CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, üniversite diplomasının iptal edilmesine karşı açılan davada, tutuklu bulunduğu Silivri’deki Marmara Kapalı Cezaevi’nin duruşma salonunda savunma yaptı.

İmamoğlu, “Bu diploma davasına inanmayanların oranı yüzde 75. Benim diplomam iptal edildikten sonra ben hapisteyim. İlk defa konuşuyorum. Beni çıkarsınlar. Kameralara konuşayım. Her şey yayınlansın. Bir konuşayım. (İddialara) Bu ülkede inanan kalmayacak. Bir kişi kalabilir belki. Onu da herkes biliyor, kim olduğunu. 12 metrekarede öyle özgürüm ki, o sarayında çatlasın” ifadelerini kullandı.

Ne olmuştu?

CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve görevden alınan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 1994 yılında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce Bölümü’nden aldığı diploma, sahte olduğu iddiasıyla 18 Mart’ta iptal edilmişti. İmamoğlu, ertesi sabah da İBB’ye yönelik operasyon kapsamında gözaltına alınarak 23 Mart’ta tutuklanmıştı.

Silivri’deki Marmara Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan İmamoğlu’nun diploma nedeniyle hakkında 8 yıl 9 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılandığı davanın ilk duruşması bugün yapıldı. İstanbul 59. Asliye Ceza Mahkemesi’nce cezaevindeki duruşma salonlarında yapılan duruşmaya CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Genel Sekreter Selin Sayek Böke, Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Genel Başkan Yardımcıları Gökan Zeybek, Gül Çitfci, Gülşah Deniz Atalar, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, milletvekilleri, parti yöneticileri, belediye başkanları, yurttaşlar ve İmamoğlu ailesi katıldı.

Sloganlarla karşılandı

Hakim gelmeden önce belgeler, salona küçük boy kabin valizi ile masasına getirildi. Saati 11.00 olarak belirlenen duruşma için salona hakim 11.44’te gelirken İmamoğlu da 11.47’de getirildi. İmamoğlu geldiğinde salondaki izleyiciler, avukatlar ve partililer, alkışlar eşliğinde “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” ve “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganları attı. Duruşmaya koyu lacivert takım elbiseyle gelen İmamoğlu, bir kişinin “Her şey çok güzel olacak” diye kendisine seslenmesi üzerine “Aynen öyle” yanıtını verdi.

“Anlattıklarınızın benimle alakası yok”

Kimlik tespiti için 12.04’te kürsüye çıkan İmamoğlu’na hakim öğrenim durumunu sordu. İmamoğlu’nun “Yüksek lisans” demesi üzerine salondan alkış sesi yükseldi. İmamoğlu, “Allah’a şükür sabıkam yok” dedi. Hakimin iddianameyi ve süreci anlattığı sırada İmamoğlu, “Anlattığınız hiçbir şeyin benle alakası yok” dedi. Hakim anlatmaya devam ederken İmamoğlu, “Araya giriyorum ama hâlâ hiçbirisinin benle alakası yok. Savcıyı biliyorum, kimin yazdığını” ifadelerini kullandı. İmamoğlu’nun savcıyla ilgili “Benimle ilgili acelesi var” demesi üzerine hakim, “Lütfen kesmeden dinleyin” uyarısını yaptı.

İmamoğlu daha sonra tekrar araya girdi ve “Ben 18 yaşındaydım bu anlattıklarınızda. Kendinde belge olmayan kişi inşallah dinliyordur. Ben iddianamenin rezaletinin altını çiziyorum. Rahatsız olmuyorum dinlemekten” diye konuştu.

“Bu iddianameyi bir sonraki seçimde kendisini yeneceğimi bilen kişi yazdırdı”

İddianamenin anlatılmasının ardından İmamoğlu, savunmasına saat 12.35 itibarıyla başladı. “Savunmamı yapacağım ama siz iddianameyi uzun uzun okudunuz. İddianamenin okunduğu zaman karşınızda 35 yıl önce 18 yaşında bir delikanlı... Bütün bu işleri nasıl yaptığını, bu hayal dünyasını bir savcının nasıl kurabildiğini, bu saçmalığı ve bu gerçekten ahlâk dışı bir metni nasıl yazabildiğini ben tasavvur edemiyorum” diyen İmamoğlu, sözlerini şöyle devam etti:

“Bu iddianameyi o yazmadı. Bu iddianameyi bir sonraki seçimde kendisini yeneceğimi bilen kişi yazdırdı. Bu bağlamda davanın gerçekten varlığı bile yüz karası bir durumdur. Bugün 12 Eylül. Bu anlamda Türk toplumunun hafızası net olarak darbeyi hatırlatır. Ama askeri olsun, ama sivil olsun, ama siyasi olsun, ama iktidar eliyle olsun, ama iktidar eliyle beslenen bir cemaat tarafından yapılmış olsun, tüm darbeleri darbeyi yapanları, darbeyi alkışlayanları, darbeyi pohpohlayanları, darbeyi destekleyenleri, ona aparat olanları buradan en yüksek seviyede kınıyorum. Ülkemizin bu tür darbelerle yüz yüze kalmamasını da diliyorum. Ne yazık ki şu anda da bir darbe sürecinin içerisinde olduğumuzun da yine altını çizmek isterim. Bu manada karar verenlerin ve bu sürece alet olanların ne kadar büyük bir bedel ödettiğini de topluma, millete, milletin geleceğine yine altını net olarak çizmek istiyorum. Bir yıldır böyle bir kurgunun başladığı ve 18 Mart’ta diplomamın fitilinin çekildiği, 19 Mart’ta da yapılan operasyonlarla sürecin başladığı gerçekten çok acı bir dönemi hep beraber yaşıyoruz.”

Ceketi çıkardı, kolları sıvadı

Bu sözleri söyledikten sonra İmamoğlu, kendisiyle özleşen hareketi yaparak ceketini çıkardı ve kollarını sıvadı. Konuşması sık sık alkışlanan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Duruşmanın Çağlayan’da olduğunu ve süreci anlattınız. Bunu da hassasiyetle anlattınız. Çünkü gerçekten mahkeme yerinde olursa anlamlıdır ve o yerindeki kutsallığının ayrı bir değeri ve önemi vardır. Açıkçası mekansal büyüklüğü tarifliyorsanız bize Yenikapı yetmez, Maltepe de yetmez. Bize hiçbir yer yetmez. Gerçekten bu anlamda bu toplumu derinden yaralayan ve sarsan bu olayı şu anda 10 milyonların izlediğini ve 10 milyonların yüreğinin yandığını ve bu işin ne anlama geldiğini en küçük çocuktan en yaş almış büyüğümüze kadar herkesi derinden sarsan bir konunun içinde olduğumuzun da altını çizmek isterim.

Çünkü herkesin emeği ne varsa, ne elde etmişse onun elinden alınma riskiyle karşı karşıya olan bir kurgunun içindeyiz. O manada bu davanın varlığı bile bir yüz karasıdır diyerek altını çiziyorum. Tabii siyasi tarihimiz, üzülerek ifade ediyorum ki demokrasiyi, milletimizin özgür olma iradesini ve umuda hapsetmeye çalışan nice davalarla doludur. Türkiye’de değişim isteyenler, hak, hukuk arayanlar, bunun mücadelesini verenler ne yazık ki bu tür davalarla tarih boyunca muhatap olmuşlardır fakat bugün öyle bir sebepten buradayız ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve yüce Türk yargısının getirmiş olduğu durumdan gerçekten bizi üzüntüye boğmaktadır. Hicap duyuyorum.

Memleketin daha büyük işleri varken bununla uğraşıyor

Sizin bugün bu işe mesai ayırmanızı bile hicap duyarak, üzülerek takip ediyorum, içinde oluyorum. Ona karşı 4 seçim kazandığımı ve 5’inciyi de kazanacağımı bildiği ve gördüğü için net olarak bu duruşmanın tasarruf edildiği ve hazırlandığının da milletimiz tarafından o kadar ayan beyan bilindiğinin farkındayım. Bunu bilmeyen yok. Tariflenmesi güç olan bu duruşma ilginç konusuyla şimdiden tarihe geçmiştir. Otokratların rakibini elemek için yeni bir icadının da Türkiye’de bulunmuş olmasının da çok kötü, talihsiz bir tarihe not düşme olduğu da bellidir. Az önce okuduğunuz bütün metnin benimle hiçbir ilgisi yok, uzaktan yakından. 18 yaşında birisi karşınızda. Bunların hiçbirisinde benim bir elimin değdiği husus yok ve ben sahtecilikle yargılanıyorum. Hem de hapis cezasıyla, siyasi yasakla, 9 yılla yargılanıyorum. Düşününüz. Bu manada isim bulmakta ben çok zorlanıyorum. İnsan bu davaya isim bulmakta zorlanırken gerçekten kendini savunmak zor yani. Nasıl savunacaksın kendini? Benim arkadaşlarımın bir kısmı geldi üniversiteden, sağ olsun. 11-12 takım çıkarır, maç yaparız. Vatandaşın tavla oynayacak arkadaşı yok ve bu işlerle uğraşıyor. Memleketin daha büyük işleri varken bu işle uğraşıyor. Acı bir durumdur.

“İddianameyi yazan kendini baştan ele vermiş”

Kendi savunmamı yapmak gerçekten zor çünkü tümüyle saçmalıktan ibaret bir konusu var. Tamamıyla saçmalıktır. Evet, bu davanın konusu bir saçmalıktır. Ben bu diplomayı askerlik şubesine sunarak kullanmışım. Yüksek Seçim Kurulu’nda kullandığı kısmı zurnanın zırt dediği yer. Yüksek Seçim Kurulu’nda ben onu kullanmadım çünkü benim ihtiyacım yok. Yüksek Seçim Kurulu’nun da Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’na talip olurken ihtiyacı mı var? Ne de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na talip olurken buna ihtiyacım yok. Lise diplomasıyla da olabiliyor. Buna ihtiyacım yok. Yani iddianameyi yazan baştan kendini ele vermiş. Ben panoları hazırlattım, panolarla size yardımcı olmak istiyorum. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 24 Şubat’ta İstanbul Üniversitesi’ne yazı yazıyor. Sadece bir cümlesini okuyacağım. Diyor ki, ‘Acele et. Hemen karar ver’. Telaş ediyor. Ekrem İmamoğlu gider Yüksek Seçim Kurulu’na, cumhurbaşkanı adayı olarak başvurur diye başsavcı telaş ediyor. Yazan savcı telaş ediyor. Kendini ele veriyor. Bu evrak aslında işin özeti. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu’na üniversite diploması bir tek cumhurbaşkanı adaylığı için veriliyor. Başka hiçbir makam için verilmiyor. Sadece cumhurbaşkanı adaylığı için. Bu tam bir rezalettir. Bakın altını çiziyorum, rezalettir.

“18 yaşında bir gencin düşürüldüğü duruma bakar mısınız”

Burada bunu böyle neon ışıklarla bütün Türkiye’ye duyurmak istiyorum. Tabii bu arada tarihe utanç belgesi olarak geçmiştir bu yazıyı yazan kişinin zihniyeti ve aklı. İddianamenin az önce okuduğunuz bütün bölümlerinde, özellikle son 10 maddede hiçbirisinin Ekrem İmamoğlu’yla ilişkisi yok. Yani ne yetkisi var o belgenin hazırlanmasında ne bir sürecin başlatılmasıdır. İmzası yok, olamaz. Ekrem İmamoğlu bir öğrenci. Öğrenci, 18 yaşında. Kardeşiniz vardır, yeğeniniz vardır, evladınız olabilir, 18 yaşında bir bir gencin düşürüldüğü duruma bakar mısınız? Yazıklar olsun. İşte tümüyle bir saçmalık metni oluşmuş. Bunu yapan, yazdıran aklın sahiciliğe, gerçekliğe hakaret edercesine neyin izini sürdüğü, nasıl bir kötülük peşinde koştuğunu ben elbette çok iyi biliyorum. Hakikatin önemsizleştiği seçkin elitlerin hileli akıl yürütmeyle toplumu manipüle ettiği bir çağdayız. O yüzden birazdan adını koyacağım bu tuhaf rejimin böyle bir davayı da üretmesi açıkçası hiç şaşırtıcı değil. Çünkü tuhaf bir rejimin içindeyiz biz.

“Diplomam anacığımın ak sütü gibi helaldi”

Ben bu davanın iki kere mağduruyum. Birincisi, güzel anacığımın ak sütü kadar helal kazançla, yani alın teriyle aldığım diplomam yok sayılıp iptal edildi. Gençliğimin en anlamlı 5 yılını, 5 yıllık emeğimi, çabamı, gayretimi bir çırpıda yok ettiler. İkincisi, burası çok ironik. Dedim ya, çok rasyonel iki anlatım olacak. Bir komploya gittim ben. Açık söyleyeyim. Nasıl bir komplo? Dedim ya, 17 yaşında Kıbrıs’a gittim. 19 yaşında İstanbul Üniversitesi’ne geçiş yaptım. Ta o yıllarda 30-35 yıl önce benim cumhurbaşkanı olacağımı o günden anlamışlar. Şimdiki adı Girne Amerikan Üniversitesi’ni kurmuşlar, hazırlamışlar. Orada bir şebekeyi kurmuşlar. Ondan sonra orada bir heyet hazırlamışlar. Yetinmemişler. İstanbul Üniversitesi’nde bir heyet kurmuşlar. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde profesörler, hocalar, kurullar... Hatta YÖK’te kurmuşlar. Çünkü YÖK kabul etmiş bunu. Kocaman bir şebeke. Bu şebeke çalışmış. Hatta önceden çalışmış, 2 yıl önceden İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü diyerek Milliyet gazetesinde çıkan ilandan gazete ilan vermeye başlamışlar. 2 yıl önceden... Ya 17 yaşında anlamışlar, Ekrem İmamoğlu’ndan cumhurbaşkanı olacak.

“Çok gerçek bir hayat yaşadım ben”

İşi nerede kotarırız demişler. Toparlayamıyorlar bir türlü. Buna rağmen toparlayamıyorlar. Bir de gitmişler, kütüğe Doğu Akdeniz yazmışlar. Kim yazmış? Bilmiyoruz. Bir gizli el değmiş. Hangi ülkenin ajanları acaba? Şu anlattığım senaryo bile iddianameden daha rasyonel bir senaryo. O kadar irrasyonel, o kadar saçmalık. Onun için gerçekten şunu düşünmeden inanmıyorum yani. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletinin lağvetmeyi bile göze alırlar yani bu diplomayı iptal etmek için. Bu arada bu anlattığım size irrasyonel, kurgu, trajikomik gelebilir ama az önce saygıdeğer hakimin ifade ettiği iddianameden daha gerçekçi bir senaryoyu size anlattım. Sayın hakim, bu arada benim hayatım çok sahici, onu söyleyeyim. Her şeyiyle gerçek. Bütün bunların kaynağı köydeki yetişmemden gelir. Çok çalışkan kadınların arasında büyüdüm. Anacığım, anneannem, babaannem, teyzem, yengem, her birisi çiftçi. Her türlü ürün üretirler. İlk doğduğum köyde fındık, diğer köyümde tütün yetiştirirler. O bahçelerde ben rençberliği öğrendim. Girişimci, çok çalışkan evin erkekleri var. Babam, amcalarım, dedelerim, büyük amcalarım, büyük aile bir arada yaşıyoruz. Kereste atölyemiz var, benzin istasyonumuz var, inşaat malzemesi, dükkanımız var ama köyde yaşamayı tercih eden bir ailemiz var. Çok gerçek bir hayat yaşadım ben.”

Demokrasinin en önemli özelliği topluma ve yurttaşına sağladığı süreklilik duygusudur

İlkokuldan üniversiteye kadar olan eğitim süreçlerini de kronolojik olarak anlatan İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

“Ben devlet okulunda okudum. Bizim ülkemizde şu anda hiç kimse maaşıyla mümkün değil ki bu çocuğun özel okuduğu okutabilsin. Üniversite mezunlarının üçte biri işsiz. Avrupa’daki işsizden daha fazla işsiz ülkemizde var. Yüzde 30’larda gerçek işsizlik. Ben infaz memurlarına soruyorum, sohbet ediyorum. Farklı meslek dallarında birçoğunun hak ettiği mesleği yapmadığını ben biliyorum. Onun için yeni bir döneme ihtiyaç var. Bu yapılan darbe süreçleri, yaşatılanlar devleti de sistemi de bu çürütmüş, vatandaşın inanmadığı bir süreç hâline getirmiştir. Bakın, demokrasinin en önemli özelliği topluma ve yurttaşına sağladığı süreklilik duygusudur sayın hakimim. Yani sandıktır. Seçimin varlığıdır. Vatandaşın seçme ve seçilme hakkıdır. Bu özellik bir devletin bir liderden daha uzun ömürlü olmasını sağlar.

“Kazandığımız bütün maçları heba etti savcı”

Koşturduk, gece gündüz çalışan bir iş adamı oldum o gencecik yaşta. Yetinmedim, onun dışında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde öğrenci oldum. Yetinmedim, İstanbul Üniversitesi’nin futbol takımının kalecisi oldum. Kazandığımız bütün maçları heba etti savcı. İlk defa Türkiye tarihinde finallere gittik Kocaeli’ye. Bunları yaşadım. Dolu dolu senelerle biz o üniversiteyi bitirdik ve anamın ak sütü gibi helal diplomamı aldım. İşte benim yaşamım bu kadar sahicidir. Biraz geriye döneceğim ama hayatın gerçeklerini konuşmak lazım. Bizi hayatın gerçeklerinden uzaklaştırarak makama saplanarak o makamdan kopmamak adına, bu ülkeye gündem yaratmak adına sahteciliğin dik alasını yapan bir dönemle karşı karşıyayız. Bu durumun açıkçası net sebebi olan, ilk seçimlerde milletten ve milletin iradesinden korkan akıl, cumhurbaşkanı adayı olmamam için üniversite diplomamı gasp ederek yaptığı ve yaptırılan bu işlemden dolayı bugün buradayız. Bu çok net. Bu şu anda bu milletin her bir ferdinin zihninde, aklında yerleşmiş bir kanaattir. Çok net. Ayıptır, yazıktır, utanç vericidir. Pespaye bir durumdur.

İnsanlarımız artık iyiyi aramıyor. Kötülükten kaçmaya çalışıyor

Sanki kendine ait bir koltukta oturuyor. Millete ait, 86 milyon insana ait. Gelirsin ve gidersin. O bakımdan kaybettiği için, rekabetten kaçtığı için, demokrasiye inanmadığı için ve hiç inanmadığı için bugün işte aylardır bu ülke sıkıntı çekiyor, zulüm çekiyor, parasını kaybediyor. Partimizin 23 Mart’ta ortaya koyduğu ön seçimle cumhurbaşkanı adayını tercih edeceğiz fikriyle beraber yapılan ön seçim tarihine sırf o ön seçime bile ulaşmamak adına, diplomamı telaşla alelacele gasp ederek beni cezaevine göndermenin bütün gereçlerini ortaya koydular. Herkes aynaya baksın, ‘Umut burada’ desin. 86 milyon bir kişiyi ezer geçer. Ülkenin yüzde 70’e yakını ‘Geleceğe dair umudum yok’ diyor. Artık iyiyi aramıyor insanlarımız. Kötülükten kaçmaya çalışıyor. Bu diploma davasına inanmayanların oranı yüzde 75. Benim diplomam iptal edildikten sonra ben hapisteyim. İlk defa konuşuyorum. Beni çıkarsınlar. Kameralara konuşayım. Her şey yayınlansın. Bir konuşayım. Bu ülkede inanan kalmayacak. Bir kişi kalabilir belki. Onu da herkes biliyor kim olduğunu. 12 metrekarede öyle özgürüm ki, o sarayında çatlasın.

Nâzım’ın dizeleriyle seslendi

Demokrasiden bahsediyoruz. Bizim zenginliğimiz insan kaynağımızdır. Sizsiniz, biziz, hepimiziz. İnsan kaynağımızı var eden ise özgürlüktür, demokrasidir, cumhuriyettir, onun erdemidir, onun verdiği fırsatlardır, onun verdiği bize yakalattığı imkanlardır. Bu değerlerimize sıkı sıkı tutunmak zorundayız. Çocuğunuzu, evladınızı, yeğeninizi evli olmayanlar yarın kuracakları yuvaları düşünüyorsa bunu unutmamak zorundayız. Bakın bugün sözüm ona din adamı denen insanlar fetva veriyor. Ne diyor, biliyor musunuz? ‘İktidarı korumak için yanlış işler yapabilirsiniz’ diyen din adamları var. Bunları devletin kapısına yaklaştırmayacağız. Böyle bir şey olur mu? Benim güzel inancımı, benim o Anadolu’yu aydınlatan, geçmişiyle bütün dünyaya ışık olan inancımı yerle bir eden o anlayışı kapımızın önüne getirmeyeceğiz. Devletin kapısına bile yanaştırmayacağız. Bu nasıl bir söz? Adalet, devletin en temel görevidir. Adalet olmazsa devlet olmaz. Türk devlet geleneğinin 2 bin yıllık kuralı hatırlatırım. Töre kalır. Yani devletin başına ne gelirse gelsin, eğer töreniz yaşıyorsa siz de yaşarsınız. 16 devlet yıkılmış. 17’ncisi olan Türkiye Cumhuriyeti kurulmuşsa sebebi asla yıkılmayan töremizdir. Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi ‘Dört nala gelip Uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim’ diyebilmemizin sebebi ve bizi ayakta tutan da işte o töremizdir.

Benim 35 yıllık emeğim gitmiş: Bu bu ülkede her şey gidebilir demek

Her şeyi yoluna koyan töre yani yasadır. Siz töreyi, yani yasayı, yani adaleti yerle bir ettiğinizde devleti derin bir uçurumun kenarına yönlendirirsiniz. Oraya getirirsiniz. Türk milletini ve geleneğini asırlardır var eden adalet fikri ve bu fikrin somut hâli olan yasa düzenidir. Devletimizin tümüyle adil ve tarafsız bir otorite olma hüviyetini kaybettiği an, esasen devlet olma özelliğini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Çünkü hukukun olmadığı yerde devlet olmaz. Benim 35 yıl önceki emeğim gitmiş. Bunun anlamı ne, biliyor musunuz? Her şeyiniz gidebilir bu ülkede. Onun için temeli töredir. Üzülerek söylüyorum ki bugün bunun bir benzeri yaşatılıyor ülkemize. Kendi siyasi menfaatini gözeten ve adeta bir düşman hukuku uygularken kibirle bakan, milletimize ve bu kötü süreci yaşatan bir akıl, devleti ve milleti böyle bir zafiyete sokmuştur. Yargı, iktidarın elinde siyasi rekabeti belirleyen bir sopa durumuna düşerse Allah korusun devasa beka sorununa döner. Biz son nefesimize kadar milletimize, devletimize ve en önemlisi töremize yapılan bu saldırıya karşı mücadeleye devam edeceğiz.

“Saldırıları aşmak için bir seferberlik hâlindeyiz ve vazgeçmeyeceğiz”

Bu saldırıları aşmak için bir seferberlik hâlindeyiz ve asla vazgeçmeyeceğiz. Herkes için her yerde adalet ve hürriyet mesajımızı her zaman söylüyoruz. Bu yönde hep bunu tesis etmek için de çalışmak zorundayız. Tabii Türkiye’yi sarsan bu derin kötülüklere, şeytani stratejilere, en vahşi operasyon ve hamlelere karşı en üst seviyede gayretimizi ortaya koyarken burada elbette hukuki gerekçelerimizi ortaya konan bu saçmalık diye tariflediğim iddianameye dönüp de 18-19 yaşındaki Ekrem’in yaşadıklarıyla alakalı birkaç hatırlatmayı ben yapacağım. Bir üniversitenin ortaya koyduğu bir davetle, Milliyet gazetesindeki bir ilanla sürecin nasıl başladığını gösterdim. Ne yazık ki bazı savcılık ifadelerinden de şüphe ediyorum artık. O durumdayım.”

Diploması iptal edilmişti: İmamoğlu hakim karşısına çıkacak
Diploması iptal edilmişti: İmamoğlu hakim karşısına çıkacak
İçeriği Görüntüle

“Konunun esası tek, adam istememiş, uğraşıyoruz”

Hakimin elindeki panoların detayını sorması üzerine İmamoğlu, “Dosyada var. Bir şey ispat etmiyor yani. Sadece kendimi tatmin ediyorum şu anda. Bir şey ispat etmiyor. Konunun esası tek. Adam istememiş. Şu anda uğraşıyoruz onunla” şeklinde karşılık verdi.

“Milletimize korkuyu değil, umudu yaşatmak için de asla vazgeçmeyeceğiz”

Konuşmasının devamında kravatını çıkararak, izleyici sıralarındaki CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik'e de atan İmamoğlu, savunmasını şöyle sürdürdü:

“Şimdi bütün bu işlemleri yaparken Türkiye Cumhuriyeti devleti de muhatap, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti devleti de muhatap. Bir savcının çıkardığı işe bak. Şurada tartıştığımız konuya bak ya. Kıbrıs’ı, Kıbrıs’ın okullarını tartışıyoruz. İstanbul Üniversitesi’ni tartışıyoruz. Ben İstanbul Üniversitesi Rektörü’nü iptalden önce ‘Yanlış bir işlem yapmayın’ diye telefonda aradığımda telefondaki sesini ben duydum bu kulaklarımdan. Baskı altındaki sesini kulaklarım duydu. Yazıktır. 3 tane adamı atamışsınız. Sanat yönetmeni, doktor, mimar. Hukukçu yok. Niye? Her şeyi göze alabilsin diye. Siyasi çizgilerini çıkartabilirim size tek tek. Ayıptır, yazıktır Ekrem’in diplomasının peşine düşmek. Gerçekten bu ülkenin artık bir seferberliğe ihtiyacı var. Şu saçma sapan işlerden acilen kurtulmaya ihtiyacı var. Milletin parası cebinde eridi. Türk yargısı yerle bir edildi. Yargılama yapılmıyor, infaz yapılıyor, yargısız infaz. Biz işte bu umut seferberliğine talibiz. Milletimize korkuyu değil, umudu yaşatmak için de asla vazgeçmeyeceğiz.

“Bizi zannediyorlar ki zindanlarda susturabilecekler”

Bizi zannediyorlar ki zindanlarda susturabilecekler. Susmayız, susmayacağız. Ben neler yaşadım? Bu millet neler yaşardı? Seçimleri kazandık. Yerel seçim iptal ettiler ya. Bir zarfa atılan 4 oydan 1’ini iptal ettiler. Bakın ne diyorum? Siz bu ülkenin sandığını ve geleceğini koruyacaksınız. Siz adalet gibi önemli bir göreve talipsiniz. Hepimizden daha önemli göreve... Biz önümüzde ceketimizi ilikleriz ama sizin önünüzü ilikleyeceğiniz kimse yok bu Türkiye Cumhuriyeti’nde.”

“Kreş açtık diye biz buradayız normal bir devlette ödül verilir”

Elinde yerel seçimde İstanbul’un ilçelerini kazandığı tabloyu da gösteren İmamoğlu, şöyle konuştu:

“Şu fotoğraf nedir, biliyor musunuz? (Özgür Özel’e bakarak) Genel Başkanım, 39 ilçenin 32’sinde Ekrem İmamoğlu birinci çıktı. Bunun sadece dört tanesinde bir puan civarında ve altında oy oranıyla ikinci olduk. Bu benim için öyle büyük bir onur ki... Yargı benim tek sığınağım. O bakımdan bu ülkenin insanlarına çok güveniyorum. Kreşleri açtığımız için biz buradayız. Kreşleri kapatmaya çalışıyorlar. Normal bir devlette ödül vermeleri lazım. Teşvik etmeleri lazım. 150 tane kreş açtık. Sıfırdı. 12-13 bin öğrencimiz var. 15 bin olacak yakında.”

Kaynak: ANKA