CENKER EKEMEN / İZ GAZETE  - Futbol sadece futbol değildir. Günümüzde sıkça duyduğumuz bu sözü doğrulayacak farklı birçok disiplinden örnek verilebilir. Futbol, tarihtir, siyasettir, ekonomidir, kültürdür ve daha pek çok şey sıralanabilir. Özellikle günümüzde, endüstriyel futboldan söz ediyorsak, ekonomik ve politik yönünün ağır bastığını ve geçmişteki kültürel misyonunu gerilerde bıraktığını da söylemek yersiz olmaz. Ancak bazen öyle şeyler olur ki, sihirli bir değnek dokunmuş gibi bir anda illüzyon canlanıverir. Günümüzün materyal dünyasına inat, geçmişe belki de geleceğe dair izler taşıyan bazı şeyler…  İşte bu yazıda böyle bir şeyden söz edeceğim. Ürünlerin, storların, markaların olmadığı bir şeyden… Samimiyetle başlayıp önce dostluğa sonra sevdaya dönüşen bir şeyden…

Geçen sene bu zamanlardı. Zor zamanlardı. Bir tarih, büyük bir çınar var olma kavgası veriyordu. Futbol sadece futbol değildi ve neredeyse futbol olmayan her yanı aleyhimizdeydi. Gerçi yılardır öyleydi ya… Geçen sene her zamankinden biraz daha sadece futbol değildi Büyük Altay için. Alışkındık son on beş yıldır tüm kararların aleyhimize işlemesine, cezalara, futbolcuların soyunma odasına egzoz gazı verilmesine, korner atmaya gittiğinde oyuncularımızın kafasının yarılmasına ya da taraftarımızın maçlara hatta maçın olduğu kentlere dahi sokulmamasına. Ama umursamadan sevdamıza, Büyük Altay’ımıza desteğe devam ediyorduk. Kimimiz deplasman deplasman koşturarak, kimimiz atkı bere yaptırarak, kimimiz tarihimize dair sayfalarca yazarak. Büyük, küçük demeden elimizden ne geliyorsa işte... Ne olduysa tam o zamanda oldu. Hani bazen takıma taze kan gerekir. Ummadığınız bir oyuncu oyuna girer de 90+2 de oyunun kaderini değiştirir. İşte öyle bir şey oldu o dönemde.

Cizrespor deplasmanıydı... Cizre uzaktı. Belki o zamanlarda her zamankinden daha uzak. Dedim ya zor zamanlardı. Cizre için daha zordu. Pek çok şeyle mücadele etmek zorundaydı Cizre. En çok da rakiplerinin bölgeye dair algılarıyla... Empatinin zor olduğu zamanlardayız hala. Sempatinin neredeyse olmadığı zamanlarda. Hangisinin diğerini doğurduğu hangi bilim ilgileniyorsa bu konularla o bilimin derdi olsun. Sempati empatiyi doğurdu burada. Hikâyemiz biraz onun hikâyesi. Küçük bir taraftar grubu gidebilmişti Cizre deplasmanına. Kalanlar maçı canlı internet bağlantısından izlemek zorundaydı. Artık ne kadar olursa. Zor deplasmandı her şeye rağmen. İki takımın da üç puana ihtiyacı vardı. Can suyu hesabı. Orada tanıdık Edip kardeşimizi. O bizi çok önceden tanımış sevmiş. Haberimiz yoktu o zamana dek. Dedik ya uzaktı Cizre. Hem de tüm dünyanın bu kadar yakın olduğu bir dönemde.

“Sene 1989. İzmir Çiğli’de askerlik yaparken tanıştım Altay’la. Maçlarına gidiyordum. Bizim subay okulunda da görev yapan bazı tanıdık hakemler vardı. Fırsat buldukça onlarla birlikte de giderdik Altay maçlarına. Askerlik bittikten sonra memleketime döndüm”. Böyle anlatıyor Edip Ataç Altay’la ilk tanışıklığını. Ama biz onu yıllar sonra Cizre deplasmanında tanıdık. Kendine has güzel ve objektif maç anlatımıyla. Deplasmana gidemeyen tüm Altay’lılar, maçı Edip’in anlatımıyla sosyal medyadan canlı izliyordu. Kendine has sempatik anlatımı, Büyük Altay’ın büyük tarihinden söz edişi. Maçın başında da sonunda da başarılar dileyişi, şampiyonluk için tüm samimiyetiyle gönderdiği mesaj ve temenniler hücrelerimize kadar işledi. Hani doğuyla batı arasında bir köprüden söz ederler. O köprü Edip kardeşimizin yüreğiydi. Sımsıcak selamıydı.

Edip’in kendi anlatımıyla dinleyelim o ilk Cizre maçını ve sonrasını: “Cizrespor-Altay karşılaşması oldu 2016 – 2017 sezonunda. Kulüpten müsabaka listesini aldım. Cizrespor’un çevresinde bulunan yakın bir apartmanın damına çıktım. Maç başlayacaktı. O esnada kendi doğal şivemle maçın canlı yayınını yapıp maçı anlatmaya başladım. Ben canlı yayın yaparken Altay sayfası da yapıyordu. O ara canlı yayınıma bayağı bir Altay’lı da girdi. Altay mol abim de canlı yayın yapıyordu. Birçok taraftar maçı benim yayınımdan izlemeye başladı. Tarafsız bir anlatım yapıyordum. Bir Cizrespor taraftarı olarak hem olumlu hem olumsuz mesajlar alıyordum. Anlatıma güzel hazırlanmıştım ve güzel bir anlatım yapıyordum. Altay Cizrespor’u 3 – 0 yendi. Buna rağmen ben Altay’a ligde başarılar diledim. Cizrespor taraftarı Altay’lı futbolcuları alkışladılar. Sonrasında Altay’ın Kızılkabus grubu olarak Altay taraftarları beni İzmir’e davet ettiler.  İzmir’de misafir oldum. ALTAY MOL abim beni karşıladı ve bir tepsi baklava alarak Altay sosyal tesislerine gittik. Futbolcular beni karşılarında gördükleri anda şok oldular ve beni hemen tanıdılar. Misafirin Cizre’den geldiğini hemen söylediler. Kendi elimle futbolculara baklava yedirdim. Tatlı bir sohbet yaptık. Ondan sonra Altay mol abim, çarşıdan aldığımız formaları bütün futbolculara imzalattırarak bana bir jestte bulundu. Soyunma odasına geçerken onlar o anda antrenmandan çıkıyorlardı. Emre Hasan Balcı, Yiğit Yöney, Hayrullah Çelik, Aydin Bağ ve diğer arkadaşlar benden kısa bir spikerlik şovu istediler. Emre Balcı’ya bir gol attır dediler. Ondan sonra soyunma odası bayram şenliğine dönüştü. Beni daha çok sevmeye başladılar bende onları sevdim.  Beni bağırlarına bastılar. Yanılmıyorsam Kocaelispor maçı vardı.  O maçı izlemek için Atatürk Stadına doğru gittik.  Stadın kapı girişinde artık Altay taraftarının yaşlısı genci beni parmakla göstererek işte bu Cizre’deki Edip Kardeşimiz diyorlardı. O an çok mutlu oluyordum.  O mutluluğun benim açımdan tarifi yok. Tribüne girdik. Tribünde beni sevgiyle karşıladılar ve Kocaelispor Altay maçını izlemeye başladık. O an bir baktım ki benim lehime olumlu tezahüratlar yaparak Cizre de doğdu Altay’lı oldu Edip Başkan diye bağırmaya başladılar. O saatten sonra da artık bütün İzmir ve Altay taraftarı beni tanımış oldu.”

Biz koca bir yürek, o büyük bir sevda kazanmış meğer o anda. Cizre’deki daha birçok Altay’lı da kazanmışız bilmeden. Bunu da şampiyonluk maçımızı Edip kardeşimizin kahvehanesinden formalarını atkılarını giyip izleyen Cizre’li Altay’lıları görünce anladık. Görülmeye değer bir andı. Sosyal medyayı hep soğuk bir araç olarak görmüşümdür. Sevinci de hüznü de, selamı da sabahı da oradan gelince bir irrite eder beni. O yüzden oradan kutlamam genelde doğum günlerini. Ama o an. Her penaltı atıldığında tanık olduğumuz coşku. Tüm samimiyetiyle her şey oradaydı. Bir gözümüz Antalya’da stadda, bir gözümüz telefonlarımızda Edip’leydi. Yüreğimizde. Zira o an Cizre bizimleydi. Bizim de bir yanımız Cizre’de.

“Altay play-off’a kaldığı dönem, Cizre’de bizim bir çay ocağımız vardı ve birçok Cizre’li Altay’ı tanımaya başlamıştı. Altay play-off tan çıktıktan sonra baya bir taraftar kitlesi oluştu Cizre’de. Biz de Altay sevdalısı olarak Cizre’de şehir merkezinde baya bir taraftar gurubuyla konvoylar oluşturarak bütün Cizre’yi turladık. İnsanlar hayret içerisinde bakıyorlardı çünkü daha önce böyle bir şey olmamıştı. Artık insanlar Altay’ın büyük bir takım olduğunu anlamışlardı. Daha önceleri bazı eski insanlar Altay’ın tarihi bir takım olduğunu biliyorlardı. Ben ve beni destekleyenler sayesinde bunu Cizre’ye duyurduk.”

Kahramanlık hikâyeleri sadece cenk meydanında yazılmıyor. Bazen böyle ilmek ilmek örülen sevdalar, samimi sıcak bir selam bir şeyleri değiştirmeye yetiyor. Her ne kadar bu günlerde zor gibi dursa da, bazen kahramanlık öyküleri yanı başımızda kimse fark etmeden yazılıyor. Ne politik bir söylem, ne yıllarca süren mücadeleler bazen böylesi dostluklar yaratmaya yetmiyor. Ama hayat siz birçok tasarı yaparken kendi tasarısını yapıyor. Kaderci değilimdir. Ama bazen istesek de istemesek de kader ağlarını örüyor. Hadi biz ona yine diyalektik diyelim. Ya da sadece samimiyet...

Şimdi Cizre’de bir Altay’lı var. Hatta birçok Altay’lı. Şampiyonluk turu atan, maçları sürekli takip eden, kazandığında heyecanlanan, kaybettiğinde üzülen kader ortaklarımız var. Burada da birçok Cizre’li… Orada bir çay ocağımız var. Dumanı her zaman tüten bir demli çayımız. Konuk olduğumuzda çalacağımız kapımız. Bir acı kahvemiz hatırı 40 yılları aşan… Beraber söyleyeceğimiz türkülerimiz, bir de marşımız. Onu da Edip’ten dinleyip veda edelim ve son sözü Edip kardeşimize bırakalım.

“Altay şampiyon olmadan önce Altay Takımı için bir beste yaptım. Bütün futbolcular o Altay Marşını dinleyerek maçlara çıkıyorlardı ve böylece konsantre oluyorlardı. Ondan sonra kendi kendime karar verdim.  Cizre’de bizim bir çay ocağımız vardı. Onu da Altay çay ocağı yaptım. Ondan sonra Cizre'de herkes Altay'ın olduğunu kavradı. Altay'ı da çok sevdiler. Cizre'de binlerce Altay taraftarı olduğunu size söyleyebilirim. Adres sorduklarında neredesin diye söylediklerinde Cizre Merkez Dörtyol Büyük Altay çay ocağında çay içiyorum diye hitap ediyorlar.”

Editör: Haber Merkezi