YUNUS KARA / İZ GAZETE - Mevzu Tiyatro’nun kurucusu ve oyuncusu Özgün Aytar ile tiyatronun kuruluşunu, hedeflerini, oynadıkları oyunları, pandemi sürecinden nasıl etkilendiklerini ve İzmir’in kendisine ne hissettirdiğini konuştuk.

‘GÜZEL TECRÜBELERDİ’

Mevzu Tiyatro'nun kuruluşundan bahseder misiniz? Tiyatro kurma fikri nasıl ortaya çıktı?

İstanbul’da konservatuvar eğitimimi 2016 yılında tamamladım ve o sene arkadaşlarımla beraber özel bir tiyatro kurduk. Başarılı bir sezondan sonra bazı anlaşmazlıklardan ötürü bu ortaklığı bitirmek durumunda kaldık. Bir sezon daha serbest oyunculuk yaptıktan sonra, doğup büyüdüğüm ve oyunculuğa ilk başladığım yer olan İzmir’deki özel bir tiyatroda Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı olarak göreve başladım. Orada da çok keyifli vakitlerim geçti ancak bu görevimden de sanatsal ve ahlaki görüş ayrılıkları sebebiyle ayrılmak zorunda kaldım. Sayısız özel kurumda oyunculuk ve yönetmenlik yaptım. Çok güzel tecrübeler yaşadım. Bu son ayrılıktan sonra şapkamı çıkarıp düşündüm. Benim yapmak istediğim tek bir mevzum var. Elimdeki bu tecrübeleri değerlendirmek ve tiyatro üzerine kurduğum hayallerimi gerçekleştirmek amacıyla 2019 Ağustos ayında ‘Mevzu Tiyatro’yu kurdum. Bu sefer kendi imkanlarımla bağımsız bir yapı kurup, bu yapıyı ayağa kaldırabilirsem benim gibi genç arkadaşlarla aynı çatı altında toplanmayı ve hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz kendimize bir oyun alanı yaratmayı hedef aldım.

‘ÖNCE EKİP İNANMALI’

Nasıl bir tiyatro oluşturmayı hedefliyorsunuz, oyunları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?

Şu anda genç ve dinamik bir ekibe sahibiz. Ben yola tek başıma çıktım ancak çok kısa sürede harika bir ekip olduk. Herkes görevini severek yapıyor ve bu da oyun sahnelendiğinde seyirciye yansıyor. En büyük önceliğimiz oyunlarımızın yenilikçi ve klasik oyun anlayışından uzak, özgün oyunlar olması. Ve en önemlisi ekip olarak o metne, o oyuna hepimizin inanması şart. Öyle olunca zaten sonuç olumlu oluyor. İlk sezonumuzu yeni atlattık. Ancak önümüzdeki sezon için oyun planlaması yaparken çok sayıda oyun çıkarmaktansa az ve öz yapmaya çalışıyoruz. Zaten çok oyun çıkaracak paramız da yok.

‘SÜRPRİZLER OLACAK’

Pandemi sürecinden nasıl etkilendiniz?

Herkes gibi bizi de son derece kötü etkiledi. Birçok oyunumuz iptal oldu. Bildiğiniz gibi mart, nisan ve mayıs sezonun en aktif dönemleridir. Bizim de ilk sezonumuzu böyle bir mecburiyetle erken kapatmamız üzücü oldu tabi. Ancak diğer açıdan evde geçirdiğimiz karantina günlerini, lehimize çevirmek adına iyi de oldu diyebilirim. Hem yaptığımız işlerin değerlendirmesi hem de gelecek sezon planlaması açısından verimli kullandığımızı düşünüyorum. İkinci dalga olmazsa seyircilerimize yeni sürprizlerimiz olacak.

‘PEDAGOGLA ÇALIŞIYORUZ’

Oynadığınız, çalıştığınız oyunlardan da bahsedelim biraz. Pandemi öncesi oynadığınız, çalıştığınız hangi oyunlar vardı?

Mevzu Tiyatro sezona ‘Bay Maki’ adlı pantomim çocuk oyunuyla perde açtı. Konservatuvar yıllarımda, üç yıl boyunca sevgili hocam Bülent Develi’den pantomim dersi gördüm ve en sevdiğim derslerden biriydi. Pantomimin ifade biçimine o yıllarda hayran kaldım ve oynamaktan çok keyif aldığımı fark ettim ve bunun üzerine bir oyun yazmaya koyuldum. Temel çıkış noktam şuydu, ‘sen doğaya nasıl davranırsan o da sana öyle davranır.’ Bay Maki gibi aksi, huysuz ve doğaya kötü davranan bir tip çizdim ve doğaya yaptığı kötülükler yüzünden, başı bir türlü dertten kurtulamıyor. Tabi ki sonunda kazanan doğa oluyor ve Bay Maki doğaya iyi davranırsa, başının derde girmediğini en sonunda anlıyor.

Daha önce sayısız çocuk oyununda oynadım, bilirsiniz çocuklar oyundan koptuğu zaman bağırış çığırışlar başladığında oyuna devam etmek zordur. İlk kez Bay Maki ile sahneye çıkacağım zaman çok heyecanlıydım, çocuklar bağırırsa onlarla konuşamam, çünkü Maki baştan sona nida kullanmak dışında hiç konuşmuyor. Ancak hiçbir zaman korktuğum gibi olmadı çünkü sahnede konuşmayan bir adam var ve ne yaptığını anlamaya çalışıyorlar. Bu da çocukları hayal güçlerini kullanmaya itiyor ve oyunu baştan sona pür dikkat izliyorlar. Özellikle çocuk oyunu seçmek benim için çok daha zor çünkü çocuklara ne söylediğinizi çok iyi seçmelisiniz. Bir oyunla onlarda kalıcı etkiler bırakıyorsunuz. Bu yüzden oyunlarımız yazım aşamasındayken mutlaka pedagoglarla çalışıyoruz.

‘BİRLİK OLABİLMEK!..’

Pandemi tiyatro camiasında bazı mesleki birliktelikler doğurdu, bu oluşumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

sürecinde ‘Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi’nin destekçisi olduk. Tiyatro Yaşasın’ın çıkmasını destekliyor ve ümit ediyoruz. Onun dışında İzmir’deki oluşumlardan haberdarız ve her türlü birliktelikleri destekliyoruz. Sadece tiyatroda değil bütün alanlarda geçerli bu bence. Birlik olabilmek. Kolektifin gücüne inanıyoruz. Biz henüz yeni kurulan bir tiyatro olduğumuz için bu birlikteliklere dahil olamadık ama ilerleyen zamanlar ne gösterir bilinmez. Fakat dediğim gibi her zaman birlik ve beraberlikten yanayız ve bütün olumlu oluşumların destekçisiyiz.

‘İZİ HEMEN GEÇMEZ’

1 Temmuz itibariyle tiyatrolar açılıyor. Hem bu durumun hem de pandemi sonrası tiyatroya dönüşün nasıl olacağını düşünüyorsunuz?

Bütün dünya olarak zor bir süreçten geçiyoruz ve bunun izlerinin hemen geçebileceğini düşünmüyorum. Bu biraz zaman alacak gibi. İnsanlar haklı olarak toplu alanlara gitmekten endişe duyuyorlar. Ancak zaman içinde hijyen kurallarına, maske takmaya ve seyirciler arası sosyal mesafeye dikkat edildiği sürece seyircinin tekrar tiyatro salonlarına geri döneceğini düşünüyorum.

‘TİYATROYU TEKNOLOJİYE SIĞDIRAMAZSINIZ!’

Pandemi sonrası güncellenen dünyada tiyatronun biçimsel, teknolojik ya da başka bir şekilde etkileşim veya yenilik yaşayacağını düşünüyor musunuz?

Bu pandemi sürecinde herkes sosyal hesaplar üzerinden yayınlara başladı. Yayın açıp, insanlarla etkileşime girmek çok iyi bence. Ancak klasik oyunların ekran üzerinden izlendiğinde bütün etkisinin kaybettiğini ve canlı yayınlarla oynanan oyunların gelip geçici işler olduğunu düşünüyorum. Eğer sonsuza kadar evlerimizde yaşamak zorunda olsaydık, o zaman belki olabilirdi ama buna hiç birimiz dayanamayız. Ve ekran başında oynayanların da izleyenlerin de bir süre sonra sıkılacağını düşünüyorum, çünkü tiyatronun doğasındaki o canlılığı telefon veya bilgisayar ekranından alamazsınız. O tiyatro dışı bir performans olur. Yani, tiyatro salonuna teknoloji getirebilirsiniz ama teknolojinin içine tiyatroyu sığdıramazsınız.

Mevzu Tiyatro dışında bir tiyatro çalışmanız var mı? Başka nerelerde görebiliriz sizi?

Mevzu Tiyatro’nun kurucusu olmak dışında, öncelikli olarak ben bir oyuncuyum ve tek isteğim oynamak. Bu yüzden pek çok kuruluşla sezonluk anlaşmalarım oluyor ve oyunlarında oyuncu olarak görev alıyorum. Şu anda yeni sezon için netleşen bir şey yok, ancak merak edenler sosyal hesaplarımdan takip edebilirler. Bütün oyunlarımı genelde oradan paylaşıyorum.

‘SAHNE BULAMIYORUZ’

İzmir'de tiyatro yapmak nasıl sizin için ve İzmir seyircisine ne söylemek istersiniz?

İlk olarak sahne sorunumuzdan bahsetmek istiyorum. İzmir’de oyunlarımızı temsil edebileceğimiz sahne bulmakta zorlanıyoruz. İstanbul’da bu konuda maalesef daha çok imkan var. İzmir’de az sayıda olan sahnelerin de kira bedelleri oldukça yüksek. Bu, oyunlarımızı temsil edebilmemiz açısından bizi zorlayan bir durum. Diğer yandan benim için İzmir’de tiyatro yapmak paha biçilemez. İzmir’in tiyatro değerine değer katmaya çalışmaktan gurur duyuyorum. İstanbul’da altı yıl yaşamış biri olarak söylemeliyim ki oradaki seri üretim çılgınlığı ve şehrin hızından sonra İzmir’de, daha aklı başında ve sanatsal kaygısı yüksek işler yapabildiğimi düşünüyorum. Şehrimizin kendine has sakinliği, havası pek çok sanatçıya ilham kaynağı oluyordur muhakkak.

Editör: Haber Merkezi