Yazarın son eserinde, gazetelerde yayımlanmış yazılarından oluşan kitapta; yerel yönetim sorunları, gezi notları, eğitim sorunları, edebiyat, kitap tanıtımları, iktidar muhalefet ilişkileri ve bol bol siyaset yer alıyor. Yaşamını eğitime ve aydınlanmaya adayan Şeyhoğlu'nun tartışılmaz bir özelliği ise yazmadan yapamayacağı...

1995'ten bu yana İzmir, Ankara ve İstanbul’da yayımlanmış toplam 33 kitabı bulunan Şeyhoğlu aynı zamanda bir gezgin...

Fırsat buldukça yurtiçi ve yurtdışında değişik coğrafyaları tanıma yolculuğuna çıkıyor. Kendi deyişiyle bir Doğu bir Batı yapıyor. Bütün bunlar, onun anlatacağı, yazacağı öykülere, köşe yazılarına dönüşüyor. Recai Şeyhoğlu, 34. Kitabını ise öykü ve anlatı üzerine bir gazetecinin yaşamını mercek altına alarak yayınlayacağını belirtti.

Recai Şeyhoğlu'nun 33'üncü kitabı Hayatın İçinden'in önsözünü ise yazar Mehmet Atilla yazdı;

"Recai Şeyhoğlu’nu yıllardır tanırım, çabalarını da neredeyse günü gününe izlerim. Laf aramızda, kimi zaman başımı döndürdüğü bile olur. Ülkenin dört bir yanında, hatta yurt dışında açtığı kütüphanelerin arkasındaki inanılmaz emeğini duymayan, bilmeyen kalmadı sanırım. Bu arada gazetelere, sosyal medya ortamlarına yazı yazmaktan da geri kalmaz. Anlatacak, paylaşacak o denli çok şeyi vardır ki bunları dile getirmezse kendini bitkin ve işe yaramaz sayar. Bu nedenle hep ayaktadır, hep koşmaktadır, hep iletişim içindedir.

Yazılarının kendine özgü bir havası da vardır üstelik. Deneme, anlatı, anı, köşe yazısı, makale gibi birçok türe dokunup geçen sıçramalı bir biçemle dile getirir düşüncelerini. İnsanların bam teline basmaktan da çekinmez. Bu yüzden okunurluğu tahmin edilenden çok daha fazladır.

Bu yazıları yazabilmenin bir altyapısı da var elbette. Her gün dört beş gazete okur en azından. Notlar alır, köşe yazılarını kesip saklar, merak ettiği konunun ardına düşer, saatlerini harcar. Çantasında ve başucunda en az üç kitap bulunur. Beğeniyle okuduğu kitapların başkaları tarafından da okunması için çaba harcar. Bazen konuşarak, bazen yazarak… Bunu da karşısındakini rahatsız etmeden yapar, “Şu kitabı okudun mu, bundan haberin niye yok?” gibi üstten bakan sorulardan hoşlanmaz. “Ülkemizde kitap okunmuyor,” ya da “Az okuyoruz,” gibi yakınmalarla yetinmek yerine okuma eylemini paylaşmak için çaba harcamak gerektiğine inanır. Okumaya ve yazmaya tutku derecesinde bağlı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Son dönemde Ajansbakırçay, İzmir Gazetesi, Bolmedya, Medya Ayvalık’ta düzenli olarak yazıyor. Gazete Karşıyaka’da da arada bir…

Bilenler vardır, yazılı ya da görsel belge toplamayı da sever Recai. Profesyonel boyutta olmasa da fotoğrafla ilişkisi güçlüdür. Yurt içinde ve dışında birçok yerin fotoğraflarından oluşan zengin bir arşive sahip aynı zamanda. İzmir’deki Rum evlerinin, özellikle de Basmane çevresindekilerin, kortejoların fotoğraflarını bıkıp usanmadan çeker. “Canım Ayvalık” ve “Aşkım Bergama” diye tanımladığı iki ilçenin sokaklarını, evlerini de öyle. Günün birinde buralarda bir fotoğraf sergisi açtığını duyarsam hiç şaşırmam.

Yazdıklarıyla da ülkenin fotoğrafını çekiyor aslında. Gündemi Türkiye kadar yoğun bir başka ülke bulmak zor çünkü. Çok eskilere gitmeye gerek yok. Son aylara baksak yeterli: Sayıştay raporları, belediyelerde yaşanan yolsuzluklar, nepotizm, geçim sıkıntısı, işsizlik, atanamayan öğretmenler, dört yerden maaş alanlar, Kuran kurslarında yaşanan sarkıntılıklar, tarikatların egemenliği, Diyanet’in fetvaları, siyasilerin densizlikleri, kadın cinayetleri, verimli kaynaklarımızın yabancılara satılması, iş kazaları, fabrika yangınları, tren kazaları, çocuk işçiler, çocuk gelinler, iktidar sahiplerinin lüks merakı, gereksinmenin dışında yapılan camiler, komik asgari ücret, komplolar ve daha başka can alıcı konular…

Bütün bunların fotoğrafını çekiyor işte Recai Şeyhoğlu. Olanı biteni dikkatle izliyor ve tarihe not düşüyor. Biz unutuyoruz çünkü. Gündem öylesine hızlı ve yapay bir biçimde değişiyor ki ortalığı kasıp kavuran bir olay bile kısa sürede belleklerin çöplüğünde kaybolup gidiyor. Recai buna da izin vermek istemiyor. Önce gazetelerde sonra da kitaplarda derleyip toplayarak zamana karşı bir direnç oluşturuyor. Sıkça söylediği bir söz var: “Çağıma tanıklığımı sürdürüyorum ben. Bunu yapmazsam kendime olan saygımı yitiririm.”

Son derece içten bir yaklaşım bu. Böyle düşündüğüne de yürekten inanıyorum. Bırakalım, o yazarak kendine olan saygısını korusun, biz de yazdıklarını okuyarak emeğine ve özverisine saygımızı göstermeye çalışalım.

Ve bu birliktelik yıllarca sürsün.

Mehmet Atilla / Aralık 2020

Editör: Haber Merkezi