İzmir Körfezi’nde geçtiğimiz yıl yaşanan balık ölümleri bu yaz yeniden görülmeye başlanmıştı. Eylül ayının sonuna gelinmesine ve havaların soğumaya başlamasına rağmen balık ölümleri son günlerde iyice artmaya başladı. Körfez’de gözle görülen renk değişimi ve kötü koku bölge halkını rahatsız ederken, bir yandan da çok sayıda ölü balık kıyıya vuruyor.

İzTV’de yayınlanan Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’in konuğu olan İlkim Bilimci ve Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Çevre, Biyoçeşitlilik ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Doğan Yaşar, İzmir’de gündelik hayatı olumsuz etkileme noktasına gelen balık ölümleri ve kötü kokuya dair konuştu, önerilerde bulundu. Yaşar ayrıca, İzmir’in asıl sorunun kuraklık olduğunu ve buna yönelik çalışmalar yapılması gerektiğinin altını çizdi.

En verimli körfez

Körfez’deki balık ölümlerinin devam edeceğini söyleyen Yaşar, “Bilim diye bir şey var. 2020’de başkanlara yazdım, kuraklığın geleceğini ve Körfez’i etkileyeceğini söylemiştim. Şu anda da su seviyemiz yüzde 4’lerde. Yapılması gereken tek bir şey var; fabrikalardaki suyun arıtılmasını sağlayacaksınız. Başka bir şey yapmanıza gerek yok. Her seferinde aynı şeyi söylüyorum. Piriştina döneminde bu konuda ciddi çalışmalar yaptık, başarılar kazandık. Ancak Piriştina’yı kaybettikten sonra bilimi de toprağa gömdük. 2007 yılında derelerin altının betonlanması bilim adına bir cinayettir. İzmir Körfezi tüm Akdeniz’in en verimli körfezidir. Böyle bir körfez yok. Ekonomik değeri en yüksek balıklar burada. Ancak şimdi berbat durumda. Bu Körfez’i katlediyoruz. Dünya tarihinde tarımıyla, toprağıyla, havasıyla, suyuyla bu kadar verimli başka bir şehir daha yok. Dünyada en yaşanası kent olarak bahsedilir. Bu kadar değerli bir yerde bilimden bu kadar uzaklaşılırsa bu sorunların yaşanması normaldir. Körfez’i sorun olarak görmüyorum. Bir yılda masmavi olur. Bilimi uygulasınlar yeter. Asıl sorunumuz suda. Suda da B ve C planları yapın dedik. Bir baktık ki A planları dahi yok” diye konuştu.

Hatay'a kadar ilerledi

Bu yıl balık ölümlerinin Üçkuyular İskelesi’ne kadar ilerlediğine dikkat çeken Yaşar, “Bir yıl sonra Körfez’de yüzebiliriz. Bunun için bir çalışma yapılmasına gerek yok. Yapacağınız tek şey dediğim gibi fabrikaların arıtmalarının çalıştırılması. Hiçbir şeye dokunmanıza gerek yok. Alüminyum sülfatmış, kilmiş bunların hiçbirine gerek yok. Bunların bilimle de ilgisi yok. Kirliliğin ne olduğunu da bilmiyorlar. 2007 yılında İstanbul’da bir müsilaj patlaması olmuştu. Tuna’dan geldiğini söylemişlerdi. İstanbul Üniversitesi’nden bazı hocalar bunu yalanladı. Tuna’daki kirliliğin en fazla 20-30 km gidebileceğini söylemişlerdi. Bırakın kanal açmayı, kökünden kazısanız da o kirlilik bir yere gitmez. Gediz’den etkilendiğini söylediler. Olmaz, Gediz’in suyu Kuzey’e doğru gidiyor. Gediz’in suyu aşağıya inemez. Önce bilimin ne olduğunu bileceğiz, inanacağız. 2002 gibi çok olumlu bir örnek var. Bunun dışında başka bir yere bakmaya gerek yok. Alüminyum sülfat gibi şeylerden bahsediyorlar belki bu ölümlerin artmasının nedeni bunlar da olabilir. Ben 1977’de bu konuda, Körfez’le ilgili çalışmaya başladım. 48 senem geçmiş. Dışarıdan gelen Çinliye, Almana inanıyorsanız o zaman sizde bir sorun var demektir. Gördük 1 senede nelere mâl olduklarını. İlk defa Körfez’de 2 yıl üst üste balık ölümleri gördük. Hele bu cumadan beri oluşan balık ölümleri çok enteresan. Hatay Üçkuyular Vapur İskelesi’nin orada balık ölümleri gördüm. Orada olmaması lazım. Orada balık ölmemesi lazım. Geçen sene Karataş’a kadarki kısma kadar ölümler vardı. Bu sene yukarılara kadar çıkmış. Çünkü Batı’dan oraya bir akıntı sistemi gelir. Narlıdere’de bir arıtma tesisimiz var. Demek ki orada bir kaçak var. 10 yıldır oradaki projeleri istiyorum. Ancak hiçbir şekilde İzBB verileri vermiyor. Sorunun çözümü için yardım etmek istiyoruz ama maalesef yardım etmemiz istenmiyor” açıklamasında bulundu.

En kötü zamanı

Körfez’in en kötü zamanlarını yaşadığını söyleyen Yaşar, “Sayın Başkan eğer Körfez’in temizlenmesini istiyorsa, yüzülmesini istiyorsa ki daha önce bunu gösterdik, bu yüzden yapılması gereken altını tekrar çiziyorum; arıtma tesislerini çalıştırmalıyız. Yoksa daha iyi olmaz. Körfez, son 2 yılda en kötü zamanını yaşıyor. Ben daha önce hiç böyle görmemiştim. Başkanın hiçbir şekilde Bilim Kurulu’na falan ihtiyacı yok. Yapacağı şey; 15-20 çevre mühendisi ayarlayıp, fabrikaları günlük olarak denetleyecekler. Sürekli takip edeceklerin. Oranların yüksek olduğu yerlerde Bakanlığa bildirecekler. Gidiyorlar kireç atıyorlar. Koku olmasın diye yapıyorlar. Yaşamı öldürüyorsunuz. Kokuyu yok edeceğiz diye tüm canlıları öldürüyorlar. Ne Gediz ne de Çiğli Arıtma iç körfezi etkilemez. Ancak Çiğli’nin ağzındaki kirlilik zaman zaman temizlenmelidir” şeklinde konuştu.

Mucize beklemeyin

Körfez’deki kirliliği etkileyen en önemli etkenlerden birinin bu yıl yaşanan kuraklık olduğunu da aktaran Yaşar, İzmir’in susuzluk sorunun en temel problem olduğunun altını çizerek şunları söyledi:

“Dünya Meteoroloji Örgütü Lanina döneminin başlayacağını söyledi. Yani soğumanın başlayacağını bildirdi. Bu da buharlaşmanın azalması ve yağışın azalması anlamına geliyor. Tabii ki yağmur yağacak ancak örneğin ekimde 43 kg yağıyorsa 33 kg yağacak. 2026’nın bol yağışlı geçeceğine inanıyorum. Bol yağışlı ve sellerin olduğu bir yıl olacak. 2008 yılı son 60 yılın en kurak senesiydi. 2009’a geldik en yağışlı yılını yaşadık. Marmara sel silsilesi diye bir tanım çıktı. İzmir’de de böyle bir şey olacaktır. İzmir’de kurağın da kurağı bir dönem yaşadık o yüzden bu kış bol bol yağış olacaktır. Ancak bu yağışlar barajları doldurmaz. Barajların dolum ayları aralık 15 ile nisan 15 arasındadır. O yüzden bu tarihler öncesi yağan yağışlar önce bir toprağı doyuracak ondan sonraki yağışları, fazlasını barajlara iletecek. 5 ay önce eylül yüzde 3 doluluk oranlarını göreceğimizi söylemiştik. Bunlar bilimsel veriler. İklimlerde rasgelelik yoktur, mucizeler de yoktur. Mucize falan beklemeyin. Bizi yanıltan tek şey büyük volkan patlamalarıdır. Bu arada doğa kalleş değildir, arkadan vurmaz. Ne yapacağını önceden söylüyor. İklim krizi olmaz, iklime hazır olamama krizi vardır. Dünyada zaten 2020’den beri kuraklık nedeniyle çeşitli önlemler alınıyor. Mesela ABD 2020’inn başında çim dikmeyi ve sulamayı yasakladı. Fransa’da yüzme havuzlarını yasakladılar. İspanya, çok su isteyen ağaçları yasakladı. Peki biz ne yaptık? Biz hiçbir şey yapmadık.”

İzmir’de sahte ihracatla vergi vurgunu: 135 milyon TL’lik kamu zararı
İzmir’de sahte ihracatla vergi vurgunu: 135 milyon TL’lik kamu zararı
İçeriği Görüntüle

İzmir su fakiri

İzmir’de su krizine yönelik çalışmaların yetersizliğini vurgu yapan Yaşar, “İzmir’de 15 Eylül’de İZSU bir ihaleye çıkacaktı. 100 farklı noktada su sondajlarının tespitiyle ilgili. Bu çalışmanın 15 yıl önce yapılması lazımdı. Su bitiyor ondan sonra böyle bir çalışmaya başlıyorlar. Aklınız neredeydi? Şimdi ihtiyacımız yok ama deniz suyunun arıtılıp kullanılmasıyla ilgili çalışmalar yapılmalı. Hatta küçük bir tesis kurulup ufak ufak antrenmanlar yapılmalı. Çünkü İZSU’nun ve Belediye’nin yönetiminde jeoloji mühendisi ve hidrojeolog yok. Bu bilim insanları olsaydı geçen seneden kesintiler ve çalışmalar başlardı. İzmir su konusunda fakirin de fakiri maalesef. Ayrıca İzmir’in müthiş bir tarım olayı var. Biz çeşmeden akan suyu hesaplıyoruz. O hiç önemli değil. Gerekirse 3-4 günde bir duş alalım. Benim derdim çeşmeden akan su değil. Derdim tarım. Tarıma suyu zamanında vermezseniz bitkiyi öldürürsünüz. Tarımı öldürmek demek aç kalmak demek. Aç kalmak demek savaşların çıkması demek. Bu kadar hassas bir konu. Bizim su konusunda hiçbir planımız yok. Allah’a emanet gidiyoruz. Ekimin sonunda Tahtalı’nın dibini de görürüz. Belediye, suların kesilmesini siyasi olarak düşünüyor ama su fakiri olduğumuzu insanlara anlatın. İzmir’de buna yönelik bir bilinç oluşturun” ifadelerini kullandı.

Muhabir: NİL KAHRAMANOĞLU