“Söyleyin fırıncılara ekmek de vermesinler” dediği bir an vardı Sırrı Süreyya Önder’in.

Yaşıyoruz işte!

Neymiş efendim İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışanlar arasında Tuncelililer varmış!

Neymiş efendim; Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu aslen Tunceliliymiş!

Neymiş efendim; Türkiye’nin ana muhalefet partisi Alevi partisine dönüşüyormuş!

Üst üste gelen bu üçlü ve benzer onlarca “söz”, tesadüf olabilir mi?

Seçim öncesi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği üzerinden yeterince zehir saçamayanlar, içinde kalanları kusuyor. Bir Alevinin, üstelik “tüm uyarılar”a rağmen, Cumhurbaşkanlığı’na aday olması, bir de üstüne “Alevi.” başlıklı video paylaşmasının nasıl dert olduğunu görüyoruz.

İrin akıyor, belli ki biriktirmişler içlerinde!

*

“Türk bayrağının dalgalandığı her yer vatandır” diye övünen, Anayasa’nın “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” ilkesini ölümüne savunanlardan geliyor bu salvolar.

Nasıl mı başlıyor?

Sosyal medya fenomeni Jahrein, “otelde otururken canı sıkılıyor” ve nedense İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışanlar aklına düşüyor: “Acaba nereliler?” Hemen Tuncelili olanları Facebook üzerinden tespit etmeye girişiyor. İnsanların kişisel hesaplarının videosunu çekiyor, paylaşıyor. “İzmir’de hiç liyakatli İzmirli yok anlaşılan.” diyerek işsizliğin cenderesindeki halkın önüne atmayı da ihmal etmiyor.

3be36217-cfa7-4990-bd20-7a4d8267a185

Sonucu az çok tahmin edersiniz.

Tesadüf bu ya! Hemen peşine Bursa Milletvekili Nurhayat Altaca Kayışoğlu’nun konser yasaklarını eleştirmek için TBMM’de şarkı söylediği video düşüyor; “Muhalefet nelerle uğraşıyor!” notuyla muhalif hesaplarda yayılıveriyor birden. Ardından Karagöz-Hacıvat’lı bütçe konuşması... Sonra “Ferman padişahın, dağlar bizimdir” performansı... Çok sürmeden “Tuncelili olduğu” gerçeği hatırlanıyor.

Yine Jahrein giriyor devreye. Milletvekilinin ön seçim ile gelmiş olması bile kesmiyor; “Dersim lobisinin ele geçirdiği ortamda temayülden çıkmayı da başarı diye anlatma.” diyor Jahrein; sonra alışıldık “bölücü” suçlamaları geliyor: “Sen Apo’ya özgürlük ağırları yakıp kızları dağa davet eden Aynur Doğan’a destek verip şarkısını TBMM’de söylemiş bir terörist sempatizanısın. 10 aralık çetesinin üyesi bir chp işgalcisisin. Yaşasa Atatürk’ün istiklal mahkemelerinde süründüreceği bir işbirlikçisin. Bi de kendini övmene izin vermeyeceğiz. Haddini bil!”

*

Yazar Levent Gültekin’in Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirileri malum, bir türlü istediği “kıvam”a getiremediği CHP’ye ilişkin tespitleri de. “CHP Alevi partisi olursa” başlıklı yazıyla o da giriyor topa. “Ne kadar doğru, ne kadar yanlış tam emin değilim” diye başlıyor söze; dile gelen iddiayı asla araştırmamış, ama başlıyor saydırmaya. İzmir’in Seferihisar ilçesinde vaktiyle gittiği toplantıda Alevi olmadığı için teşkilattan dışlanan birinin sözlerini aynen aktarıyor. Sonra Babala TV yayınındaki Kütahyalı gencin iddialarını ekliyor.

faa04441-bcf1-4080-9b8d-3dce1a8cbb02

Hayır, “bu iddialar araştırmalı, çözüme kavuşturulmalı” demiyor. Bu iki iddia üzerinden başlıyor analize; “CHP’nin Alevi partisi olmasının doğuracağı sonuçlar”dan dem vuruyor, “en çok Alevilerin zarar göreceğini” de ekliyor.  Seçilmemiş insanların “basit dedikodu” mahiyetindeki iddialarını mutlak doğru kabul edip, üstüne tüm partiye genelleyerek, yıllardır savunduğu tezlere “dayanak” yapıyor.

Mesele uzun, dileyen ayrıntılar için Levent Gültekin’in yazısına ya da “Levent Gültekin’in Alevilere olan kinini gayet sinsi biçimde ifade ettiğini” söyleyerek Diken’den ayrılan Dağhan Irak’ın yazısına bakabilir.

Ama Dağhan Irak’ın eşine az rastlanır onurlu duruşunu buraya not düşelim; “Bunun vebali olur” uyarısından ders istisnasız hepimiz çıkaralım: “Sünni bir aileden gelme biri olarak söylüyorum, Levent Gültekin, Alevilere yönelik ayrımcılığa köpek ıslığı çalıyor. Katliamlara uğramış, diri diri yakılmış bir toplumu, çoğunluğun önyargıları üzerinden, sinsi bir şekilde hedef gösteriyor. Bu çok tehlikeli. Diken’in Gültekin’e ve onun Alevilere olan nefretine platform vermesi çok yanlış. Bunun vebali olur. Ben o vebali taşıyamayacağım için ayrıldım Diken’den.”

*

Peki neden şimdi?

Dersim’in siyasete malzeme yapılması yeni değil. Osmanlı’da da, yakın dönem tarihimizde de kırımlara, katliamlara maruz bırakılan Alevi toplumunun hedef tahtasına konulması da.

Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme geldiğinde “Alevi aday” tartışması başlatanların, bu kez de CHP’ye çekmeye çalıştıkları operasyonda Alevi kimliğini kullandığını çıplak gözle görebiliyoruz. Yanlış anlaşılmasın CHP’nin içinden değil, parti dışı milliyetçi odaklar ve iktidara yakın çevrelerden geliyor bu hücum.

Yüzleşmeyi, helalleşmeyi değil; yok saymayı seçtiğimiz için tüm bunlar maalesef.

“Nesini söyleyim canım efendim” demiş ya Serdari; arz-ı hal eylesek deftere sığmaz!

Hangi birini sayalım!

OHAL Bölge Valiliği’nin 1997 tarihli raporuna göre, Tunceli’de sadece 1994 yılında 183 köy, 823 mezra 8 bin 439 hane boşaltıldı, 41 bin 939 kişi yerinden edildi. İçişleri Bakanlığı aynı yıl Doğu ve Güneydoğu genelinde 945 köy, 2021 mezranın boşaltıldığını açıklıyor; toplam 358.335 kişi!

Bakın bunlar resmi rakamlar, devletin verdiği yazılı, resmi kararlarla köyleri boşaltılan ve göç ettirilen insanların sayısı.

Ötesini varın siz hesap edin!

Ya da İHD, TMMOB gibi bağımsız kuruluşların raporlarına bakın; TBMM sitesine girin 9 Şubat 1996 tarihli Meclis Araştırma Komisyonu Raporu’nu inceleyin.

Üstüne işsizliği, yoksulluğu koyun.

Var mısınız yüzleşmeye sahiden?

Meselenin özüne bakmaya hazır mısınız?

İzmir’in üçte biri ancak İzmirli; o da 100 yıl öncesine bakmazsak. Gözünüze fazla gelen 20 binden fazla Tuncelili ve onlar arasından İzmir Büyükşehir’de iş bulabilmiş olanlar mı?

Reva mı bu, hak mı?

Şimdi 30 yıl sonra o göçün mağdurlarının ve onların Batı’da büyümüş çocuklarının milletvekili olması, orada bir partide siyaset yapması, belediyede işçi olması hakkında da konuşuruz sonra.

Mesela bir Karadenizli olarak bana hak olanın, neden Tunceliliye hak olmadığın anlatmak ister misiniz gözümün içine baka baka? İstanbul’daki her 4 ilçe belediye başkanından 3’ünün Karadenizli olduğunu yazan oldu mu? İstanbul’daki 7 Trabzonlu, 5 Rizeli, 4 Giresunlu, 2 Ordulu ilçe belediye başkanının Facebook profillerine girip video olarak paylaşan oldu mu? Konuşalım mı bunları da? Kimin nasıl, kadrolaştığını yatıralım mı masaya? Özel sektörde bile hangi partinin üyeliğinin istendiğini bilmiyor olamazsınız çünkü.

Temsiliyetten söz açılmışken, Alevi kimliğinin neden örneğin İYİ Parti’de görünür olmadığını, AKP’de var olamadığını, MHP’nin kapısından geçmediğini de konuşalım mı?

“Çok ilginç bir yalan söyleme tekniği geliştirdiler; ne iseler, ne yapıyorlarsa tam tersini, antitezini iddia ediyorlar” demişti Fatih Yaşlı. Epey de oldu. Biraz daha ileri gittiler artık, hangi suçu işliyorlarsa, öyle suçluyorlar insanları.

İktidar ile de sınırlı değil artık bu, suret-i haktan görünenler de başladılar epeydir.

Mezhepçilik yapıp, mezhepçilikle suçluyorlar, bölgecilik yapıp bölgecilikle! Partiye, belediyelere hemşehrilerini doldurup, aynı suçlamayla devam ediyorlar.

Kendine hak saydıklarını, başkasına suç sayıyorlar!

Kapılara çarpı koymaya başlamalarına ramak kalmış.

*

Hadi bunların hiçbirini umursamadınız diyelim; şu yapılan operasyonun başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Millet İttifakı’nın elindeki belediyeleri “geri almak” üzere tezgahlandığını, Alevi vurgusu, Kürt vurgusu ile “sağcı seçmen”in uzaklaştırılmak istendiğini de mi görmüyorsunuz?

İstanbul için ilk adımlar atıldı bile, Ekrem İmamoğlu’nun akıbeti belirsiz, “ittifak”ın akıbeti daha da belirsiz. Masadan kalkmalı pazarlıkların sonucunu gördük; bir kez de İstanbul, Ankara, Antalya, Balıkesir, Manisa için mi yaşayacağız? Belediyesi gasp edilen Diyarbakır’ın, Van’ın, Hakkari’nin kırıklıklarını nasıl gidereceğiz?

Dert bin yıllık; mesele uzun. Bin düşünüp, bir laf edilecek işler. Bu had bildirmelerin, sınır çizmelerin, yafta yapıştırmaların, yasak koymaların toplamının “vebal”i ağır olur.

“Zulümle abad olanın ahiri berbad olur” demiş koca Yunus!

Mesele basit, ya İbrahim’in ateşine odun taşıyanlardan olacağız, ya karınca misali su taşıyacağız çenemizle.

Safımız belli olur hiç değilse.

Editör: Duygu Kaya