İzmirli yazar Neslihan Yiğitler, İz Gazete için yazdı... Yiğitler'in "Aşk acısına iyi gelen birkaç formül" başlığıyla kaleme aldığı yazısında, dikkat çeken bir konuya ışık tutuldu.
İşte Yiğitler'in kaleme aldığı o yazı:
Aşk acısına iyi gelen birkaç formül
Geçtiğimiz akşam, evde yalnız otururken kapım çaldı. Şaşırdım, çünkü gelen arkadaşım habersiz, çat kapı uğramazdı böyle. Üzüntüsünden, içinin yangınından aramayı aklına bile getirmediğini anlamıştım. Sorun değildi, zaten her zaman olduğu gibi ben penceremin kenarında okuyordum. Kitabımı kapatıp biraz ara verdim.
Arkadaşım, yakın bir arkadaşıyla çok güzel bir gece geçirmiş ve ona ilgi duyduğunu anlamış. Hep bahsettiği, benim de uzaktan anımsadığım iyi biriydi bu çocuk. Şaşırmıştım çünkü arkadaşlıktan aşka evrilen ilişkilerde kimya bazen tutuyordu ama tutmadığı zaman da olan ne yazık ki dostluğa oluyordu. Nitekim cümlelerinin sonunda korktuğum gibi de oldu. Kız arkadaşımın duyguları görünen o ki karşılıksızdı. Hem aşkına karşılık bulamayan hem de arkadaşlığından olan bu üzgün kadına ben ne söyleyebilirdim ki?
O an aklıma “When Harry Met Sally” filmi geldi. İzlediniz mi bilmiyorum? Eğer izlemediyseniz “mutlaka vakit ayırın” derim. Film, iki arkadaşın beklenmedik yakınlaşmasından sonra düşülen şaşkınlık, bozulan dostlukları, sonunda da birbirlerine âşık olduklarını anlamalarıyla yani “mutlu sonla” bitiyordu. “Belki” dedim size de böyle olur. “Belki o da senden hoşlandığını anlar”. Biraz durulduğunu sandığım gözyaşları artarak Şeker Kız Candy gibi zeytin gözlerinden fışkırmaya başladı (Bu çizgi film şakamı tevellütü yetmediği için anlamayanlar yapay zekâsına sorabilir). Gözyaşları, kucağıma kucağıma dökülürken haykırdı:
“Ama ben ona çok sitem eden bir mesaj yazdım, umursamadı. Bekledim aramadı. Doğum günüm geldi-geçti kutlamadı. Arkadaşlığımızı da bitirdi. Keşke hiçbir şey olmamış gibi yapsaydım ben, keşke” dedi. Toparlanması için, eline bir kadeh içki tutuşturmam ya da kafasına balyozla vurmam şart olmuştu. Kadehi seçtim ve ona uzatırken: “O zaman omuzlarını dikleştir, ağlama bebeler gibi, ara ve ona de ki: oğlum, biladerim, kankam, ben arkadaşlığımızı özlüyorum, sana anlatmak istediklerim var, sohbetini arıyorum, eskisi gibi olamaz mıyız? Bir sor” dedim. “Ama eskisi gibi de olmak istemiyorum, ben onu hayatımda istiyorum” diye yanıtladı beni.
Gerçekten şaşırmıştım, arkadaşım uzunca bir müddettir yalnızdı ve ne zaman “E hadi kızım birileriyle takıl” desek “Yok ya, başımı derde sokamam, böyle iyiyim” derdi. Ne ara bu hale düşmüştü. Bir an onu bu hale getiren gencoyu tanımak istediysem de vazgeçtim. Başını derde sokmaktan tayır tayır kaçan bu kız, benim evin salonunda baya baya gözyaşı döküyordu ve gerçekten ne desem olmuyordu. Sonra bak dedim, sana bir şey anlatacağım bak! Beni dinle!
Empedokles, (tabi, öyle felsefi girdim ki iyice beyni yansın) kendisinden önceki haleflerinin üzerine yeryüzünün ana maddelerini su, ateş, toprak, (hayır tahta değil) hava olarak tespit ettikten sonra şöyle demiş “Bu dört element birleştiklerinde dünya çok güzel bir döneme girer. Her şey harika olur, muhteşem, yaşanılası bir yere dönüşür dünya ama ayrıldıklarında her şey mahvolur. Berbat olur ve çok kötü bir çağ başlar. Bu dört elementi birleştiren ana neden sevgidir. Ayıransa nefret ”Empedokles’in bu dünya algısına göre biz zaten şu anda bu dört elementin birbirinden çok ama çok ayrıştığı kötülük dolu bir dönem yaşıyoruz. Dolayısıyla sen bir de derdine dert ekleyerek kendini paralama. Her şey sonunda olacağına varıyor” dedim. Sonra bu “ben değil bir arkadaşım”ın gözlerinin içine bakarak biraz nabzını ölçtüm, daha iyice gibiydi biraz daha felsefik konuşsam uyuyacaktı neredeyse.
Böyle olunca sözü uzatmadım, son olarak geçen sabah iş yerinde bir arkadaştan aldığım aşk acısına iyi gelen birkaç formülü fısıldadım kulağına: “Telefonuna okey yükle, içkiden uzak dur, sosyal medyadan da, bir diziye sar, cilt masajına git, diyete başla…” Derken baktım koşarak uzaklaşıyor, ayakkabılarını giyerken aklıma daha şifalı bir öneri geldi. Asansörün düğmesine bastığında arkasından seslendim:
“Bence en iyi bildiğin şeyi yap sen, sen otur bir güzel yaz, sen hep yaz” o zaman unutursun.