Eylül ayı, sanat ve edebiyat dünyası açısından tam bir yaprak dökümüdür. Tiyatro oyun yazarı, romancı, akademisyen, belgeselci, hocaların hocası Turgut Özakman 28 Eylül 2013’te aramızdan ayrıldı. Turgut Özakman en çok yazdığı tiyatro oyunları ve romanlarıyla tanınır ama onun bir de eğitimci yönü vardır. Yetiştirdiği öğrenciler bugün usta tiyatrocular olarak yeni kuşak tiyatrocuları eğitiyorlar. Dünya Öğretmenler Günü’nde bu efsane eğitimciyi anmak istedik. 1980’li yıllarda Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü herkesi kıskandıran eğitmen kadrosuyla ünlenmişti. Bu efsane kadronun başında Turgut Özakman geliyordu. O kadroda yer alan Prof. Dr. Ayşegül Yüksel bugün yetiştirdiği seçkin öğrencileri, verdiği eserleriyle Türk Tiyatrosunun en değerli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Turgut Özakman’ı Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümünde birlikte çalıştığı meslektaşı, Türk Tiyatrosuna çok sayıda usta sanatçı yetiştirmiş olan hocaların hocası Prof. Dr. Ayşegül Yüksel ile konuştuk.

‘O GÜNÜ UNUTMAM!’

Turgut Özakman ile nasıl tanıştınız?

Yıl 1978 olmalı. ODTÜ’de öğretim görevlisi, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nde doktora öğrencisiyim. Özgür İnsan Dergisine tiyatro eleştirileri yazıyorum. Çocuklarım henüz çok küçük. Hatırını kıramayacağım insanlardan aldığım bir iş önerisi üstüne, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne gidiyorum. Karşımda Devlet Tiyatroları Genel Müdür Yardımcılığını yapmakta olan Turgut Özakman duruyor. Kendisi 1976’da DTCF Tiyatro Bölümü’nde çalışmaya başlamış ama hiç karşılaşmamışız. Oraya gelme nedenimi anlatıyorum. Eğitim durumumu, işimi, aile durumumu soruyor. Sonra da, “Kızım, sen düzenini kurmuşsun, eksiğin gediğin yok, başına yok yere iş mi çıkarmak istersin?” diyerek gerisin geriye yolluyor beni. O dönem, Devlet Tiyatrolarında bir kaos ortamı var. Beni bu durumdan uzak tutarak, korumak isteyen Özakman’ın bana o gün yaptığı ağabeyliği unutamam.

Turgut Özakman’la daha sonraki yıllarda DTCF Tiyatro Bölümü’nde birlikte çalıştınız. O tarihlerde Tiyatro Bölümü’nde nasıl bir kadro vardı?

Turgut Özakman, Ergin Orbey’in kısa süren Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü sırasında yalnızca dört ay sürdürdüğü genel müdür yardımcılığı görevinin ardından, İzmir’de Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ni kurmak için DTCF Tiyatro Bölümü’nden ayrılan Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun çağrısı üzerine yeni açılan fakültenin Sahne Sanatları Bölümü’nde verilecek “Dramatik Yazarlık” dersini oluşturdu ve bir süre orada bu dersi verdi. Ankara’ya döndüğünde ben de doktoramı tamamlamış ve DTCF Tiyatro Bölümü’nde ders vermeye başlamıştım. O dönemde tiyatro çevrelerinde kullanılan “Dil Tarih farkı” deyimi bu yılların başarısına işaret etmektedir. Dersleri veren “efsane” kadronun çekirdeğini 1980’li yıllarda Turgut Özakman, Prof. Dr. Sevda Şener, Prof. Dr. Metin And, Dr. Sevinç Sokullu, Dr. Nurhan Karadağ, Dr. Tahsin Konur, yarı-zamanlı olarak Emre Kongar, yanlış anımsamıyorsam Mahmut Tali Öngören, Ergin Orbey, Yücel Erten ve birçok başka bilim adamı ile sanatçı oluşturuyordu. Y.Ö.K. yasası gereğince, bu dönemin bir aşamasında Bölüm’de “Dramatik Yazarlık”, “Tiyatro Tarihi ve Kuramı”, “Oyunculuk ve Yönetmenlik” ana sanat dalları açıldı. Turgut Özakman,1983-87 yılları arasında Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevini yürütmesine karşın derslerini sürdürmekteydi.

‘ÇOK BOYUTLU ANLAYIŞ’

Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde o dönem nasıl bir eğitim veriliyordu?

Ülkemizde “tiyatro bilimi”nin öğretildiği ilk kuruluş olan DTCF Tiyatro Bölümünde, öğrencilere bilimsel altyapı sağlayacak felsefe, edebiyat, sanat tarihi, psikoloji, sosyoloji, halkbilimi gibi dersler Fakülte’nin öteki bölümlerinden alınarak eğitim programına konmuş, Tiyatro Bölüm dersleri ise çok boyutlu bir anlayışla tasarlanmıştı. Bu anlayış içinde, Turgut Özakman’ın oluşturduğu ve verdiği “Dramatik Yazarlık” derslerinden, Tiyatro Tarihine, Oyun İnceleme ve Dramaturji Çalışmalarından, Sahne Uygulamalarına, giysi ve dekor tasarımlarına dek ulaşan bir çizgide, öğrencilerin “tam donanımlı” birer tiyatrocu olarak yetişmesi öngörülüyordu.

‘SADE VE GÖSTERİŞSİZDİ’

Turgut Özakman nasıl bir insandı?

Turgut Özakman, devlet katında önemli görevler taşımış bir kişiydi. Ama ben onun makam arabalarına kurulduğunu, fiyakalı kılıklara büründüğünü, insanlara tepeden baktığını, kaş çattığını, söz kestiğini hiç görmedim. Ününün tavan yaptığı son yıllarında bile “sade, gösterişsiz” duruşunu bozmamıştır.

ELEŞTİRİME TEŞEKKÜR ETTİ’

Turgut Özakman eleştirileri nasıl karşılardı? Eleştiriye açık mıydı?

Ürettiğine güvenen bir yaratıcının yaman alçakgönüllülüğü, söylemlerine ve davranışlarına yansırdı. Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü sırasında, kurumun oyun dağarını belirleme çalışmasına, o yıllarda basında etkin olan tiyatro eleştirmenlerini de katmış, önerilen oyunlardan bir bölümünün de sahnelenmesini sağlamıştı.”Resimli Osmanlı Tarihi”nin ilk yapımı üstüne yazdığım değerlendirmede, tecimsel bulduğum kimi özellikleri eleştirmiştim. Nezaketini hiç bozmadan, “Bu eleştiriye gereksinmem vardı” diyerek teşekkür etmişti. Oyunları üstüne yazdığım ve pek çok kez yayımlanan uzun makalemi ne denli beğendiğini hep nazik jestlerle anlatmıştır. Zeki, incelikli, zarif, hatır sayan bir kişiydi Turgut Özakman. Örnek, aydın bir kişi olarak davranışlarına hiçbir zaman gölge düşürmemiştir.

‘YENİ BİR ÇIĞIR AÇTI’

Turgut Özakman yazdığı tiyatro oyunlarıyla tiyatromuza üslup bakımından nasıl bir yenilik getirmiştir?

Turgut Özakman, yazdığı yirmi dolayındaki oyunuyla ve yetiştirdiği yazarlarla tiyatromuzu 1950’lerden 2000’lere ulaştırmış bir ustadır. Gerçekçi dramdan, müzikale, “açık biçim” özelliğine dayalı “göstermeci” biçemdeki oyunlarına, kabare tiyatrosuna ve trajik boyuta ulaşan yapıtlara kadar çok çeşitli alanlarda eserler verdi. Bu eserleri hep farklı bir deneysellikle biçimlendirmiştir. “Ocak”, “Duvarların Ötesi”’ ve “Paramparça” gerçekçi dramlara örnektir. Buna ek olarak, “Bulvar” müzikali, “Sarıpınar 1914”, ‘Fehim Paşa Konağı”, “Resimli Osmanlı Tarihi” ve “Bir Şehnaz Oyun” oynanan ve sevilen eserleri oldu. Kabare Tiyatrosunun en iyi örneklerinden biri olan “Deliler” ve trajik oyunu “Töre” farklı çizgilerde verdiği eserlerdir. 1960’lı yıllarda popüler halk tiyatromuzun özelliklerini taşıyan “açık biçim” ve “göstermeci” biçemdeki oyunlara geçerek, Haldun Taner’le birlikte tiyatromuzda yeni bir çığır açmış, tiyatro uygulamalarına yeni boyutlar getirmiştir.

‘YENİLİKÇİ BİR DURUŞ’

Kendine özgü tiyatro eğitimiyle yetiştirdiği öğrencilerini nasıl etkiledi?

Yetiştirdiği öğrencilerden Metin Balay çağdaş meddah oyunlarıyla, Ayşe Selen ve Şehsuvar Aktaş gölge oyunu ve kukla (Tiyatro TEM) tiyatrosunda oluşturdukları ilginç gösterilerle, Murat Karahüseyinoğlu halk tiyatromuzun motiflerini yalnız sahneye değil, sinemaya da taşıyarak “yenilikçi bir duruş” sergiliyorlar.

‘PIRLANTA PARILTISI’

Tiyatroda yaptığı işlere baktığınızda, hocanın unutamadığınız hangi çalışmaları var?

Yenilik içeren “oyunsu” sahne buluşları açısından “Sarıpınar 1914”, “Resimli Osmanlı Tarihi” ve “Bir Şehnaz Oyun” ilk yapımlarında beni çok heyecanlandırmıştı. Dramatik biçemde yazılmış olan “Ocak” oyunu da Turgut Özakman’ın erken dönem oyunları arasında “tek taş pırlanta parıltısı” taşır.

‘ÇAĞDAŞI OLMAKTAN ONUR DUYUYORUM’

Romanları, oyunları, tarihi belgesel nitelikli yapıtları arasında, en yetkin bulduğunuz çalışma alanı hangisiydi?

Turgut Özakman roman türünde bir solukta okunan bir akıcılığa ulaşmıştır. Tiyatro metinlerinin pek çoğu Türk tiyatro tarihini taçlandırmıştır. Tiyatrodan romana, belgesel sinemadan TV senaryolarına, son aşamada da ‘Şu Çılgın Türkler’ ve ‘Diriliş’i liste başı yapan tarih araştırmacılığıyla, katıksız bir kültür insanı olan Özakman’ı bütün toplumda kucaklanarak, sevilmesini sağlamıştır.

Geriye dönüp baktığınızda Turgut Özakman denince aklınıza neler geliyor?

Onun çağdaşı olmaktan, onunla birlikte çalışmış olmaktan onur duyuyorum.

Editör: Haber Merkezi