Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan 7.7 ile 7.6 ve Defne merkezli 6.4 büyüklüğündeki son depremin vurduğu Hatay’ın Antakya, İskenderun, Samandağ ve Kırıkhan ilçelerinde binlerce bina yerle bir oldu, binlerce kişi de yaşadıkları binaların enkazında can verdi.

Binlerce bina da ağır hasar alarak kullanılmaz hale gelirken, az da olsa ayakta sapa sağlam kalan binalar da var. Milliyet'ten Çiğdem Yılmaz'ın haberine göre, Ergüvenoğlu ailesinin ilkini 2004’te yaptığı Antakya’daki 3 kamu binası ile 12 apartman da yıkılmayan yapılar arasında yer aldı. Bu binalarda deprem nedeniyle tek bir can kaybı yaşanmadı.

Binaların müteahhidi inşaat mühendisi Mustafa Ergüvenoğlu, adını, sanını bildiği ve işini temiz yaptığına inandığı müteahhitlerin göçük altında kalıp hayatını kaybettiğini söyledi. “Tek mutluğumuz devlet daireleri ile yaptırdığımız her şeyin ayakta olması” diyen Ergüvenoğlu, şunları söyledi:

"Antakya’nın birçok mahallesinde yaptırdığımız toplamda 12 binamız var ama hepsi şu an sağlam ve etrafındaki birçok bina yıkıldı. Adını sanını bildiğim ve işini temiz yaptığına inandığım müteahhitler var. Hepsi inşaat mühendisiydi ve göçük altında kalıp hayatını kaybettiler. İşin içerisinde sahtekârlığı olan insanlar mutlaka vardır ama işini bildiğimiz, sağlam dediğimiz kişilerin kendi yaptıkları binaların altında kaldığını görünce ya mühendisin tasarım hatasının ya da zemin etütlerini yapan jeoloji uzmanının hatasından kaynaklandığını düşündüm. Biz mühendisiz ancak bizim bir sürü ustamız da var. Uygulamalarda gözden kaçan bir hata oluşmuş olabilir. Ancak bu demek değil ki bizim sorumluluğumuz ortadan kalkacak."

"Bilime inanan babam en büyük rehberimdi. Yaptığımız tüm inşaatların başında eksik bir şey olmasın diye bekledik. Belki çok klasik olacak ama babam hep bize ‘Okumak zorunda değilsiniz, bir belediyenin temizlik işçisi de olabilirsiniz ancak bir sokağı temizlediğinizde tek bir çöp bırakmayacak şekilde yapın. Mühendislik yapacaksanız ona göre yapın’ derdi. Hangi işi yaparsanız yapın en iyisini yapın bilinciyle büyütüldük. Hiçbir canlının başına bizden kaynaklı bir zarar gelmemesi için çalıştık. Yaptırdığımız her binanın başında kendim durmaya özen gösterdim. Eğer ben yoksam bile mutlaka bir teknik personelim başlarında bulundu. Kullandığımız demirleri bile kendim tek tek saydım. Betonlarım bozuksa o betonu gönderdim. Sonuçta ben bunu parayla satın alıyordum. Bundan dolayı, ilk başta beni tanımayan ustalarım ve taşeronlarım bana ‘Biz dışardan sizin için uyuz bir insan olduğunuzu duyduk’ diyorlardı. Bunun yanı sıra üniversite hocalarımızdan da çok şey öğrendim. Can kaybının olmamasında hepsinin payı var."

"Hapis denen şeyden korkmam, yatılır çıkılır. Ancak birinin ölümüne sebep olmak işte buna vicdanen dayanmazdım. Yaptığımız binaların hiçbirinde tek bir can kaybının olmaması bizim için tek teselli. Bu binalarda oturup bize ulaşanlar arayıp dua ediyor. Biyoloji öğretmenim de yaptığımız apartmanlardan birinde otuyordu ve onun da arayıp teşekkür etmesi beni çok duygulandırdı. Antakya’da çok insanımızı kaybettik, aralarında yakınlarım da var. Çok üzgünüz ve mutlu olduğumuz, vicdanımızın rahat olduğu nokta ise yaptığımız binaların yıkılmaması.”

Editör: Duygu Kaya