GÖNÜL SOYOĞUL/ İZ GAZETE- Anavatan Partisi’nden (ANAP) 1984-1989 döneminde, Doğru Yol Partisi’nden (DYP) 1994-1999 döneminde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilip iki dönem kente hizmet veren Burhan Özfatura’yla yaptığımız röportajın ilk bölümünü geçtiğimiz Cumartesi günü yayımlamıştık. “Halkın ‘artık yeter’ demesi gerekiyor” sözleriyle güncel siyasete dair önemli bir çıkış yapan Özfatura, bunun yanı sıra; ‘Yaşadıklarım, Unutmadıklarım, Yazdıklarım’ isimli kitabından bahsetmiş, engellilerle ilgili hayallerine değinmiş ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sahip çıkarken AKP hükümetine ise sert sözlerle yüklenmişti. Röportajımızın bugünkü ikinci ve son kısmında ise Özfatura’yla İzmir’i konuşuyoruz…

‘İZMİRLİLER ALDATILDI’

İzmir’in uzun süre tartıştığı konularda ne dersiniz diye merak ediyorum. Mesela Kordon'un yol olması konusu ve viyadükler…

O projede maalesef İzmir kamuoyu yanıltıldı. Şimdi Fransa'ya gidenler, Nice kentinde Promenade des Anglais’i (Akdeniz kıyısı boyunca uzanan yaklaşık 7 km’lik bir gezinti yeri) görenler, benim o projemi daha iyi anlayacaktı. Yani Kordon yolunun yüzde 65’i zaten rekreasyon alanıydı. Sahil tarafını aynen biz Şanzelize'den kopya etmiştik, Paris'ten. Ortadan da yol geçecekti. Ben şimdi aynen ısrarla söylüyorum; Kordon yolu olmadığı müddetçe İzmir trafiği rahatlamaz. Mustafa Kemal Sahil Bulvarı bir kalın bağırsak. Altınyol bir kalın bağırsak onun arasında bir ince bağırsak. Şimdi trafik kötü, tramvaydan sonra iyice perişan oldu İzmirliler. Yani o Kordon yolu İzmir'e bir güzellik ve turistik açıdan da bir estetik sağlayacaktı. Bunu kimse anlamadı. CHP'nin muhalefeti de bu konuda etkili oldu.

Siz de iyi anlatamamış olabilirsiniz.

O proje prensip olarak Ulaştırma Bakanlığı'nın projesi. Belediyenin değil. Çeşme Otoyolu, çevre yolu ve kent içi geçişler projesi.

Ama devrede hep siz vardınız?

E yok yani pısırık adamlar korkuyorlar.

‘AVUKATLIK YAPARIM!’

Yani tenkitler için mi sizi ön plana sürdüler?

Ben İzmir için onun yararlı olduğunu düşündüm. Mesela Tahtalı Barajı'nı da biz bitirdik. Hem barajı bitirdik hem isale hattını. Mesut Yılmaz'la ben bir açılışta münakaşa ettim. Dedim ki ‘Siz yapamayacaksınız bunu DSİ olarak. Bana verin yetkiyi’. Ha ‘beceremezsin’ dedi ama yetkiyi verdi. Bir tek dedim o Yeşildere Caddesi var ya havaalanına giden. Onun da yetkisini ver. Çünkü açıp kapama lazım ve Karayolları engelliyor beni. Ben açarım. Daha güzel tamir ederim. Verdiler ve biz kısa sürede Allah razı olsun ekiplerimizden, bitirdim. İzmir'le ilgili faydalı bir proje oldu mu ben savunurum abi. Avukatlığını yaparım tereddüt etmem.

‘BİZ HEP ENGELLENDİK’

Bir olay da biliyorsunuz Basmane çukuru. Aziz Bey'in kitabında da var. Diyor ki Aziz Başkan ‘dört tane başkan eskitti ama orası hala aynı…’

Sebebi Yüksel Çakmur! İdare Mahkemeleri ve Anıtlar Kurulu. Şimdi kabul etmek lazım ki benim zamanımda politik ve ideolojik saplantılarla hareket etti. Bizim adımız çıkmış, biz dindarız ya. Yani ille de kendi düşüncelerinden olan bir başkanı arzu ediyorlardı. Ve birçok şeyler engellendi. Basmane çukuru için Allah'ı var; Kemal Zorlu, rahmetli Mazhar Bey de benim sevdiğim bir abimdi. Orası için diğerinden çok daha fazlasını verdi. Artı o inşaattan önemli bir bölüm verecekti. Artı Ege Mahallesi'ndeki otoparkı yaptı. Çok ciddi para da verdi. Bir de o inşaattan yüzde hatırlayamadım şimdi yalan söylemeyeyim ama önemli bir bölüm verecekti. Yani belediye için bir de oradan fuara bir geçiş yapacaktık. Yer altı tüneli. Yani böylece birleşmiş olacaktı. Seçilseydim ben fuarda kültür, sanat, spor merkezlerini, mesela bir bilim merkezini düşünüyordum. Bir akvaryum düşünüyordum. Yani o imkanlar da olacaktı. Bir de Alsancak Limanı'yla Turan Kavşağı arasında biliyorsunuz şimdi hep gökdelen oldu orası, biz Manhattan Projesi diyorduk ona. Onu da engellediler. Çünkü orada aslında çok harika yeşil alanlar, spor alanları ve otoparklar olacaktı. Gökyüzüne doğru imkân verip, tabanı muhafaza edecektik. Bu Tariş'in yerleri de dahil olmak üzere ona da engel oldular. Çünkü bence İzmir liman şehri olmalı. İzmir hayatı boyunca limanıyla aktivite bulmuş bir şehir. Hatta rahmetli İsmail Sivri ile düşünüyorduk. Yabancı medya kuruluşları için de bir bina yapacaktık. Onu da engellediler mesela.

Aslında sizin döneminizde ANAP olsun, DYP olsun sağ iktidarlar vardı. Kim engelledi sizi, bürokrasi mi Ankara mı?

Yok, Mülkiyeli olmanın, eski hesap uzmanı olmanın falan avantajlarıyla Ankara'da bana bir engel çıkmadı. Ama İzmir'de daha çok Anıtlar Kurulu'nda, İdare Mahkemeleri'nde engelleme oldu. Düşünebiliyor musunuz Fevzipaşa Bulvarı'nda metroyu yapıyoruz. Anıtlar Kurulu önce yer üstünden geçmesini engellediler. Tamam dedik. Yerin altına girdik. Sonra da elle kazılsın dediler. Elle kazmak ne kadar tutuyor biliyor musun? Yüz sene. Bir de tabii orası beni en çok korkutan bölge, iki taraf birbirini öpecek diye korktum. Yolun sağı, solu. Çekiyorsun çünkü oradan dereler akıyor; yukarıdan denize doğru Kadifekale'den. Ankara'dan bir tek engelimiz oldu. Bir kültür merkezi yapacaktık İnciraltı'na. Hem denizden hem karadan hem de metrodan gelebileceğin bir yer. Çünkü çok geniş bir alan. Birçok hayırsever yardım da vaat etti. Ve bütün işte operanın, tiyatronun, şunun, bunun yetkililerini çağırdık. Mimarlarla onlar çalıştı. Çünkü yani bir sahne ne kadar olmalı ben bilmem ki. Sen de bilmezsin. Onların fikirleri alınarak çok güzel bir proje yaptık. Adını Adnan Saygun koyacaktık. Ama Aziz Bey'e nasip oldu. Başka bir yere yaptı ama yaptı yani aferin. Ankara'dan bir tek orada engelleme oldu. Ama diğer konularda özellikle Anıtlar Kurulu engel oldu. Mesela Karşıyaka'ya otopark yaptık. Orası köy meydanı gibiydi ya. Rezildi orası, Karşıyaka Kaymakamlığı'nın orası. Otoparkı yıktırdılar abiciğim ya. E şimdi gene rezil. Neden? Orada üç beş avukatın efendim bürolarının manzarası kapanmış. Dava açtılar. Tabii fikirdaş oldukları için de biz kaybettik.

BİR BARDAK SUYA MUHTAÇ

Hâlâ yapılması gerekli miydi, gereksiz miydi diye konuşulan Çeşme Otoyolu'nun mimarlarındansınız. Şimdi de bir Çeşme Projesi tartışılıyor, ne dersiniz?

Şimdi ben bu tür projelere temelde karşıyım. Bir kere golf olayı çok su götürüyor. Türkiye bir bardak suya bile muhtaç. Son yirmi beş, otuz yılda Marmara Denizi büyüklüğünde sulak alan kaybettik. Elliden fazla gölümüz kurudu. Maalesef hala Tarım Bakanlığı bu vahşi sulamanın önüne geçemedi. Konya'da kaç yüz tane obruk oldu veya o bölgede Nevşehir'de? Belirsiz. Yani o vahşi sulamayla bütün göllerin canına okudular. Normal olarak yapılması gereken bir tarım planlaması var. Artık bitki örtüsünün fazla su istemeyen mahsullere yöneltilmesi ve damlama sisteminin, topraksız tarımın ön plana geçirilmesi lazım. Ama bunlar yani deveye sormuşlar işte neden boynun eğri diye, ulan demiş nerem doğru?

Her belediye başkanının yapmadığı, yapamadığı, eksik ya da hatalı yaptığı icraatlar olabilir. Hani dediniz ya ben biraz gıcığım diye. Diplomatik bir dil kullansaydım, ikna etmek için daha çok çaba gösterseydim dediğiniz olmadı mı hiç?

Olmaz mı oldu tabi. Ama insan doğduğu huyla ölür. Yani bu can çıkar huy çıkmaz. Benim heyecanlı titiz, fevri bir tabiatım var. Ben sevdim mi de kızdım mı da böyle cart diye söylerim. Doğru bildiğimi de ölsem bile savunurum. E o değişmiyor yani.

Sizinle çok karşı karşıya geldik ama basına karşı tutumunuz her zaman demokratikti, şefkatliydi, çalışanlara karşı da hep şefkatli davrandığınız anlatılırdı bizim muhabirliğimizde… Böyle de bir artınız vardı.

Ben personele belediyeden şu talimatı verdim; Burada bir tek politikacı ben varım. Yani sizi sıkıntıya sokacak, istismar edecek politikayla ilgili laf söylemeyin. Onun dışında işin detaylarını zaten ben bilmem. Hiçbir zaman detaya da girmem. Gazeteciler ne istiyorlarsa verin, her şey açık belge, bilgi. Kapılar açık olsun. Gelsinler istedikleri gibi haber yapsınlar, lehte ya da aleyhte yazsın yazmasın.

Benim normal insanlarla, benimle beraber çalışanlarla hiçbir problemim olmaz. Ben daha yukarıdakilerle kavga ederim. Yani haksızlık yapanlara tahammül edemem. Bizim zamanımızda hiçbir ücret ve maaş bir gün bile gecikmedi. Ki ben, Çakmur'un beş yıl ödemediği vergi ve sigorta primlerini de ödedim. İşte o benim mesleğim. Ödemeler tablosu, nakit akımı tablosu. Ve tasarruf tedbirleri. Bak ben beş yıl, diğer dönemi de ekle on yıl tek bir mobilya almadım. Tek bir taşıt, yani makam aracı almadım ama iş makinesi, iş araçları aldık. Yani tasarruf ettin mi Allah da yardım ediyor ve çok şükür ve on yılda ne şirketler (TANSAŞ dahil) ne de belediye, bankadan bir lira kredi almadı. Hiç kredi almadık. Yüksel Çakmur döneminin borçlarını da ödedik, banka borçlarını ve diğer borçları da.

Türkiye de kurtulur mu böyle, tasarrufla?

Evet kurtulur. Bu tedbirlerle on sekiz ayda, dürüst vatanını gerçekten seven bir yönetim ama liyakat sistemiyle evet kurtulur. Şimdi yani dindar geçiniyor. Kuranı Kerim'de ve Hadis-i Şerif'te o kadar çok emaneti ehline veriniz, istişare edin geçiyor ki. Bunlar ise bir tek, sarayda bir kişi. Sıkıntı o. Halbuki akıllı adam kendinden daha akıllı adamların aklını kullanan kişidir. Ben onun için kendimi çok akıllı görüyorum. Yani benim zeka düzeyim normal, öyle ahım şahım değildir. Ama ben o işi yapacak ekibi bilirim. Bir dürüst olacak, iki liyakat sahibi olacak. Ekibimiz yüzümüzü kızartacak bir şey yapmadı. Otuz iki bin konut yaptık, Egekent ve Evka'da, sosyal konut. İnşaat sektörü de biliyorsunuz biraz dalgalı bir sektör. Tek bir dedikodu bile çıkmadı yani. Büyük kanal, metro toplam 1 milyar 200 milyon dolar. Ama biz ihalelerde aleni şeffaftık. Yani titizdik, birçok ihaleyi medyanın önünde yapıyorduk. Hatta bizim gazeteciler 'indir indir' diye tempo tutardı.

Yusuf Uz (dönemin Belediye Başkan yardımcısı) gibi birinin aldatılması ve satın alınması mümkün değildi. Mekânı cennet olsun. Bakın şimdi de buraya (Zihinsel Özürlüleri Yetiştirme ve Koruma Vakfı) en büyük yardım yapanlardan biri de Yüksel abla yani Yusuf Uz'un hanımı ve kızı Çiğdem. Geçenlerde buradan bir çocuğumuz Yaşar Üniversitesi'nin piyano bölümünü kazandı. Otistik. Rektöre rica ettik. Yüzde elli indirim yaptı. Abdül Batur Başkan da girdi devreye. Kalan parayı da rahmetli Yusuf Uz'un eşi Yüksel Hanım ve kızı Çiğdem ödedi. İlk kurulduğunda da çok güzel yardım yaptılar.

‘ŞU AN TÜRKİYE’DE İSLAMİYET KALMADI!’

Ben sizi belediye başkanlığınız döneminde tanıdım. Hakkınızda ön yargım çoktu malum sebeplerden dolayı. Sonra çok şaşırttınız beni. Ön yargılarımı kırma konusunda benim en önemli tecrübelerimden biri olmuştunuz.

Şimdi bakın dindarlık başka, dincilik başka. İslam'a en büyük zulüm kesinlikle Siyasal İslam'dır. İslamiyeti hiçbir şekilde politik konuda ticari konuda vesairede kullanmayacaksın. Cami ne demek? Cem eden demek. Yani oraya politik fikri, şusu busu herkes gelir. Duasını eder. Dine en büyük ihanet bu dini siyasete alet etmektir. Gerçi bu Erbakan'dan başladı. Şu an Türkiye'de İslamiyet kalmadı yani.

‘BANA HEP SAYGILI DAVRANDILAR’

2 dönem İzmir’de başkanlık yapmış biri olarak, belediye başkanlarıyla ilgili genel anlamda görüşünüz nedir?

Prensip olarak benden sonraki başkan arkadaşlarla ilgili tenkitlerde bulunmuyorum. Herkesin kendine göre çalışma stili var, yoğurt yiyişi var. Ben iyi niyetli olduklarını, ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini düşünüyorum. Allah var, bugüne kadar da hepsi bana saygılı davrandı. Yani Tunç Bey de öyle. Aziz Bey de öyle. Ben de onlara zaman zaman yazılı veya sözlü bazı konularda görüşlerimi notlarımı ilettim. Benim için İzmir'in en önemli iki projesi var. Bir yenilenebilir enerji. Allah bize bir güneş lütfetmiş. Bir de engelliler.

Editör: Haber Merkezi