Fransız felsefeci Sartre, “Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür” diye yazmış, Kazım Koyuncu ise “Savaşın ne kadar kötü olduğunu anlamak için savaşmak gerekmez” demişti. Savaşa yakınlaşırken duyulmaz olan, üzeri militarizm ile milliyetçiliğin yarattığı ideolojik bir dumanla örtülen bu saptamalar, listemizdeki filmlerin de temel yönelimlerini açıklıyor. İşte savaşı değil, barışı başlatma cesaretine sahip o filmler...

1. Dr. Strangelove (1964)
İki kutuplu bir dünyada, çok hassas dengeler üzerine kurulmuş olan uluslararası ilişkiler sistemi, Amerikalı bir generalin tamamen subjektif değerlendirmeleri sonucu nükleer bombaların kullanılmasını da içeren vahim bir sonuca doğru ilerlemektedir.
Sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden Stanley Kubrick, savaş yanlısı politikacı ve askerlerle inceden inceye dalgasını geçerken, milyarlarca insanın yaşamını belirleyen eylem sahiplerini ifşa etmekten çekinmiyor. Gerçek bir kahkahanın iktidarın suratında patlamasına perdeden eşsiz bir örnek.

2. Apocalypse Now (1979)
Yüzbaşı Willard (Martin Sheen), Vietnam’da Amerikan ordusuna başkaldıran ve vahşi yöntemlerle bir orman kabilesini yöneten Albay Walter Kurtz’ü (Marlon Brando) bulup öldürmekle görevlendirilir. Kurtz’ün izinde, insan yüreğinin karanlığıyla savaşın gerçekliği arasında kalan Yüzbaşı Willard, çok geçmeden sonsuz bir kabusun içine sürüklenecektir.
Büyük usta Francis Ford Coppola, militarist işleyişin yozlaştırıp kararttığı insan ruhuna kusursuz bir aynayla bakıyor. “Savaş insana ne yapar” sorusuna perdede verilmiş en etkileyici yanıtlardan biri.

3. The Great Dictator (1940)
Nazi Almanya’sının parodisi olarak kurgulanan bir diktatörlükte, kararları ve yönetimi ile ülkesini kırıp geçiren Diktatör Adenoid Hynkel, ülkede kendisine ikizi kadar çok benzeyen son derece saf karakterli bir Yahudi berberin yaşadığından habersizdir.
Sessiz sinema döneminin küresel starı Charlie Chaplin’den unutulmaz bir militarizm ve faşizm taşlaması. Filmin sonundaki uzunca tiratta, “Tiranlar için değil, özgürlük için savaşın” diye haykıran Chaplin, faşizmin yücelttiği değerlerin aslında ne kadar kırılgan ve yaşamın gücü karşısında ne derece aciz olduğunu de büyük bir yetkinlikle kanıtlamıştı.

4. Full Metal Jacket (1987)
Film, Vietnam Savaşı öncesi Amerikan ordusunun aldığı sert eğitim ve savaş sırasında Amerikan ordusundaki askerlerin başından geçen olayları anlatıyor.
Kubrick’in bir diğer savaş karşıtı başyapıtı. Filmin en önemli yetkinliği, askerlerin savaş öncesi ve sonrası durumlarını ustaca kıyaslaması ve seyirciyle bu kıyasın sonuçlarını dürüstçe paylaşması. Savaşın, birbirinden çok farklı gençleri bir ölüm makinesine dönüştürürken insana dair her tür içsel zenginliği yok edişine yakından bir tanıklık. Filmde yaşama sevincini kaybeden ve robotlaştırılan askerler ekseninde, insana yaraşanın savaş değil barış olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz.

5. The Deer Hunter (1978)
Film, Mike, Steven, Nick, Stanley, John ve Axel isimli çelik işçisi gençlerin Vietnam Savaşı sonrası değişen hayatlarını anlatıyor.
Michael Cimino’nun yönettiği film, savaşın aile ve arkadaşlıklar üzerindeki yıkıcı etkisini bütün çıplaklığıyla perdeye taşıyan unutulmaz bir başyapıt.

6. All Quiet on the Western Front (1930)
Birinci Dünya Savaşı esnasında bir erkek lisesinde öğretmenlik yapan Profesör Kantorek, öğrencilerini savaşa katılmanın ve bir asker olarak savaşta yer almanın son derece onurlu bir mevki olduğu gerekçesiyle doldurmaktadır. Bu etkileyici konuşmalardan etkilenen öğrenciler gönüllü olarak askere yazılarak Alman ordusuna katılırlar.
Militarist eğitim sisteminin hayatının baharındaki gençleri ölüme göndermekteki etki ve becerisi üzerine derin derin düşündüren bir klasik. Film Alman gençlerinin savaşın ağırlığı ve acımasızlığı altında nasıl ezildiklerini, bedenen kurtulsalar bile verdikleri geri dönüşü olmayan bu kararın ruhlarında açtığı derin yaraları çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.

7. The Thin Red Line (1998)
İkinci Dünya Savaşı sırasında Guadalcanal’da savaşan bir grup Amerikalı erkeğin değişmelerinin, acı çekmelerinin ve kendileriyle ilgili önemli keşifler yapmalarının öyküsü...
Film Pasifik adalarında Japonların ilerlemelerini durduracak olan savaşta anahtar görevi görmüş çatışmalardan birini arka planına almış. Ama öykü, bunun ötesinde, hayatta kalmak için savaşan, korkunç stres altındaki insanların aralarında gelişen güçlü bağların arasında dolaşıyor. Yönetmen Terrence Malick’den, aynı dönemde gösterime girmiş kahramanlık güzellemesi Saving Privite Ryan’a zarif bir yanıt.

8. Born on the Fourth of July (1989)
Muhafazakâr Amerika vatanseveri Ron Kovic ülkesi için ölmeyi göze almış bir gençtir. Bu uğurda, yaşıtları gençliklerini yaşarken, o donanmaya katılmış ve Vietnam savaşına gitmiştir.
Oliver Stone’un Vietnam’a ‘sol’dan bir bakış attığı ‘Doğum Günü Dört Temmuz’, sağcı bir gencin savaşa gitmesini ve gerçeklerle yüzyüze gelmesini anlatıyor. Tom Cruise filmdeki rolüyle Oscar adayı olmuş ve unutulmaz bir performans sergilemişti.




