Gizem TABAN/ İZ GAZETE- Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Sağlık Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Aysun Hatipoğlu, İzTV’de Özgür Coşkun’un sunduğu Gündem Özel programına konuk oldu. Sağlık sisteminde gelinen noktaya ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEVA Partili Hatipoğlu, partisinin Sağlıkta Atılım Eylem Planı’nı anlattı. 

mnşt 4

DEVA Partisi’nde olma gerekçesini açıklayan Genel Başkan Yardımcısı Aysun Hatipoğlu, Genel Başkan Ali Babacan ile aynı dönemde aynı üniversitede olduklarını, DEVA Partisi’nin kuruluş sürecinde de yollarının kesiştiğini söyledi. Siyasetçi bir aileden geldiğini söyleyen Hatipoğlu, aktif siyasete girme sürecini şöyle anlattı: “Siyasetçi bir aileden gelmeme rağmen daha önce siyasetle aktif olarak hiç ilgilenmedim, yalnızca takip ediyorum. Ancak özellikle son dönemde ülkede yaşananları, devletin içine düştüğü aciz durumu, yolsuzlukları, haksızlıkları, hukuksuzlukları gördüğümüz içimiz acıyordu. Bir gün Ankara’da bir arkadaş grubumuzla otururken, ‘Böyle tweet atarak ülkeyi kurtaracağımızı zannediyoruz ama bu iş böyle olmuyor, kolları sıvamak lazım’ dedi. Orada bir arkadaşım DEVA Partisi’ni kurma aşamasında olduklarını söyledi ve ‘Gel destek ol’ dedi. Sonrasında Ali Bey ile bir araya geldik, partinin kuruluş aşamasında hep birlikte çalıştık. Bu şekilde bugünlere geldik.”

‘SİSTEM NASIL ÇÖKTÜ?’

Türkiye’nin sağlık alanında geldiği durumu özetleyen Hatipoğlu, sağlık sisteminde yaşanan krizlere dikkat çekti. Şu anda sağlık sisteminin çok büyük bir açmazın içinde olduğunu vurgulayan Hatipoğlu, “Sağlıkta Dönüşüm Programı 2003 yılında ilk kurgulandığı zaman hastanın doktora ve erişimini maksimum düzeye çıkaracak şekilde kurgulandı. Bu bir süre iyi de gitti. Fakat bu modelde bir hata yaptılar. Sağlık sistemini halka, tamamen ücretsiz olarak sağlamaya başlarken arz-talep dengesini sağlamanın da hesabını yapmaları gerekiyordu. Talebin bu kadar artacağını, halkın hastanelere, doktorlara bu kadar hücum edeceğini öngöremedikleri için arz-talep dengesi bozuldu. Arz-talep dengesi bozulunca da sürdürülebilirlik problemi ortaya çıktı. Bugün Türkiye’de bir vatandaş yılda ortalama 9 kere hastaneye başvuruyor. Gelişmiş, nüfusu yaşlı olan Avrupa ülkelerinde bile bu sayı 6’yı geçmiyor. Böyle olunca hasta yığılması yaşanmaya başladı. Bugün Türkiye’de bir hemşire başına düşen hasta sayısı 400 iken OECD ülkelerinde bu sayı 106, hekimlerde de durum benzer… Bu sistem, sürdürülebilir sistem değil. Sistem şu anda bütün yükünü sağlıkçıların omuzlarına yüklemiş durumda… Bir de üzerine pandemi gelince, sağlık çalışanlarının büyük bölümü pandemi servislerine yönlendirildi. Dolayısıyla poliklinikte görev yapan sağlıkçı sayısı azaldı. Ardından, özlük hakları, şiddet, ‘Giderlerse gitsinler’ zihniyeti gibi sorunlar olunca istifalar başladı, yurtdışına göçler başladı ve sağlıkçıların omuzlarında yürüyen sağlık sistemi bu açıdan da çökmeye başladı. Geldiğimiz noktada, bu kadar emekle oluşturduğumuz sağlık ordusunu Avrupa’ya hediye ediyoruz” diye konuştu. 

‘ALGI YÖNETİMİ’

Türkiye’de merkez hastanelerinin kapatılarak Şehir Hastanesi uygulamasına geçilmesi hakkında konuşan Hatipoğlu, şunları söyledi: “Dünyanın deneyip, ‘Olmuyor’ deyip vazgeçtiği bir sistemi ‘Şehir Hastaneleri’ başlığı altında Türkiye’ye getirmeye çalışıyoruz. Bu işin uzmanları bu sistemin doğru olmadığını söylüyor. Dünya, şehir içlerinde, uzmanlaşmış yapıların olduğu sağlık hizmetlerinin olduğu uygulamalara dönüyor. Uzmanlar Türkiye’de de böyle olması gerektiğini söylüyor. Ama maalesef hükümet Şehir Hastanesi politikasını tercih etti, 37 şehir hastanesi planladı, 14 tanesi tamamlandı, 4 tanesi yapım aşamasında… Son yıllarda inanılmaz maliyetler ortaya çıkmaya başladı, hükümet de biraz frene bastı. Şu anda 14 hastanenin yıllık maliyetinin 40-45 milyar TL olduğu tahmin ediliyor. Bu taahhütler 2040 yılına kadar devam edecek. Yani devlet bir çeşit kira ödüyor. Bizim vergilerimizle bunlar finanse edilecek. 2040 yılına gelindiğinde bu maliyetlerin 81 milyar dolar civarında olacağı tahmin ediliyor. Ve ‘Bu oldu da nasıl bir iyileşme oldu?’ diye sorduğumuzda; onun da cevabı yok. Bu bir algı yönetimi, ‘Biz halkımızın sağlığını önem veriyoruz’ reklamını biz bu kadar pahalı bir şekilde ödüyoruz. Çünkü yatak sayısında çok önemli bir artış olmadı, ‘Kapatmıyoruz’ deyip şehir içindeki devlet hastanelerini kapatıyorlar ya da küçültüyorlar. Sadece daha geniş mekanlar, daha büyük alanlar… Yatak sayısı neredeyse aynı, sağlık çalışanı sayısı aynı…”
‘SAĞLIKTA DÖRT KOLON’
“Eğer halkımız teveccüh gösterip DEVA Partisi’ne yönetme imkanını verirse kamu-özel iş birliği ile yapılmış tüm sağlık projelerini gözden geçireceğiz” sözleriyle açıklamalarını sürdüren Hatipoğlu, “Yapılmış olanı kaldırıp atacak değiliz, onları daha kullanışlı hale getirebiliriz. Kullanılmayan, kapasiteleri de değerlendirecek çözümler üretmek lazım ancak sonrasında devasa hastane yapıları değil, şehir içinde daha uzmanlaşmış, ihtisas hastaneleri şeklinde konumlanmış yapılara geçmeyi öneriyoruz” dedi. DEVA Partisi’nin Sağlıkta Atılım Eylem Planı’nı anlatan Hatipoğlu, şöyle konuştu: “Eylem planlarımız, eğer iktidara gelirsek hükümet programı haline gelecek. İlk bir yılda neyin düğmesine basacağız, neleri düzeltmeye başlayacağız, onları tespit ediyoruz. Sağlık Eylem Planı’nda temel olarak şunu söylüyoruz; koruyucu sağlık hizmetlerini, halk sağlığının temeli haline getireceğiz. Bunun da bel kemiği de aile hekimliği sistemidir. Birinci hamle, aile hekimliği sistemini toparlamak… Bir ev düşünün, bunun 4 tane kolonu var; birincisi koruyucu sağlık hizmetleri… Yani biz önce insanları hasta etmemeyi hedefliyoruz. İkinci kolon ise tanı-tedavi hizmetlerinin niteliğini artırmak… Yani hastan olana da en iyi hizmeti sunmak. Üçüncüsü sağlık çalışanlarının hakları, iş-yaşam dengesi meslek memnuniyeti… Üçüncü kolonumuzda da sağlıkta iş gücüne baktık. Dördüncü kolonda ise, sağlık endüstrisine yatırım yapacağız; ilaç üreteceğiz, aşı üreteceğiz, sağlık turizmi yapacağız. Sağlık ekosisteminin içindeki birçok alana yatırım yapacağız, teşvik vereceğiz. Türkiye’yi bu alanda lider konuma getireceğiz. Bunları yapabilmek için finansmana ve iş modeline bakmak lazım. Evimizin temelinde de sağlık sisteminin sürdürülebilirliği var. Eylem planımızda bunu nasıl yapacağımızı da tarif ettik.”

Editör: Duygu Kaya