyi kazandıkları ilçede birbirimizin yüzüne bakmaya gidiyoruz. Şu kadar vicdan, şu kadar insaf, şu kadar masumiyet karinesine saygı varsa bu kirli dilden vazgeçilsin. Yok yolsuzluk, yok hırsızlık, hepsinin kuru iftira olduğu hiçbirinin ispatlanamadığı ortaya çıktı. Arkadaşlarımızın tamamının tutuksuz yargılanması gerekmektedir. Delilleri topladın, iddianameyi yazdın. Bu vakitten sonra ne olacak? Ekrem Başkan'ın kaçma şüphesi mi var? Bırak kaçsın kurtulursun. Yoksa indirecek seni o koltuktan. Neden tuttun Ekrem Başkan'ı? Cumhurbaşkanı olmasın diye. Vallahi ben demiyorum artık. Düne kadar ben diyordum. Akın Gürlek iddianameye yazmış. Bunun niyeti diyor bir zenginleşmek, Ekrem Başkan kolundaki saati siyaset kaldırmıyor diye çekmeceye kaldırmış. Bindiği arabayı siyaset kaldırmaz diye mütevazileştirmiş. Üç kuşaktır yaptıkları işle kazandıkları parayı yemeye zamanı olmayan hayıra hasenata kendi ailesini harcadığından çok para harcayan birisi. Bunu bütün Beylikdüzü, bütün Trabzon, bütün İstanbul biliyor. Ekrem Başkan'ın babasıyla birlikte belediye başkanlığı işlerine başlamadan önce yapıp teslim ettikleri daire sayısı iki bin 500. 90 gayrimenkulden bahsediyorlar arka alandan. En beceriksiz müteahhit yüzde 10 kazanır. 250 daire var. 160'ı nerede onu sormak lazım Ekrem Başkan'a. İstanbul gibi yerde iki bin 500 daireyi teslim etmiş kişiye 'Bu 90 daire nereden' diyorlar. O 90 dairenin hiçbir tanesi de bu süreçte alınmış daireler değil. Kendi şirketi kendinden bağımsız, siyaset yapmaya başladığından beri yetkilerini bırakmış, ayrılmış oradan, aile şirketi inşaat yapıyor, Bunlar diyor ki 'Siz nereden daire buluyorsunuz?' MASAK'tan bir şey çıktı mı? MASAK'tan çıkanların hepsinin cevabı var.
Buradan Ekrem Başkan'ın talebi benim partinin genel başkanı olarak talebim, bütün arkadaşlarımız için talebimiz. Sayın Bahçeli de destek vermişti. Derhal duruşmaların televizyonlardan tamamının canlı yayınlanması için bir yasal düzenleme yapılmasını bekliyoruz. Oradan duydum, buradan duydumla iddianameyi koymuşlar. Algı yapıyorlar. 2 bin 200 yıl. Bakın Sayın Erdoğan'a söylüyorum: 28 Şubat bin yıl sürecek dendiğinde, bu seni nasıl motive ettiyse bu 2 bin 200 yıl da beni öyle motive ediyor. Ona göre mücadele edeceğim seninle. Bir gün çıktın dedin ya 'Hani bin yıl sürecekti 28 Şubat? Ne oldu?' Senin karşına geçip de hani 2 bin 200 yıl yakacaktı Ekrem İmamoğlu, ne oldu diyeceğim gün için bugünden geriye sayıyorum. Gün sayıyorum o an için. Bu kadar açık söylüyorum bu kadar net söylüyorum.
"BİR PARTİ KAPATMA DAVAMIZ EKSİKTİ"
Akın Gürlek dün önce bir yaptı, eline vurdular ve çekti. Düzenleme yazdı, olmadı, bir daha yazdı. Nihayet dün yazdığı yazı bugün ulaştı. Suçüstü yakalandı. Anayasanın parti kapatma maddelerini hatırlatarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na CHP'yi şikayet ediyor. Dün yollamış yazıyı. Sonra millet ayağa kalktı ‘Parti kapatma da nedir?’ diye. ‘Cumhuriyet’in, Atatürk’ün kurduğu partiyi Akın Gürlek’e mi kapattırırlar’ diye. Millet canına okudu. Önce bir tane yazı; yazıyor yazıyor. ‘Biz parti kapat demedik de şunu söyledik.’ Sonra tepkiler devam edince bir tane daha. ‘Parti kapatılmasını istemedik.' Gitmiş yazı. Ben dün söyledim. Tarihe kayıt oldu artık o. Erdoğan kendisinin geçmişte yaşadığı ve kendisine yaşatılan ve yaşatılmayan her şeyi arkadaşlarımıza yaşatıyor. Bizim bir parti kapatma davamız eksikti. Allah razı olsun o da oldu. Aynı maddelerle gitmiş; anayasadaki parti kapatma maddelerini hatırlatan maddelerle yollamış.
"BEN BU DAVANIN HUKUKİ DEĞİL, SİYASİ BİR DAVA OLDUĞUNU DÜNKÜ İDDİANAME KADAR İYİ ANLATAMAZDIM"
Zaten kendisinin bu işe memur kılındığını bilmiyor muyduk biz? Sen İstanbul’dan geçmişsin Ankara’ya, hakimlikten geçmişsin siyasete. Niyetinde Anayasa Mahkemesi var, o var, bu var. Ama niye geldin geriye buraya? Geldi buraya geri. Kendi de açıklamış. ‘Ekrem İmamoğlu zenginleşmek istiyor.’ Onun nasıl bir yalan olduğunu hepimiz biliyoruz. İki, CHP'de iktidar değiştirmek istiyor. Biz yol arkadaşıyız. Meşru yollardan, siyasi yollardan 28 Mayıs günü sabahleyin ‘değişim’ diyerek yola çıkmışız biz. Partinin Cumhurbaşkanı adayı olacakmış. Olacak, oldu. Millete sorduk 15,5 milyon kişi Mart’ın 23’ünde bunu münasip gördü. Yarın da adayımız da olacak, seçimi de kazanacak. Burada bu kişinin bunlara mani olmak için geldiği nasıl belli? 18 Mart günü akşam vakti, diploma iptali. Ertesi sabah, operasyon. Biri İstanbul Üniversitesi’nden, biri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan. Tek elden koordine. Amacı ne? ‘Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olamasın.’ Bu yargılamadan kurtulursa ‘Diplomasız olsun’, diplomadan kurtulursa ‘Yargılansın.’ Biz bu konuda meselenin sonuna kadar farkındayız. Milletimiz de farkında. Ben Akın Gürlek’i eleştirdim, ağır eleştirdim. O dava açtı, o oldu, bu oldu. Sözümü esirgemedim. Ama benim huyumdur, hiç kimseye beddua etmedim. Şimdi Akın Gürlek’e ağız dolusu ‘Allah senden gani gani razı olsun’ diyorum. Ben bu kadar iyi anlatamazdım, bu işin siyasi olduğunu. Ben bu davanın hukuki değil, siyasi bir dava olduğunu dünkü iddianame kadar iyi anlatamazdım. Hem açıkça anlatmış hem ‘suçlama’ diye yaptığı yerlerde çuvallamış. Hukuki zemin sıfır. Siyasi zemin bin 500. Ben de zaten bunu söylüyorum. Siyasi zeminde mücadelemizi sürdüreceğiz. Hukuki zeminde zaten sizi perişan edeceğiz. Hele hele bir canlı yayınlansın. Milletin gözünün önünde perişan olacaksınız. Ekrem Başkan'ımın özel mesajıdır: ‘Gün sayıyorum’ diyor, ‘Bu saçma sapan, duyuma dayalı iftira ve iddiaların her birisini teker teker çürütmek üzere.’ ‘Gün sayıyorum’ diyor."
"HANİ AHTAPOTUN KOLLARI BÜTÜN TÜRKİYE’YE UZANIYORDU?"
Yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Özel, iddianamede geçen ‘Ahtapotun kolları’ ifadesi hakkındaki soruya şu yanıtı verdi:
"Birincisi; zaten bir soruşturma yürütüyorsunuz. ‘Soruşturma gizli’ diyorsunuz. Dün ortaya çıktı ki bundan önce geçirdiğimiz 200 küsür günde, iki günde bir olsa 100 parça halinde zaten siz bu soruşturmayı bizzat medyaya kendiniz sızdırmışsınız. Soruşturmanın gizliliğini ihlal eden kişi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ve bu soruşturmayı yürüten kişiler. Yoksa nasıl eline bir sayfasını alan avukat koşuyor geliyor buraya, ‘Şöyle ifade verirsen şöyle olacak, böyle olursa olacak.’ Akşamleyin A Haber’de, TGRT’de, orada burada ‘İddianamede şu olacak, bilmem ne bu olacak.’ Dün çıkan iddianame puzzle gibi. 100 ayrı parçayı birleştirdik, bir tane eksik parça yok. Bir tane yeni bir şey duyan oldu mu? Bir tane kanıt var mı? ‘-mış’ları, -muş’ları’ yazmışlar. Bu arada Erdoğan da suçüstü yakalandı. İddianamede ahtapot olduğunu, kolları olduğunu söylüyordu. Ben de ona ahtapotu ve kollarını göstermiştim. O günden beri söylemiyordu, biliyorsunuz. Ama bunun Akın Gürlek’in kendisini brife ettiğini, hep söyleniyor ya İstanbul’a indiğinde havaalanında karşılıyor, içeride kapıda bakanlar bekliyor, içeride baş başa görüşüyor. Gizlilik var, yargı ile yürütme arasında güya kuvvetler ayrılığı var. Ya Akın Gürlek gidiyor Erdoğan’a, ‘Efendim ahtapot diyebilirsiniz’ diyor, o diyor ya da Erdoğan Akın Gürlek’e bir ahtapot tarif ediyor, ‘Böyle bir şey yaparsan iyi olur’ diyor. İkisi de birbirinden sorunlu. Erdoğan’a gizli soruşturma hakkında ayrıntılı bilgi veren savcı ya da savcıya nasıl bir iddianame istediğini söyleyen yürütmenin başı. Bir hukuk devletinde buna ne denilebilir? Geçmişte ‘Bu dosyaları ayırın’ deyince, ‘Olmaz öyle şey ‘ahtapot’ dedirttik adama’ dediklerini ben söylemiştim burada. Şimdi o ahtapotu iddianameye yazmışlar ama bir şey var. Hani ahtapotun kolları bütün Türkiye’ye uzanıyordu? Bütün Türkiye’ye uzanıyordu. İddianamede ‘Şehrimiz İstanbul’un her tarafına uzanıyor' yazmış. Orada bile 81 vilayetten 80’inde bir geri adım, bir kendi kendinin ifadesini yalanlama var. Baştan aşağıya iddianame kendini ihbar eden, talimatla yazıldığını gösteren, bir kişiye husumet duyduğunu gösteren, bir partiye husumet duyduğunu gösteren ve bunun altını doldurmaya çalışırken eline yüzüne bulaştıran bir evraktan ibarettir."
"SAYIN BAHÇELİ İLE ERDOĞAN’IN BİRBİRİNE SÖYLEDİĞİ LAFLARI SÖYLESEM YÜZÜNÜZ KIZARIR"
Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Siyasette nezaket dersini almayı unutanlar var. Bunların en başında da CHP’nin Genel Başkanı geliyor” sözünün sorulması üzerine, şöyle konuştu:
"Türk siyasetinin görüp göreceği en küfürbaz figür kendisi çünkü. Benim geçen hafta kendisine yönelik değil ama bu trollerin saldırılarından sonra aileye, Dilek Hanım’a, çocuklara… ‘İtine, köpeğine sahip çık’ demiştim. Bunu söylüyor. Bu lafı 2022 yılında ‘Ey Kılıçdaroğlu itine, köpeğine sahip çık. Havlamasınlar. Susturmazsan susturmasını biliriz. Kudurmuşlar’ lafı kendine ait. Burada Sayın Bahçeli ile Erdoğan’ın birbirine söylediği lafları söylesem yüzünüz kızarır, sizin okuduklarınızdan iki kat daha fazladır. Bundan sonraki süreçte de Erdoğan bizim güç elde ettiğimizde hangi nezakette olduğumuzu bilir. Kendisi seçimi kazandığı akşam Üsküdar’da ilk bulduğu yarım yamalak bir otobüsün tepesinden ‘Bay Kemal, Bay Kemal’ diye dalga geçiyordu. Ben seçim kazandığımda ‘Kimse bunu başkasının mağlubiyeti olarak görmesin, kimsenin hezimeti olarak görmesin. AK Partili, MHP’li komşularınızı üzmeyin. Korna çalmayın, davul vurmayın. Biz zafer kazanmadık, görev aldık’ demiştim. O kazandığı seçimden sonra ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ diye hem de seçimdeki hilelere itirazlar söylenirken mavra yaparken, biz ‘Belediye başkanlarının cebindeki anahtar belediyenin kasasının, kapısının anahtarı değil, Türkiye’nin güzel yarınlarının anahtarıdır’ diyecek ahlaktayız. Biz kazandığımız seçimden sonra kendisine 23 yıl boyunca hiç partimize bayram telefonu açmamış, bayram telefonu açan, partisinde kendisini ziyaret eden, nezaketle ‘Millet aç, yoksul. Yerelde biz, genelde siz bu millete hizmet edelim, doğrusunu yapalım. Anayasaya uyalım ve zulmü bitirelim’ diyen kişiyim. Biz o süreçlerde ‘Normali bu’ demiştik, o ‘Yumuşama’ diyordu. Sertlik gerekince nasıl sertleşeceğimizi, yumuşaklık gerektiğinde kendisinin nasıl yumuşak davrandığını gördük. O zoru görünce Kenan Evren karşısında yumuşayan, garibanı bulunca atanamayan öğretmene ‘Yalan atıyorsun’ diye üstüne laf söyleyen, söz söyleyen biridir. Ondan alınacak siyasette nezaket dersi, insanı olsa olsa Erdoğan’ın seviyesine indirir. Erdoğan’ın seviyesine inersem siyasette, çıkarken vurgun yerim."




