ÖZGÜR ŞENGÜL/ İZ GAZETE Yesevi Alperenler Ocağı Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne bağlı Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu geçtiğimiz günlerde İstanbul Saraçhane Parkı’nda “Büyük Aile Buluşması” adı altında LGBTİ+ karşıtı yürüyüş düzenlenmişti. Yürüyüş birçok tepki alırken bu konuyu TİP LGBT Komisyonu’ndan YK üyesi Gizem Karaköçek, İzmir Barosu LGBT Komisyonu avukatı Mehmet Baran Selanik, Trans aktivist Özen Sarıoğlan, KAOS GL Derneği Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar ve TGS LGBT Komisyonu’ndan Evrim Kepenek ile konuştuk. 

‘NEFRET SUÇU İŞLENMİŞTİR’

Saraçhane’de gerçekleştirilen LGBT+ karşıtı yürüyüşünde nefret suçu işlendiğine dikkat çeken İzmir Barosu LGBT Komisyonu Avukatı Mehmet Baran Selanik, “İstanbul’da yapılan yürüyüşü korkunç olarak tanımlayabilirim. Nefret ve şiddet çağrılarının yapıldığı böyle bir eylemin demokratik bir hukuk devletinde düzenlenmesi mümkün değildir. İktidar sahiplerinin, LGBTİ+’lara yönelik takındığı düşmanca tavır, iktidarın temsil ettiği kesimlere de yansımış durumda. Gerici yaşam tarzlarını dayatan, farklılıkları ve renkleri yok sayan bu anlayış adeta karanlığın bir tezahürü. Cinsel yönelim ve cinsiyet kimlikleri nedeniyle insanların hedef gösterilmesine sebep olacak etkinlikler düzenleyenler, bu etkinlikleri destekleyip kamu spotu yapanlar açıkça nefret suçu işlemiştir. Temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırmaya çalışan, insanların yaşam haklarına saldırıları teşvik eden kimselerin bu eylemlerini ve bağnaz düşüncelerini temel hak ve özgürlükler görüntüsü altında servis etmeleri demokrasinin ve insan haklarının ruhuna aykırıdır” ifadelerini kullandı.  Trans aktivist Özen Sarıoğlan ise yürüyüşün korkunç bir nefret yayma yürüyüşü olduğunu belirterek, “Öncelikle bu yürüyüş korkunç bir nefret yayma yürüyüşüdür ama bu süreç öncesinde de İçişleri Bakanı’nın LGBT+ bireyleri hedef gösterdiği uzun bir süreç var.  Bu yürüyüşün ayak sesleri çok öncesinden gelmeye başlamıştı aslında fakat böylesine örgütlü yürüyüş çok korkunç” dedi. 

‘DEVLETİN DESTEKLEMESİ ENDİŞE KAYNAĞI’

KAOS GL Derneği Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar,  aynı grubun LGBT+ karşıtı yürüyüşlerini daha önceden de yaptığını söyleyerek 18 Eylül’deki yürüyüşün temel farkının devlet destekli olduğunu vurguladı.

Tar, “Aynı grup daha önceden de LGBT+ bireyleri hedef gösteren nefret suçu işleyen görüşler ile sokaklara çıkmıştı ama bu seferkinin temel farkı RTÜRK tarafından kamu spotu olarak yayınlanması ve doğrudan devlet destekli bir organizasyon olması.  LGBT+ bireylerin ifade özgürlüğünü engellemek için yapılan bir kampanya ile karşı karşıyayız.  Bu kadar kişinin devlet desteği ile bir araya gelmesi çok tehlikeli.  Türkiye’de özellikle bu tarz nefret örgütlenmelerinin toplu kıyımlara, toplu şiddet olaylarına yol açtığını tarihimizden biliyoruz. Bundan sonra da sokaklarda saldırıya uğrayan herhangi bir LGBT+ bireyinden başta bu nefret yürüyüşünü örgütleyenler olmak üzere devlet sorumlu” şeklinde konuştu. TİP LGBT+ Komisyonu’nu YK Üyesi Gizem Karaköçek de, “ Alandaki birçok kişi verdiği röportajlarda LGBT+’lara yönelik şiddet tehdidi içeren ifadelerde bulunup, sözlerini idam çağrılarıyla süslediler. Nefretin bu kadar açık ifadesinin suç olmasına rağmen, devletin ürettiği politikalardan ve yaptığı ayrımcılıklardan güç alanlar bu sözleri söylemekten çekinmediler. Devlet eliyle ayrımcılık yeniden üretildi, devlet eliyle nefret körüklendi” ifadelerini kullandı. 

‘BASKILAR ARTACAK AMA...’

LGBT+ bireylere baskının artabileceğini belirten Gizem Karaköçek, “Baskılar belki artacak ama bunun tek sebebi nefret yürüyüşü olmayacak. Çünkü biz iktidarın bu nefrete sadece alan açmadığını, aynı zamanda bunu açıktan desteklediğini hatta var ettiğini biliyoruz. Bugüne kadarki süreçte yaşananlar bir yana, iktidar yarattığı ekonomik krizin ve toplumsal çöküşün faturasını ödeyemediği için elinde sadece kendi yurttaşını hedef göstereceği mekanizmalar kaldı. Bunu da LGBTİ+’lar üzerinden yapmayı seçti. Çünkü onlar için toplumun en kolay saldırılabilecek, en kolay hedef gösterebilecek halka LGBT+ bireyleriydi. Baskılar ne kadar artarsa artsın LGBTİ+’ların bu hukuksuzluklara, yaratılan nefret ortamına direneceğini, mücadelesi ile alanda var olmaya devam edeceğini de biliyoruz. Türkiye İşçi Partisi olarak da siyasetimizin bir parçası olan LGBTİ+’ların sözünü sözümüz yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

‘LGBT+ BİREYLER UNUTMAYACAK’

LGBT+ karşıtı yürüyüşüne 6’lı masadan bir tepki gelmediğinin altını çizen Yıldız Tar, “6’lı masadan bir tepki gelmemesi kendilerinin kaybetmesi anlamına geliyor. Bu yaşanan olaylarda LGBT+  bireyleri yalnız bırakma pahasına kimlerin temel hak hukuku çiğnenmesine göz yumduğunu LGBT+ bireyler unutmayacak” dedi.

Trans aktivist Özen Sarıoğlan ise siyasi partilerin tepkisinin yetersiz kaldığını belirterek, “Siyasi partiler yeterli tepkiyi göstermedi.  Bu yürüyüş sadece LGBT+ bireylere karşı olarak yapılan bir yürüyüş olarak görülmemeli. Burada insan hakkı ihlali var ve insan hakkı ihlaline ses çıkaramayacaklarsa neden siyaset yaptıklarını biraz sorgulasınlar.  Üç parti yürüyüşe tepki gösterdi ama şöyle bir yetersizlik de var; bu yürüyüşün yapılacağı son gün belli olmadı, günler öncesinden belliydi, çok daha öncesinden ses çıkartılıp,  kitlesel bir hareket başlatılsaydı belki yürümeyeceklerdi ama biz yine kötünün iyisi deyip ses çıkaranları da kıymetli buluyoruz. Yine de artık sadece ses çıkarmanın yanı sıra eyleme geçmemiz gereken bir dönemdeyiz” ifadelerini kullandı. 

‘ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL’

Türkiye Gazeteciler Sendikası LGBT+ Komisyonu’ndan Evrim Kepenek ise RTÜK’ün nefret söylemi yayan videoyu yayınlamasının nefret söyleminin yaygınlaştırmasına yol açtığını belirterek, “RTÜK’ün nefret söylemi yayan bir videoyu kamu spotu olarak kabul etmesini anlamak mümkün değil. RTÜK bir kamu kurumu ve kamusal olarak nefret söyleminin yaygınlaşmasını sağlıyor. Basın Konseyi’nin meslek ilkelerinin ilk maddesi şu: yayınlarda hiç kimse; ırkı, cinsiyeti, yaşı, sağlığı, bedensel özrü, sosyal düzeyi ve dini inançları nedeniyle kınanamaz, aşağılanamaz.  RTÜK gibi kamu kurumu dahi bir nefret söyleminin yaygınlaştırıcısı olabiliyor. Üstelik bunu aralarında LGBTİ+ bireylerin ve ailelerin de vergilerini aldığı yurttaşların paraları ile yapıyor. Ben sıradan bir yurttaş olarak ödediğim verginin böyle akıl dışı nefret söylemi yayan bir kesimi yok sayan ve canlarını acıtmak isteyen bir video için harcanmasını doğru bulmuyorum fakat RTÜK gibi bir kurum bu hakkı kendinde görüp benim vergimle bana hakaret edebiliyor. Söyler misiniz, bunun nesi hukuk ve basın ilkesiyle uyumlu? Basın meslek ilkelerine göre kimseye zaten ayrımcılık yapamazsınız nefreti meşrulaştıramazsınız” ifadelerini kullandı. 

‘NEFRETİ PLANLI BİR ŞEKİLDE YAYIYORLAR’

İktidara yakın olan gazetelerin nefret söylemlerini planlı bir şekilde yaydığını dile getiren Kepenek, “Bu gazetelerin toplumda bir karşılığı oluyor. Sistematik bir şekilde nefret söylemi yayıyorlar ve bunu planlı bir şekilde yapıyorlar. Önce İstanbul Sözleşmesi ve savunanları sonra LGBTİ+’lar ve aktivisitleri gibi adım adım ilerledikleri bir nefret söylemi kendilerine göre inançları var. Dini inanç çok kişiseldir ve zorlayamazsınız ama bizim bu sözünü ettiğimiz medyamız hem isim isim kişisel olarak birilerini hedef gösteriyor hem de bunu sistematik olarak yapıyor. Buralar insanlar öldürüldüğünde mutlu olan abuk sabuk manşet atan yerler ve maalesef de bir okur kitleleri var. Bir medya kurumu toplumun ayrışmasından nefretle dolmasından birbirine karşı önyargılı olmasından mutlu olur mu bunu körükler mi? Evet, işte tam olarak bu tür gazetelerin yaptığı şey bu kanla, nefretle,  besleniyorlar. Oysa bir arada yaşamak farklılıklarımızla yan yana özgür bir şekilde yaşamak bizi daha çok güçlendirecek. Farklılıklarımıza rağmen bir arada olmamız bizi daha güçlü yapacak. Bunu istemek yerine, Ali Ahmet’e aşık olmasın, Ali Ayşe’ye aşık olsun ve canı en ufak bir şekilde sıkıldığında da Ayşe’yi öldürsün ceza da almasın istiyorlar. Bu gazeteleri okuyup LGBTİ+ bireylere saldıran insanlar var. Maalesef bu saldırılar da cezasız kalıyor” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi