YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE- Geçmiş yıllarda tiyatroya ara vermesinin nedenini, “Turneler yüzünden uzun süreler oğlumdan ayrı kalmak ikimiz için de zordu. İçim kan ağlayarak tiyatrodan ayrıldım” sözleriyle aktaran İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İzBBŞT) oyuncusu Buket Özkat, o dönem geçimini sağlamak için ünlü bir markanın mağazasında tezgahtarlığa başladığını ve zamanla mağaza müdürlüğüne kadar yükseldiğini ancak İzmir Şehir Tiyatroları’nın açılacağını duyunca müdürlükten istifa edip tam 1 yıl sınava hazırlandığını ifade etti.
‘O YAŞTA KANIMA GİRDİ’
Kendinizi tanıtır mısınız biraz? Tiyatroya ilginiz ne zaman başladı?
Öğretmen bir anne ve babanın ilk çocuğuyum. Çok şehir dolaştık. Rahmetli babam Fransızca öğretmeniydi ancak edebiyata ve tiyatroya çok meraklıydı. Tiyatro kolu öğretmenliği ona verilirdi hep. Bazen öğrencileri evimize gelirdi prova yapmak, ses kaydı almak için. Bir kenarda sessizce oturup onları izlerdim. Tiyatro, o yaşlarda kanıma girmiş demek ki…
Liseyi İzmir Eşrefpaşa Lisesi'nde okudum. Edebiyat öğretmenim, aynı zamanda memleketlimiz olan Ahmet Ordu hocamdı. Sanatın her alanında desteklerdi bizi. Üzerimde emeği çoktur. Babamla da arkadaştılar. Bir öğretmenler gününde, kendi yazdığım bir metni okumak için seçildim. O gün Ahmet hocam, telefonla babamı aradı; ‘Kızın bugün hepimizi ağlattı’ dedi. (Gülüyor) Telefonu kapattıktan sonra babam bana dönüp, ‘Seninle gurur duyuyorum’ dedi gözleri dolu dolu… O zamanlar, babalardan çok sık duyamazdınız bu cümleyi. O gün karar verdim tiyatro yapmaya.
Liseyi bitirdiğim yaz; 1991 yılında, İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu sevgili Zeki Yorulmaz ile sınav parçalarıma karar verdik ve düzenli olarak çalıştık. Zeki hocam, çok öğrenci çalıştırmazdı. İnandı bana ve çok iyi yönlendirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde (DEÜ GSF) oyunculuk sınavını 3’üncü olarak kazandım. Böylece serüven başlamış oldu.
‘MİNNETTARIM ONLARA’
Profesyonel olarak tiyatroya başlayana kadar neler yaptınız, kimlerle çalıştınız?
Öncelikle, Özdemir Nutku ve Hülya Nutku'nun öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum. Sahne ve kulis disiplinine çok önem verilen bir okulda oyunculuk okudum. Bu büyük bir ayrıcalıktır. Çok değerli hocalar tarafından yetiştirildik; rahmetli Haldun Marlalı ve Haşim Hekimoğlu gibi… Huzur içinde uyusunlar. Rol hocam, Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncusu Mehmet Gürkan'dı. Kendisi Şehir Tiyatrosu sınavı için de çok teşvik edip yüreklendirdi beni. Yeri çok başkadır. Bir diğer önemli isim, Varlam Nikoladze'dir. Hem tiyatro hem de hayata dair çok şey öğrendim ondan. Şu an Tiflis'te yaşıyor. Şan hocam, İzmir Opera ve Bale sanatçısı Altuğ Dilmaç'tı. Çok keyifli geçerdi derslerimiz. Doğru sesi, notayı, kahkaha atarken bulduğum çok olmuştur. (Gülüyor)
Bizler hem uygulama hem de kuramsal derslerde, muazzam bir hoca kadrosuyla eğitim gördük, büyüdük, şekillendik. Oyunculuk derslerimiz kadar, kuramsal derslerimiz de ağırdı. O zamanlar çok söylenirdik bu konuya ama profesyonel hayata atılınca kavradık önemini. İyi ki zorlamışlar bizi, iyi ki okumuşuz onca oyunu, iyi ki gündüz dersler, akşam provalarla geçmiş öğrenciliğimiz… Minnettarım tüm hocalarıma.
‘TİYATRO EĞİTİMİ BUDUR’
Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bizler, dramatik yazarlık, oyunculuk ve tasarım bölümü olarak bir bütündük. Hocaların hocası Suat Taşer adına düzenlenen kısa oyun yazma yarışmasında derece kazanan 4 oyun, 27 Mart haftasında sahnelenirdi. Oyuncu olarak hem reji defteri tutar, asistanlık yapar, dramaturji öğrenir, hem de gerektiğinde tasarım atölyesinde arkadaşlarımıza dekor ve kostümde yardım ederdik. ‘Tiyatronun mutfağı’ dediğimiz şey, işte tam da budur. Bu eğitim biçimi, profesyonel hayatıma çok şey katmıştır ve inandığım tiyatro eğitimi budur; böyle de olmalıdır.
‘DÖNÜM NOKTASIDIR’
Bugüne kadar ne tür çalışmalarda ve tiyatrolarda yer aldınız?
Öğrenciliğimizin ilk 2 yılı dışarda tiyatro yapmamız yasaktı. Çünkü, henüz gerekli olgunluğa erişmemiş oluyor oyunculuğumuz… Ben 1’inci sınıfta canım Özdemir Nutku hocamın özel izniyle, hem son sınıf arkadaşım Ersin Umulu'nun bitirme tezi ‘Küheylan’da Jill rolünü üstlendim hem de İzmir Devlet Tiyatrosu’nda ‘Öğrenci Sanatçı’ olarak görev almaya başladım. Bu ayrıcalık, belki de çok çalışmam ve çok disiplinli olmamdan kaynaklanıyordu. Benden sonra da bu yasak, biraz esnetildi görev alınacak kuruma ve role bakılarak... Jill, bir dönüm noktası oldu oyunculuk hayatımda. Sevgili Ersin çok iyi bir oyuncudur. Birlikte çok prova yaptık ve çok çalıştık. Onun profesyonelliği de yardım etti bana, kabuğumu kırdım ve hatta kimliğimi buldum belki de...
Devlet Tiyatrosu’ndaki başlangıcım da çok sevdiğim, saygı duyduğum bir yazar olan rahmetli Dinçer Sümer'in ‘Ali Ayşe'yi Seviyo’ oyunuydu. Huzur içinde uyusun. Tam 2 sezon, kapalı gişe oynadı oyun, turneler yaptık, neredeyse tüm Türkiye'yi dolaştık. Rahmetli Fikret Tartan yönetmişti oyunu. Bu oyundan sonra da pek çok oyununda beni seçti Fikret hocam... Devlet Tiyatrosu, benim ikinci okulum, ailem oldu. Sadece yönetmen ve oyunculardan değil, orada çalışan herkesten çok şey öğrendim. Özellikle bahsetmek istediğim kişi ‘sahne amirliği’ görevinden birkaç sene önce emekli olan, Gündoğan İncekara'dır. Ben zaten, kulis ve sahne disiplini iyi olan bir oyuncuydum ama Gündoğan amirimizin, deyim yerindeyse gestapoluğu sayesinde kat kat arttı. Gündoğan amirimin ayak sesini duyunca çil yavrusu gibi dağılır ve sessizliğe bürünürdük.
Fikret Tartan, Türker Tekin, Çetin Köroğlu, Mediha Köroğlu, Önder Alkım gibi önemli isimlerle çalıştım Devlet Tiyatrosu’nda… Gençler bilmez, huzur içinde uyusunlar…
‘AYŞEN GRUDA OKULDU’
Mezun olduktan sonra da uzun yıllar İzmir Devlet Tiyatrosu’nda sözleşmeli sanatçı olarak çalışmaya devam ettim. 2004 yılında, şansımı İstanbul'da denemeye karar verdim. Pek çok arkadaşım mezun olduktan sonra İstanbul'a gitmişti zaten, İzmir'de devlet tiyatrosu dışında özel ya da ödenekli başka bir tiyatro olmadığı için… Rahmetli Özdemir Nutku hocamız, şehir tiyatrosunun kurulumuyla ilgili çalışmalar yapmıştı, ancak neticelenememişti ne yazık ki… O ve Hülya hocamızın en büyük hayali, mezunlarının, sadece İstanbul'da değil İzmir'de tiyatro yapabilmesiydi. Ben de İstanbul'da dublaj stüdyolarında çalışmaya başlayarak, camiaya adımımı attım. Rahmetli Payidar Hekimoğlu, Nur Subaşı gibi efsane sesleri tanıma ve onlarla stüdyoya girme şansına sahip oldum. 2005 yılı sonunda okul arkadaşım Murat Ergür vasıtasıyla Asuman Dabak'la tanıştım… Asuman Hanım bir tiyatro kuruyordu ve Haldun Dormen'in yöneteceği bir oyun için oyuncu seçmeleri yapıyordu. Philip King'in yazdığı ‘Papaz Kaçtı’ oyununda ‘Aida’ rolüne uygun bulundum. Benim için önemli dönüm noktalarından biri oldu bu rol. Ayşen Gruda gibi büyük bir aktrisle aynı sahneyi paylaşmak, Haldun Dormen gibi bir yönetmenin oyununda rol almak, önemli bir başarıydı benim için. Asuman Dabak tiyatrosu 3’üncü okulum oldu. Özellikle Ayşen abla (Gruda), hem tiyatro hem de hayat okuluydu benim için. Çok güzel anılar biriktirdik, turneler yaptık, çok şey öğrendim ondan… Huzur içinde uyusun.
‘İÇİM KAN AĞLADI’
Bir Alanya turnesinde oğlumun babasıyla tanıştım. Tanıştıktan sadece 3 ay sonra mesleğimi, İstanbul'u bırakacak kadar büyük bir aşkla evlendik. 1 yıl sonra da oğlum dünyaya geldi. Bu noktada tiyatro hayatımı bir süreliğine dondurmuş oldum. Sanırım tiyatro perilerini gücendirmiş olmalıyım ki uzunca bir süre uğramadılar…
2013 yılında, evliliğimi bitirip İzmir'e döndüm ve tekrar İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oynamaya başladım. 1 sezon çalıştım. Ancak, gördüm ki kariyerim ve oğlum arasında bir seçim yapmalıyım. Yiğit henüz 5 yaşındaydı ve turneler nedeniyle uzun süreler ayrı kalmak zorunda olmak ikimiz için de zordu. İçim kan ağlayarak tiyatrodan ayrıldım. Oğlumu büyütmek için para kazanmam gerekiyordu elbette… Tezgâhtar olarak çalışmaya başladım küçük bir butikte. Birkaç sene sonra önemli bir markaya geçtim. Sonrasında ise yine önemli bir markada mağaza müdürü oldum. Para kazanıyordum evet. Yükselmiştim de evet. Ama mutlu değildim.
‘YILLARDIR BEKLİYORDUK’
İzmir Şehir Tiyatroları’na geliş süreciniz nasıl oldu? Sınava katılmaya nasıl karar verdiniz?
Bizler, DEÜ GSF Tiyatro Bölümü mezunları, yıllardır bekliyorduk Şehir Tiyatroları’nın açılmasını. Canım hocam Özdemir Nutku'nun önderliğinde başlayan çalışmalar, onun kaybından sonra belki de daha anlamlı bir şekilde hızlandı. Çünkü büyük hocamızın vasiyetiydi bu tiyatro. Diğer meslektaşlarımın da belirttiği gibi; büyük bir eksikti İzmir'de şehir Tiyatroları’nın olmayışı…
İzmir'e döndükten sonra eski dostlarım ve hocalarımla görüşmeye başladım elbette. Bu noktada canım hocam Hülya Nutku giriyor devreye… Her konuşmamızda beni tiyatroya dönmem için yüreklendirdi. Bazen bir anne gibi, bazen bir hoca gibi. Çok özlüyorum onu. Huzur içinde uyusun. İzmir’de Şehir Tiyatroları’nın temelini atmaya başladıklarını, mutlaka sınava girmem gerektiğini söyledi. Bunun üzerine mağaza müdürlüğünden istifa ettim ve tam 1 yıl an be an kuruluş sürecini takip etmeye çalışarak sınava hazırlandım, bekledim. Bazen sabırla, bazen pes etmeye yakın, bazen gözyaşlarıyla, bazen kaygıyla, bazen kendine güvenle… Bu süreçte yanımda olan tüm dost ve hocalarıma, özellikle de İzmir Devlet Tiyatrosu sanatçısı sevgili Yusuf Köksal'a teşekkürlerimi sunuyorum. Mentorum, hocam, dostum… O olmasaydı bu kadar kendimden emin bir şekilde giremezdim sınava.
‘İNANMIŞ VE GÜÇLÜ’
Yücel Erten başta olmak üzere kurucu kadroyu ve ekibi bütüncül düşündüğünüzde ne görüyorsunuz?
İzBBŞT, benim 4’üncü okulum… Oyunculuk mesleğinde öğrenme bitmez. Bitemez. Bitmemelidir. Canım hocam Yücel Erten, uzaktan uzağa takip ettiğim, ‘Bir gün ben de öğrencisi olsam keşke’ diye hayaller kurduğum, Türk Tiyatrosu’nun en önemli insanlarından biri. İzBBŞT'nin kuruluş tanıtımında yaptığı konuşmada şöyle diyor; “Özdemir Hoca sevin, hayallerin gerçekleşti. Muhsin hocaya, Sevda hocaya, Metin And hocaya, Sevinç hocaya haber ilet. Mahir hocaya, Cüneyt hocaya, Salih ve Nüzhet hocalara söyle; boşu boşuna çalışmadılar, maksatsız ölmediler.”
Gözlerimde yaşlarla dinlediğim bu konuşma, canım Yücel Erten hocamın, bu işe nasıl kendini adadığını ne savaşlar verdiğini ne büyük bir sorumluluk duygusuyla yola çıktığını ve ne olursa olsun, önüne hangi engel çıkarsa çıksın, bu uğurda mücadele etmekten vazgeçmeyeceğinin en büyük kanıtı değilse nedir? Böylesine inanmış ve güçlü bir Kurucu Genel Sanat Yönetmeninin ışığında, bizlere de bu onurlu mücadelenin bayrağını gururla, zaferini de göğsümüzde bir madalya gibi taşımak düşer.
Bu kurumun sanatçısı olmaktan gurur duyuyorum. Her gün şükrediyorum. Tiyatroya her gidişimde sahne zeminine dokunuyor, dekorlara sarılıyorum. Kokusunu içime çekiyorum. Minnettarlığımı kelimelerle anlatmam çok zor.
Yönetim ekibimiz, oyuncu meslektaşlarım, teknik kadromuzla, çok güzel projelere imza atacağız. Hepimiz çok hevesli, kararlı ve çalışkanız.
Kendi ailelerinden de benzerlikler bulacakları, yeri geldiğinde iç hesaplaşma yapacakları, yeri geldiğinde kendi hatalarını fark edecekleri, gerçeklerin belki de bir tokat gibi onları kendine getireceği, aynı zamanda da mizahla bezenmiş, eğlenceli bir oyun Tavşan Tavşanoğlu… Çıkın çıkın gelin demek istiyorum herkese. (Gülüyor)
BUKET ÖZKAT’IN EN’LERİ
Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?
Türkiye'de tiyatro sanatının, sadece devlet ve kurumları tarafından değil, üst düzey şirketler tarafından da desteklenmesi en büyük hayalim. Yeni ve şık tiyatro binalarının yapılması, festivallerin yapılması, uluslararası projelerin desteklenmesi gerekiyor.
Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?
Tiyatro perilerini gücendirmek istemem… Oynadığım her rol benim için çok değerlidir.
Oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?
Bir Broadway müzikalinde oynamayı çok isterim; Moulin Rouge gibi...
Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?
Ahhh… Al Pacino.
Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?
Dönem dönem değişiyor bu isimler ve yönelimler tabii ama şu an en büyük ve en önemli ilham kaynağım canım Yücel Erten hocam.