Türkiye’de basın sektörü 2000’li yılların başında hızlı bir dönüşüme girdi. AKP’nin iktidara geldiği yıllarda başlayan bu dönüşüm, AKP’nin ikinci döneminden itibaren hız kazandı. AKP’nin medyayı kontrol altına alma projesinin sonucu olarak medya temel anlamda yandaş ve muhalif olarak iki ‘mahalleye’ ayrıldı. Muhalif medyayı, ‘kendini yandaş olarak tanımlamayan medya’ diye ifade etmek daha doğru olacaktır. Zira yandaş olmayan her medya kuruluşunu da muhalif olarak tanımlamak doğru olmayacaktır.

Medyadaki bu köklü dönüşüm basın kuruluşlarının gelirlerini de doğrudan etkiledi. Hükumet ile ters düşmek istemeyen reklam verenler kimi zaman kendi istekleriyle kimi zaman da dolaylı baskılarla tercihlerini yandaş medyadan yana kullandılar ve halihazırda kullanıyorlar. TMSF ve Türkiye Varlık Fonu bünyesinde bulunan kuruluşlar da reklam bütçelerini benzer şekilde kullanmayı ‘tercih’ ediyorlar. Basının reklam gelirlerindeki bu haksız dağılımın üzerine teknolojideki gelişmeler sonucu gazete satışlarının düşmesi de eklenince ‘havuz’da yer almayan medya kuruluşları zorunlu olarak küçülmeye gitti. Hatta birçoğu küçülerek de işin içinden çıkamadı ve kapıya kilit vurdu. Yoluna devam eden gazetelerde mesleğini sürdüren gazeteciler ise İsviçre çakısı gibi her alanda görev almak durumunda kaldılar.

Yerel medyada ‘haber müdürü’ olmayı bu perspektiften değerlendirmek isterim. Günümüzde yerel gazetelerin toplam kadrosu, neredeyse benim mesleğe başladığım yıllarda sadece haber merkezlerinde bulunan muhabir sayısı kadar. 2000’li yılların başında haber merkezlerinde politika, ekonomi, sağlık, eğitim, yerel yönetimler, kültür sanat, adliye gibi temel alanlardan sorumlu bir, hatta bazı alanlarda birden fazla muhabir bulunurdu. Kendi alanında uzmanlaşan muhabirlerin ürettiği haberler de her gün kentin gündemini belirlerdi. Haber müdürünün temel görevi ise bu kadroyu doğru yönlendirmek, muhabirlerden gelen haberleri yazı işleri kadrosuna aktararak okuyucuya ulaşacak haberleri organize etmekti. Fakat günümüzde gazeteler mümkün olan en az muhabirle çalışmak zorunda oldukları için muhabirin bir alanda uzmanlaşması mümkün olmuyor. Bir alanda uzmanlaşamayan, günün gerekliliklerine göre farklı alanlarda haber takip etmek durumunda kalan muhabir ise derinliği olan haberler yapmakta zorlanıyor. Bu durum da çoğu zaman fikri takip ilkesini yerine getiremememize neden oluyor. Muhabir, yaptığı bir haberle ilgili gelişmeleri takip etmekte zorlanıyor.

Tüm bunları üst üste koyduğumuzda artık geleneksel anlamda bir haber müdürü pozisyonundan söz etmek güç. Artık haber müdürü birçok yerel gazetede künyede yazan bir unvan olarak bulunuyor. Haber müdürü, çoğu zaman, hatta her zaman bir editör gibi sayfa yapıyor, yazı işleri müdürü gibi birinci sayfayı yapıyor, muhabir gibi sahada haber yapıyor, redaksiyon yapıyor ve kimi zaman da gazetenin idari işleriyle ilgilenmek durumunda kalıyor. 9 Eylül gazetesinde son dönemde artan muhabir kadromuz ile bu sorunu aşsak da birçok yerel medyada haber müdürü; gündeme ilişkin konularda haber yapması için yönlendirebileceği muhabir kadrosu bulunmadığı için ajansları ve diğer medya kuruluşlarını tarayarak güncel haberleri takip etmekten öteye gidemeyen bir görev üstleniyor. Yerel medyanın bu kısır döngüden çıkmasının birinci ve en önemli koşulu reklam ve satış gelirlerinin artırılmasından ve artan gelirlerin sahada aktif görev alacak genç gazeteci adaylarının istihdamı için kullanılmasından geçiyor.

EKİ İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ

Editör: Haber Merkezi