İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin katkılarıyla düzenlenen 4. Serçeşme Hünkar Hacı Bektaş Veli Festivali, Cumhuriyet Halk Partisi CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve İBB Başkanvekili Nuri Aslan ile kalabalık bir vatandaş topluluğunun katılımıyla düzenlenen törenle başladı. Yenikapı Etkinlik Alanı’nda, 13-14 Eylül günleri arasında düzenlenecek festivalin açılış töreninde; Özel, Aslan, Hacıbektaş Belediye Başkanı Ali Kaim ve Alevi Kültür Dernekleri (AKD) Genel Başkanı Seher Şengünlü Yılmaz birer konuşma yaparken, 19 Mart operasyonuyla tutuklanan CHP’nin cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da Silivri’den yolladığı mektup okundu. Sunucu Başak İkiz tarafından okunan mektubunda İmamoğlu şunları söyledi:
Bu şehrin her inancı, her kimliği, her dili ve her rengi eşittir
“Canlar, dostlar, Serçeşme’nin güzel insanları, 176 gündür Silivri’deyim. Bugün aranızda olamamayı, içimin en derin yerinde bir sızı gibi taşıyorum. Size, bu meydanı dolduran her bir gönüle, dört duvarın ardından, tüm samimiyetimle selam, sevgi ve muhabbet gönderiyorum.
Nasılsınız? İyi misiniz? Sağlığınız yerinde mi? Evinizde bereket, gönlünüzde ferahlık var mı? Bilirim; dışarıda hayat ağır, ekmek zor, yürek yorgun. Ama biliniz ki ben, burada, her gününüzü, her çabanızı, her umudunuzu düşünerek sabrediyorum. Sizi çok özledim. Kucaklaşacağımız günleri sabırsızlıkla bekliyorum. Bu güzel şehir İstanbul, Serçeşme buluşmasını bana değil, hepimize armağan etti. Bu festival, insan olmanın, adaletin, barışın, eşit yurttaşlığın türküsüdür. Görevde olduğum her günde; cemevlerimizle, camilerimizle, kiliselerimizle, sinagoglarımızla aynı masada oturmanın, aynı şehrin eşit insanları olduğumuzu hatırlatmanın onurunu yaşadım. 105 cemevimizin kapısından içeri girip hal-hatır sormayı, imkânlarımız ölçüsünde destek olmayı bir belediye işi değil, insanlık borcu bildim. Çünkü bu şehrin her inancı, her kimliği, her dili ve her rengi eşittir.
Biz, hakikatin önünde eğiliriz, insanın önünde değil
Kardeşlerim; tarih bilir: Bu topraklarda zincirler, zindanlar, yasaklar oldu. Ama bir hakikat daha var: Zincir kırılır, yol kalır. Ehlibeyt’in izini sürenler, Kerbela yasını yüreğinde taşıyanlar, zindanın kapısından umudun ışığıyla çıktılar. 4. İmam Zeynel Abidin’i hatırlarız; zulmün gölgesinde hakkın yolunu taşıdı. Hazreti Yusuf’un kuyusu sabrın durağı oldu. Ve Nesimî’nin nefesi kulağımızdadır: ‘Cümlenin rızkını veren ol gani settar iken / Yeryüzünün padişahına minnet eylemem.’ Bu söz, bugün benim de dilimde ve kalbimde. Çünkü insanın insana minnet ettirilmediği bir ülke mümkündür. Biz, hakikatin önünde eğiliriz, insanın önünde değil. Bugün bazıları, dünü unutturarak bugünü ezberletmek istiyor. Bu insanlar, binlerce yıllık haklı-haksız davasını unutmazken, nasıl bunca haksızlığı unuturlar, kabul ederler hiç düşünmüyorlar. Korkutmak, bölmek, susturmak… Bugün de birileri, yargıyı sopaya çevirip, medyayı susturup, kamu gücünü parmak sallamak sanıyor. Lakin unuturlar: Hızır Paşalar geçer, yol kalır. Pir Sultan’ın avazı nasıl ki susmadıysa, Serçeşme’nin nefesi de hiç susmadı susmayacak. Bu meydanda ki binlerce gönlün en derinden hissettiği o hakka ve hakikate olan sevgi ve ikrar hiç bitmeyecek.
Bu buluşmayı ilk düşündüğümüzde niyetimiz şuydu…
Sevgili canlar; izin verin, şimdi yanınızda olamadığım İstanbul’un Serçeşme Buluşmaları’nın hikâyesinden kısacık söz edeyim. Bu buluşmayı ilk düşündüğümüzde niyetimiz şuydu: İstanbul’un hafızasında Alevi-Bektaşi irfanına hak ettiği görünürlüğü vermek, ayrıştırmanın değil, birliğin sahnesini kurmak, sazı-sözü, deyişi-semahı, ilmi-irfanı aynı meydanda buluşturmak. Üç yıl, dört yıl derken, bu festival dünyanın en güzel şehri İstanbul’un bir değeri, şehrin vicdanı oldu. İstanbul’un yoksul-zengin her mahallesinden gelen gençler, öğrenciler, uzak semtlerden koşan aileler, canlarla yan yana duran komşular… Her sene aynı duyguyla gördüm: Bu meydan, bir kültür etkinliğinden fazlası; bu meydan, adalet ve kardeşlik çağrısının ortak dili, bir arada yaşamanın güzelliği. Bizim Yenikapılarımızda hiç kimseye kötü söz söylenmedi, milletin hiçbir mensubu, kimliği topluluğu hedef gösterilmedi. Her zaman ülkenin, milletin ve toplumun birbirini daha iyi anlayacağı daha iyi tanıyacağı bir gelecek için sımsıkı insan sıcaklığı ile bir sofra oldu Serçeşme Buluşmaları.
Bu şehrin ve bu ülkenin mayası kardeşliktir
Bugün Türkiye, ağır bir adaletsizlik ikliminde nefes almaya çalışıyor. Kadınlar, hayatın her alanında eşitsizliğe, şiddete, mobbinge direniyor. Gençler, işsizlik ve belirsizlikle geleceğinin çalınmasına itiraz ediyor. Çocuklar, yoksulluğun gölgesinde büyüyor. Emekçiler, alın terinin karşılığını arıyor. Orta sınıf, hayat pahalılığının yükü altında eziliyor. Biz, şehirlerimizde kurduğumuz dayanışma ağları ile Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ‘hizmet kapısı’ndan içeri girer gibi hizmet ettik; ayrım yapmadan, kimseyi görünmez kılmadan, kimsenin onurunu incitmeden. Şunu açık söylemeliyim: Kamu gücü, bir kesime lütuf, diğerine ceza kılınamaz. Kamu gücü, kamuya aittir. Biz, İstanbul’da bunu böyle bildik, böyle yaptık. İnanç Masamızda imamla, papazla, hahamla, pederle, dede ile aynı masada oturduk. Cemevlerinin bakım-onarımından ibadet imkânlarına; inanç mekânlarının ihtiyaçlarından kültürel mirasın korunmasına kadar ne yaptıysak, eşit yurttaşlık için yaptık. Çünkü, bu şehrin ve bu ülkenin mayası kardeşliktir.
Herkesin onurunun korunduğu, hukukun işlediği, kimsenin elinde sopa olmadığı, adaletin terazisinin şaşmadığı bir ülke
Kardeşlerim; zindan, insana iki şeyi öğretir: Sükûnet ve sözün kıymeti. Burada, her gün, her saat şunu düşünüyorum: ‘Biz, nasıl bir ülke istiyoruz?’ Cevabım nettir: Herkesin onurunun korunduğu, hukukun işlediği, kimsenin elinde sopa olmadığı, adaletin terazisinin şaşmadığı bir ülke. Bu ülkenin mümkün olduğunu biliyorum. Çünkü, bu toprakların mayası buna elverir. Hünkâr, ‘Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayın’ derken, bize şiddetsiz adalet yolunu gösterdi. Biz, o yüzden dilimizde nefret, elimizde taş taşımayacağız. İyiliğe tutunacağız.
Biliyor ve hissediyorum; içinizden bazıları, ‘Peki şimdi ne yapacağız?’ diye soruyor. Yapacağımız şudur: Sünnisiyle Alevisiyle, Kürdüyle Türküyle, Lazıyla Çerkesiyle, bu ülkenin eşit yurttaşları bir arada durmaya devam edecek. Hakimiyetin yegâne sahibinin millet olduğunu, korkmadan, öfkelenmeden, hukuk ve demokrasi içinde göstereceğiz. Bunu, birini ötekine karşı kışkırtarak değil, herkesi aynı sofraya çağırarak yapacağız.
Alın terinin karşılığını almak lütuf değil haktır
Serçeşme’nin gençleri, size de bir çift sözüm var: Sizin hayallerinizi, memleketimizde kuracağınız özgür ve adil hayatı düşünmeden tek bir gün geçirmiyorum. Üniversiteye hazırlanan, iş arayan, sanatın peşine düşen, bilimde iz bırakmak isteyen her gencin omzuna dokunan bir yerel yönetim kurduk. Bunu büyütmek, sizin özgüveninizi korumak boynumun borcudur. Çünküi özgüveni kırılmış bir toplumdan yarın çıkmaz. Kadınlar; hayatın yükünü sırtında taşıyan, emeği görünmez kılınmaya çalışılan bütün kadınlar… Sözüm size: Belediyede, mahallede, işte ve evde, eşitlik mücadelenizi görüyorum. Şiddete karşı sıfır tolerans, sosyal destek, istihdam ve kreş ağlarını büyüttük; daha fazlasını kuracağız. Çünkü kadın eşitliği, demokrasinin ilk şartıdır. Emekçiler; sabahın köründe yola düşen, gecenin geçinde evine dönen kardeşlerim… Alın terinin karşılığını almak lütuf değil haktır. Toplu ulaşımı, sosyal destekleri, kent hizmetlerini hak temelli kıldık; daha da güçlendireceğiz.
Zalimler silinir gider, insanlık kalır
Kıymetli dostlar; ben bugün burada olmasam da söylüyorum: Korku kalabalık ister, cesaret gönül ister. Biz gönüllerimizi birleştirdik. Serçeşme bunun adıdır. Bu buluşmalar, Hızır Paşa’nın gölgesini büyütmez; adaletin güneşini doğurur. Çünkü biliyoruz: Zalimler silinir gider, insanlık kalır. İsimler, makamlar, unvanlar değişir; yol kalır. Yolumuz; Hacı Bektaş’ın, Pir Sultan’ın, Nesimî’nin yoludur. Hak, adalet, barış ve kardeşlik için insanlığa hizmet etmenin yoludur. Şimdi sizden bir ricam var: Bu meydandan evinize dönerken, yanınızdaki canın elini tutun. Adını bilmeseniz de tutun. Çünkü birlik, önce yan yana durmakla başlar. Komşunuzu, mahallenizi, iş arkadaşınızı düşünün; farklılığını zenginliğiniz sayın. Birlikte olduğumuzda, kimsenin propaganda ile bizi birbirimize düşürmesine izin vermeyiz. Ve bir söz daha: Eşit yurttaşlık bizim nefsimize değil, Anayasa’ya ve vicdana yazılmış vazifedir. Cemevleri için yıllardır talep edilen ibadethane statüsü, bir toplumun haysiyet talebidir. Belediyelerde attığımız her adım, eşitliği büyütmek içindir. Bugün de yarın da nerede olursak olalım, ister zindanda ister dışarıda bunun takipçisi olacağız.
Zindanın duvarları kalındır ama insanın gönlü duvar tanımıyor
Kardeşlerim; zindanın duvarları kalındır ama insanın gönlü duvar tanımıyor. Ben, her sabah, İstanbul’un sesini duyarım; vapurun düdüğünde, çarşının kalabalığında, okul yolunda yürüyen çocuğun adımlarında, akşamın serinliğinde komşunun penceresinde... O ses bana şunu söyler: ‘Yoluna devam et.’ Ben de diyorum ki: Devam edeceğiz. Sabırla, metanetle, akılla, hukukla… Bir gün değil, her gün. Siz şimdi hizmet etmek onuruyla, coşkusuyla yaşadığım İstanbul’un sokaklarında, meydanlarındasınız. Siz şimdi bu saatlerde, Yenikapı sahilinde, üstünüzde bir deniz rüzgârı, hafif bir meltemle, binlerce can iç içe, kol kola, sımsıcak bir şekilde, gözünüzü, kulağınızı, kalbinizi dikmiş, birbirinden değerli insanları, canları, dostları dinliyorsunuz. Tam bu dakikalarda benim bu satırlarımı okuyorsunuz, dinliyorsunuz. Bu dakikalarda ben sizi düşünerek, bu güzel gecede buluşmuş binlerce kardeşimin ateş böceklerine dönmüş görüntüsünü gözümün önüne getirerek sizi düşünüyorum.
Halkın vicdanında, tarihin önünde, ulu mahşerde, bu zalimliklerle hesaplaşmamız bitmeyecek
1 saat önce havalandırmamı kapattılar. Şimdi havalandırması kapalı, güneşten, gökyüzünden koparılmış, dört duvarın içindeyim. Bu topraklara verdiğimiz emek, özveri, sevgiye karşı, ailemden, çocuklarımdan, siz kardeşlerimden ve özgürlüğümden koparılmış bu toprakların beklediği güzel günlerin bedelini ödüyorum. Bunları düşünürken yürek dolusu sevgilerimi gönderiyorum size, yürek dolusu. Bunu hissedin, unutmayın. Duvarlar bizi birbirimizden ayıramayacak. Halkın vicdanında, tarihin önünde, ulu mahşerde, bu zalimliklerle hesaplaşmamız bitmeyecek. Siz elimi tutun, ben buradayım. Hep beraber, hep beraber, hep beraber bu güzel ülkeyi aydınlık günlere taşıyacağız… Pir Sultan’ın çağlar ötesinden gelen sesi ile… ‘Ulu mahşer günü olur divan kurulur / Suçlu suçsuz gelir orada dirilir / Piri olmayanlar anda bilinir / Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan / Pir Sultan’ım arşa çıkar ünümüz / O da bizim ulumuzdur pirimiz / Hakk’a teslim olsun garip canımız / Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.” Hepinizi hasretle, muhabbetle kucaklıyorum. Hep birlikte adaletin, barışın ve kardeşliğin yolunda yürümeye devam edeceğiz. Umut burada, umut sizin o güzel yüreğinizde. Sağ olun, var olun…”