CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, Buca Kırıklar Cezaevi’nde Tunç Soyer ve tutuklu bulunan CHP’li belediye başkanlarını ziyaret etti. Gökçen, "Biz de o yüzden bir sonraki duruşmaya kadar ya da bir sonraki duruşmada önceki Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in de artık tahliye olmasını ve tutuksuz yargılamanın devam etmesini diğer bütün arkadaşlar açısından da bekliyoruz” açıklamasında bulundu.

CHP'li Gökçen'e CHP Kocaeli Milletvekili Harun Özgür Yıldızlı eşlik etti.

Ziyaret sonrası açıklamalarda bulunan Gökçen, şunları söyledi:

“19 Mart'tan itibaren ülkemizde bir darbe girişimi gerçekleşiyor demiştik. Ve bir darbe aklı, kötücül bir akıl, sadece hukuku ortadan kaldıran değil, demokratik rekabeti hedef alan değil, artık ne yazık ki insanların itibarına saldıran, ilk başta 'terör' diyen, 'kent uzlaşısı' diyen, buradan terör çıkarmaya çalışan, terör diyerek insanlara hiç yan yana gelmek istemeyecekleri, hiç yan yana gelmeyecekleri suçlamalarla isimlerini yan yana getirmeye çalıştılar.

Yolsuzluk dediler. Hayatında hiç haram bir paraya bakmamış, hiç el uzatmamış insanları yolsuzlukla suçlamaya çalıştılar. İddianamelerin çıkmasıyla ilgili önce Eylül-Ekim aylarını işaret ettiler. Ki bunlar da geçti aslında. Çünkü aylarca bir kişiyi tutuyorsunuz, tutuklu yargılıyorsunuz ve o kişi neyle suçlandığını bile bilmiyor. Ancak yandaş medyaya bakıyorsunuz, birçok suçlama hiç o iddianamelerde veya dosyalarda, soruşturma dosyalarında lafı bile geçmeyen birçok suçlamanın medyada, sosyal medyada itibarı zedeleyecek bir şekilde tartışıldığını gördüğümüz süreçler yaşadık. Ve bu kadar aylar geçtikten sonra iddianamelerden biri çıktı. Söylenildiğinden daha geç bir tarihte çıktı ve bu iddianameler ortaya çıkana kadar, hazırlanana kadar 'bugün çıktı, yarın çıkacak, yarın çıkmadı, sonraki gün olabilir, yok dosya ayrıldı, şununla ilgili şu zamana ertelendi' gibi söylentiler üzerinden de psikolojik bir savaş yürütüldü."

"HÂLÂ BİR İDDİANAME BİLE YAZILAMADI, HAZIRLANAMADI"

"Ve Aziz İhsan Aktaş iddianamesi çıktı. Ve iddianame çıktıktan sonra vatandaşımız haliyle şunu sorguladı: 700 yıl istenen bir kişi, suç örgütü lideri olduğu iddia edilen kişi dışarıda geziyor ama hakkında 4 yıl hapis cezası istenen Büyükşehir Belediye Başkanı tutuklu yargılanıyor. Bu durumu zaten hukukla açıklamak mümkün değil de bunu bu şekilde ortaya koyarak, böyle bir çifte standart uygulayarak, bu kadar net bir ikili hukuk sistemi işleterek vatandaşı, hiç kimseyi ikna edemezsiniz. Biz bunu en baştan beri söylüyoruz. 'Bize yarın birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar' demişlerdi. Ama biz hem birbirimizin yüzüne bakıyoruz, hem meydanlarda kucaklaşıyoruz, hem de haklılığın verdiği özgüvenle meydanlarda halkımızla birlikte siyaset yapıyoruz. Bu iddianamenin istenilen etkiyi yaratmaması sonucunda, halkı ikna etmemiş olması sonucunda ikinci iddianame yani İstanbul Büyükşehir Belediyesi iddianamesiyle ilgili yeni söylentiler ortaya çıktı. Yine 'bugün çıktı, yarın çıkacak' gibi şeyler söylendi. Ama hâlâ bir iddianame bile yazılamadı, hazırlanamadı.

O kadar fazla, ilk başta gizli tanıklar eliyle daha sonra iftiracılık müessesesi oluşturarak, insanları 'çocuğunu göremezsin' diye tehdit ederek, cezaevi cezaevi gezdirerek, kapasitenin çok üzerinde sayıda insanın kaldığı, insanların dönüşümlü olarak yatakta yatabildiği bir düzeni insanların aleyhine kullanarak bir iftiracılık müessesesi yerleştirdiler. Bunlar sonucunda işler o kadar karıştı ki, iddialar o kadar birbiriyle çelişkili bir halde ortaya toplandı ki bir iddianameyi hazırlayamayacak hale geldiler. Tam da bu noktada kimse ikna olmadığı için 'casusluk' diye gerçekten artık trajikomik diyebileceğimiz bir suç icat ettiler. Şimdi yol arkadaşlarımız bu kadar hukuksuz bir düzen içinde cezaevlerinde kalıyorlar maalesef. Ve Mehmet Murat Çalık, Beylikdüzü Belediye Başkanımız, aslında çok büyük bir haksızlığa uğrayarak cezaevinde kalıyor. Beylikdüzü Belediye Başkanımız hem uğradığı haksızlıklarla birlikte iddianamesini bekleyenlerden biri, yani neyle suçlandığını hâlâ bilmiyor kendisi. Ama diğer taraftan yaşadığı sağlık sorunları da hepimizi endişelendiriyor."

"HÜKÜMLÜ DEĞİL, TUTUKLU"

"Aynı kendisini ve ailesini endişelendirdiği gibi. Kendisiyle görüştüm. Sağlığı ne kadar kötüyse, endişe vericiyse, morali de o kadar yüksek başkanımız. Çünkü kendisi haklılığının bilincinde ve vatandaşlarımızın onu merak ettiğini, vatandaşlarımızın onun hakkını savunduğunu gayet iyi biliyor. Dışarıdan gönderilen sevgi dolu mesajlar kendisine fazlasıyla ulaşıyor. Bu yüzden kendisinin şu an yaşadığı sağlık sorunlarının biraz daha altını çizmek isterim. Çünkü en son Adalet Bakanı'na sorulduğu zaman kendisi önce adli tıp raporuna referans veren cevaplar vermişti, daha sonra adli tıp raporunun tahliye için gerekli olmadığını da itiraf etmek zorunda kalmıştı ve şu an aynı durumdayız. Başkanımız daha neyle suçlandığını bile bilmiyor. Hükümlü değil, tutuklu. Dolayısıyla bir adli tıp raporuna ihtiyaç yoktu. Ama bu adli tıp raporu nasıl hazırlandı? 16 tane kan ölçümü yapıldı.

Normal sınırların dışında 13 tane ölçüm vardı, 13 tane veri vardı. Normal sınırların içinde olan 3 veri esas alınarak adli tıp raporu düzenlendi. Ve kanserin nüksetme riski olmasına rağmen cezaevinde kalınabileceği gibi bir sonuç ortaya çıktı. Şimdi biz bu sonuca karşı çıkıyoruz. Anayasa Mahkemesi bir karar verdi. Ve Anayasa Mahkemesi kendi kararının içinde ne yazık ki bir çelişki barındırıyordu. Ve orada şu söyleniyordu: Evet, cezaevinden dışarı çıkmasına, tahliye olmasına gerek yok. Ama sağlık durumu kötü, kanser riski var, nüksetme riski var. Dolayısıyla kendisine çok iyi bakılması lazım. Sağlık hizmetlerini düzenli ve çok dikkatli, özenli bir şekilde alması lazım. Şimdi bu çelişki nedir? Yani siz birçok delil ortaya koyarsınız, yurt dışına kaçma riski olur. Mesela Ünsal Ban gibi. Yurt dışına çıkma riski olur. O zaman tedbir alırsınız, tutuklarsınız. Bu başka bir şey.

Ama görevi başındaki belediye başkanını, her günü planı programı belli olan çalışmaları ortada olan bir belediye başkanını, daha iddianamesini bile yedi sekiz aydır hazırlayamayacak duruma düşeceksiniz. Bir yandan da insanların ailelerini endişelendireceksiniz, sağlık durumunu kötüleştireceksiniz. Telafisi imkânsız zararlar ortaya çıkar mı çıkmaz mı diye herkesi, bütün halkımızı endişeye sürükleyeceksiniz. Böyle bir şey sadece biz haksızlığa karşı çıkanlar, demokrasiyi savunanlar olarak veya Cumhuriyet Halk Partililer olarak söylemiyoruz. Bu artık bir vicdan meselesidir, bir insanlık meselesidir.

O yüzden Mehmet Murat Çalık'ın durumunun altını çizmek isterim. Büyükşehir Belediye Başkanımız, önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer'i de ziyaret ettik. Tunç Soyer biliyorsunuz, bir önceki duruşmada il başkanımız, önceki il başkanımız Şenol Aslanoğlu tahliye olmuştu. Her ne kadar yine büyük bir haksızlık olsa da ev hapsine bile en azından ailesine, çocuğuna kavuşabildiği için buna bile memnun olmak zorunda kalmıştık. Ne söyledik ama biz? Bu davaların benzerlerinden tutuklama kararları çıkıyor mu? Çıkmıyor. Ya da geciken inşaatlardan bu tür yargılamalar ortaya çıkıyor mu? Çıkmıyor. Cumhuriyet Halk Partililer söz konusu değilse çıkmıyor. Ama biz şunu söylüyoruz: Başkanlarımızın veya yol arkadaşlarımızın, belediye bürokratlarının hiçbiri 'Biz yargılanmayalım, yargıdan kaçalım, hiç başımıza bir şey gelmesin, bir mahkeme kâğıdı önümüze gelmesin' demiyorlar. Biz diyorlar ki: 'Biz tutuksuz yargılanalım. Biz herhangi bir şeyin hesabını veremeyecek durumda değiliz'. O yüzden yargılamanın tutuksuz olması gerekir diyorlar. Biz de başından beri bunu söylüyoruz. Özellikle siyasetçilerin yargılamalarında, özellikle Cumhuriyet Halk Partililerin yargılamalarında ne yazık ki kötücül bir aklın etkisiyle tutuklu yargılamalar teşvik ediliyor."

Meclis’teki Milli Dayanışma Komisyonu toplantısı ertelendi
Meclis’teki Milli Dayanışma Komisyonu toplantısı ertelendi
İçeriği Görüntüle

“TAHLİYE OLMALARINI BEKLİYORUZ”

"Biz de o yüzden bir sonraki duruşmaya kadar ya da bir sonraki duruşmada önceki Büyükşehir Belediye Başkanımız Tunç Soyer’in de artık tahliye olmasını ve tutuksuz yargılamanın devam etmesini diğer bütün arkadaşlar açısından da bekliyoruz. Bir sonraki duruşma 9 Aralık'ta, hep beraber duruşmayı da takip edeceğiz. Mehmet Ali Çalışkan'ı da ziyaret ettik. Buradan hareketle kent uzlaşısı soruşturmasıyla ilgili bazı şeyler söylemek istiyoruz. Kent uzlaşısı aslında 'kent uzlaşısı' diye ismi konuldu fakat biz Türkiye İttifakı demiştik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak şunu söyledik: 31 Mart'ta seçimlere giderken kentte bulunan bütün herkesin adil bir şekilde temsil edilebilmesi için bir ortam sağlamaya ihtiyacımız var. Niye? Çünkü toplumun tüm kesimleri eğer belediye meclislerinde, belediyelerde kendilerine yer bulursa, seçimde kendilerini temsil edilmiş hissederlerse, kendilerini bu ülkenin eşit birer vatandaşı olarak hissederlerse o zaman bu ancak demokrasinin işleyişine katkı sağlar.

Bizim söylediğimiz bu kadar net, bu kadar basit. Kürtlerin batı illerinde kazanamayacakları belediyelerde belediye meclis üyesi seçtirmesi gibi bir suç olabilir mi? Maalesef savcılık eliyle iddianame bu şekilde yazılıyor. 'Suç'. Sözde suç. Bir yandan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir komisyon kurulacak. O komisyon çalışmalarını bütün yaz devam ettirecek. Yarın da toplantısı olacak. Bir yandan diyeceksiniz ki Türkiye'nin barışa ihtiyacı var, kucaklaşmaya ihtiyacı var. Diğer yandan Kürt olup belediye meclislerinde seçilmeyi suç olarak göreceksiniz. Veya seçim çalışmasını suç olarak göreceksiniz. Bu büyük çelişki Türkiye'ye zarar veriyor sadece. Yani Türkiye'de bizim toplumsal barışı inşa edebilmemiz için halkın da sürece destek vermesi için ya da halkın en azından geleceğe umutla bakabilmesi için hepimizin eşit olduğunu kabul etmeliyiz."

Kaynak: ANKA