Seval Deniz Karahaliloğlu - Türk Tiyatrosu çok büyük bir değerini Ali Cem Köroğlu’nu kaybetti. Bencil insanların hırsları, koltuk sevdaları ve küçük hesapları uğruna muhteşem bir insan en yaratıcı çağında aramızdan ayrıldı. Türk Tiyatrosunun yetiştirdiği en değerli sahne tasarımcılarından biri olan Ali Cem Köroğlu’nu uzun yıllar boyunca asistanlığını yapmış olan ve son dönemlerin en yetenekli sahne tasarımcılarından biri olan Gazal Ertenle konuşuyoruz.

‘ARAŞTIRMAMIZI İSTERDİ’

Ali Cem Köroğlu ile nasıl tanıştınız?

Ali Cem Köroğlu ile ilk olarak 2002 yılında, “Albay Kuş” oyununun dekor kostüm tasarımını yaparken tanıştık. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Tasarımı bölümünden, staj yapmak için bir kız ve bir erkek stajyer öğrenci istemişti. Ben de diğer arkadaşımla birlikte, staj yapmak için onun yanına gittim ve ondan sonra onun yanından asistanı olarak hiç ayrılmadım. Stajım bittikten sonra, onunla birlikte öğrenciliğim boyunca ve mezun olduktan sonra pek çok oyunda birlikte çalıştık.

Ali Cem Köroğlu ile çalışmak nasıl bir deneyimdi?

Ali Cem Hocamla gerçekten çok verimli ve çok yönlü çalışıyorduk. Hayatımdaki en değerli ve verimli zaman dilimlerini onunla geçirmişimdir. Ali Cem Hocanın çalışma sistemi son derece disiplinliydi ve zamanı çok iyi kullanan biriydi. Atölye çalışmaları her zaman günün en erken saatlerinde başlardı. Atölyede çalışırken dekor ve kostüm üzerine aklınıza gelebilecek her türlü ön çalışmayı, araştırmayı yapardık. Benim gibi pek çok başka öğrencisine her zaman usta olmuştur. Özellikle bir oyunun tasarım aşamasında çok fazla malzeme araştırması yapıyorduk. Aslında o her tasarımında hangi malzemeleri kullanacağını tabii ki çok iyi biliyordu. Bizden de farklı malzeme araştırmamızı, oyunun anlam ve bütünlüğünü sağlamak üzere belirlediği ana tema dahilinde bol bol araştırma yapmamızı isterdi.

‘HAYRANLIĞIM ARTTI’

Bu araştırma sürecinde, sonuca ulaşmak için ne tür araçlar ve yönetmeler kullanıyordunuz?

Araştırma sırasında çok fazla film izler ve müzik dinlerdik. Onunla birlikte, kumaşçılardan tutun da dekor için kullanılabilecek her türlü yapı ve teknoloji fuarlarına kadar dolaşır konu hakkında bilgi ve görgü edinirdik. Her oyunun hazırlık döneminde provaları mutlaka izlerdik.

Tasarım süreci bitip sahne üzerinde uygulamaya geçince neler yaşanıyordu?

Tasarım süreci biter ve artık en heyecan verici zamanlar olan uygulama kısmına geçildiğinde duyduğum heyecanım hiç azalmazdı. Her seferinde aynı heyecan, aynı aşk ve tutkuyu onunla birlikte yaşamak ve tecrübe etmek müthiş bir ayrıcalıktı. Dekor ve kostüm tasarımının hayata yavaş yavaş geçtiği her an denediği yenilikçi ve farklı yöntemleri uygularken bir an bile yanından ayrılmazdım. Başından beri tasarladığı her bir detay oluşmaya başladıkça yapmaya çalıştığı ve ortaya koyduğu dekor unsurları mucize buluşlara dönüşürdü. Tanıklık ettiğim bu süreç inanılmaz güzeldi ve onun yarattığı büyüyü anlatmakta zorlandığım zamanların hakkını verirdi. Sahnede şaha kalkan o olağanüstü tasarımları oyunun akışı içinde izleyince, onun yaratıcılığına karşı duyduğum hayranlık katlanarak artardı. Adeta her bir tasarımı bir buluştu.

‘HAYATIMDA YERİ BÜYÜK’

Size göre, Ali Cem Köroğlu’nun sahnede gösterdiği yaratıcı dehasının kaynağı neydi?

Bir malzemeyi öylesine farklı yöntemlerle kullanırdı ki sahnede dekor tasarımı adeta oyunun ruhunu ortaya çıkarırdı. Sahnedeki tasarım mucize buluşlarla bezenip seyirciyi müthiş bir görselliğe davet eder ve derinliği olan bir yolculuğa çıkarırdı. Bu anlamda onunla bulunduğum her çalışma yepyeni deneyimlerle dolu bir serüven oldu. Onun malzeme bilgisi, malzemeyi kullanma ve dönüştürme konusundaki müthiş yeteneği bana ve yanında onunla birlikte çalışan pek çok öğrencisine hep ilham vermiştir.

Bu çalışma sürecinde, çalışma etiği anlamında ondan neler öğrendiniz?

Her şeyden önce çok disiplinli çalışmayı ve yaptığı işe saygı duymayı ondan öğrendim. Her işte bu iki kavram esastır ve olmazsa yapılan işler kaliteli olmaz. Bu iki kavramın ne kadar önemli olduğunu bizzat yaşayarak tecrübe ettim diyebilirim. Dolayısıyla onun asistanı olduğum süre içinde ve sonrasında ondan öğrendiğim mesleki bilgi, görgü ve edindiğim deneyimler benim rehberim oldu. O benim gerçek anlamda ustamdı ve daima ustam olarak kalacak. Ali Cem Köroğlu ile usta çırak ilişkimiz hiç bitmedi. Sanırım beni en çok etkileyen tarafı bu olmuştur. Bu manada hayatımda büyük bir anlamı olacaktır.

‘VERİMLİ DENEYİMLERDİ’

Hangi oyunlarda birlikte çalışabilme fırsatınız oldu?

“Albay Kuş”, “Bedrettin”, “Inishmaan’ın Sakatı”, “Çayhane”, “Atları da Vururlar”, “Yer Altından Notlar”, “Bize Bir Şeyhler Oluyor” ve “Ayaktakımı Arasında” gibi pek çok oyunda onun yardımcısı olarak çalıştım. Bu çalışmalar, benim gibi birkaç öğrencisiyle birlikte katıldığımız çok verimli ve büyüleyici deneyimlerdi.

Sizi en çok etkileyen çalışması hangisi oldu?

Beni en çok etkileyen oyun onu ilk defa tanıma fırsatı bulduğum oyun olan “Albay Kuş” oldu. Her anı benim için çok büyüleyici olan bu çalışma yaklaşık olarak bir buçuk ay boyunca sürdü. Ayrıca meslektaşım Müge Berkay ile birlikte “Inishmaan’ın Sakatı” oyununda onun yardımcısı olarak birlikte çalıştık. Oyun şimdi maalesef yerinde olmayan Taksim Sahnesinde oynanıyordu. Oyunun dekor ve kostümlerinde gri tonları hakimdi. Kostümler için o kadar çok kumaş araştırması yapmıştı ki, istediği gri tonda ve dokuda kumaşı bulabilmek için Ali Cem Hoca ile İstanbul’da gitmediğimiz kumaşçı kalmamıştı.

Neden herhangi bir gri renkte kumaş seçip işi kolayca bitirmedi ki? Neden çok uzun bir süre bıkmadan usanmadan İstanbul sokaklarında kumaşçı dolaştı?

Oyundaki karakterlerin her biri tek bir köstüm giyiyordu. Onun doğru grileri bulmak için sarf ettiği çabayı şimdi bir kostüm tasarımcısı olarak o kadar iyi anlıyorum ki. Gri sahnede en zor renklerden biridir ve sadece gri tonların yelpazesi içinde yaptığı dramaturjik çalışma gerçekten takdire şayandı. Ona götürdüğüm farklı dokularda yüzlerce farklı tonda gri kumaş numunelerinin içinden bir tanesini beğenip kostümlerden birinde kullanması beni gerçekten çok mutlu etmişti. Bir tanesi diyorum çünkü ben onun istediği kumaşları ararken o çoktan istediği renkte gri kumaşlarını ördürtmüştü bile. Sadece grilerden oluşan bir kostüm karakter çalışması benim için unutulmaz bir deneyim olmuştu. Gri rengi oyunda o kadar güzel ve doğru bir şekilde kullanmıştı ki oyundaki karakterlerin tek bir rengin tonlaması ve dokusu üzerinden karakterlerin tüm duygu ve yönelişlerini seyirciye hissettirmişti. Bir kostüm dramaturjisi nasıl yapılır sorusuna cevaben ömürlük bir tecrübe edinmiştim. Buradaki ders çok açıktı, “bulamazsan, üreteceksin”.

‘SEVGİ BAĞI İÇİNDEYİZ’

Ali Cem Köroğlu özel bir insan. Onu gerçekten tanıyan herkes çok seviyor. Onu bu kadar özel kılan şey nedir?

Ali Cem Köroğlu ile çalışmak bir tasarımcı için gerçek bir ayrıcalıktı. Onunla kurulan özel bir bağ, onunla çalışmak, öğrenmek ve tasarım yapmak büyük bir aşk. Bunu eminim benim gibi onunla bu serüveni yaşayan tüm öğrencileri ya da meslektaşları hissetmiştir. Hatta öyle bir şey ki Ali Cem Köroğlu hocayla çalışan tüm öğrencileri, her zaman onun öğrencisi olma ayrıcalığının oluşturduğu bir bağ içindedir. Bizlere yeri gelmiş bir ağabey, bir hoca, bir meslektaş olmuştur. Farklı zamanlarda, farklı projelerde onunla çalışıp birbirimizle hiç tanışmamış olsak bile, Ali Cem Hocanın ekolünde onunla çalışan herkesin gönülden kurulan bir sevgi bağı vardır. Bu bağ görünmez olsa bile bizi hem ona, hem de birbirimize bağlar. Bu bağ kendiliğinden oluşan doğal bir bağdır. Bu tamamen ekip olmakla ilgili bir durumdur. Her şeyden önce bize iyi bir ekip olmayı, doğru ve düzgün çalışmayı öğretmiştir. Bunu öğretebilmek için özel bir çaba sarf etmiş ve kendisi bizzat örnek olmuştur. Biz onun gönüllü öğrencileri, onu çok sevdik ve o da bizi çok sevdi. Ülkemizde sahne tasarımı kuşağı içinde yolu onunla kesişen tüm meslektaşlarımla aynı sevgi ve saygı bağı içindeyiz. Bu çok az kişinin başarabileceği ve kurabileceği çok özel bir “sevgi ağıdır”.

Ali Cem Köroğlu ile ilgili olarak unutamadığınız bir anınız var mı?

bir tane var. Bir keresinde yine bir meslektaşımla onun yardımcılığını yapıyorduk. Şakir Gürzamar’ın “Atları da Vururlar” oyununun dekor tasarımı ve maket çalışmaları bitmiş ve yönetmenle görüşmek üzere hazırlanıyorduk. Nitekim Şakir Bey heyecanla Ali Hocanın tasarımını görmek için çalıştığımız stüdyoya geldi. Ali Cem Hoca içerden müthiş bir ciddiyetle maket kutusunu getirdi. Işıkları yaktı. Bir de ne görelim, oyuncak bir at, tam da sahnenin ortasında nalları dikmiş ters duruyor. Ali Cem Hoca, Şakir Bey’e dönerek son derecede ciddi bir ses tonuyla “İşte, dekor bu” dedi. Birkaç saniye için bile olsa, Şakir Bey’in yönettiği “Atları da Vururlar” adlı oyununun dekor tasarımının “nalları dikmiş bir at” olduğunu sandığına eminim. Bir süre sessizlik oldu. Ve sonrasında Ali Cem Hocanın muzip, adeta yaramaz bir oğlan çocuğunun “şaka yaptım” kahkahalarıyla gülmeye başlamasıyla birlikte Şakir Bey’in bir “oh” çektiğini biliyorum. Gülümsemekten yanaklarımız acımıştı. Sevdiği bir arkadaşı, bir dostu ile samimi ve zeki bir mizah anlayışı içinde kurduğu bağ bence çok özeldi. Ve sanırım kurduğu bütün dostluklar, hep “bu çocuk tarafıyla” kurulmuştu.

Ali Cem Köroğlu deyince aklınıza onu tanımlayacak hangi kelimeler geliyor?

Ali Cem Köroğlu deyince ilk aklıma gelen deha, yaratıcı, muzip, adam, çocuk, babacan, zevkli kelimeleri oluyor. Onun isminin yanına koyabileceğimiz o kadar çok kelime ve kavram var ki hepsi birden buraya sığmıyor.

Editör: Haber Merkezi