EGEÇEP Bilim Kurulu Üyesi Erhan İçöz, hazır suların kapitalistlerin ticari kazancı haline getirildiğinin altını çizdi. Üstelik bazı hazır suların doğal kaynak suyu olmadığı ve kimi firmaların yeraltı suyunu arıtarak şişelediği konusunda yoğun bir kuşku bulunduğunu belirtti.
Su, Ticari bir kazanç kapısı oldu
Yeraltı sularının azalması, yurttaşın çeşme sularından uzaklaşarak sık sık damacana veya diğer hazır sulara yönelmesi üzerine açıklamalarda bulunan Jeolofizik Yüksek Mühendisi ve EGEÇEP Bilim Kurulu Üyesi Erhan İçöz, İz Gazete’ye yaptığı açıklamada yurttaşın çeşme sularına güvenmeyip damacana sularına yöneldiğini belirtti. Ayrıca halk arasındaki yaygın bir iddiaya değinen İçöz, bazı hazır suların doğal kaynak suyu olmadığını ve sondajlarla çekilen yeraltı sularının arıtılarak şişelenip satıldığının konuşulduğunu söyledi.
Hızlı nüfus artışı suyun üzerinde bir baskı oluşturuyor
Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) Bilim Kurulu Üyesi Erhan İçöz, çeşme suları yerine hazır sulara yönelmenin etkilerini anlattı. Suyun bir ticari kazanç haline geldiğine de vurgu yapan İçöz, “Bu sürecin bu noktaya gelmesinin temel sebebi, suyun ticari bir mal olarak algılanıp bir kazanç kapısı haline gelmesi. Geçmişteki süreçleri alınması gerek. Dünyadaki toplam su miktarı değişmez. Neredeyse sabittir. Bunun yüzde 97’5’i okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudan oluşuyor. Kalan yüzde 2.5’i kadarının çok büyük bir bölümü buzullarda bulunuyor. Geriye canlıların yararlanabileceği sadece yeraltı suları ve akarsular oluşturuyor. Yeraltı suları ise bazı doğal koşullarda yer yüzüne çıkarak su kaynakları denilen oluşumları yaratıyor. Hızlı nüfus artışıyla daha fazla su tüketiliyor. Aynı miktar su, yıllar önce dünya nüfusuna göre 4 milyar kişiye yetiyorken bugün ise 8 buçuk milyar kişi tarafından kullanılmak zorunda. Bu hızlı nüfus artışı suyun üzerinde bir baskı oluşturuyor” dedi.
Yeraltı suları yüzde 90 kurudu
Sözlerine devam eden Jeofizik Yüksek Mühendisi Erhan İçöz, yeraltı sularının büyük oranda kuruduğunu söyledi. İçöz, “Çocukluğumuzda musluğa ağzımızı dayar gönül rahatlığıyla suyumuzu içerdik. Yıllar sonra toplum hazır sulara yönelmek zorunda kaldı. Belediyelerin görevi bize sağlıklı ve içilebilir suyu iletmektir. Genel kanı ise bunun böyle olmadığını gösteriyor. Bu durumu musluk sularının gönül rahatlığı ile içilebilir olup olmadığını belediyenin açıklaması lazım. Bizzat musluklarımızdan akan suyun içilebilmesinin garantisini vermeliler. Meydan bu kadar boş olduğunda, hızlı nüfus artışı, suların düzensiz kullanımı, yeraltı sularının aşırı çekimi sonucunda da su varlıklarının hemen hemen yüzde 90’ı kurudu ya aşırı kirlendi. Bu durumda ise su pınarlarının çoğunun kuruması, kurumayanların sularının azalması, yeraltı sularının da hızla seviyelerin düşmesi, akarsularının kirlenmesi ve var olan su varlıklarına sermaye tarafından el konulması ile bizlere ulaşan güvenli yeraltı ve yerüstü su neredeyse kalmadı” ifadelerini kullandı.
Müşteri varsa ticari kazanç olur
Suların damacanayla satılmasını eleştiren İçöz, bunun kapitalistlerin etkisiyle yayıldığına değinerek “İnsanlar artık güvenle içeceği suyu musluktan değil hazır almakta buluyor. Su ihtiyaçlarını da güvenli zannettikleri damacanadan karşılamaya çalışıyorlar. Bunun yanında bir de su arıtma cihazları yaşamımıza girdi. Tabii kapitalist sistemin mantığı gereği, bir şeyler azaldıysa, müşterisi varsa bundan ticari kazanç elde edilir. Bugünkü duruma da bu yüzden geldik. Akarsularımız ise madenler, sanayi, aşırı su çekimi, bilinçsiz tarımsal sulamalar, çarpık kentleşmelerle kirlendi- kurudu. Yeraltı sularımız da aşırı çekim sonucunda azalıp kirlendi. Bütün geçmiş uygarlıklar su kenarlarında kurulmuştur ama şimdi akarsular o kadar kirlendi ki sudan kaçmak zorundayız. Örnek olarak Gediz Nehri’ni verelim. Bu nehirden bırakın su içmeyi, nehre bakılması bile insanı rahatsız ediyor” şeklinde konuştu.
Yeraltı suları arıtılarak satılıyor iddiası
Bazı damacana sularının kaynak suyu olmayıp sondaj olduğunun iddia edildiğini belirten İçöz şunları söyledi:
“Damacana sularının bir kısmının aslında kaynak suyu olmadığı, sondajlarla çekilip arıtıldıktan sonra kaynak suyuymuş gibi satıldığı iddiası var. Bunun doğruluğunu kontrol etmek de devletin görevidir ve sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekiyor. Bu şekilde davranan şirketlerin ruhsatları iptal edilmeli. Bu çok ciddi bir iddiadır. Su şirketlerinin çok sık denetlenmesi ve bu denetlenmelerde,mümkünse sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de bulunmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.”