CHP’nin Silivri’de tutuklu bulunan cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’na özgürlük ve erken seçim talebiyle her hafta Türkiye’nin başka bir ilinde düzenlediği ''Millet İradesine Sahip Çıkıyor'' mitinglerinin 60'ıncısı İmamoğlu'nun tutukluluğunun 200'üncü gününde Şişli'de Cevahir Alışveriş Merkezi önünde yapıldı.
CHP Lideri Özgür Özel, mitinge gelen vatandaşları "Yine meydanlara sığmayan, omuz omuza dayanışmaya gelen, seçtiğinin arkasında duran, iradesinin arkasında duran tüm Şişlilere selam olsun, hoş geldiniz. İlk mitinglerden birini Şişli'de gerçekleştirmiştik, İstanbul'u tamamlayıp, umarım ihtiyaç kalmaz, biliyorsunuz 39 mitingden sonra Şişli'ye gelecekti ancak tutukluluğun 200'üncü günü, 200'üncü kara gece bu gece. Ve bugün 100'üncü günde nasıl hep birlikte Saraçhane'deysek sembolik bir yerde olalım dedik ve bu büyük adaletsizliklerin, haksızlıkların merkezi Çağalayan Adliyesi'ne yakın bu meydanda, bu adaletsizliklere meydan okumaya geldik" sözleriyle selamladı.
Özel, şöyle konuştu:
Haksızlığa, hukuksuzluğa direniyoruz
"Kaldır başını utangaç vatanın mutluluğa birkaç fırça vuracağız. Bütün renklerle onurlu güzel yarınlar kuracağız. Saklında dursun umut, yarını bunlar saracak. Elinden tut, eğme başını. Biliyorsun hiçbir güzellik sen olmadan yaşanmayacak. Siz olmadan yaşanmayacak.
Burada 19 Mart darbesiyle birlikte Silivri zindanında olan Şişli'nin seçilmiş belediye başkanı, önce kent uzlaşısı diye alıp götürdükleri konjonktür değişince 'Hadi bakalım ne yapacağız diğer dosyaya dahil edelim' dedikleri kumpaslardan kumpas beğendirttikleri bileğini bükemedikleri, baş eğdiremedikleri Resul Emrah Şahan'a selam olsun. 16 belediye başkanımız zindanlarda tutuluyor. Ve büyükşehir belediye başkanımız suçu büyük, Erdoğan'ı yenme suçundan dolayı hapiste tutulan, 31 yıl önce aldığı diploması iptal edilen yenemeyeceğini bildiği için tüm gücüyle saldırdığı ama başını eğdiremediği, bileğini bükemediği ve hepimizin arkasında olduğu bir sonraki cumhurbaşkanımıza, Ekrem Başkan'a selam olsun. 200 gündür burada meydanlardayız. Haksızlığa, hukuksuzluğa direniyoruz. Ve bu akşam 60'ıncı kez, tam 60'ıncı kez, bir miting yapmak için değil, bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa karşı hep beraber 60'ıncı eylemi yapmak için buradayız. Otobüsün üzerinde her çarşamba birlikte olduklarımız da var, Türkiye'deki tüm büyükşehir belediye başkanlarımızı temsilen bugün de burada Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Akın evladınız var. Olanlar gibi bir de maalesef olmayan var. Partimizin en genci Saraçhane'de her akşam orada duran her mitinge koşan gelen buraya çıkıp tüm ısrarımıza rağmen 'Partimin, genel başkanımın arkasındayım' diyen sevgili Hikmet Çetin Genel Başkanımız. Partinin Hikmet abisi maalesef bir rahatsızlığından dolayı tedavi görüyor. Yoğun bakımda ama yoğun bakımda hayati tehlikeyle değil tedbiren tutuluyor. Kuvvetli ihtimal kalbi burada atıyor. Gözü burada, kulağı burada. Genel Başkanım Hikmet Çetin'e bir kuvvetli destek alkışı.
200 gündür ahlaksızca saldırıyorlar
Biliyorsunuz Çağlayan Adliyesi'nde bir iftiranameyi bir türlü hazırlayamadılar. Bakın elbette büyük haksızlıklar, hukuksuzluklar var. Ama en önemlisi ilk günden beri önce gizli tanıklar, içlerinde gizli tanıkların ne suçları, ne ahlaksızlıkları çıktı. Ardından insanlara çocuklarıyla, yakınlarıyla tehditler, şantajlar, sürgünler var. Sağlığıyla uğraşan Mehmet Murat Çalık'la, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek'le onları adeta ölümle tehdit etmek, hayatlarıyla tehdit etmek, ailelerinin, annelerinin, evlatlarının gözyaşları önünde onlarla uğraşan bir vicdansız anlayış var. Ve artık hep beraber bu işin bir son bulmasını iddianamenin ortaya çıkmasını, ne iftiraları varsa ortaya dökülmesini yanıtları vermemizin zamanının geldiğini söylüyoruz. Tam 200 gündür haysiyetimizle oynuyorlar. 200 gündür ahlaksızca saldırıyorlar. Her sabah başka bir yalanı servis edip günlerce üzerinde tepinip yalan olduğu çıkınca onu geri çekip yenisini ortaya koyuyorlar. Buradan beklentimiz şudur: Biz o iddianameyi bekliyoruz. Yargılanmak için değil bu iftiracıları yargılamak için bekliyoruz."
AKP artık siyaset üretmeyi bıraktı
Özel, dün partisinin TBMM grup toplantısında slogan atan Kadim isimli vatandaşa, "Bağırılacak zaman bağırmıyorsun ben konuşunca bağırmaya başlıyorsun. Sen bir iki mitinge gel, ben sana slogana nerede girilir, nerede çıkılır göstereceğim" demişti. Özel, Şişli mitingine gelen Kadim isimli vatandaşla beraber "Cumhurbaşkanı İmamoğlu" sloganı attıktan sonra konuşmasına şöyle devam etti:
"AK Parti artık siyaset üretmeyi bıraktı. Erdoğan malum mindere çıkamıyor. Kendisine güvenmiyor. Partisine güvenmiyor. Ana kademeye kadın kollarına, gençlik kollarına güvenmiyor. Ne yapıyor? 'Bunlarla olmaz. Bizden olmaz. Artık bana bunları yenecek başka bir kuvvet lazım' dedi. Ve Bakan Yardımcısını İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı olarak yolladı. AK Parti yargı kollarını kurdu. Bugün Çağlayan Adliyesi'ndeki Cumhuriyet Başsavcısı Cumhuriyet Başsavcısı değildir. Çünkü Anayasa'ya göre, yasalara göre bir hakim, bir savcı siyasete atılırsa, bırak atılmayı meylederse, aday adayı olursa bir daha oraya dönemez. Ankara'ya gitti, Bakan Yardımcısı oldu, fevkalade siyasi bir görevi üstlendi. Sonra buraya bu operasyonu yürütmek üzere özel olarak yollandı. Bu büyük yasağa rağmen Anayasa yazılırken 'bakan yardımcılığı yok' diye arkasından dolanıp kendisini buraya getirenlere söylüyorum: Aldığı hiçbir karar, yaptığı hiçbir soruşturma ne Anayasa'ya uygundur, ne vicdana uygundur, ne etiğe uygundur. Bir partinin yargı kolları genel başkanlığından başka hiçbir görevi yapmamaktadır. Biz ona bu yaptığı zulmü de onu oraya atayana da günü geldiğinde bunun hesabını soracağız. Ant olsun ki soracağız.
Ortada bir iddianame yok
200 gün önce bu milletin iradesine darbe yaptılar. Kimse neyle suçlandığını bilmiyor. Ortada bir iddianame yok. Ancak tarafsız olması gereken HSK'nın kararına göre hazırladığı iddianameyi, mahkemeyi görecek yargıcı etkileyecek şekilde konuşmaması gereken başsavcı çıkıyor diyor ki 'Bu yüzyılın en büyük yolsuzluk dosyasıdır.' Hakimler ve Savcılar Kurulu açık yasağa rağmen buna hiçbir şey söylemiyor. Gizli olan soruşturma evrakları yandaş gazetecilere servis ediliyor. 200 gün boyunca adalet aramak yerine bir algı yönetimiyle uğraştılar. Arkadaşlarımızı perişan ettiler. Boyun eğdirmeye çalıştılar. Büyük haksızlıklar yaptılar. Ve 200 günün sonunda verdikleri sözü tutmayıp, iddianameleri halen hazırlamayıp bir de basına bilgi notları yolluyorlar.
Neymiş efendim? 'Tuğla gibi iddianame geliyormuş.' Bu lafı bir yerden hatırlıyor musunuz? Tuğla gibi iddianame, FETÖ'cüler balyoz kumpasına tuğla gibi iddianame demişlerdi. Ergenekon safsatasına 'tuğla gibi iddianame' demişlerdi. O gün tuğla gibi iddianameyi Zekeriya Öz yazmıştı. Kuddusi Okkır'a 'Örgütün kasası' diyordu, beş parasız halde cenazesini Silivri Belediyesi kaldırdı. Ahmet Tatar'a 'suikastçı' dediler. Kendi yaşamına son verdi. Ama sonunda tamamen iftira olduğu suikastle hiçbir alakası olmadığı ortaya çıktı. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a 'terörist' dediler. 'Terör örgütü başı' dediler. İlhan Selçuk'a 'darbeci' dediler. Mustafa Balbay'a, Mehmet Haberal'a, Tuncay Özkan'a müebbet hapis verdiler darbe planlamaktan. Ama ne oldu? Tuncay Özkan, Mustafa Balbay, Mehmet Haberal, Meclis koridorlarında alnı açık, başı dik dolaşıyor, 'tuğla gibi' iddianameyi hazırlayan Zekeriya Öz sıçan gibi kaçtı Amerika'ya. Şimdi, o günlerde Zekeriya Öz'ün altına Mercedes veren Erdoğan'dı. 'Ben bu davanın savcısıyım' diyordu. 'Kapı gibi arkasındayım' diyordu. Ahmet Tatar'ın ölümüne sebebiyet veren Kuddisi Okkır'ın ölümüne sebebiyet veren, hatırlayın şuracıkta Türkan Saylan'ın evini bastılar. 74 yaşında kanser hastası Türkan Saylan'ın evini bastılar. O gün Zekeriya Öz polislere o kanunsuz emri verdi. Aynen bugün yaptıkları gibi ev arandı, tarandı. O sırada bir polis memuru kaşla göz arasında Türkan Saylan'ın kulağına eğildi, 'Çok ihtiyacım var. Evladıma burs olabilir mi' dedi. Türkan Hoca böyle yaptı, ismini aldı. Sonra polisler gittiler. Türkan Hoca bu ricayı görev bildi. Aileye ulaştı. Burs ayarlandı. O gün evi basmaya gelen polisin çocuğu Çağdaş Yaşam'dan yıllarca burs aldı, mezun oldu. Demek ki neymiş? En acımasız zulümlere bile direnirken bizim gibi insanlar düşmanlarına benzemiyormuş.
Kötülükten başka bir şey düşünmeyen bir korkak var karşımızda
Bakın nasıl bir kötülükle karşı karşıyayız. Bunu AK Partili, MHP'li kimi görürseniz anlatın. Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken öyle yüzde 50 oyla 1 milyon farkla falan da değil, beş altı güçlü rakibin içinden yüzde 23 oyla seçilip geldiğinde, İstanbul'da kendisi hakkında başkanlığı sırasında dünya kadar soruşturma açıldı. İddianameler düzenlendi. Rüşvetle, irtikapla, ihaleye fesat karıştırmakla terör örgütüne yardım yapmakla suçlandı. Sorun bakalım bir gün kapısına polis dayandı mı? Kapıyı açan Emine Hanım'a 'Çekil sen. Tayyip'i almaya geldik' diyen oldu mu? Bize öyle diyorlar, ittiriyorlar. Sorun bakalım, Tayyip Erdoğan bir gün Vatan Emniyet'te tutuldu mu? Sorun bakalım, hiç tutuklandı mı? Bir gün cezaevinde yatıp tutuklu yargılandı mı? Tüm süreçleri tutuksuz oldu. Mahkeme Siirt'te okuduğu bir şiirden ceza verdi. Onun cezası Yargıtay'a gitti. Onaylandı. O durumda bile Pınarhisar Cezaevi'ne telefonla çağırıldı. Bir tane kolunda, polisle, jandarmayla fotoğraf servis edildi mi? Türkan Saylan evini arayan polisin evladına burs ayarlayıp beş yıl boyunca okutacak gibi düşmanına benzemeyen bir yapıda insan bu tarafta kendine yapılmayanı 30 sene sonra rakibine yapan 17 yaşındaki bir çocuğun diplomasını 31 sene sonra iptal ettiren kötülükten başka bir şey düşünmeyen bir korkak var karşımızda.
Ey Erdoğan, sen bu milletin gönlünden de düştün, gözünden de düştün artık
Bugün çıkmış grup toplantısını AK Parti Genel Merkezi'nde yapıyor. Diyor ki 'Aman efendim Allah bunların eline düşürmesin' diyor. Şimdi diyor ki 'Allah bunların eline düşürmesin.' Bu milleti Allah senin eline düşürdü. Sana yapılmayanı yapıyorsun. Sen rüşvetten, irtikaptan, zimmetten yargılanırken iktidar olmak yetişti. Akbil davasından ayrıldın. Senin mahkemelerini, görenleri lehine oy verenleri Anayasa Mahkemelerine, Yargıtaylara taşıdın, onu yaptın, bunu yaptın. Hepsini bu millet görüyor. Ama gücü eline geçirdiğinde sana yapılmayan kötülüğü arkadaşlarımıza yaptığını da bu millet gözleriyle görüyor. Senin notunu veriyor. Ey Erdoğan, sen bu milletin gönlünden de düştün, gözünden de düştün artık.
Hatırlayın, Erdoğan ne demişti: Bu soruşturma başladığında bir araya varmazlar, birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, ailelerinin gözünün içine bakamayacaklar. Bak, bak, bak. Ne kadar kötü imalar, ne kadar iddialı bir iftira. Bakın şimdi Ekrem Başkan'ın yerine Dilek İmamoğlu'nun gözüne siz bir bakın bakalım. Hiç bu gözde, Ekrem'in gözüne bakamayacak bir göz var mı? Dilek Hanım'a da, bütün tutuklu eşlerine de, hepinize de Allah güç verdi, kuvvet verdi; Allah hepinizden razı olsun. Biz birbirimizin gözüne de bakıyoruz, yüzüne de bakıyoruz. Buradan, Şişli'den Tayyip Erdoğan'ın gözüne bakarak: Sayın Erdoğan, 'bir ay' dedin; üzerinden 6 ay 20 gün geçti. Sokaktayız, meydandayız. Ben Şişli'de 10 binlerin yüzüne bakıyorum ve şunu söylüyorum: Arkadaşlarımız masumdur; sonuna kadar arkalarındayız.
CHP bu ülkenin son kalesidir, ele geçmez, geçirilemez
Diyor ki, 'CHP birbirine düşecekmiş' bizi birbirimize düşürmek için kayyumları denediler, mahkemeleri denediler, iftiracıları denediler. CHP her geçen gün büyüyerek bir arada duruyor. Ama öbür tarafta bir damat, bir oğlan. Bir de TikTok'çu Hakan; birbirlerini yiyorlar, birbirlerine. Birbirlerine manşetlerden, yandaş gazetelerden operasyon çekenler, Cumhuriyet Halk Partisi'ni asla ve asla karıştıramazsınız. İstediğiniz kadar saldırın, istediğiniz kadar uğraşın; biz birbirimizden ayrılmayız. Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin son kalesidir, ele geçmez, geçirilemez.
Korkuyla iktidarda kalmaya çalışanlara karşı umudu örgütlüyoruz
Dünyada uluslararası, çok itibarlı bir enstitü var. Bu enstitü, Ekonomi ve Barış Enstitüsü; bir endeksi var ve 163 ülkede küresel huzur endeksine bakmışlar. Maalesef, söylemeye üzülüyorum: 163 ülke arasında Türkiye 146. sırada. Bizden daha kötü sırada Filistin var; 2 yıldır bombardıman altında, soykırım görüyor. 67 bin kişi ölmüş; yarısı çocuk ve kadın. Ama oradaki huzur, Türkiye'dekiyle aynı. Bizden daha iyi olan ülkelerde Irak var, Nijerya var. Uzmanlar toplumun bu ruh haline 'yurttaş hüznü' diyorlar. Anketler vatandaşın korkusunu ortaya koyuyor. Eskiden herkes telefonunun dinlendiğinden şüphe ediyordu, FETÖ zamanında; şimdi esas kaygı sabah erken saatte gözaltına alınmak, tutuklanmak diye ifade ediliyor insanlar. Normal vatandaşı 'Sabah kapım çalınacak mı' korkusuna kaptıranlar, bu ülkede korku imparatorluğu kuranlardır, korkuyu örgütleyenlere, korkuyla iktidarda kalmaya çalışanlara karşı umudu örgütlüyoruz. Geleceğin güzel günlerinin müjdesini veriyoruz. 12 metrekarelik zindanlarda moralleri yüksek arkadaşlarımız; bin odalı saraylarda panik halinde olan rakiplerine korku salıyorlar.
Sizler öfkenizi, direncinizi ve mücadelelerinizi taşıdıkça bu kötü günlerden kurtulacağız
Elbette tek başına bir kurtuluş mümkün değil. Bugün bu meydanda bizimle birlikte olan tüm siyasi partilere, tüm sendikalara, tüm derneklere, tüm örgütlere ve tüm yüreklere binlerce teşekkür ediyorum; bu ülkenin umudunu siz ayakta tutuyorsunuz. Haftanın ortasında, hava soğumaya başlamış; akşamın 9.30'u, 10'u buradasınız ve bir inançla buradasınız; bir mücadele için buradasınız. İnanan bu meydanlar hem mahkemelerdeki adalet talebinin, hem seçtiklerimize yapılan haksızlıkların karşısındaki adalet talebimizin meydanları; hem de tarihin en büyük ekonomik sıkıntıları ile boğuşan emeklilerin, emekçilerin, esnafın, çiftçilerin, gençlerin, bütün mağdurların mücadelesini büyüttüğü meydanlar. Sizler böyle; bu meydanlara sığmadıkça, bu meydanlardan taştıkça buraya öfkenizi, direncinizi ve mücadelelerinizi taşıdıkça bu kötü günlerden kurtulacağız. Elbette biliyoruz, bu iktidar emeklinin düşmanıdır. Geldiğinde 8 çeyrek altında en düşük emekli maaşı; şimdi 2 çeyrek altın. Şaka değil. Tayyip Erdoğan hiç gelmese, hiç karışmasa, hiç emekliye ilişmese, basit hesapla 7 kere 8 = 56; bugün en düşük emekli maaşı 56 bin lira olacaktı. 7 çeyrek altın alıyordu. Asgari ücret hiç bulaşmasa, gelip uğraşmasa, asgari ücretliye hiç karışmasa 7 kere 7 = 49; bugün 49–50 bin liraydı asgari ücret. Ama maalesef asgari ücreti 22 bin liraya mahkum etti. Geçen sene yüzde 44 enflasyon varken yüzde 30 zam verdi. Bir yılda, yani her asgari ücretlinin cebinden yüzde 15 sırf enflasyon farkını çaldı.
Türkiye enflasyonda Avrupa birincisiyiz ve Avrupa'nın en yoksul ülkesiyiz
Ayrıca TÜİK yüzde 44 gösteriyor ama enflasyon geçen sene yüzde 80'di. Şimdi enflasyon sadece Eylül ayında Avrupa'daki 1 yıllık enflasyonu bir ayda yaşadı. Türkiye enflasyonda Avrupa birincisiyiz ve Avrupa'nın en yoksul ülkesiyiz; dünyanın vergisi en adaletsiz toplanan ülkelerinden bir tanesi. Şişli'den bıkmadan, usanmadan söylemek lazım: Türkiye'de 100 lira vergi toplanıyor; bu verginin 66 lirası fabrikanın patronuyla, fabrikanın bekçisinden, hatta sokakta işsiz gezenden eşit alınıyor. Dolaylı vergi: elektrikten, sudan, telefon faturasından, evladını aldığın sütten, evine aldığın ekmekten, ilaçtan; fabrikatör milyarder de aynı vergiyi veriyor, en gariban da aynı vergiyi veriyor. Yüzde 66 böyle. Yüzde 23 aldığınız maaşlardan; şu AVM'de çalışan emekçi kardeşimin maaşı eline geçmeden kesilen para, hepinizin; maaşınıza dokunmadan alınan vergi yüzde 23. Yaptı mı sana yüzde 89; geriye kalan yüzde 11, bütün holdinglerin, bütün bankaların, bütün ihracatçıların, bütün fabrikatörlerin, bütün şirketlerin toplam ödediği kurumlar vergisi yüzde 11. Yani 100 liralık verginin... Bunu anlatın; eğer bunu anlatabilirsek AK Partili seçmen bunu bilirse bir daha bunlara oy değil, dönüp selam bile vermez. MHP'nin seçmeni bunu bilse bunlara dönüp selam vermez. 100 lira vergi, 89 lirası biz garibanlardan, 11 lirası bu zenginlerden. Andolsun ki iktidar olacağız; bunu tam tersine çevireceğiz, andolsun.
Direnmezsek, eylem yapmazsak, asgari ücrete yüzde 20 zam yapmaya hazırlanıyorlar
Bu mücadeleyi vermeye, hep beraber vermeye, hakkımızı söke söke almaya, kısa çöpün hakkını uzun çöpten, bu milletin hakkını bu ülkeyi yöneten bu uzun adamdan almaya, onu yollamaya, halkın iktidarını kurmaya hazır mısınız? İşte bunun için mücadele ediyoruz. Ekrem İmamoğlu'nun özgürlük mücadelesi ülkenin iktidar mücadelesidir. Bizim arkadaşlarımızın özgürlük mücadelesi emeklinin iki çeyrek altına değil, 8 çeyrek altına, 10 çeyrek altına ulaşma mücadelesidir. Asgari ücrete niyetleniyorlar. Şimdi siz mücadele etmezseniz, biz mücadele etmezsek, sesimizi yükseltmezsek, direnmezsek, eylem yapmazsak, asgari ücrete yüzde 20 zam yapmaya hazırlanıyorlar. Asgari ücreti 26 bin lira yapmaya 1 yıl boyunca daha, yani bu sene Ocak ayından 2026 sonuna kadar 26 bin liraya geçinin demeye hazırlanıyorlar. Biz buna sessiz kalmayacağız; asgari ücretlinin hakkını alacağız, emeklinin hakkını alacağız. Vermeyecekler, vermeyenleri indireceğiz; halkı iktidara getireceğiz.
Trump, Erdoğan'ı boşuna mı övüyor, babasının hayrına mı övüyor?
Birileri durum böyleyken Amerika'ya gidip Trump'tan icazet dileniyor ve birileri diyor ki Erdoğan'ın Trump'la arası çok iyi. Doğru, bana da Erdoğan'ın yaptığı gibi kocaman bir hediye paketi ile gitseler ben de Erdoğan'ı överim. Trump, Erdoğan'ı boşuna mı övüyor, babasının hayrına mı övüyor? Senin sırtından övüyor; senin sırtından 225 tane Boeing al, git; pahalı sıvılaştırılmış doğal gazı Amerikan şirketlerinden 20 yıllığına al, istediği her tavizi ver; bir de utanmadan memleketin geleceği olan nadir toprak elementlerini Trump'a peşkeş çek, kendi iktidarında memleketin geleceğini Trump'a trampet. Buna ne ben izin veririm ne Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Partisi ne de Aziz Türk milleti.
Apple'ın ihracaatı 391 milyar dolar, Türkiye'nin 262
Bunu çok önemsiyorum. Bakın, bu nadir toprak elementlerini bizimkiler kamyon kamyon çıkartıp 3.30 paraya Trump'a vermeye kalkıyorlar. Bunlar dünyanın en kıymetli madenleri; bundan gelişmiş teknolojisi olanlar Çin, Amerika başta olmak üzere yüksek teknoloji ile nadir elementleri ayırıyorlar, yüksek kapasiteli süper mıknatısları ayırıyorlar. Bununla cep telefonları yapıyorlar, lazer teknolojileri yapıyorlar, akıllı cihazlar yapıyorlar ve aldıkları paranın binlerce katına bütün dünyaya satıyorlar. Bugün Apple'ın toplam ihracatı 391 milyar dolar. Bu geçen sene Türkiye'nin toplam ihracatı 262 milyar dolar; Türkiye'nin neredeyse bir buçuk katı fazla bir şirket ihracat yapıyor. Ne sayede yapıyor? Yüksek teknoloji sayesinde yapıyor. Bu Erdoğan, sırf iktidarda kalabilmek için sırf Trump'ın desteğini alabilmek için bunu cevher halinde kamyon kamyon Amerikan şirketlerine verecek; ülkemizin geleceği çalınacak. Bu elementler dünyada her ülkede yok. Türkiye dünyada 5. sırada. Teknolojimiz o noktaya gelene kadar, biz de onları işleyene, üretene ve değerinde dünyaya satana kadar asla ve asla bu altın yumurtlayan tavuğu kesmemeliyiz; altın yumurtlayacak tavuğu Trump'a teslim etmemeliyiz.
Trump sayesinde oturulan koltuk meşru koltuk değildir
Diyorlar ki, Trump ile Erdoğan'ın ilişkisi iyi. Trump, Erdoğan'ın koltuğunu tuttu, tutar. Tabii Boeing'i alırsan tutar; nadir elementleri verirsen tutar; ülkenin geleceğini Trump'a verirsen koltuğunu tutar. Ayrıca mesajı veriyor: 'Koltuk elimde; sözümden çıkma; çekerim koltuğu altından' diyor. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum: Trump sayesinde oturulan koltuk meşru koltuk değildir. İnsanı bir makama millet getirir. Seni de getirdi millet, götürür; seni de götürecek. Darbeye niyetlenerek Amerika'dan icazet alarak, iktidarı Trump'a yaslanarak sürdürerek asla devam edemezsin. Milletin gönlünden kopan, gözünden düşen iktidardan da düşecek. Trump'a sarılarak iktidarda kalamazsın. Millete sarılıyoruz; seni iktidardan göndermeye hazırlanıyoruz.
Bir yandan gözümüz, kulağımız Filistin’de, Gazze’de. Biliyorsunuz, bundan iki hafta önce hep beraber, Filistin’deki zulme dikkat çekmek için diğer muhalefet partileriyle birlikte Eyüpsultan’da Filistin için bir miting yapmıştık. Biz mitingler yaparken iktidar susuyordu. Diğer taraftan Amerika’ya gidip Netanyahu ile kayıkçı kavgası yaparken, onun baş destekçisi Trump’la görüşmeler, anlaşmalar yapmaya çalışıyordu. O gün açıkça söyledim: 'Bana dostunu söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. Senin dostun benim dostumdur; senin düşmanının benim düşmanımdır.' Bu mantıkla bakarsan, Trump’ın dostu Netenyahu'dur. Dostunun dostu Erdoğan’ın dostu Netanyahu’dur. Burada Trump’a ses etmeden, Netanyahu ile yapılan iş, kayıkçı kavgasıdır. Eğer sen Netanyahu’ya karşıysan, Trump’a da karşı durmayı bileceksin. Çünkü Netanyahu’ya 'savaş kahramanı' diyen Trump’tır. Oysa o bir insanlık suçu işleyen, soykırımcıdır. Netanyahu'ya 'savaş kahramanı' diyen Trump’la dost olan, Filistin'in dostu olamaz." diye konuştu.
İsrail'in alıkoyduğu milletvekillerine destek mesajı
Gazze'ye giden ve aralarında Türkiye'den milletvekillerinin de bulunduğu gruba İsrail’in müdahalesine tepki gösteren Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlk giden filoya İsrail saldırmıştı. Oraya giden ikinci grupta ise milletvekillerimiz Mehmet Atmaca, Necmettin Çalışkan ve Sema Silkin Ün bulunuyorlardı. Üçü de bugün sabah haksız bir müdahalenin ardından gemileriyle birlikte limana götürüldü. Aldığımız bilgilere göre, ben kendileriyle telefon irtibatı sağlıyordum ancak dünden itibaren görüşemedik. Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Arıkan’dan ve Sema Hanım’ın eşinden aldığımız bilgilere göre şu anda Filistin’de gözaltındalar. Üç milletvekilimiz tutuklanıp cezaevine konulmaya çalışılıyor. Bu konuda, buradan Cumhuriyet Halk Partisi olarak en derin dayanışma duygularımızı iletiyoruz. Ve İsrail’e sesleniyoruz: Aklını başına al! Milletvekillerini, bütün aktivistleri, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve dünyadan oraya giden Filistin için dayanışan aktivistleri derhal serbest bırak! Sen savaş suçu işliyorsun! İnsanlık suçu işliyorsun! Biz Filistin'in arkasındayız, sonuna kadar mazlumlarla dayanışma içindeyiz."
Bizi görmeyeni görmemeye, izlemeyeni izlememeye devam ediyoruz
Özel, Saraçhane eylemleri ve boykot listelerine dair şöyle konuştu:
"Buradan bir konuyu dile getireceğim. O günleri hatırlayacaksınız ve bugünü... Saraçhane’de 'İlk gün ne olacaksa bugün olacak' demiştik. 'Koşun gelin, seçiminize sahip çıkın, iradenize sahip çıkın' demiştik. Onlar o gün sizlerin Saraçhane’ye ulaşmaması için köprüleri kaldırdılar, gemileri bağladılar, metro istasyonlarını kapattılar, bütün otobüs seferlerini engellediler. Ama siz 7 kilometre uzaktan koştunuz, yüz binler oldunuz, 500 bin oldunuz, milyon oldunuz ve Ekrem Başkan'a, Saraçhane binasına, belediye başkanınıza sahip çıktınız, kayyumu püskürttünüz.
Biz orada bir milyon kişiydik. O meydanı görenler vardı, o meydanı drone görüntüleriyle dünyaya gösterenler vardı. Bir de o meydanı görmezden gelenler vardı. Biz, görmezden gelenlere dedik ki: 'Bizi görmeyeni biz de görmeyeceğiz. En tepede de olsanız sizi yerle bir edeceğiz.' O meydanı görmeyen örneğin NTV’yi hatırlıyor musunuz? O günlerden önce yaptıkları reytingler 2,5–3 civarındaydı. Son reytingini görüyor musunuz? 0.47! Beter olsun, beter olsun! Ve boykot listeleri yayınladık. Dedik ki: 'Bu meydanı görmeyeni izlemeyin, bu kuruluşların firmalarından alışveriş etmeyin.' Örneğin D&R’dan kitap almayın, örneğin Günaydın’da yemek yemeyin. Listeler, boykot listeleri var; görüyorsunuz. Bizi görmeyeni görmemeye, izlemeyeni izlememeye devam ediyoruz.
O günlerde, bu yayın kuruluşlarıyla hiçbir ilgisi olmadığı halde ben boykot deyince, meydandan gençlerden bir talep yükseldi. Bir tepki geldi. Bir kahve zincirinin adını söylediler ve dediler ki: 'Bu kahve zinciri kampüslere geldi, kahveleri ele geçirdi, zincirleştirdi, fiyatları artırdı. Biz bunu zaten boykot ediyoruz, siz de katılın.' O günden sonra biz de boykot listesine aldık. Geçtiğimiz haftalarda konuyla ilgili görüşmek istediklerinde gençlere yönlendirdik. Bizim de gençlik kollarımızı görevlendirdik. O kahve zinciri, kampüslerde ve Türkiye genelinde cirosunun -kendi ifadeleriyle- neredeyse onda bire kadar düştüğünü söyledi. Geldiler ve dediler ki: 'Biz kampüslerdeki fiyatları ciddi şekilde düşürdük.' Gençler dedi ki: 'Bize ne! Siz buralara girdiniz, karteleştiniz.'
Onlar şöyle bir öneriyle geldiler: 'Biz hangi kampüsteysek, o kampüsteki kahve satışından elde edilen karı, 19 Mart darbesinden zarar gören; yurdundan çıkarılan öğrencilere yurt olarak, bursu kesilenlere burs olarak ya da işinden, maaşından edilenlerin çocuklarına yardım için oluşturulan fona aktaracağız.' Biz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak kurumsal boykot listemizden kendilerini çıkardık. Ancak takdir gençlerindir. İndirime baksınlar, samimiyete baksınlar. Biz CHP olarak boykot listesinden çıkarıyoruz ve açıkça şunu söylüyoruz: Bundan sonra bizi görmeyeni, gençleri kızdıranı hep birlikte protesto etmeye devam edeceğiz. Takdir gençlerindir, değerlendirme gençlerindir."
19 Mart darbesini dünyaya anlatacağız
Özel, yurtdışı temaslarına da değinerek yarın Madrid’e gideceklerini, orada Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılarak hem Gazze’deki insanlık dramına dikkat çekeceklerini hem de 19 Mart sürecini 79 ülkeden 87 partiyle paylaşacaklarını aktardı. Özel, şu ifadeleri kullandı:
"Yarın sabah Madrid’e gidiyoruz. Madrid’de Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılacağız. Orada önce Gazze’deki insanlık dramına karşı, sonra ve en önemlisi Türkiye’de yaşanan 19 Mart darbesini 79 ülkeden 87 partiyle dünyaya duyurmaya; bu büyük mücadeleye uluslararası destek sağlamaya, bu darbeye karşı Türkiye’de olduğu gibi tüm dünyada başkaldırmaya devam edeceğiz. Herkes şunu bilsin ki: Erdoğan'ın çizdiği sınırların içinde siyaset asla yapmayacağız! 'Bizi dünyaya şikayet etmeyin.' Vaktiyle AİHM kapılarına giden sendin; parti kapatmayı şikayet eden sendin; Avrupa’dan, Amerika’dan destek arayan sendin. 15 Temmuz darbesini dünyaya birlikte anlatalım diyen sendin. Şimdi bizim sana ihtiyacımız yok! 19 Mart darbesini dünyaya anlatacağız. Bu darbeyi bütün dünyaya duyuracağız. Senin bir demokrat değil, otokrat olduğunu bütün dünyaya anlatacağız. Özgür Özel’i, CHP’yi kendi çizdiğiniz sınırların içine sıkıştırabileceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Asla size teslim olmayacağız! Çok da vaktimiz yok. Muhalaefette kalmayacağız, bilginiz olsun."
61'inci eylemi Brüksel'de yapacağız
12 Ekim Pazar günü Brüksel'e gideceklerini belirten Özel, "Cumartesi günü Madrid’den Brüksel’e geçiyoruz. 12 Ekim Pazar günü Brüksel Meydanı’nda, saat 14.00’te buluşuyoruz. Brüksel Meydanı’nda 61'inci eylemi, Brüksel’deki, Hollanda’daki, Almanya’daki, Fransa’daki yurttaşlarımızla ve yoldaşlarımızla birlikte yapacağız. Bundan sonra elbette her çarşamba İstanbul’da, her hafta sonu Anadolu’da, icap eden her zamanda dünyanın bir başka yerinde bu darbeye direneceğiz, duyuracağız, püskürteceğiz." şeklinde konuştu.