Tarımın başladığı, yerleşik hayata ilk kez geçilen, insanlığın yaptığı ilk eseri (Göbeklitepe) bünyesinde barındıran ezcümle insanlığın bir arada yaşamaya başladığı, bunu başardığı ilk yer olan Anadolu ne büyük çelişkidir ki aynı zamanda insanlığın birbirini en çok boğazladığı yerlerden de biri olmuştur tarih boyunca…

Sınıfların ortaya çıkmasından bu yana egemenler kendi çıkarları uğruna halkları birbirine kırdırmaktan asla vazgeçmemişler maalesef. Bu trajedilerin en büyüklerinden bir tanesi de günümüzden 100 yıl önce yaşandı bu topraklarda.

Alman emperyalizminin peşine takılan İttihat ve Terakki paşalarının ve İngiliz emperyalizminin peşine takılan Yunan yöneticilerinin yüzünden her iki taraftan da on binlerce işçi, köylü, ezilen insan ya hayatını kaybetti ya da yüz yıllardır yaşamakta oldukları evlerini, topraklarını terk etmek zorunda kaldılar.

Bu yazının Birinci Dünya Savaşı ve ardından yaşanan Kurtuluş Savaşı’na dair büyük laflar etme iddiası yok. Sadece genelde ihmal edilen, gözden kaçırılan ya da görülmek istenmeyen kısmına dair kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Resmi tarih kitaplarında anlatılan milliyetçi kışkırtmaların ötesinde yaşananlar da var; savaş meydanlarında ve cephe gerisinde çünkü…



DERGİNİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



SINIF BİLİNCİ OLURSA SÖMÜRMEK ZORLAŞIR

Egemen sınıflar toplumları kendi çıkarlarının arkasında hizaya getirebilmek amacıyla toplumsal sınıfları inkâr ederler. Yönetenlerin çıkarlarının tüm toplumun çıkarı olduğu (hepimiz aynı gemideyiz vs) yalanını ısrarla söylemekten vazgeçmezler. Çünkü toplum, sınıflardan oluştuğunu ve her sınıfın çıkarının farklı olduğu bilincine ulaşırsa kolayca yönetilir olmaktan çıkar, insanlardan vergi toplamak, onları sömürmek ve yöneticilerin çıkarı uğruna savaşlarda ölüme göndermek zorlaşır.

Toplumların sınıflardan oluştuğunu ve her sınıfın çıkarının farklı olduğunu bilen komünistler, Almanya ve İngiltere gibi dönemin iki büyük emperyalist ülkesinin başını çektiği bu savaşa başından itibaren karşı çıkmışlardır. Rusya’da Bolşevik partisinin önderliğinde savaş cephelerinde yapılan propaganda da “silahların başka ülkelerdeki emekçi kardeşlerine değil, kendi ülkelerindeki burjuvalara çevrilmesi gerektiği” dile getirilmiş bu faaliyetlerin etkisiyle Rusya’da Ekim Devrimi gerçekleşmiş ve Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmişti.

Komünistlerin cephelerdeki propagandaları sadece Rus cepheleriyle sınırlı değildi elbette. Komünistler örgütlü oldukları her alanda işçi ve emekçilerin çıkarları doğrultusunda propaganda faaliyetleri yürütmüşler ve ona göre tutum almışlardı. Örneğin savaşın kaybeden taraflarından olan Türkiye, emperyalizme karşı bir ulusal kurtuluş mücadelesine girdiği için Türkiyeli komünistler Kurtuluş Savaşı’nı aktif olarak desteklerken emperyalist işgalin bir parçası olan Yunanistan’daki komünistler ise savaşa karşı çıkmışlardır.

Yunanistan Komünist Partisi etkisindeki Bolşevik asker grupları Anadolu’daki savaş alanlarında bildiriler, fanzinler, gazeteler çıkararak savaşa karşı propaganda çalışmaları yapmışlardır. Aynı Rusya’da olduğu gibi silahların “Türk emekçi kardeşlerine değil Yunan burjuvazisine ve İngiliz emperyalizmine çevrilmesi gerektiğini” söyleyen bu propaganda o denli etkili olmuştur ki ‘asker grevi’ olarak nitelendirebilecek durumlar ortaya çıkmış ve Türk ordusunun zaferine son derece önemli katkılarda bulunmuştur.

Bu durum Şefik Hüsnü’nün liderliğini yaptığı TKP’nin 1922 yılında yayınladığı “Maskeler Aşağı” isimli bildiride şu şekilde değerlendirilmiştir : “…Rum komünistlerinin, sınıf benliğini idrak etmiş Rum işçilerinin vazifesi, arkadaşlarını aydınlatmak, onlara hakiki dost ve düşmanlarını, belli kurtuluş yolunu göstermektir. Memnun olmalıyız ki, bu arkadaşlarımız, hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da, bu vazifelerini muvaffakiyetle yapmaktadırlar. Bugün hiç kimsenin inkar edemeyeceği bir hakikattir ki, Yunan işçisi ordularının bozgunluğunun hakiki sebeplerinden birisi, Yunan Komünist arkadaşlarımızın Yunan ordusu içinde harp aleyhinde yaptıkları propagandadır… Emin olunuz ki, Türk işçi yoldaşlar, Türk ve Müslüman olmayan bu Yunan Komünistlerinin Türk işçilerine, fakir halkına, Harb-i Umumî içinde, zavallı halka ekmek yerine çamur yedirerek karınlarını ve kasalarını şişiren Türk ve Müslüman tüccar mebuslardan ve bütün harp zenginlerinden ve ordu müteahhitlerinden elbet daha çok faydası dokunmuştur…”

TÜRK UÇAKLARININ YUNAN SİPERLERİNE ATTIĞI GAZETE

Özellikle o dönem Yunanistan Komünist Partisi etkisinde çıkarılan ve cephede dağıtılan Rizospastis isimli gazete çok büyük bir etki yaratıyor. O kadar ki bu gazetenin Türk uçakları tarafından Yunan siperlerine atıldığı söyleniyor ve Kurtuluş Savaşı’na bizzat katılan, o dönem Atatürk’ün yakın arkadaşlarından, büyük romancımız Halide Edip ADIVAR bu gazeteyi çıkaranlardan sevgiyle söz ediyor. Yunan burjuvazisi tarafından “Türk uşağı ve Kemal hayranı” olmakla suçlanan bu askerlerin ölümü göze alarak bu faaliyetleri sürdürdüklerine dair kimsenin kuşkusu yoktur herhalde. Geçtiğimiz yıllarda gündeme gelen İnciraltı’nda kurşuna dizilen 200 Yunan askeri ya da Yunan askeri gemilerinde savaşa karşı bildiri dağıttıkları için kurşuna dizilip denize atıldıkları söylenen askerlerin hikayelerinin (bir belgesi olmadığı için yarı efsanevi karakter taşıyan) çıkış noktası da büyük bir ihtimalle cephede savaş karşıtı propaganda yapan bu isimsiz kahramanlar.

Yine o dönem İzmir’de yaşayan Rumların da azımsanmayacak bir kısmı Yunan işgaline karşı çıkıyor. Örneğin 1890 yılında kurulan ve bu topraklardaki ilk futbol kulübü olan Panionios bu işgale karşı çıkıyor. Yunan ve Türk bayraklarından esinlenerek kendisine renk olan kırmızı-maviyi seçen bu kulüp günümüzde de halen Türk ve Yunan kardeşliğini tribünlerinde ve kulüp felsefesinde yaşatmaya devam ediyor. İsimlerindeki Smyrna yazısı çıkarılmazsa kendilerine ait bir stat verilmeyeceğini söyleyen o dönemin başbakanı Venizelos’a karşı cevaben “Panionios bir kulüp değil bir fikirdir ve bu fikir İzmir’de doğmuştur o yüzden asla çıkarmayız” dedikleri için kendilerine 30 yıl boyunca stat tahsis edilmemiştir. Atina’nın Nea Smirni (Yeni İzmir) mahallesinde faaliyetine devam eden Panionios’un İzmir’deki stadının yerinde bugün Alsancak Stadı bulunuyor ve Altay kulübüyle de bir gönül bağları var. Bu yüzden kurtuluşun ve mübadelenin yüzüncü yılında Altay ve Panionios arasında bir dostluk maçı yapılsa ve savaş kışkırtıcılığının yükseltilmeye çalışıldığı şu günlerde halkların asla düşman olamayacağı bir kez daha haykırılsa çok güzel olmaz mı ?

Kaynakça: Kahramanlar, Kurbanlar, Direnişçiler, Foti Benlisoy, İstos Yayınları

Editör: Haber Merkezi