Gizem TABAN/İZGAZETE- İzmir Büyükşehir Belediyesi (İzBB) tarafından ‘İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ adıyla, 15-21 Mart tarihleri arasından düzenlenen İzmir İktisat Kongresi’nin son oturumu başladı. Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde (AASSM) çeşitli toplantılar ve oturumlara ev sahipliği yapan, yurt içi ve yurt dışından; işçi, çiftçi, sanayici, tüccar ve esnaf temsilcilerini, uzmanları, akademisyenleri ağırlayan kongrenin son oturumu, ‘Çokluğa ve Birliğe Davet’ temasıyla yapılıyor. Kongrenin son oturumunda ilk konuşmacı İzmir Ticaret Odası (İZTO) Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Özgener oldu. Ardından İzmir Köy-Koop Birlik Başkanı Neptün Soyer, açıklamalarda bulundu. Sonrasında ise; KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, değerlendirmelerini aktardı. Kongrenin geri kalan kısmında; Birleşik Kamu İş Genel Başkanı Mehmet Balık, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Sönmez ve Oxford Üniversitesi’nden İktisatçı Prof. Dr. Ian Goldin, konuşma yapacak.   

mahmut-ozgener-mutlu-ve-baris-icinde-bir-turkiye-hayalimiz-var

Mutlu bir Türkiye hayalimiz var

Kongrede konuşan İZTO Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Özgener,  “Eğitimde çağdaş standartları yakalamış, vergi, adalet, sosyal güvenlik ve sağlık sistemi mükemmel çalışan, gelir dağılımı eşitsizliğini çözmüş, kadına yönelik şiddetin olmadığı, tarımda yapılanmayı tamamlamış ve sanayi üretiminde çarkların verimli ve çevreye saygılı yeni teknolojilerle döndüğü, genç işsizliğin ürkütücü boyutlarda olmadığı, iş sağlığı ve iş güvenliğinin dünya standartlarında uygulandığı, ticarette ve endüstride yenilikçilik ve rekabetçiliğin hakim olduğu güçlü bir ekonomiye sahip, insanımızın bu ülkede yaşamaktan gurur duyduğu, demokrasisi gün geçtikçe kökleşen, hukukun üstünlüğünü temel alan, dünyada imajı ve itibarı sürekli olarak yükselen, mutlu ve barış içinde bir Türkiye hayalimiz var” dedi.

Yanlışları düzeltmek gerekiyor

Türkiye’nin güçlü bir siyasi irade, doğru planlama ve iyi yönetişim uygulamaları ile ikinci yüzyıla damgasını vuracağına yürekten inandığını ifade eden Özgener, “Türkiye iç ve dış faktörlerin etkisinde zorlu bir süreçten geçiyor. Bunun ötesinde de son yıllarda büyük bir dönüşüm yaşayan ülkemizde çok önemli konularda köklü değişiklikler gerekiyor. Eğitim, vergi, sağlık, sosyal güvenlik ve adalet sistemindeki reform beklentileri bu gündemin en önemli maddeleri. Toplum bu reformların hızla gerçekleştirilmesini siyaset mekanizmasından istiyor. Ancak, bunlar yapılırken demokratik ülkelerdeki danışma, vatandaşın görüşünün alınması ve katılımcılık anlayışıyla hareket edilmeli. Aksi takdirde her yirmi yılda bir yaşadığımız anayasa tartışmalarını yine yaşayıp, sürekli değişen eğitim uygulamalarımız gibi beklentileri karşılamayan ve çağın gerçeklerinden uzak sistemlerle dünya ile rekabet etmeye çalışırız. Hemen her alanda düşünce setlerimizi değiştirip yeni dünya düzeninin gereklerine uyum sağlamak zorundayız. Bazı doğru bildiğimiz yanlışları hızla düzeltmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

İstikrarsızlığa tahammül yok

Türkiye’nin, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığa asla tahammülü olmadığını da dile getiren Özgener, “Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminden sonra hızla yeniden ekonomi gündemine dönülmesi gerektiğinide önemle vurgulamak isterim. Uzun süredir uygulanan ekonomi politikalarında artık bir başka aşamaya geçmeye ihtiyacımız var. Türkiye ekonomisine bir kuantum sıçraması yaptıracak güçlü ve küresel ölçekte rekabetçi bir ekonomiye hızla geçiş yapmak, en önemli hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Bu ekonominin sürükleyici güçleri mutlaka ve mutlaka verimlilik, inovasyon ve girişimcilik olmak zorundadır. Türkiye, bir yandan yeni hedefler doğrultusunda ilerlerken diğer yandan da bilgi ekonomilerinden beslenen yeni bir üretim kültürü, verimliliği esas alan yenilik odaklı bir sanayi yapısı ve girişimcilik ekosistemini destekleyen entegre politikalar ile bir sonraki çeyrek yüzyıla hazırlanmalıdır” dedi.

İtici güç haline getirebiliriz

“Her zaman ilk olmalıyız, yeniyi hedeflemeliyiz, insanlığın dönüşümünün mimarları olmalıyız” diyerek İzmir’e dair de değerlendirmelerde bulunan Özgener, “8.500 yıllık tarihiyle İzmir; ilklerin, yeniliklerin, uygarlıkların doğup geliştiği, kültürel varlıkları ve liman kenti özelliği ile dünyayla bütünleşmiş bir kenttir. İzmir,sahip olduğu bu birikimiyle, küreselleşme olgusunu en iyi şekilde anlayan ve gündelik yaşama yansıtan şehirlerin başında geliyor. Ege’nin tüm illeri ile birlikte yerel dinamikleri küresel ekonominin kurallarına uygun bir şekilde planlayarak yaratacağımız sinerji ile bu potansiyeli, İktisat Kongresi’nin hedefleri doğrultusunda Türkiye ekonomisinin itici gücü haline getirebiliriz. Bu noktada, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer alma hedefinin yanına, dünyanın en inovatif 10 ekonomisi arasında Türkiye’yi görme vizyonunu da eklememiz gerektiğine inanıyorum” şeklinde konuştu.

Temellerini Atatürk attı

Kooperatifleşmenin önemini anlatan İzmir Köy-Koop Birlik Başkanı Neptün Soyer ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün kooperatifçilik için gerçekleştirdiği hamleleri ve kooperatifçiliğin geçmişten günümüze gelişimini aktardı. Kooperatifin, insanların ihtiyaçlarını karşılıklı yardımlaşma yoluyla giderilmesini sağlamak ve ortakların çıkarlarını korumak amacıyla oluşturulan ekonomik kuruluş olduğunu ifade den Köy-Koop İzmir Birlik Başkanı Neptün Soyer, şunları söyledi: “Kooperatifçiliğin kökleri, Anadolu’nun imece geleneğine uzansa da ilk tohumlar genç Cumhuriyetin temelleri ile birlikte Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılmıştır. 1920 yılında ülkenin birçok yeri işgal altındayken Atatürk o tarihte ülkeyi savaşla kurtaracağından ve sonra da yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracağından o kadar emindir ki, yeni devleti kurmak için Kurtuluş Savaşı’na başlamadan önce ekonomi mücadelesine başlamayı gerekli görmüş ve bu ekonomi mücadelesinde en önemli unsurlardan biri olarak gördüğü Kooperatif Şirketler Yasa Tasarısı’nı bizzat hazırlayarak Meclis’e sunmuştur. Bu tasarı ile askeri mücadeleden önce ekonomik mücadeleye başlamanın önemli bir adımını atmak istemiştir. Atatürk’ün hazırladığı Kooperatif Şirketler Kanun Tasarısı tümüyle kanunlaşmamış ise de tasarının 28 Aralık 1920’de Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilmiş olan 5 maddesi çok önemlidir. Beşinci madde; köy, çiftçilik ve tabi ki tarımın geleceği açısından da ayrı bir önem arz etmektedir. Madde 5’te; ‘Ziraat müdür ve memurları ile ziraat, ticaret ve sanayi odaları yöneticileri ve tüm öğretmenler kooperatiflerin kurulması hususunda köylüye yardım etmek ve bu konuda gerekli bilgilerle donanmakla yükümlüdürler, bunu yerine getirmeyen memurlar ve öğretmenler görevlerini yapmamış sayılırlar’ demektedir.”

ee49027d-cee9-4be9-a6a9-21f02e4a7714

‘Köy Enstitüleri’ vurgusu

“Yüz yıl önce gerçekleşen İzmir İktisat Kongresi’nde çiftçilerin talepleri ve aldığı kararlarda köylerde eğitim çok önemlidir” sözleriyle konuşmasını sürdüren Soyer, “Köylere okul ve yüksek öğrenim görmüş herkesin zorunlu olarak bir yıl köylerde öğretmenlik yapmasını talep ederler. 1920’de başlayan, Mustafa Kemal Atatürk’ün köylerdeki kırsal dönüşümü, 1940’ta köy enstitülerinin kurulmasıyla taçlanmıştır ve kırsalda dönüşüm başlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün mimarı olduğu köy enstitüleri sayesinde Anadolu’nun yoksul köylüsü kooperatif ile tanışır, ekonomik yoklukları kooperatifler sayesinde el birliği ile aşabileceğini görür.1950’li yıllarda ise genç Cumhuriyet ile gelişen kooperatifçilik hareketi geri plana itilir, köy enstitüleri kapatılır, tarımda yoksul köylüyü ağalara mahkum eden düzen muhafaza edilir. Ancak küçük üreticiye dayanan bir tarımsal üretime sahip olan Türkiye için kooperatifçilik gerçek bir ihtiyaçtı. Hem köylüler hem de bağımsız bir ülke ekonomisi için vazgeçilmez olan kooperatifçilikte 1960’lı yıllarına geldiğimizde yeniden bir canlanma hareketi başlar. Atatürk’ün Anadolu topraklarına ektiği kooperatifçilik tohumları bu harekete temel olmaktadır. Her toplumsal hareketin o ilk tohumunu toprağa düşürecek bir lideri vardır. Kooperatifçiliğin tohumunu İzmir’in verimli topraklarıyla yeniden buluşturma vazifesi de Bademler Köyü’nde Mahmut Türkmenoğlu’na düşer. Türkmenoğlu’nun Bademler Köyü’nde kurduğu kooperatif, çığ gibi büyüyecek bir dalganın ilk damlalarından olur, yıl 1962…Bu arada İzmir’in başka köyleri de benzer gelişmelere sahne olur. Köylüler için hayal olan şeyler, kooperatif sayesinde birer birer gerçeğe dönüşmeye başlayacaktır. İzmir’dekine benzer hareketler Türkiye’nin dört bir yanında yaşanmış, kooperatiflerin il düzeyindeki üst örgütleri de kurulmaya başlamıştır” açıklamalarında bulundu.

Türkiye’ye yayılması gerekli

Kooperatiflerin eşitlikçi, adil, demokratik yapılarıyla ortakları için güvenilir olduğunun altını çizen Soyer, “Bu eşitlik elbette toplumsal cinsiyet eşitliği için de geçerlidir” dedi. Toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu yapan Soyer, “1970’li yıllarda hazırlanan İzmir Köy-Koop Birliği logosunda; tarımda emekle yoğun çalışan kadın ve erkek el eledir. Kadınların kooperatiflerde yönetimde bulunmaları ve sözlerinin olması maalesef hala konuşmamız gereken, ne kadar önemli olduğu yeteri kadar anlaşılamamış bir konudur. Ülkemizin öncü kenti İzmir, burada da farkını ortaya koymaktadır. Örneğin günümüzde, İzmir Köy-Koop ortakları yönetim kurulu başkanı olarak kadını yönetime seçmişlerdir. Ancak tarımsal üretimde, karar mekanizmalarında toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabilmesi için bu durumun tüm Türkiye’ye yayılması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.

10a2839f-a324-4ec8-91ea-a5fb591cf256

Kamusal öncelik olmalı

Kooperatifleşmeyi desteklemenin kamusal bir öncelik olması gerektiğini söyleyen Soyer, “Kesin olarak bilmeliyiz ki; kooperatifleşmeden, küçük üreticilerin verimli, etkili tarım yapması ve emeklerinin karşılığını alması mümkün değildir Gelişmiş ülkelerin tamamı, tarımın ihracatı da dahil olmak üzere tarım kooperatiflerinin elindedir. Yatay örgütlenmede küçük üretici kooperatif çatısında, dikey örgütlenmede de kooperatifler, birlikler bir araya gelerek güçlenirler. İzmir Köy-Koop Birliği, bugün İzmir’in tüm havzalarında, köylerde, köylülerin kendi inisiyatifleriyle bir araya gelerek ürünlerini daha iyi üretip pazarlamak için çalışıyor. Bizler, meraların vasfını koruması, üreticinin üretimden adil gelir edebilmesi için uğraşıyoruz. Endüstriyelleşmiş tarımsal üretim modeli yerine küçük üreticinin üreterek, birleşerek çoğalacağı, güçleneceği bir sistemi destekliyoruz. Temelleri 100 yıl önce atılan köy kooperatifleri sayesinde İzmir’de köylümüz emeğimin karşılığını alarak üretiyor, bereketli topraklarımız atalık tohumlarla buluşuyor, sofralarımıza iyi, adil, temiz gıda sunmak için çalışıyoruz” diye konuştu.

50d1cfe1-e7fb-48fb-b765-406b34b271e7

Sistemi tartışmamız gerek

KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik de şöyle konuştu: “50 yılı aşkın süredir dünya genelinde ve ülkemizde emek karşıtı neoliberal politikaların yaratmış olduğu politikalar emeğe verilen yaraları giderek derinleştirdi. Yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacımız var. Bu krize neden olan sistemi tartışmamız gerek. Önümüzdeki günlerde toplumsal dayanışmayla çözebileceğimiz kararlar aldık. Hem işçi sınıfı hem kamu sınıfının hakları gasp ediliyor. 20- 30 yıllık dönemde ise bu konu daha da derinleştirildi. Kazanmış haklar gasp ediliyor. Sosyal devlet refah devletinde işçi sınıfı hedef alındı. Kapitalizmin içine düşürdüğü durum küresel işsizliği, kuralsız çalışmayı, servette gelir dağılımındaki eşitsizliğe sürükledi. Uluslararası çalışma örgütleri, uluslararası kurumların raporlarında bu durum açıkça ortaya koyuluyor. Özellikle özelleştirmeden kaynaklanan sorunlar bu durumu tetikledi. Kamu işletmelerinin ve kamu normlarının özelleştirmeleri bağımsız kurumlar nedeniyle yapısal uyum hedefi öngörüldü ama bir adım atılmadı. Ülkeyi sermaye için cazip hale getirmenin yolu işçilerin haklarını vermektir.”

Editör: Duygu Kaya