“Saat çalar, zaman yürür,
Ben susarım, otururum;
Saat çalar, zaman yürür.
Geçen günler, aylar, yıllar
Ve yüzyıllar, ben dururum;
Geçer günler, aylar, yıllar…
Zaman kesin; bağışlamaz!
Bulur beni; ben ölürüm.
Zaman kesin; bağışlamaz.” ¹

Yavaş İyidir…

Zamana meydan okuyan yavaş kent Seferihisar’da her şey yerli yerinde. Bir o kadar da sahici ve kalıcı. Çünkü zaman kovalamıyor kentin sakinlerini. Düzene esir düşmüş yöneticiler zamanı ezerek hızlıca sermaye devşirmeyi değil de yaşamın güzelliklerini sakince, yaşarken hissederek, içselleştirerek sürdürmeyi tercih ediyorlar. Kent sakinleri yıllardır edindikleri kadim geleneklerini, kültürlerini gelecek kuşaklara aktarmak üzere yaşatıyor, bugünün gergefine nakış gibi işliyorlar. Bu kıyı kasabasında tarihin yaşanmışlıkları yerli yerinde günlük yaşama taşınıyor. Denizin ortasında bir çakar gibi Seferihisar. Bir duruyor, bir ışıldıyor. Yüzyıllardır bilinene, öğrenilene saygıyla iyi bir yaşam için zamanın içinde ağır ama ferah bir yaşam yarına bakıyor.


İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ERİŞMEK İÇİN DOSYA LİNKİNE TIKLAYINIZ

izdergi-temmuz2021-int.pdf


EMEĞİ, DOĞAYI YÜCELT

2000’lerin başında geleneksel ve yerel yemek ve yeme biçimlerini, yerel ekosistemlerin özelliklerini korumayı teşvik eden Slow Food ile tanışmıştım. 1986 yılında İtalya’da, Roma’da açılacak olan McDonalds’a karşı bir grup öncülüğünde başlayan bu hareket yerel tohumlarla üretime, kente özgü kültürel kimliğinin korunmasına, yerel değerlerin gelecek kuşaklara aktarılmasına dikkat çekmesi ile farklılaşıyordu. Ruhları esir alan kapitalist düzene meydan okuyarak iyiye, özgün, saf ve güzel olana sahip çıkıyordu. Sağlıklı beslenmeyi sağlayacak lezzetli ürünler için güneşin, toprağın ve emeğin ihtiyacı olan zamana saygı duyarak insanlara zamana değer katan zevkler vadediyordu. Zamanla yavaş şehirler ağına da öncülük eden bu anlayış kültürleri, emeği, doğayı yüceltiyor. Heyecanla takip ettiğim bu akım ülkemizde Seferihisar’dan başlayarak yayılıyor.

MASALSI BİR KENT

Seferihisar’ın Belediye Başkanı Tunç Soyer; temsil ettiği kentin öz varlıklarını, değerlerini kavrayarak içselleştiren vizyoner bir belediye başkanı olarak kenti yönettiği iki dönem boyunca üst üste koyduğu çalışmalarla sermayenin tüketmek istediği kent değerlerini korudu, yavaşın değerini anlattı ve herkesin yaşamak isteyeceği, yerinde üretimle kazanca ve kazanıma dönüşen bir değer yarattı.

Seferihisar bugün tadını unuttuğumuz domateslerin, yerel lezzetlerin, denizden gelen taze balığın, yerel ezgilerin, dansların komşu kıyıların ortak ve bambaşka olan sesleriyle karışarak karşı sahile aktığı, Girit’in, İyonya’nın izlerinin Seferihisar sokak taşlarında adımlarımıza karıştığı masalsı bir zamanın kenti.

Benim gözümden Seferihisar’ı konuşacak olursak yaşama duyduğum saygı ve heyecanı bulduğum bu kentte önemsediğim yerlerde, deneyimlediklerimde gezinelim isterim. Yemeye doyamadığım Seferihisar belediyemizin ürettiği özel bir jeotermal teknikle kurutulan Seferihisar mandalinasının kokusu ve tadıyla aktarmaya çalışayım ki jeotermalin, rüzgâr enerjisinin doğru projelendirildiğinde nasıl faydalı ve yerinde çıktılar verebildiğini de not düşmüş olayım buraya. Enerji kaynaklarını doğa kaynaklarını yok etmek üzere kullanan iktidarın tarımı öldürüşüne tanıklık ediyoruz. Oysa dünyanın en kaliteli mandalinası olan Satsuma’nın yetiştiği Seferihisar’da ürünün çoğalması, üreticinin daha çok kazanmasıyla ilgili yapılan çalışmalarla bu kaynaklar doğaya ve üreticiye saygıyla başka bir anlayışla ele alındığında kaynağa dönüşüyor kent sakinleri için. Kentin mevcut yerel kaynakları arasında önemli yer tutan narenciye gibi yok olan lezzetleri de korunuyor Seferihisar’da… Atalık tohumları, doğal ve yerel lezzetleri yaşatmak için kurulan yerel Tohum Merkezi buna güzel örneklerden biri.

Smyrnalı Homeros “İnsanların soyu da yaprakların soyu gibidir. Rüzgâr kimi zaman onları yere saçar ve kimi zaman da bahar onları yeşil ağaçların üzerinde filizlendirir. İnsanların soyu da böyledir işte: Bir taraftan filizlenir bir taraftan silinip gider.”² diyor. Tunç Soyer Seferihisar’da insan soyunun izlerini ağaçların dallarından rüzgâra karışan bir ezgiye dönüştürdü.

DEVRİMCİLER FİLİZLENİYOR

2013 yılında Can Yücel Devrim Ormanı Projesi için Seferihisar’da Toplumsal Bellek Platformu aileleri olarak buluşmuştuk. Can Yücel’in vasiyetiydi Devrim Ormanı. “Bir orman oluşturun, her ağaca öldürülmüş bir devrimcinin adını verin. Türkiye’nin Devrim Ormanı olsun!” diyen oydu. Bu vasiyeti Seferihisar’da diktiği fidanlara Deniz Gezmiş’ten Ali İsmail’e, Metin Altıok’tan Metin Göktepe’ye, Turan Dursun’dan Medeni Yıldırım’a yapraklarda filizlendiren de Tunç Soyer. Bu ormanda soyu silinip gitsin istenen tüm devrimcilerin ömrü filizlenirken Can Yücel’in adı Seferihisar’da 2009 yılında kurulan Yerel Tohum Merkezi’nde bereketli Anadolu topraklarının çeşitli sebeplerle yok olmuş, ithal tarım uğruna yok edilmiş yerel tohumların çoğaltılmasıyla toprağı, çiftçiyi ve emeği selamlıyor. Ekosistemin tümüyle uyum içinde varlığını sürdüren, iklim değişikliğine dirençli, hastalıklara dayanıklı, sağlıklı ve yerel kaynak kullanımı bakımından faydalı olan yerel tohumların korunması, sürdürülebilir olarak üretilmesi ve tüketilmesi, konuyla ilgili eğitimlerin verilmesiyle bu modelinin yaygınlaştırılması gibi yüce bir misyon taşıyan merkez yavaş yaşam akımının da hedefleriyle uyum içinde.

SANAT KENTİN ORTASINDA

Ferhan Şensoy yeni dünya düzenini ve kapitalizmi ustalıkla hicvettiği oyunu Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı’da "Çünkü bakkal insan" der ve insanlığın iyiliği için emeği savunur. Çiftçinin, yerel üreticinin de insan olduğunu hatırlamak, insanın en temel hakkı olan yaşamı yavaş ve hissederek, keyif alarak yaşamak için gerekli olan bilinç Seferihisar’ın sadece insanlarını değil doğasını, mandalinasını, keçilerini de koruyor. Aktarım ve bellek için olmazsa olmaz olan sanat, mandalina bahçelerinde, yerel pazarlarda, verandalarda, Sığacık kalesinde içimizi aydınlatıyor. Günün içinde, ortasında bir kentin.

Yaşamı savunmakta inatçı, Seferihisarlı, Egeli, Anadolulu, dünyalı dergi Seferi Keçi tüm bahsettiklerime tanıklık ediyor. Baha Okar’ın emeğiyle çıkan dergi Seferihisar’ın soluğunu yazarların derin dünyasından bir ritimle okuru buluşturuyor. Sıcağın kavurduğu yavaş öğleden sonralar için bir hamakta ya da sahipsiz eşeklerin, kazların evi, güzel insanların buluşma mekânı seramik sanatçısı Hakan Kirezci ve eşi ressam Gülgün İşbilen’in Teos Sanat Kampında serin bir içkiyle Seferi Keçi sayfalarında dolaşmak diyar diyar gezmeye, hatta çağlar arası bir yolculuğa bedel. Seferi Bakkal ve önündeki sakin cafe Seferihisarlı üreticilerin ülkemizin diğer yörelerindeki üretici kooperatifleriyle buluştuğu ürün çeşitliliğiyle sağlık ve lezzet arayanlar için mutlaka uğranması gereken bir mekân. Üretimin, dayanışmanın ve barışın kentidir Seferihisar benim gözümde. Lavanta tarlaları, zeytinlikleri, bağlarıyla Seferihisar’ın köylerinde yerelin tüm renkleri, lezzetleri dalından, keyifle sohbet edilecek sofralara taşınıyor.


 

LEZZETİ UNUTMAK GÜÇ

Gödence Dağları’ndan zeytinyağının en hasını, üzüm bağlarından lezzetli şarapları, Ulamış’ın karakılçık buğdayıyla yapılmış ekşi maya ekmeğine eşlik eden armolanın lezzetini unutmak güç. Bu lezzetleri iki yıl önce tarihin en büyük yangınını yaşayan Gödence dağlarının engin manzarasıyla Sinan Özlem’in özenle tasarladığı doğaya uyumlu sessiz ve dingin Gödence Hotel’de ya da dağ yollarından kıvrılarak ulaşacağınız bir tepede yeşil ve maviyi buluşturan göle bakarak Bağbeleni’nde, gün batarken güneşin kızıllığı eşliğinde, Ayda Bağevi’nde ve nice saklı güzel köşede bulabilirsiniz.

Bir de Yazar Evi var Seferihisar’ın. Ekolojik, feminist, antikapitalist, evrenselci bir dünya fikri ile felsefi düşünceyi buluşturarak sanatçıların üretimleri için uluslararası buluşmalara, seminerlere ve yaratımlara olanak vermek için kuruldu. Yavaş ama zengin bir yaşam için çok değerli bulduğum bu merkezin önünde çok önemli bir sanatçının Cahit Koççoban’ın Homeros’u yükseklerden kenti selamlıyor. Adeta koruyucu bir tanrı gibi. Cahit usta “Homeros heykelini mermer tozu ve çimento karışımı ile yaptığım çalışmada bu bilge kişiyi anıtlaştırmak istedim. Bir kenarına da aynı coğrafyanın yani Ege'nin iki haylaz sarışın kızını yerleştirdim. Biri Truvalı Helen diğeri Kaz dağlarının Sarıkız'ı” diyor. Verilen mesaj da kente sirayet eden bakışla örtüşüyor değil mi?

ÖĞRENECEK ÇOK ŞEY VAR

Ahmet Muhip Dranas zaman kesin; bağışlamaz diyor. Bebek flamingoları öldürenlerin, İzmir’in yerel yöneticilerinden, Tunç Soyer’in yaşamı kavrayışıyla Seferihisar’da başlatıp İzmir’e taşıdığı çok renk, çok ses, çok nefes anlayışından, onun Seferihisar’da başlattığı anlayışı başarıyla sürdüren İsmail Yetişkin’den öğrenecekleri çok şey var!

Canlıların yaşam hakkını kendi keyfine tercih edenleri zaman unutmayacak, bağışlamayacağız. Değer katanların yavaşa, kalıcı olana saygısıyla güzel bir gelecek kuruluşuna tanıklığımız bizlerin doğru dönüşümü içselleştirmesine, koruyucu bir bilinç taşımasına öncülük etsin.

Çünkü incir kayayı deliyor.

“Gelmiş geçmiş bütün yaşama ustaları
zamanı tarif ediyor bize
uzun ve kırık bir ağızla
söyledikleri her şey denize akıyor
zamansız denize…”³

Temmuz 2021 / Urla

¹Ahmet Muhip Dranas / Saat, Zaman, Kişi,

²Homeros / İlyada V-VI

³Turgut Uyar / Kayayı Delen İncir

Editör: Haber Merkezi