YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE – İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi serisinin 20’nci konuğu, Bir Felaket Kutlaması Tavşan Tavşanoğlu oyununda ‘Marie’ karakterini canlandıran Sonya Dicle Çetin oldu.

Sanatın insan gelişiminde vazgeçilmez bir besin olduğunu söyleyen ve bu yüzden en büyük hayalinin, her çocuğun tiyatroya erişebilmesi olduğunu vurgulayan tiyatro sanatçısı Sonya Dicle Çetin, “Diliyorum ki geleceğimizi aydınlatacak tek kaynağımız olan çocuklarımıza bu besin çok görülmesin, diliyorum ki ülkemizin her yerinde devlet destekli daha fazla tiyatro ve konservatuvar açılsın” diye konuştu.

O KAPI MUTLAKA AÇILIR…

Sonya Dicle Çetin kimdir? Bize kendinizi tanıtır mısınız?

Ben İstanbul'da doğup büyüdüm, çeşitli semtlerde yaşasak da çocukluğum daha çok Bostancı'da geçti. Tiyatronun büyüsüne de ilk kez orada, okulumuza gelen bir tiyatro ekibi sayesinde kapıldım. Eserin adını hatırlamıyorum ama bizim yaşlarımızdaki birkaç çocuğun okul hayatını anlatan bir çocuk oyunuydu. İzleyici koltuğuna çakılı kalarak, hiç kıpırdamadan izledim oyunu. Sonra oyun biter bitmez arkadaşlarıma o oyundaki rolleri dağıttım ve öğle tatilinde gizlice okulun konferans salonuna sızıp oyunu oynatmaya koyuldum. Elbette kendime de gözüme kestirdiğim bir rolü vererek… Tabii müdür yardımcısına yakalanmamız pek uzun sürmedi. Hepimize kızıp, salondan çıkardı ve kapıyı kilitledi. O gün itibariyle de konferans salonunun kapısı hep kilitlenir oldu. Tabii bir çocuğun üstüne bir kapıyı kilitlerseniz, o çocuk bir gün mutlaka o kapıyı açacak anahtarı bulur. Bu bütün yaratıcılıkların yolunun yasaklardan geçtiğine işaret etmiyorsa da psikanalizle ilgili duyduğum bir deyiş vardır: ‘Arzu, olmayana duyulur’. O anahtarı bulmaya götüren itki, birçok meslektaşımı olduğu gibi, beni de okul hayatım boyunca müsamerelerde seyirci karşısına çıkmaya teşvik etmiş olsa da anahtarı bulmaya karar vermem çok daha sonra, ailemin hatırı için başlayıp mezun olduğum mühendislik bölümünde okurken gerçekleşti.

RUSYA’DA TİYATRO EĞİTİMİ

Tam da bu dönemde, yani üniversite yıllarında tiyatro ile çok daha yakın olmaya başladığınız bir sürece giriyorsunuz değil mi?

Üniversite eğitimimi sürdürürken bir yandan amatör bir tiyatroda çalışmaya başladım ve bu süreçte gerçekten sahneden inmek istemediğimi, bu işi profesyonel olarak yapmak istediğimi anladım. Bunun üzerine yazları çeşitli tiyatro kurslarına gitmeye, tiyatroyla ilgili ne varsa okumaya çalıştım. Amacım üniversiteyi bitirdikten sonra özel bir üniversitede oyunculuk üzerine yüksek lisans yapıp bir yandan da geçinmek için herhangi bir işte çalışmaktı fakat üniversiteden mezun olduğum sırada ailemin işleri Rusya'daydı ve onlara yardım etmek üzere Rusya'ya gitmem gerekti, yine mühendis kimliğimle. Onlara bir süre yardım ettikten sonra ülkeme hayallerimi gerçekleştirmek için dönmek üzereyken artık oyunculuktan başka bir iş yapmak istemediğime ikna olan babam, Rusya'da eğitim almayı denememi önerdi. Dilini yeni öğrendiğim bambaşka bir ülkenin konservatuvarını kazanıp, oradan mezun olabilmenin imkânsız olduğunu düşünsem de bu öneriye kayıtsız kalamayıp denemeye karar verdim ve orada bir okul arayışına girdim. Krasnodar Devlet Konservatuvarı Tiyatro Fakültesi Oyunculuk Bölümü'nde eğitim verildiğini öğrendim. Stanislavsky Sistemi’nin gerçek haleflerinden, dünyaca ünlü rejisör Anatoly Vasiliev'in yetiştirdiği ilk öğrencilerden, Rusya için çok değerli sanatçılar yetiştirmiş profesör, devlet sanatçısı, rejisör ve aktris Svetlana Livada'nın açtığı sınıfa girmeyi başardım. Böylelikle imkânsız görünen bazı şeyleri bol emek ve bolca sevgiyle mümkün hale getirebileceğimi anladım. Hem oldukça zorlu fakat her dakikası altın değerinde, gecesi gündüzü tiyatro ile dolu geçecek, dört yıllık ikinci üniversite macerama başlamış hem de yıllar önce kilitlenen o kapının anahtarını bulmuş oldum.

ÖZEL DERSLER DE VERDİM

Eğitim yıllarından sonra profesyonel oyunculuğa yavaş yavaş adım atıyorsunuz. Bu yıllara dönecek olursak; neler yaşadınız, ne tür çalışmalarda yer aldınız ve hangi deneyimler eşlik etti size?

Ben ilk profesyonel deneyimimi Rusya'da konservatuvar son sınıfa geçtiğimde çalışmaya başladığım Odin Theater'da gerçekleştirdim. Okulumdan mezun olup ülkeme döndükten sonra ise bir ödenekli tiyatroda ve birçok özel tiyatroda oyunculuk ve çevirmenlik yaptım. Hâlâ vakit buldukça sevdiğim eserler üzerinde çeviri çalışmalarıma devam ediyorum. Eğitmenlik deneyimlerim de oldu… Bu süreç de aldığım eğitime bağlı olarak, Stanislavski'nin, ‘En iyi öğrencim’ dediği Michael Chekhov'un oyunculuğa bakış açısını aktarmaya çalıştığım atölyeleri düzenlemekle başladı. Bu bağlamda, bu bakış açısını daha derinden idrak etmek isteyen meslektaşlarıma özel dersler de verdim, tabirini pek sevmesem de bazı tiyatrolarda oyuncu koçluğu yaptım. Birçok reklam filmi ve filmlerde rol aldım. En son, Rusya'dan Türkiye'ye çalışmak için gelen Rus işçisi Anna'nın hikayesinin anlatıldığı, "Hastabakıcı" adlı kısa filmle 5. BAK SETEM Akademi Ödülleri’nde ‘En İyi Kadın Sanatçı Ödülü’nü aldım.

İYİ Kİ YÜCEL ERTEN VAR

Peki bu süreçte Türk Tiyatrosu’na dair eleştirileriniz, değiştirmek istedikleriniz, isyan ettikleriniz ya da ‘İyi ki’ dedikleriniz oldu mu?

Aslında ülkemde pek çok yerde çalışmış olsam da eğitimimi başka bir ülkede aldığım için, Türk Tiyatrosu’nu eleştirmekten ya da değiştirmekten veya ona isyan etmekten ziyade, onu öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum. Bu bağlamda, Türk Tiyatrosu’na verdiği ve hâlâ vermekte olduğu emeklerle hepimize örnek olan, Kurucu Genel Sanat Yönetmenimiz ve değerli hocamız Yücel Erten ile çalışmak benim için çok büyük bir ‘İyi ki’ oldu ve de olmaya devam ediyor. Türk Tiyatrosu’nun bir diğer emektarı, bilgi deryası hocamız Hülya Nutku'ya da sormak istediğim çok şey vardı fakat ne yazık ki kendisini çok erken kaybettik.

İZMİR MÜKÂFAT OLDU

İzmir ile yollarınızı nasıl kesişti? Burada olmak size ne hissettiriyor? İzmir Şehir Tiyatroları’na gelişiniz ve tiyatronun bir sezonluk performansı hakkında yorumlarınız neler?

İzmir ile yollarım İzmir Şehir Tiyatroları'nın sınav ilanıyla kesişti. Birçok meslektaşımın yaptığı gibi bu ilanı görüp de şansımı denememek olmazdı, kuşkusuz. Çoğumuz eğitimimiz süresince böyle bir tiyatroda çalışmayı hayal ederek okumuşuzdur. Bu hayalin böylesine güzel bir şehirde gerçekleşmesi ise ayrı bir mükâfat oldu benim için. Tiyatromuzun bir sezonluk performansının en objektif ve samimi değerlendirmesini izleyicilerimizin yapabileceğini düşünüyorum. Ancak oyuncu olarak dışarıdan bakmaya çalıştığımda repertuvarımızdaki bütün oyunların, içinde olmaktan mutluluk duyacağım oyunlar olduğunu düşünüyorum.

UMUDU HİSSEDİYORUM

Seyirci, sizi sezon boyunca Bir Felaket Kutlaması-Tavşan Tavşanoğlu’nda izledi. Bu oyun ve buradaki rolünüz ile ilgili neler söylersiniz? Marie, Sonya’ya ne hissettiriyor?

Tavşan Tavşanoğlu, bize bizi acı bir tebessümle izletip, hepimizi bir güzel silkeleyen, önemli bir oyun. Sistemin içinde kendine acıyan bir kurban olmak mı yoksa rağmenlere rağmen, riskli de olsa kendine ait bir yol çizip o yoldan gitmeyi göze almak mı? Marie, sonradan da olsa çizdiği yoldan gitmeyi tercih edenlerden. Bu nedenle Marie, Sonya'ya umutlu hissettiriyor.

SEYİRCİSİZ OLMAZ

Son olarak, İzBBŞT yeni sezonu açtı. Yeni sezona dair değerlendirmeniz ya da bir temenniniz var mı?

İzmir seyircisini, Kültürpark’taki yeni sahnemiz olan İzmir Şehir Tiyatroları İsmet İnönü Sahnesi’nde, hem yerli hem yabancı büyük yazarların eserlerinden oluşan, çok renkli ve derinlikli bir repertuvar bekliyor. Seyircimiz aylık programlarımıza ve oyunlarla ilgili ayrıntılı bilgilere İzmir Şehir Tiyatroları’nın web sitesinden ulaşabilir. Biz ekip olarak yeni oyunlarımıza büyük bir şevkle ve heyecanla hazırlanıyoruz fakat tiyatro seyircisiz olmaz. Tek temennim İzmir seyircisinin bu heyecanı bizimle paylaşması ve bizi yalnız bırakmaması.

SONYA DİCLE ÇETİN'İN 'EN'LERİ 

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Ülkemdeki her çocuğun tiyatroya erişebilmesi en büyük hayalim; çünkü sanat insan gelişimindeki en elzem besindir. Diliyorum ki geleceğimizi aydınlatacak tek kaynağımız olan çocuklarımıza bu besin çok görülmesin, diliyorum ki ülkemizin her yerinde, devlet destekli daha fazla tiyatro ve konservatuvar açılsın.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Rollerimin hepsini çok severek oynadım ama Melih Cevdet Anday, Anton Chekhov, Nikolay Gogol, Carlo Goldini gibi sanırım büyük yazarların oyunlarında ya da eserlerinde oynamayı daha çok sevdim.

Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'in ‘Yevgeniy Onegin’ adlı eserinin benim için çok ayrı bir yeri vardır, oradaki ‘Tatyana’ karakterini oynamayı çok isterim.

Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?

Kendine, mesleğine ve partnerine saygı duyan, partnerini ve oyunun ruhunu hissederek, tüm coşkusuyla dalabilen herhangi bir oyuncuyla birlikte oynamayı çok seviyorum.

Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?

Kitaplardan ilham alırım. Bir yazarın, ‘Başka sesler duymaya ihtiyacım var’ dediğini okumuştum, her sabah yaptığı okumaların sebebini anlatırken. Ben de çocukluğumdan beri çeşitli ‘Seslerden’ ilham almaya devam ediyorum diyebilirim.

Editör: Haber Merkezi