SEVAL DENİZ KARAHALİLOĞLU / İZ GAZETE - Eğlenceli insanları, baştan çıkaran ritimleri ve kapı gıcırdasa oynayan insanlarıyla tanıyoruz onları. Mortakya, Morteke, Tenekeli Mahalle, Ege Mahallesi, Çingene Mahallesi oturdukları yerlerin adı. Hıdrellez şenlikleri dışında gerçekten kaç kişi oralara gitmeye cesaret edebilir? Bugünlerde, Ege Mahallesi üzerine bir proje yürütülüyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Film Tasarımı Bölüm Başkanı Doç. Dr. Ragıp Taranç’la Ege Mahallesi sakinlerini ve yaptıkları çalışmayı konuşuyoruz.

Ekibiniz birlikte, Ege Mahallesi sakinleriyle ilgili bir belgesel çalışması yapıyorsunuz değil mi?

“Mortake’den Ege Mahallesine Yolculuk” adını verdiğimiz bir belgesel film çekiyoruz. Bu film Ege mahallesinde yaşayan insanların hayatlarından kesitler sunuyor. Mortake, Ege mahallesinin eski adı olduğu için bu ismi özellikle kullandık. 8 Nisan Dünya Roman gününde Roman Filmleri seçkisi yapacağız ve seçkide bu filmi göstereceğiz. Ekibimizle birlikte Ege Mahallesinde çekimler yapıyoruz. Bu çekimlerde Roman Federasyonu Başkanı Abdullah Cızdır başta olmak üzere çok sayıda insandan destek alıyoruz.

Ege Mahallesi üzerine böyle bir çalışma yapma fikri nasıl oluştu?

2015 yılında Tepecik Roman Mahallesinde Hıdrellez Şenlikleri İzmir Halkına açık bir şekilde kutlandı. Romanlar için önyargıların yıkmak, ötekileştirmeyi ortadan kaldırmak için Sema Hanım Başkanlığında Konak Belediyesi halka açık bir şenlik düzenledi. Abdullah Bey bizi davet etti. Romanlar için bir dergi çıkarıyordu. O zamanlar, Dekanımız Halil Göleliydi ve dekan yardımcısı Faik Kartelli aracılığıyla bana ulaştı. Ben de üç kişilik bir ekip oluşturdum. Levent Berber, Melih Tomak ve ben bir ekip olarak Ege Mahallesine gittik ve orada çok farklı görüntülerle karşılaştık.

Hıdrellez şenlikleri Ege Mahallesi’nde nasıl kutlanıyor?

5 Mayıs gecesi evlilik yaşında genç kızlar, çocuklar çok özel giysiler giyerek mahallenin sokaklarında dolaşıyorlar. Bu şenlik aslında Rio Karnavalı kadar ilginç görüntülere sahip görkemli bir kutlamaya dönüşüyor. Resmen yoksulluğun içinde, karnaval havasında ritüeller zinciriyle karşı karşıya kaldık.

Hıdrellez şenliklerinde çektiğiniz bu film neleri anlatıyor?

Bu renkli karnaval görüntüleri hem belgeselin konusunu anlatıyor hem de karnavalı kich kavramları üzerinden irdeliyor. Alt gelir gruplarından gelen insanların, ritüellerini yaşarken kendilerini var etme süreçlerine tanıklık ediyor.

Nasıl görüntülerle karşılaştınız?

O gece sokaklarda dolaşırken zenne bir dansözle karşılaştık. Hikâyemiz birden zenne odaklı bir öyküye dönüştü. “9/8’in Ateşi Seni de Yakar: Zenne” isimli belgesel ortaya çıktı. Bu belgeselle uluslararası film festivallerine katıldık ve ödüller aldık. Uluslararası platformlara göre filmin adı uzun olduğu için filmin adını kısalttık ve filmin adını “9/8’lik Zenne” olarak değiştirdik. Film ancak 2018 yılında tamamlayabildik. Detayları almak için çekimler 2016 yılına kaydı. 2017 yılında kurgu süreci oldu ve filmi ancak 2018 yılında tamamlayabildik.

“9/8 Zenne” filmi ne anlatıyor?

Hıdrellez gecesi Zenne Erbey Özçalabi ile karşılaştık. Daha sonra onunla konuşmak için çok uğraştık. Kemeraltı’nda buluşup konuştuğumuzda onun kültürel bilinci ve zennelik hakkındaki geniş bilgisi karşısında çok şaşırdım. Zenne filmi Erbey Özçalabi’nin zenneliğe bakışını anlatıyor ve onun hayatından kesitler yansıtıyor.

“9/8‘lik Zenne” filmi uluslararası festivallerde ödüller aldı değil mi?

2018 yılında ise Endonezya’da ilk defa uluslararası ödülümüzü aldık. Jakarta’da “world humanity awards.org” tarafından düzenlenen “İnternational Humanitirian and Culture Awards Winners” film festivalinde gümüş madalya kazandık. 2019 ise Şili’de 19. SFAAF South Cinematographic Academy Film and Arts’da en iyi belgesel müziği ödülünü aldık. O gece orada çalan Roman orkestraları vardı. Onların müziğini filmin açılış müziği olarak kullandık. Bu da bize Şili’de yapılan festivalde müzik dalında ödül getirdi.

Bu ödüllerin bu mahallede yaşayan insanlar için ne önemi var?

Beni özellikle çok mutlu etti. O mahalledeki müzisyenlerin ödüllendirilmesi çok değerli bir olay. Onlar bugüne kadar sanatçı olarak kabul edilmemiş, değer verilmemiş sıradan sokak müzisyenleri olarak görülmüş insanlar. Bu ödülle birlikte, bu insanların gündelik hayata olan katkıları değerlendirilmiş, takdir edilmiş oldu. Bu müzisyenlerin hak ettikleri değeri bulmaları, dışlandıklarını hissettikleri bir toplumda bir sanatçı kimliği üzerinden yer bulmaları çok önemliydi.

8 Nisan Dünya Roman Günü’nde film seçkisi hazırlama fikri nasıl oluştu?

Abdullah Beyle başlayan tanışmamız bizi böyle cesur bir serüvene sürükledi ve tanıklığa dönüştürdü. Şu anda 8 Nisan Dünya Roman Günü için küçük kısa filmlerden oluşan bir seçki hazırlığı içindeyiz. Hazırladığımız bu küçük kısa filmlerle gerçek yaşam tanıklıklarıyla bir araya getirilen bu filmlerden oluşan bir festival yapmaya karar verdik. Şu sıralarda filmlerin çekimlerini yapıyoruz. Eski dekan yardımcımız Faik Kartelli, film tasarım bölümünden Yardımcı Doçent Hazan Otan, doktora öğretim üyesi Dilaver Bayındır ve Melih Tomak’tan oluşan yeni bir ekibimiz var. Yönetmenlik 3. Sınıf öğrencileriyle oluşturduğumuz ekiplerle Ege Mahallesinde çalışıyoruz.

Mahalledeki çekim süreci hakkında neler söyleyebilirsiniz?

İlk gün orada mahallenin ileri gelenleriyle yaptığımız toplantıda bugüne kadar Romanların gerçek dünyası hakkında şaşırtıcı bilgiler aldık. “Kavga sırasında, müzik sesi duyup oynamaya başlayan insanlar” olarak bilinmekten çok sıkıldıklarını, müzik söz konusu olduğunda “Darbukatör Bayram” olarak tanınmaktan çok bıktıklarını ve bu şekilde ön plana çıkmaktan hiç hoşlanmadıklarını anlattılar. Ege Mahallesinin gerçek sorunlarını yansıtan, hakiki insan öyküleri anlatmamızı istediler.

Neden yaptığınız filmin adı Morteke?

Bütün bunları konuşurken mahallenin tarihsel öyküsü de ortaya çıktı. Anlatılan öykülerle mahallenin geçmişine doğru uzandık. 19 yüzyılda bu bölge Mortakya diye geçiyor. Zamanla Morteke’ye dönüşüyor. Mahallede küçük bir kilise kalıntısı var. Mortakya eskiden bir Hıristiyan mahallesiymiş. Dediklerine göre, geçmişte Hıristiyan mezarlıklarının başlangıç noktası buradaymış ve bu bölgede Levantenlere ait halı fabrikaları yer alıyormuş. 19. Yüzyılın başından İzmir Yangınına kadar bu yapılar buradaymış. 1923 yılındaki mübadeleyle birlikte Selanik’ten getirilen Müslüman Romanlar buraya yerleşiyorlar. Alsancak ve Darağaç tarafına kurulan tütün ve incir işletmeleri için insan kaynağı oluşturuyorlar. Tekel’in sigara fabrikalarında, İncir işletmelerinde işçi olarak çalışıp sigortalı oluyorlar.

Günümüzde bu insanlar aynı işlere devam ediyorlar mı?

Hem Tekel kapandığı hem de Tariş İncir İşletmeleri eski günlerindeki gibi olmadığı için maalesef bu insanlar işlerini kaybettiler ve şimdi işsizler. Mahallenin tek gelir kaynağı bu emekli insanlar çocuklarına ve torunlarına bakıyorlar.

Peki, bu insanlar bu ağır şartlarda nasıl yaşıyorlar?

İzmir Belediyesi her sabah yemek getirip dağıtıyor. Mahalleli bu duruma düşmekten mutlu değil. “Biz kendi aşımızı, kendi kazandığımız parayla yapmak istiyoruz” diyorlar. Başka işlere sahip olan bu insanlar eski işlerini kaybetmişler. Eski kösele ayakkabı yapan ustaların çoğu bu mahallede yaşıyor. Fabrikasyon ayakkabı üretimine geçildiği için maalesef ayakkabı atölyeleri kapandı ve onlar da işlerini kaybetmiş durumdalar. Böylece işsizlik katlanarak büyüyor. En son darbeyi de hayvan severlerden yediler. Bu mahallede yaşayan 20 kadar faytoncu Büyükşehir Belediyesine bağlı, sigortalı olarak çalışıyorlardı. Faytonlar kaldırılınca bu insanlar işsiz kaldı. 20 kadar insan işsiz ama çok çocuklu ve geniş ailelere sahip oldukları için çok sıkıntı içindeler. Bu durumda suç unsuru kapıda bekliyor ve kaçınılmaz oluyor.

Suç unsuru deyince, kritik bir süreçte mahallede şu anda durum nasıl?

Suç unsurunun kapıda oluşu aslında toplumsal bir yara ve bu yaranın üzerine en büyük sıkıntı mahallede yapılacak olan kentsel dönüşüm süreci ve bu süreçteki belirsizlikler. Ne olacağını hiç kimse bilmiyor. Kâğıt üzerinde yapılan projeler halen hayata geçirilemedi. Osman Kibar’ın yaptığı binalardan iki tanesi de kültür aktiviteleri için restore edilecek, Kültür Merkezi olarak kullanılacak. Bu proje yeni ama ne zaman hayata geçeceği belli değil. Öte yandan bölge ciddi bir rant merkezi. Mahallede binaların yıkılacağı, evlerini kaybedecekleri yolundaki söylentilerden dolayı mahalleli çok tedirgin ve rahatsızlar.

Peki, ne yapılabilir?

Bir açık Hava Sineması var. Sinemanın arka tarafı kilise kalıntısı ve ortasında kahve var. Buralar restore edilebilir. Mahalle şu anda tam bir getto durumunda. Mahalleye yabancı hiç kimse giremiyor. Yapılan tekinsiz alt geçitle mahalle şehirden tamamen kopartılmış, tecrit edilmiş ve ötekileştirilmiş durumda. Mahallede kadınlara dikiş kursu açmışlar. Aslında kadınlar boncuk işi yapıp, gelinlik dikebilirler. Gelinlik atölyelerinde yardımcı eleman olarak çalıştırılabilirler. Liseye giden, üniversiteye hazırlanan, GSF’nin müzik ve resim bölümlerine hazırlanan pırıl pırıl gençler var. Bu gençlerin de gelecekle ilgili çok ciddi kaygıları var. Genç yaşta kız ve oğlan çocukları hemen evlendiriliyorlar. Bu da ayrı bir sorun. Buradan çok sayıda insan öyküleri çıkaracağız.

Editör: Haber Merkezi