İzmir Barosu'nun 2000-2002 Dönemi Başkanı Noyan Özkan adına, Türkiye Barolar Birliği tarafından çevre ve ekoloji alanında çalışma yapan kişi ve oluşumlara verilen "Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü” töreni bu yıl İzmir Barosu ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Ödül töreninde konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, şunları söyledi:

"Türkiye Barolar Birliği'nin yeni döneminin ilk ödül töreni Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü. Totalde geçtiğimiz dönemle birlikte baktığımızda dördüncü düzenlediğimiz dönem. Geçen tören esnasında da düşünmüştüm. Bunda da aynısını düşündüm. Her törende ben bir şeyler öğreniyorum. Aslında öğrenmenin yaşı ve sınırı yok. Verilen mücadelenin ne kadar kıymetli olduğunu, ne kadar bedeller ödendiğini bazen tekrar tekrar görmek gerekiyor. Bu dönem uzun yıllardır Ankara'da yapılan bu ödül törenlerinin Ankara dışına çıkıp aslında Noyan Özkan'ın kendi topraklarında bu mücadeleyi başlattığı yerde yani İzmir'de, İzmir Baromuzun ev sahipliğinde yapılmasını da bu anlamda çok kıymetli bulduğumu ifade etmek istiyorum. Bu nedenle Kent ve Çevre Komisyonumuza bu kıymetli önerileri için aynı zamanda da İzmir Baromuza bu muazzam ev sahiplikleri için teşekkürü bir borç bilirim.

İzmir'e özgü sura yemeği nasıl yapılır? Sura tarifi
İzmir'e özgü sura yemeği nasıl yapılır? Sura tarifi
İçeriği Görüntüle

Noyan Özkan ödüllerinin 2022 yılında kendi dönemimizde ilk defa düzenlerken Noyan Başkanı biliyordum. Öncesinde verdiği mücadeleden haberdardım. Ama bu mücadelenin neye tekabül ettiğini görmemiştim. Aslında 2022'de bunu görmeye başladım. Verilen çevreye dair mücadelenin birçoğunun ilham kaynağı olduğunu da o zaman gördüm. Bu anlamda aslında yaptığımız bu onur ödülü törenlerinin de sadece Noyan başkanın bugüne kadar verdiği mücadelenin ne kadar anlamlı olduğunu ifade etmekten ibaret olmadığını gördüm. Evet onu anmak, verdiği mücadeleyi anmak çok kıymetli ancak bu törenler aynı zamanda bu mücadelede bedel ödeyen kişi ve kurumları yalnız olmadıklarını hissettirmek. Onlarla beraber bu mücadeleyi vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek, onların bu mücadelesine kişisel ve kurumsal olarak tüm desteği vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek anlamına geldiği için de bu törenler çok önemli.

Bugün bu törenin İzmir'de olmasının ne kadar kıymet olduğunu gördüğümüz gibi acaba dedim 2024'te sevgili Tayfun'a adadığımız ödül için keşke Silivri'de mi yapsaydık? Acaba 2023'te Akbelen için bu ödülü acaba ödülü bizzat yerinde Akbelen'de mi verseydik? Acaba bu ödül törenlerini aynı zamanda bu direnişe bir destek anlamında daha görünür kılmak için o dönem gerçekten o mücadeleye ihtiyacı olan, destek ihtiyacı olan kişi ve kurumların yanında mı yapmak gerekir bu törende de kendi adıma öğrendiğim bu başlık oldu. Zannedersem aynı hissiyatla Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonumuz bir sonraki dönem için düşüncelerine bunu da ekleyecektir. Biz Türkiye Barolar Birliği yönetimi adına bu mücadeleye destek vermeye sonuna kadar hazır olduğumuzu tekrar ifade etmek istiyoruz. Ben bugün ödül alacak olan kişi ve kurumlara her şeyden önce çocuklarımızın geleceği için verdikleri mücadeleden dolayı şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Aynı zamanda 1980'li yıllardan başlayarak hukuk, demokrasi, çevre ve işkenceye karşı mücadele eden değerli baro başkanımızı bizlere bıraktığı bu çok kıymetli mücadele anlayışı mirasından dolayı tekrar saygıyla, rahmetle Noyan Özkan başkanımızı anıyorum.

Ödüller verildi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan'ın konuşmasının ardından ”Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü” sahiplerine verildi. Bireysel dalda Akbelen ve İkizköy halkının sözcülerinden Esra Işık’a ve Artvin'de ormana giren kepçeleri durdurmaya çalışırken öldürülen Reşit Kibar adına ailesine, kurumsal dalda ise Ordu Çevre Derneği'ne ”Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Onur Ödülü” verildi.

Eğer toplumda adalet yoksa çevrede adaletin sağlanması çok zor

Ödül töreni öncesinde ise "Yaşamı Savunmak: Hukuk, Sağlık ve Toplumun Ekoloji Mücadelesi" başlıklı panel gerçekleştirildi. İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz'ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde konuşan İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, şunları söyledi:

"'Mahkemede adalet' diyoruz. Toplumda adalet, çevrede adalet. Eğer toplumda adalet yoksa çevrede adaletin sağlanması çok zor. Ama mahkemede ya da yargıda adalet yoksa bu kez daha zor çevrede adaletin sağlanması. Adil yargılanma hakkı gereklerini çevreye nasıl uygulayacağız? Bir taraftan Artvin örneğini vereyim Artvinli olmam ve Cerattepe'ye çok emek harcamış olmam nedeniyle. Bir tarafta büyük holdingler var, uluslararası şirketlerle bağlantılı. Arkasında saray ve saraylar var. Öbür taraftan da Artvin köylüleri var, doğasını korumaya çalışan. Biz silahların eşitliği ilkesi diyoruz. Adil yargılanma hakkı. Ben hukuki araçların eşitliği ilkesi diyorum. Denge var mı? Mahkeme önünde nasıl kurulacak bu denge? O bakımdan adil yargılanma hakkı gerekliliği aslında İstanbul'da Çağlayan'da Silivri'de zaten olmaz da Çağlayan'da mahkemede adalet, çevre ve toplumsal adaletle ilgili olmayan davalarda bile adil yargılanma hakkının sağlanmadığı bir ortamda tabii ki çevre davalarında çevresel adil yargılanma kolay olmaz. Bu açıdan adil yargılanma hakkı kavramlarını çevre davalarına uyarlamamız gerekiyor. Fakat uyarlarken çevre hukukunun özelliklerini çevre hakının özelliklerini, ekolojik anayasal anlamında onun onu gereklerini öne çıkararak uygulamaya çalışırsak daha etkili olabiliriz.

"Sav, savunma, hüküm üçlüsünde savunma bütün çevresel anayasal hukuku malzemelerini, referanslarını kullanmaya yatkın, en elverişli ayağı. Ne savdır, ne hükümdür. Savunma en elverişli ayağıdır. En elverişli konumda olan bu kuralları öne sürme konusunda ve çevresel anayasal hukukunun içeriğinin doldurulması, ilerletilmesi konusunda da kilit rol oynayan meslek savunma mesleği. Ancak savunma mesleğiyle yapabilen çevre hukuku, çevresel anayasal hukuku ilerletilebilir. Eğer savunma mesleği Türkiye'de doğru. Türkiye genelinde TBB öncülüğünde kurulan ve gelişen çevre hukuku komisyonlarının çalışmaları sayesinde daha da büyütmeli, daha da ilerletmeli. Bu bilgileri, bu referans kaynaklarını, yargılama sürecinde işletebildiği sürece Türkiye'de aynı zamanda çevresel anayasa hukuku, ekolojik anayasal düzen gibi kavramların ve ilerletilmesi mümkün olabilir. Bunu iletebildiğimiz ölçüde belki ülkeyi kurtarma yönünde adımlar atabiliriz. Çünkü büyük ölçüde biz vatan, millet, Sakarya söyleminde çok ileri bir toplumuz. Ama aslında yurtseverliğimiz pek zayıf. Ülkenin doğal tarihsel ve kültürel değerler bütününün kırsal, kentsel ve kültürel bütünlüğünün korunması açısından bunun ilerletilmesi bu konuda çok zayıf olduğumuz için bu konu ilerletilebildiği ölçüde belki de toplumsal adalete katkıda bulunabilir. Belki de bu yolda aslında bugün İstanbul'da, İzmir'de, bütün Türkiye'de yargılamada adalet ihtiyacı had safhada. Yargılamada adaletin çevresel adalet yoluyla tesis edilmesine bir pencere açabilir. Çünkü üstün kamu yararı aslında belki çok büyük uluslararası holdinglerin dışında kimsenin çıkarına değildir. Çünkü Kanada'da yaşıyor. Türkiye'den para alacak. Türkiye'deki yıkım onları zarara uğratmıyor. Ama Türkiye'de yaşayanlar için de Türkiye'nin ekolojik düzeninin bozulmasından etkileniyor. İşte burada da bu yurtseverlik hattı ile çevresel anayasal hukuku ilişkisi savunmanın yeri bu tartışma için önemli hareket eşikleridir."

Ama ölmek değil yaşamak ve yaşatmamız lazım

İkizköy Çevre Aktivisti Nejla Işık ise panelde Muğla'nın İkizköy Mahallesi'ne bağlı Akbelen mevkinde ormanların talan edilmesine karşı gerçekleştirdikleri mücadeleyi anlatarak çevre tahribatına karşı avukatlara, çevrecilere, köylülere, sivil toplum kuruluşlarına, partilere ve toplumum tüm kesimlerine ihtiyaç olduğunu vurguladı. Işık, yeni maden yasasına karşı Ankara'daki mücadelelerine de değinerek şunları kaydetti:
"9 arkadaş 21 gün Cemal Süreyya Parkı'nda toprakta, parkta yattık. Sadece 'bu maden yasası geri çekilsin, bu ölü fermanıdır' dedik. 'Karadeniz'deki ormanların, zeytin ağaçlarının, mülkümüzün, sahip olduğumuz her şeyin üstüne çökecek bu yasa, hiçbirimiz istemiyoruz' dedik. Ama buna rağmen kulakları tıkadılar, gözlerini kapadılar inatla geçirdiler bu yasayı. Pes ederiz zannettiler etmedik. Açlık grevine girdik. Açlık grevinin sonuna kadar giderdik, ölürdük de. Ama ölmek değil yaşamak ve yaşatmamız lazım. Biz de 'biz ölmeyeceğiz, yaşayacağız, köyümüze döneceğiz, birliğimizi, beraberliğimizi, mücadelemizi büyüteceğiz. Nasıl Akbelen Ormanı için mücadele ettiysek topraklarımız, köyümüz, zeytin ağaçlarımız, derelerimiz için mücadeleyi büyüteceğiz' dedik. Biz aslında oradan zaferle döndük. Evet, yasa geçti. Eğer biz orada o şekilde durmamış olsaydık o yasayı zaten sessiz sedasız geçireceklerdi. Tüm Türkiye duydu, bu yasanın ne demek olduğunu. Şirket şu anda 'yasayı çıkarttık' diyerek 'bozdurun' yasayı diyor dün karşımızda. Bizim bulunduğumuz, bizim topraklarımıza girmiş 'burası benim alanım' diyor. Satın aldığı yere de giriyor, almadığı yere de giriyor. Fütursuzca, ahlaksızca, utanmazca 'git buradan' diyor, beni kovuyor köyümden. Getirmiş oraya Türk bayrağı asmışlar bir de. Sanki biz dışarıdan bir ülkeden geldik. Bizim bayrağımız yüreğimizde, bizim bayrağımız, bizim toprak aşkımız öyle bazılarının dediği gibi 'ırmağının akışına, ölürüm' diyenler gibi değil. Biz gerçekten ırmağının akışını ölen insanlarız. Ölümü göze alan insanlarız. 'Hele bir tek bir zeytin ağacına dokunun biz yine karşılarında duracağız' dedik. Gözaltına da alsanız orada bizi kepçeyle çiğneseniz de biz bu zeytinleri size söktürmeyeceğiz' dedik. Bugün gittiler yarın yine gelecek. Huzurumuzu yine kaçırmaya devam edecek. Biz istiyoruz ki sadece İkizköy Akbelen değil, gidecek olan bütün köyler altın madeni, gümüş, bakır hiç fark etmez. Bela neredeyse bütün Türkiye olarak karşımızdaki nasıl örgütlü büyük bir kötülükse biz de örgütlülüğümüzle, iyiliğimizle, birliğimiz ve beraberliğimizle bunların karşısında durabilmeliyiz. Korkmadan, bıkmadan, usanmadan, yılmadan onlara inat, biz de yolumuza devam edebilmeliyiz."

Panelde İzmir Tabip Odası Başkanı Fahri Yüce Ayhan ve Çevre ve Ekoloji Hukuku Uzmanı Arif Ali Cangı da toplumun ekoloji mücadelesine yönelik hukuk ve sağlık alanında değerlendirmelerde bulundu.

Kaynak: ANKA