TMMOB'dan tepki: Depremler bahane edilerek, ormanlar tahrip edilemez! TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu, depremler bahane edilerek, ormanlık alanların yerleşime açılmasına tepki gösterdi. Yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:


"Bu yıl buruk bir ormancılık haftası ve ormancılık günü kutluyoruz. Bildiğiniz gibi 6 Şubat 2023 saat 04.17 de meydana gelen depremde 11 ilimizde on binlerce insanımız yaşamını yitirmiş, yüz binden fazla insanımız yaralanmış ve yaklaşık 13,5 milyon insanımız depremden etkilenmiştir. Bir kez daha tüm halkımıza vefat edenler için başsağlığı, yaralananlar için acil şifalar diliyoruz. Daha deprem acısı dinmeden Adıyaman ve Şanlıurfa’da meydana gelen sellerde 20 vatandaşımız yaşamını yitirmiştir. Bu sellerin asıl nedeni ormanların, meraların ve doğanın tahribi sonucudur.

İnsanlık; tarih boyunca süregelen savaşlar, salgın hastalık, afetler vb. nedenlerle yaşam kalitesini sınırlayan tüm bu olumsuzluklara karşı mücadele ederken diğer yanda ise ormanlar, meraları ve doğayı ne yazık ki tahrip etmekten geri kalmamıştır. Günümüzde ise “kamu yararı” kisvesi altında ormanlar meralar, korunan alanlar, milli park alanları, zeytinlikler; açık alan maden işletmeciliği, HES, RES, sanayi tesisi, konut vb. yapılara heba edilmektedir.

Türkiye henüz 6 Şubat 2023 tarihli depremlerin acısını yaşarken 15 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Orman Kanunu’nun 17’nci Maddesinin Üçüncü Fıkrasının Uygulanması Hakkında Yönetmelikte değişiklik yapıldı. Daha 15 ay önce çıkarılan bu yönetmelikte orman alanlarında “Lisanssız elektrik üretim tesisleri ile lisanslı güneş enerjisine dayalı elektrik üretim tesislerine orman sayılan alanlarda izin verilmez” hükmü bulunurken; yapılan değişiklikle tam tersi bir uygulama getirilerek ormanlarda lisanslı güneş enerjisi santrali kurulmasının da önü açılmıştır.

Orman Kanunun 17. maddesinin üçüncü fıkrası kamu yararı ve zaruret gerekçeleriyle ormanlardan verilebilecek izinleri düzenlemektedir.  Bu maddeye hemen hemen her yıl bir ekleme yapılarak verilen tesislerin kapsamı genişletilmektedir. Bu kapsamda ormanlarda havaalanı, demiryolu, boru hattı, mezarlık, hayvan bakımevi, atış poligonu gibi elliye yakın tesise izin verilebilmektedir.

Orman Kanunu’nun 17’nci Maddesinde yapılan değişikliklerin nedeni anlaşılmaya çalışılırken; 24 Şubat 2023 tarihli Resmi Gazetede Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. Bu Kararname ile de Orman Kanunu’na 2018 yılında bir torba kanun ile eklenen Ek 16’ncı maddede belirtilen, yine taşlık, kayalık, verimsiz orman alanlarıyla mera alanlarında geçici veya kesin iskân alanları kurulabilmesinin önü açılmıştır. Üstelik kararnameye göre yerleşime açılacak orman alanlarını belirleme yetkisi Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına verilerek, Tarım ve Orman Bakanlığı bütünüyle devreden çıkarılmıştır.

Depremlerden zarar gören yurttaşlarımızın bir an önce sıcak yuvalarına kavuşması tüm ülkenin arzusudur. Ancak bu yapılırken panikle ve aceleyle hareket edilmesi, bilimsel altyapısı oluşturulmadan kararlar alınması, ormanlar, meralar ve diğer ekosistemlerin zarar görmesine yol açabilecektir. Bu gibi durumlarda ilk akla gelen ormanlar ve meralar olması kabul edilemez.

Orman alanları her türlü tesisin yapılmasına açılırken “kamu yararı” kavramına sığınılmaktadır. Oysa çeşitli mahkeme kararlarında bile tek başına ormanların varlığı üstün kamu yararı sayılmaktadır. “Kamu yararı” kavramı, TDK Güncel Sözlükte şu şekilde tanımlanmaktadır;” Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan, topluma yarar sağlayan değerler bütünü, menafiiumumiye.” Kanaatimizce İktidar, bu tanımın -işine gelen- ilk kısmını esas almıştır. “Devletin gereksinimlerine cevap veren ve bu ihtiyaçları karşılayan…” ikinci kısmındaki “…topluma yarar sağlayan değerler bütünü…” ne yazık ki görmezden gelinmiştir.! Ormanların farklı fonksiyonlarının topluma sağladığı değerlerin bütünü, ne yazıktır ki bir arsa değeri kadar önem taşımıyor.

Doğal afetlerin yarattığı sorunların kalıcı bir biçimde çözümlenmesi herkesin ortak arzusudur. Ancak hangi gerekçeyle olursa olsun aceleci, özellikle de plansız ve ben yaptım oldu dayatması kabul edilemez. Başta ormanlar, meralar olmak üzere diğer doğal ekosistemler, özellikle küresel iklim değişikliğine bağlı afetlerle mücadelenin en önemli unsurlarıdır. Deprem bölgesinde sadece depreme dirençli değil, diğer afetlere de dirençli ve aynı zamanda kentlerin kültürel, tarihi ve ekolojik özelliklerini yansıtan bir anlayışla kentler kurulmalıdır. Bu da bilim ve ortak akılla hareket edilmesi ile mümkündür. Bir afetin yaraları sarılırken diğer afetlerin önü açılmamalıdır.

Afet bölgesi için 24 Şubat 2023 tarihinde yayımlanan 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile orman alanları ve meralar şartlı olarak yapılaşmaya açılmakta, karşılığında ise    daha önce benzer düzenlemelerde yaptıkları gibi, (Kararnameye kamuoyunun gazını almak adına) yapılaşmaya açılan alanın iki katından az olmamak üzere “Hazine taşınmazının orman tesis edilmek üzere Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilir” ifadesi de unutulmamıştır.! Bu şekilde değiş tokuşla ekosistem tesisi teknik olarak mümkün değildir. Bu aldatmacadan ibarettir. Ayrıca bu tip alanlar  zaten ağaçlandırma veya rehabilite edilerek orman rejimine alınması gereken potansiyel alanlardır.

Özetle, 126 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, “kaş yapılırken göz çıkaracak” uygulamalara yol açacaktır. Bu düzenleme kapsamında yapılacak tüm uygulamaların, geniş anlamda kamu yararı gözetilerek hazırlanacak, çok boyutlu arazi kullanım planlarına dayandırılması gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler çatısı altındaki Gıda ve Tarım Organizasyonu (FAO) tarafından hazırlanan rapora göre her yıl yaklaşık 4,7 milyon hektar orman alanı tahrip olmaktadır. Aynı kaynakta 1990 yılından bu yana 178 milyon hektarlık orman alan yok olduğu belirtilmektedir. Bu arada ne yazık ki yeryüzünde temiz ve içilebilir su havzalarının önemli bir bölümünün ormanlık alanlarda olduğu bir gerçektir.  

Ülkemizde de durumun çok farklı olduğunu söylemek zordur. Her ne kadar orman alanını artıran ender ülkelerden biri olduğumuz(1973 yılında 20,2 milyon ha günümüzde 23,1 milyon ha) söylense de yapılan araştırmalarda nüfusun artmadığı, görece az arttığı ya da azaldığı illerde orman alanları arttığı halde endüstrinin ve nüfusun yoğun olduğu ve giderek arttığı kentlerde ormanların azaldığı bilinen bir gerçektir. Bu arada orman envanter tekniğinin gelişmesi ile alan miktarının önemli ölçüde arttığı bir çok kez dile getirilmiştir.

Ülkemizin büyük bir bölümü “kurak” ve “yarı kurak” bir iklim tipine sahip coğrafyada yer almaktadır. Bu nedenle özellikle iç bölgelerde tahrip olan ormanların veya ekosistemlerin rehabilitasyonunda iklime bağlı zorluklar yaşanmaktadır. Ülkemizde resmi verilere göre; korunan alan miktarı bakımından 67.773 km2 ve ülke yüzölçümüne oranı 8,7 oran ile hem Avrupa birliğinden (%25,9) hem de dünyada ortalamasının (13,9) gerisindedir. Bu verilere göre ormanlarımızı ve doğal varlıklarımızı hassasiyetle koruyup gelecek nesillere taşımamız gerektiği halde günümüzde buna çok da dikkat gösterilmediği apaçık ortadadır.  1956 yılından 2002 yılına kadar 15, son 19 yılda da 35 olmak üzere orman kanunu 50 kez değiştirilmiştir. Bugün yaklaşık 791.000 hektardan fazla ormanlık alan (49 bin adet) başka amaçlarla kullanılmak üzere izne konu edilmiştir. Bu izinlerin 346.000 hektarı 2002 – 2022 yılları arasında olup bu miktar, 2021 yılında yanan orman alanlarının 2 katı kadardır. Üstelik yanan orman alanları yeniden ormanlaştırılırken ormanlardan kamu yararı ve zaruret gerekçesiyle izin verilen alanların neredeyse tamamının bir daha orman olması imkânsızdır.

Orman alanlarının tahribatına dönük yasal düzenlemeler tam bitti derken; tıpkı depremlerde olduğu gibi artçılar şeklinde yeni düzenleme ile karşılaşıyoruz.  Mevcut iktidar 22 yıllık döneminde (2002-2023); 6831 sayılı Orman Kanunu’nda 35 kez yapılan değişiklikler yetmemiş ki bu kez 36’ncı değişiklik teklifi 1 Mart 2023 tarihinde TBMM’ye sunuldu ve hızla komisyonlardan geçirildi, muhtemelen görev süresi dolmadan da yasalaşacak!

TBMM’ye sunulan yeni değişiklik teklifinin bütününe baktığımızda, çok ciddi tutarsızlıkların olduğunu görmekteyiz. Gerçeklerden uzak popülist anlayışla fiili durumları devam ettiren, mevcut yasal düzenlemelerle de çelişen bu kanun değişikliği teklifi, ormanlarımızı korumaktan çok uzak olduğu gibi yeni tahribatlara yol açacaktır.

Son yıllarda ekonomik kriz bahane edilerek piyasa ihtiyacının karşılanmasına yönelik olarak ormanlarımız yoğun bir üretim baskısı altına alınmıştır. 15 yıl önce 13 milyon m3 olan üretim 2017 yılında 18,5 milyon m3, 2020 yılında ise 28,5 milyon m3 2021 de ise 31,9 milyon m3 çıkarılmıştır. Gelinen aşamada odun üretimi baskısı ormanlarımızın geleceğini tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Yukarıda belirttiğimiz doğaya zarar veren çarpıcı olaylara daha birçok örnek eklenebilir.   Yaşanan dehşet verici saldırılara rağmen TMMOB’ye bağlı meslek odaları olarak bilimin ve tekniğin ışığı altında kamu yararı gözeterek birikimimizi, kentimizin ve ülkemizin kalıcı çıkarları için kullanmak, sermayenin saldırılarına karşı kentimizi, ülkemizi ve doğamızı korumak toplumsal sorumluluğumuzdur.

Dünyada ormansızlaşma ile doğal dengenin bozulması ve çevre sorunlarının artması ile birlikte ormansızlaşmanın önüne geçmek amacıyla Avrupa Tarım Konfederasyonu’nun önerisi ile 1971 yılında Roma’da toplanan Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), kuzey yarımkürede ilkbaharın, güney yarımkürede sonbaharın başlangıç günü olan 21 Mart’ı DÜNYA ORMANCILIK GÜNÜ olarak ilan edilmiştir.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2012 yılından itibaren 21 Mart'ı "Uluslararası Ormanlar Günü" ilan etmiştir. Her yıl Uluslararası Ormanlar Günü için bir tema belirlenmektedir. 2023 yılının teması ise "Ormanlar ve sağlık" olarak belirlenmiştir. Bu tema ile sağlıklı toplumlar için sağlıklı ormanların gerekli olduğunun altı çizilmektedir.

Bugün; dünya uluslarınca da benimsenmiş olan ve ülkemizde de “ORMAN HAFTASI VE AĞAÇ BAYRAMI” olarak kutlanan 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nde bir kez daha, başta üyelerimiz ve basın-yayın olmak üzere tüm halkımızı ülkemizin taşına, toprağına, havasına, suyuna, ORMANLARINA sahip çıkmaya çağırıyoruz."

Editör: Özlem Çimen Durmaz