YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE - Önemli bir bilim insanı olmasının yanı sıra 1980 Darbesi sonrasının önde gelen siyasi liderlerinden biri olan Erdal İnönü, yaşasaydı bugün 96 yaşında olacaktı. 6 Haziran 1926’da doğan Erdal İnönü 6 Haziran 1983’te Sosyal Demokrasi Partisi’ni (SODEP) kurarak siyasete girdi. 10 yıl üstlendiği genel başkanlığı 6 Haziran 1993’te bıraktığını açıkladı.

Tarihçi Şavgu Aydın, yeni çıkan ‘Türk Siyasal Yaşamında Erdal İnönü’ kitabında odağına bu dönemi alarak, 1980 darbesi ile 2000’li yılların başına kadar olan dönemin panoramasını ortaya koyuyor. Erdal İnönü’nün siyasetçi kimliği üzerine yapılmış ilk çalışma olan bu kitap, yalnızca Erdal İnönü’nün anılarından, konuşmalarından değil, dönemin önemli isimleri ile yapılan röportajlardan ve geniş bir basın taramasından yararlanılarak hazırlanmış. Bizler de Erdal İnönü’nün doğum gününde Şavgu Aydın ile İnönü’yü ve siyaset yaptığı dönemi konuştuk…

‘KAYITSIZ KALAMADI’

Erdal İnönü’nün siyasete girme sebebi nedir?

CHP ile özdeşleşmiş bir soyadı taşımasına rağmen, Erdal İnönü 1980 askeri darbesi öncesinde ne CHP’ye ne de farklı bir partiye üye olmamıştır. Aktif siyasetle ilgisi olmayan biridir. Lisansüstü öğrenimini ABD’de tamamlayan bir bilim insanı olarak yurda döndükten sonra da üniversitede öğrenci yetiştirmiş ve görev yaptığı ODTÜ’de Rektörlüğü de kapsayan yönetim görevlerinde bulunmuştur.

Erdal İnönü aslında siyasete kendi isteğiyle girmedi, hatta gönülsüz bir şekilde kendisine yapılan görev çağrısını kabul etme mecburiyetinde kaldı da diyebiliriz. Bilindiği gibi 12 Eylül darbesi sürecinde, dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit siyaset yasağını aşmak için Genel Başkanlık’tan istifa etmiş, bir zaman sonra da tüm siyasi partilerle birlikte CHP de kapatılmıştı. 1982 Anayasası’nın kabulü sonrasında normalleşmeye dönük adımlar başlayınca; Genel Başkanı istifa etmiş, kapısına kilit vurulmuş CHP geleneği içinden pek çok oluşum, partileşme çabası içine girmişti. Bu belirsiz ortam içinde Erdal İnönü ismi, bölünmeyi, dağılmayı önlemek adına öne çıktı. Gerekçesi ise taşıdığı soyadı ve parti içindeki hiçbir gruba angaje olmamış, güvenilir, saygın bir isim olması idi. İlk başlarda siyasete mesafeli dursa da gelişmelere kayıtsız kalamamış ve her şeyden önce babasının mirasına sahip çıkmak için sonunda siyasal yaşama girmiştir.

ASIL MİRAS DEMOKRASİ

Erdal İnönü, babasının mirası olarak CHP’yi mi görüyor?

Elbette hayır. İnönü soyadının CHP ile özdeşleştiğini yukarıda da ifade ettim. Erdal Bey’in siyasiler nezdinde akla gelmesinin, kabul görmesinin de başlıca sebebi taşıdığı soyadıdır. Fakat onun babasının mirası olarak gördüğü olgu; çok partili sistemdir. Türk siyasal yaşamının yeniden demokratik bir zemine oturması Erdal İnönü’nün siyasete girmesinin en büyük sebebidir. Tüm siyasal yaşamında da demokrasi ve özgürlükler hep önceliği olmuştur.

İkinci bir sebep olarak, CHP’den boşalan alanın bir arada tutulmasının yanı sıra genişletilmesini de kendine hedef seçtiğini görüyoruz. Bu da önemli bir iddia.

Bu hedefi biraz daha açabilir miyiz? Merkez sol tabanı nasıl geliştirmek istiyor?

CHP’nin tek parti dönemi sonrasında, Demokrat Parti iktidarında gerçek bir parti kimliği kazandığını ve kurumsallaşmanın yanı sıra kendi içinde ideolojik bir arayış ve değişim süreci geçirdiğini görürüz. Geniş ve başka bir tartışma konusu olan bu sürece değinme nedenim, 1950’lerin sonunda İsmet İnönü’nün ünlü “Ortanın Solu” sözüyle başlayan CHP’deki ideolojik seyrin, 1970’lerde Ecevit liderliğinde “Demokratik Sol” bir içeriğe dönüştüğünü biliyoruz. Erdal İnönü bu süreci “Batılı anlamda bir sosyal demokrat parti” tanımıyla yeni bir zemine, yeni bir alana taşımıştır. 6 Haziran 1983’te kurulan partinin adı da Sosyal demokrasi Partisi’dir.

SANDIK MÜHENDİSLİĞİ!

SODEP’in kuruluşu ilgiyle karşılansa da 1983 seçimlerine katılamadı.

Evet. SODEP pek çok önemli ismin kurucuları arasında yer aldığı, çok daha fazlasının da kurucu olmak için başvurduğu bir parti oldu. Fakat 12 Eylül darbecileri, başta Erdal İnönü olmak üzere pek çok kurucuyu veto ederek SODEP’in seçimlere katılmasına engelledi. Erdal İnönü bu dönemde veto edilen ilk genel başkandır. Oysaki onun genel başkan olmasını isteyenler, biraz da bu vetoyu aşmayı umuyordu. 12 Eylül’ün sandık mühendisliği çalışmasının bir enstrümanı olan veto yetkisi, Türkiye’nin iki buçuk partili bir sisteme geçmesini amaçlıyordu. Merkez sağda Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni, merkez solda Halkçı Parti’yi isteyen darbeciler, buçuk parti olarak görece liberal Anavatan Partisi’ne izin vermişti. Ne var ki sandık mühendisliği hiçbir işe yaramadı. Küçük parti olacağı düşünülen ANAP, iktidar partisi olurken MDP ve HP Meclis’e girse de kısa süre sonra halk nezdinde bir karşılığı olmayan partilere dönüştüler.

Nasıl oldu bu durum?

Vetolar nedeniyle genel seçime girmeyen partiler, kısa süre sonra yapılan yerel seçimlerde başarılı oldular. Böylece Meclis’te temsil edilmeyen bir muhalefet ortaya çıktı. Bu partilerden birisi de SODEP idi. Meclis’te bulunan HP ile SODEP birleşerek merkez sol partiler içinde bu zıtlığı ortadan kaldırdılar.

Bu birleşmede Erdal İnönü’nün rolü nedir?

SODEP-HP birleşmesi, HP Genel Başkanlığı’na Aydın Güven Gürkan’ın seçilmesi ve Erdal İnönü’nün hiçbir şart öne sürmeden HP ile birleşmeyi kabul etmesi sayesinde mümkün oldu. Gürkan, aslında Bülent Ecevit’in oluşumunu öncelik olarak hedeflese de Gürkan’ın ORAN ziyareti sırasında onu karşılayan isim Rahşan Ecevit oldu. Bülent Bey, görüşmeye katılmadı bile. Ecevit’ten umduğunu bulamayan Gürkan, SODEP’i ziyaret ettiğinde Erdal Bey’in ilk söylediği şey “birleşmeyi kabul ediyoruz” oldu. Genel Başkanlığı da rahatlıkla Aydın Güven Gürkan’a bıraktı.

Bu dönemde Erdal İnönü’nün halen siyasete mesafeli ve geçici baktığını düşünebiliriz sanırım?

Evet, Erdal İnönü Genel Başkanlık konusunda ne Aydın Güven Gürkan ile ne de Bülent Ecevit ile bir mücadele içine girme ihtiyacını, tutumunu benimsememiştir. Aksine SODEP-HP birleşmesinde Aydın Güven Gürkan’a, SHP Genel Başkanı olduğu dönemde de birçok örnekte Bülent Ecevit’e partinin başına geçmesi konusunda açık tavır almıştır. Bu örnekler kitapta yer alıyor.

DSP’NİN MUHALEFETİ SERTTİ

Fakat Bülent Ecevit SHP ile birleşmeye razı olmuyor.

Evet, Bülent Ecevit’in 12 Eylül öncesinde CHP içerisindeki hiziplerle sıkıntılı olduğunu görüyoruz. Parti içindeki grupçuluğa karşı öfkesi, 12 Eylül sonrasında merkezi bir örgütlenmeye dayalı, katı bir yönetimin benimsendiği DSP’nin genlerini de şekillendiriyor. Bülent Ecevit, 12 Eylül sonrasında ne SHP’ye ne de 1992’de yeniden açılacak olan CHP’ye birleşme konusunda asla yanaşmadı. Hatta özellikle SHP’ye en sert muhalefet eden parti, meydanlarda DSP olmuştur.

‘1989 BİR MİLATTI’

1989 Yerel Seçimlerine ve 1991 Genel Seçimlerine değinirsek ne dersiniz?

1989 Yerel Seçimleri SHP için bir milat. Halka “limon gibi sıkılmayın” diyen SHP, Türkiye genelinde birinci parti oldu. O yıllarda sayısı 67 olan il merkezlerinin 6’sı büyükşehir olmak üzere 39’unu alan SHP’nin oyları şehir merkezlerinde % 58’i bulmuştu. İktidardaki ANAP’ın yalnızca 3 il belediyesi kazandığı düşünülürse, bu sayıların ne denli büyük bir başarıya işaret ettiği daha da anlaşılır olacaktır. Her zirve gibi bu başarı da SHP’de ibrenin aşağıya döndüğü bir kırılma noktasına dönüştü.

İlk kırılma nasıl yaşandı?

1989 yılında Paris’te düzenlenen Kürt Konferansına katılan Kürt kökenli milletvekilleri, uyarı cezası almalarının beklendiği disiplin süreci sonunda partiden ihraç edildiler. Bu karar Kürt siyasal hareketinin partileşmesinin başlangıcı oldu. İhraç edilen isimler tarafından Halkın Emek Partisi (HEP) kuruldu. Kürt siyasetçilerin merkez kitle partilerinden koparak kendi partilerini kurmaları, HEP ile başladı ve günümüze kadar da devam etti.

İNÖNÜ NET DURMUŞTU

Bu kopmaya karşı Erdal İnönü’nün tutumu nedir?

Erdal İnönü, Kürt siyasetçilerin partinin içinde kalması konusunda kararlı ve net bir duruş sergiledi. Ünlü Güneydoğu Raporu ve 1991 Seçimlerinde HEP’in seçime girmesi iktidar tarafından engellenince ihraç edilen isimlere yeniden listelerde yer verilmesi bu duruşun sonuçlarıdır. Ne var ki 1991’deki birliktelik İnönü tarafından birleşme olarak görülse de bir daha birleşme sağlanamadı.

1991 Seçimlerinde 1989 başarısı sürdürülemedi? Bunun nedenleri ve sonuçları nelerdir?

1989’un ibrenin aşağı döndüğü yıl olduğunu söylemiştik. SHP – HEP ayrışması Kürt seçmenlerle bağları kopartırken, HEP birlikteliği de diğer partiler tarafından iddia edilen, gündemde tutulan bölücülük yaftası nedeniyle Kürt olmayan seçmen nezdinde SHP üzerinde kuşku oluşturmasına neden oldu. 1987 Referandumu ile 12 Eylül’ün getirdiği siyaset yasakları kalkmış, Süleyman Demirel başta olmak üzere eski güçlü liderler yeniden siyasete dönmüştü. Bu da bir etken oldu. Parti içinde Baykal grubunun Genel Merkezle girdiği bilek güreşi, parti enerjisinin büyük oranda içe harcanmasına neden olurken, partiye dinamik bir yapı kazandıran farklı görüşten siyasetçilerin de bu kavga içerisinde taraf ya da bitaraf olması güç kaybının bir diğer yönünü oluşturdu. Yerel yönetimlerdeki başarısızlıklarla birleşen bu etkenler 1991 Seçimlerinden SHP’nin üçüncü parti olarak çıkmasına neden oldu. Tüm bunlara rağmen Erdal İnönü partisini iktidar ortağı yapmayı başardı. Seçimlerden birinci parti olarak çıkan ama tek başına iktidar olamayan DYP ile koalisyon kurdu.

Bu koalisyonun siyasal tarihimizdeki yerine biraz değinebilir miyiz?

DYP-SHP Koalisyonu; Demokrat Parti- Adalet Partisi geleneği ile CHP geleneğinin bir araya geldiği, dolayısıyla Türk siyasetinin iki ana damarının buluştuğu bir koalisyon anlamına geliyor. Üstelik 12 Eylül öncesinin Milliyetçi Cephe Hükümetlerinin Başbakanı olan Süleyman Demirel’in, programı “demokratikleşme” üzerine kurulu bir koalisyonda SHP ile bir araya gelmesi hiçte küçümsenmemeli. Erdal İnönü’nün 1983’te siyasete girerken dillendirmeye başladığı “demokratikleşme” vurgusunun bu dönemde merkez sağ partiler tarafından da benimsenmesi, sandıktan oransal üstünlüğün elde edilememesine rağmen söylemsel üstünlüğün kazanıldığına bir örnektir.

O KURULTAYLARDAN SAYGIN SİYASETÇİLER ÇIKTI

SHP’yi hep “kurultaylar partisi” olarak hatırlarız. Bu neden kaynaklanmaktadır?

SHP, kurultay toplamayı yalnızca genel başkan seçmek için değil, karar alma mekanizmasının önemli bir aracı olarak kullandığı için, parti içi demokrasinin alanı haline getirdiği için, seçimli seçimsiz, olağan, olağanüstü pek çok kurultay toplamıştır. Özellikle Erdal İnönü ile Deniz Baykal’ın genel başkanlık yarışına sahne olan ve kavgalarla hatırlanan kurultaylar bu tanımın olumsuz anlamda kalıcılaşmasına neden olmuştur. Oysa ki bu kurultaylar ve SHP’deki parti içi demokrasinin işlerliğine gösterilen özen, isimleri bugün bile saygıyla hatırlanan çok sayıda siyasetçinin ortaya çıkmasına, öne çıkmasına imkan sağlamıştır.

CHP’nin yeniden açılışına tekrar dönecek olursak, kısaca bu süreçten bahsedebilir miyiz?

1987 Referandumu, siyasetçilerin yasağını kaldırsa da 12 Eylül’ün kapattığı partiler ve sendikalar için yasak devam ediyordu. Bunun aşılması için SHP’nin hazırladığı bir yasa hükümet tarafından Meclis’ten geçirildi. Böylece DİSK ve kapanan partilerin yeniden açılmasına olanak sağlandı. Malvarlıkları da iade edildi. Bu süreçte AP, DYP’ye MHP, MÇP’ye katılma kararı alırken, yani eski partiler liderlerinin yeni partileriyle birleşirken, CHP’nin açılmasıyla farklı bir örnek otaya çıktı. CHP’nin son lideri Ecevit, DSP adıyla bir parti kurmuş, CHP geleneğinin büyük partisi ise Erdal İnönü liderliğindeki, hükümet ortağı SHP olmuştu. Genel Başkanı istifa etmiş, yerine bakması gereken Genel Sekreteri vefat etmiş olan CHP’yi en kıdemli Genel Sekreter Yardımcısı olarak Erol Tuncer öncülüğünde bir kadro yeniden açtı. Tuncer’in bu süreçte benimsediği DSP ve SHP’nin CHP’de birleşmesi formülü mümkün olmazken, SHP’de İnönü karşısında üç kurultay kaybeden Deniz Baykal ve ekibi, partiyi Erol Tuncer’in elinden aldı. Böylece merkez sol üçe bölünmüş oldu. Buna HEP’i ve sosyalist soldan gelenlerin ayrıldığını da eklersek aslında solun çok parçalı, çok kavgalı yapısı daha da anlaşılır.

Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı iken ani bir kararla ayrıldı. Bunun nedenleri nelerdir?

6 Haziran 1983’te siyasete giren Erdal İnönü, 6 Haziran 1993’te, kimse beklemezken, İstanbul İl Başkanlığı’nda yapılan bir basın toplantısında, genel başkanlıktan ayrılacağını açıkladı. Bu karar, siyasal tarihimizde tek örnektir. Yaygın olarak Sivas Katliamı ve İSKİ Skandalı Erdal İnönü’nün ayrılığına gerekçe olarak söylenilir. Oysa ki Sivas Katliamı 2 Temmuz 1993’te, İSKİ Skandalı ise Ağustos ayında yaşanmıştır. Bu nedenle ayrılığa değil, ayrılık kararından geri dönmemeye gerekçe olması daha makul bir görüş olabilir. Benim şahsi fikrim, onun yakın mesai arkadaşlarından da dinlediklerimle örtüşüyor: Erdal İnönü siyasete girerken kendisine 10 yıllık bir sınır koymuş ve bunu uygulamıştır.

Kitabınızda bu karar sonrasında Erdal İnönü’nün genel başkanlıktan ayrıldığını ama siyasetten kopmadığını görüyoruz.

Evet. Genel Başkanlıktan ayrıldıktan sonra milletvekilliğine devam eden İnönü, Hikmet Çetin döneminde CHP’den Dış İşleri Bakanlığı da yapmıştır. Milletvekilliği sona erdikten sonra, CHP’nin baraj altında kalması, buna rağmen daha sonra Baykal’ın yeniden genel başkan olması, Erdal İnönü’yü yeni bir oluşum çabasına girmeye zorladı. Fakat bu çaba başarısızlıkla sonuçlandı. Bu oluşumun başına gelenler, etkileri günümüzü de şekillendiren önemli bir kırılmaya işaret eder... Bu dönemin detaylarını da merak edenler kitaptan okuyabilirler.

Erdal İnönü'nün farklı bir siyasetçi olduğu her zaman söylenilir. Siz de bu görüşe katılanlardansınız. Onu farklı yapan özellikleri nelerdir?

Genel olarak ciddi, hırslı, kavgacı olmaları beklenen siyasetçilerden farkı sadece zekası ve esprili tarzı değildir. Kavgadan ve hırstan da uzak, nezaket sahibi, her kesimden her yaştan insanla rahatlıkla iletişim kuran biri olduğunu görüyoruz. Bir Cumhurbaşkanı çocuğu olmasına rağmen, alçakgönüllü, mütevazı ve sade tarzıyla, devlete ve cumhuriyetin kazanımlarına inanmış yapısıyla ve dürüstlüğüyle, yetiştirildiği değerlere şeklen değil, özünden bağlı biri.

Kimseye çantasını taşıtmamıştır, asla paltosunu ya da şemsiyesini tutturmamıştır. Polis eskortu ve korumalarının halka rahatsızlık vermesini istemiyor. Sık sık korumalarını atlatarak, sokaklarda yalnız başına yürümeyi seviyor. Sanatsal etkinliklerin tüm yaşamında sıkı bir takipçisi ve destekçisi olmuştur. Parti etkinliklerinde o yıllarda yaygın olan, kurban kesilmesini ve omuzlara alınmasını istemiyor. Omuzlara alınmamak için bazen yere uzandığı bile olmuş. Siyasal yaşamında savunduğu tek antidemokratik uygulama, PM toplantılarında sigara içilmesini yasaklamasıdır. Bu kararın oylanmasını isteyen üyelere; “antidemokratik kararlar oylama ile alınmaz” demiştir. Dakik olmasıyla tanınıyor. Parti mitinglerinde de zamanında bulunmaya, gezi programlarına sadık kalmaya önemsiyor. Bunun bir örneği olarak; yine gezilerinin birinde parti otobüsünün önüne yatan ve ısrarla kendisini programda olmayan bir kasabaya götürmeye çalışan partililere çok kızmış; Genel Sekreter Fikri Sağlar’ı çağırarak, otobüsün önüne yatan partilileri ihraç edilmesini istemiştir. Başbakan Yardımcısı olduğu süre içerisinde “örtülü ödeneği” kullanmamaya çok dikkat etmiş, Azerbaycan’a yaptığı bir gezide ilk kez örtülü ödeneği kullanmış, tahsis edilen ödeneğin kalan kısmını gezi sonrası tutanakla iade ettirmiştir. Örtülü ödeneğe para iadesi yapılması, şaşkınla karşılanmıştır.

Erdal İnönü siyasetçiye bakışını ise bir konuşmasında şöyle dile getiriyor: “Siyasetçi bir teori kuran ve savunan insan değil, toplumsal amacına varmak için uğraşan bir uygulayıcıdır. Bu açıdan her davranışının bu amaca yönelik olup olmadığını araştırması, tartması; ondan sonra ne yapacağına karar vermesi doğru yöntemdir.” siyasal yaşamı boyunca uygulayıcı olmak adına hareket ettiğini, tarzından ve kararlarından rahatlıkla tespit edebiliriz.

Şunu belirterek tamamlamak isterim: Türkiye’nin koşulları gereği geç ortaya çıkmış, geç kaldığı için de neo liberal ve neo faşist salım girdabına girmiş ülkemizde hakkettiği yankıyı ve karşılığı bulamamış onun liderliğindeki sosyal demokrat deneyim, artılarıyla eksikleriyle gelecekte önemli bir örnek olarak daha çok gündeme gelecektir.

SİYASET TARZI ANLAŞILMALI

Kısıtlı bir söyleşide pek çok konuya değinemedik. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı öncesinde yaşananlar, DYP-SHP Hükümeti’nin icraatları, SHP-CHP birleşmesi sürecindeki gelişmeler hemen akla gelen konu başlıkları… Ya da Erdal İnönü’nün ünlü şakaları, anekdotları… Yakın tarihin bu önemli kesitini merak edenler, ‘Türk Siyasal Yaşamında Erdal İnönü’ kitabınızda çok şey bulacaklar. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Sizin de belirttiğiniz gibi, kitabın ele aldığı dönemdeki pek çok konu, başlı başına bir söyleşi ya da araştırma konusu olmaya müsait. Günümüzde siyasal cepheleşme; ya Osmanlı’nın son döneminden ya da Cumhuriyetin ilk yıllarından ayrışarak tarihsel bir arka planı öne sürüyor. Özellikle iktidar yeni bir tarih yaratmak adına bu dönemleri tahrif ediyor. Oysaki yaşadığımız süreci, soğuk savaş döneminde temelleri atılan, soğuk savaşın sona erdiği 1990’lı yıllarda maruz kalınan olayların, gelişmelerin sonuçları üzerinden okumak daha doğru olur. Bu noktada Erdal İnönü’nün siyasette görev üstlendiği dönemin, ortaya koyduğu siyaset tarzının önemi ve değeri daha anlaşılır olacaktır. Kitabım buna bir katkı sağlarsa amacına ulaşmış olur. Sizlere de bu vesileyle teşekkür ederim.

Editör: Haber Merkezi