Tarımsal üretim pratiklerinin değiştiği ve yeni yöntemlerin gittikçe daha fazla kullanıldığı günümüzde ‘gıda yurttaşlığı’ ihtiyacı da her geçen gün artıyor. Gıdanın temelinde politik bir arena olduğunu vurgulayan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak, yurttaşın gıdaya ulaşabilmesinin yanı sıra gıdanın güvencesinin de sağlanması gerektiğini söyledi. Gıda yurttaşlığında gıdanın üretimine, doğayla uygunluğuna ve tüketiciye ulaşan gıdayı üreten üreticinin emeğinin karşılığını alıp alamadığının sorgulanmasının ihmal edilmemesi gerektiğine değinen Toprak, gıda güvenliğini sağlamanın hayati rolünü vurguladı.
‘Gıda egemenliği’ meselesinin uzun zamandır tartışma konusu olduğunu belirten Toprak, “Bu da gıda güvenliği ve güvencesini içinde barındırıyor. Gıda güvencesi, sağlıklı, dengeli, yeterli gıdaya ulaşabilmeyi kapsıyor. Gıda güvencesi, ‘ihtiyaç varsa, ithal da edebilirsiniz’ diye. Ama gıda egemenliğinde ise bir felsefe vardır. ‘Siz kendi vatandaşınızı, sağlıklı, yeterli ve dengeli bir şekilde beslenmesini ucuza ve sürdürebilir olarak sağlamak zorundasınız. Bunu da kendi öz kaynaklarınızdan yapmalısınız’ diyor. Gıda ithalatına çok fazla izin vermiyor. Bunu yaparken de sadece ‘ülke ve devlet değil, çiftçiden üreticiye kadar herkesi bu işin içine katın’ diyor. Gıda egemenliği budur” şeklinde konuştu.
"Gıda politiktir"
Gıda yurttaşlığının, gıda egemenliğinin en önemli öğelerinden biri olduğunu kaydeden Toprak, “Gıda yurttaşlığına, gıda vatandaşlığı ve gıda demokrasisi de diyebiliriz. Aslında buna felsefi, hatta sosyo-politik bir bakış açısıyla bakmak gerekiyor. Çünkü gıda dediğimiz şey, politik bir mesele. Sadece karın doyurmak için değil, anılarımızı, o günün sorunlarını tartışmak ve paylaşmak için soframızı kuruyoruz ve geçmişi paylaşıyoruz. Bu işi yaparken de gıda dediğimiz şey aslında politik bir arenadır. Önümüze gelen tabak sadece bir yemek değil. Gıda yurttaşlığı bizim tabaktaki yemeğin ötesini de düşünmemizi, aldığımız ambalajın içerisindeki gıdanın ötesini düşünmemize itiyor. Yemek tabağı geldiğinde tarlada bu ürünün ham maddesini üreten çiftçi, emeğinin karşılığını gerçekten de alabiliyor mu? Fabrikadaki üretici, alın teri dökerek bu ürünü tüketiciye ulaştırmak için girdiği gayrete karşın kendi emeğinin karşılığını alabilir mu? Bunları topladığımızda ‘gıda yurttaşlığı’ bir etik konu haline geliyor” dedi.
Gıda güvenliğinin sade yurttaşla sağlanamayacağına değinen Toprak, “Gıda zehirlenmeleri de politiktir. Her gün bir gıda zehirlenmesiyle karşı karşıya kalıyoruz” dedi. Nisan ayında bir hazır piliç markasının ürününde zararlı bakteri tespit eden bakanlığın toplatma kararını hatırlatan Toprak, “Buraya kadar her şey normal. Ama bu ürün kamuoyuna şeffaf bir şekilde paylaşılmadığı için belki de bir başka yurttaş, o ürünü alıp tüketmiş olabilir. Gıdada taklit tahsis ve pestisit ürünlerinin şeffaf bir şekilde paylaşılması gibi toplatılan bu ürünlerin de kamuoyuna paylaşılması gerekiyor. Ülkemizde ihraç edilen ama gümrükten dönen ürünlerin ardından diğer gıdaları da sorgulamak lazım. Gıda yurttaşlığında tam olarak bu ‘sorgulama’ ortaya çıkıyor” ifadelerini kullandı.
"Denetim yetersiz"
Gıda mühendisleri ve gıda kontrol görevlilerinin sayısının artırılmasının şart olduğunu söyleyen Toprak, “Gıda güvenliğinde tasarruf olmaz. İşletmeler yılda en az 3 defa denetlenmesi gerekirken 1,5-1,75 oranında bir denetleme yapılıyor. Güvenceyi ve halk sağlığını da yılda ortalama bir defalık denetimle sağlayamazsınız” diye konuştu. İnsanların ucuz gıdaya ulaşabilme isteğine dikkat çeken Toprak, “Son 4 yılda gıda fiyatları 10 kattan fazla arttı. Burada anne adaylarının ve çocukların beslenmesinde de ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Dünyadaki adaletsizlik her yerde baş gösterirken gıda ve su dağılımında da adaletsizlik mevcut. Aslında dünyada da Türkiye’de de tüm yurttaşa yetecek kadar gıda üretiliyor. Asıl sorun gıdanın adaletli bir şekilde paylaşılmıyor olması” dedi.
"130 milyonu doyurabiliriz"
Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasının ülkede plansız bir üretimin doğmasına yol açtığına değinen Toprak, “Bu ülke 130 milyonu doyuracak bir kapasiteye sahip. Biz ise topraklarımızı, su havzalarımızı, derelerimizi sağlık turizmine, madenlere peşkeş çekiyoruz. Var olan tarım arazilerimizi kaybettiğimiz sürece gıda güvencesini sağlayamayız. Planlı bir üretim yapmamız gerekiyor” diye konuştu.