İrfan Alkur 50 yılı aşkın bir süredir bu köyde kabak kemane çalıyor, üretiyor, öğrenmek isteyen her yaştan meraklıya ders veriyor. 2014 yılında açtığı İlim ve İrfanla Müzik Kültür ve Sanat Evi’nde, köyün geleneğine ait bu kültürü yaşatıyor. Bu değeri geleceğe taşımak için verdiği uğraşla, Kültür Bakanlığı’nın Somut Olmayan Kültürel Miras Yaşayan İnsan Hazineleri listesinde yer alıyor. Alkur hikayesini Seferi Keçi Dergisi’nden Onur Yıldırım’a anlattı.

Kabak kemaneyle nasıl tanıştınız, ilginiz nasıl gelişti?

Ben İzmir Tire Başköy doğumluyum. Köyün eski adı Uzgur. Bizim köy müzikle iç içe bir köydü. Kabak kemane ve üç telli bağlama çalan onlarca insan vardı. Babam kabak kemane, büyük abim de bağlama çalardı. Köyümüzde çocukluk yıllarında üç kahvenin üçünde de duvarlarda kabak kemane asılıydı. Köye girerken mutlaka bir kahvenin birinden bir kabak kemane sesi duyardınız. Yani kabak kemane çocukluğumdan beri hayatımdadır.

Yapımına nasıl başladınız?

Satın alacak bir yer olmadığı için kendim yapmak zorunda kaldım. Ben ilkokuldan sonra okumadım. Aileme tarla işlerinde yardım ettim, koyun güttüm. İlk kabak kemanemi de dağda koyunlarımızı güderken yaptım. Doğadan her şeyi temin etmek mümkündü. Kabak vardı, at kuyruğu vardı, yaban tavşanı derisi vardı. Tekne kısmı için gereken deriyi köyümüz avcılarının avladığı yaban tavşanının derisinden temin ettim. Yayın kıllarını komşunun atının kuyruğundan kestim. Çakı gibi basit aletler kullanarak bir deneme gerçekleştirdim. Akordunu da babam Mehmet Alkur’a yaptırdım. Başarılı olunca da devam ettim.

‘İZMİR’İN YOLUNU TUTTUM’

Bir mesleğe nasıl dönüştü sizin için?

O dönemde köyde öğretmenlik yapan bir hocamız, sohbet arasında “Ben böyle bir köydeyim. Müzisyen bir köy, mükemmel bir köy” demiş kendi hocalarına. Onlar da köyü görmek istemişler. Sonuçta TRT İzmir Radyosu araştırmacılarından Durmuş Yazıcıoğlu ve Nevzat Yassı yöre türkülerini derlemek için Başköy’ü ziyaret etmişler. Durmuş Hoca orada bana akıl verdi.

Ben başladım boş zamanlarımda koyun, kuzu otlatırken kabak kemane yapmaya. Tam hatırlamıyorum ama en az 5-6 aylık bir sürede 30 kadar kabak kemane yaptım. Onları bir bavula tıktım ve İzmir’in yolunu tuttum.

İzmir Radyosu Kültür Park’taydı. Durmuş hocamla görüştüm, sohbet ettim. “Bunları götüreceksin şuraya, satın alacaklar” dedi. Köyden İzmir’e ilk gidişim belki, bilmiyorum. “Kordon ne demek hocam?” deyince “İzmir sokaklarına Kordon derler” dedi. Giderken de “bir tanesini elinde taşı, görünsün” dedi. Birini eline aldım, diğerleri sırtımda, gittim. Dün gibi hatırlıyorum, vardığım ilk turistik eşya satan mağaza tüm kabak kemanelerimi satın aldı, güzel de para verdi. İlk ticari kabak kemane yapmam böyle başladı.

‘HİÇ USTAM OLMADI’

Kendiniz mi geliştirdiniz, hiç ustanız olmadı mı?

Hiç ustam olmadı. Ama ben olmasını çok isterdim, birilerinden en küçük şey öğrenmek… Ustam olmadığı için ölçüleri nedir, nasıl malzeme kullanılır diye hep kendim araştırdım. Kendi ölçülerimi keşfettim ama halen öğreniyorum, geliştiriyorum. Ben akşam yattığım zaman hâlâ düşünürüm, nerede değişiklik yapsam, nasıl yapsam…

Kendi kendime öğrenmek yıllarımı aldı belki de. Biri, “şunu şöyle yapacaksın” deseydi daha kolay olurdu. Burada bir şanssızlığımız var bizim. Büyük şehirlerde yaşayan ustaları ziyaret eden çok oluyor. Biri geliyor, “Sapını şöyle yapsak, daha rahat kullanılır mı acaba?” diyor. Öbürü “Dizliğini şöyle yapsak daha rahat kullanılır” diyor. Ama bizde öyle bir şey yok. Burada o tür insanlardan bilgi alamıyoruz. Ben çocukluğumda tamirhanede çalıştım, birçok şey öğrendim mesela. Şu anki aklım olsaydı mobilyacıda, marangozda çalışırdım. Yıllar sonra bıçkı, planya aldım atölyeme. Ama onları kullanmakta halen tedirginim. Bir yanlış yaparsam, kaza sebebi olursam diye. Çocuklukta öğrenilen hiçbir şey unutulmuyor. Ustamız olsaydı çok daha iyi olurdu. Ama belki de İrfan Alkur’un ustası olmadığı için böyle daha gururludur… Her şeyi kendi tasarladığı için.

500 TANE SU KABAĞI YETİŞTİRİRİM

Enstrümanınızdan bahsedelim. Kabak kemaneden ve yapımından bahseder misiniz?

Kabak kemane, kabaktan yapılır. Ben bunu ahşaptan yapmak istediğimde Kültür Müdürlüğü’nde görevli bir arkadaşımız, “Sakın ha! Kabak kemane, kabaktan yapılır” demişti, doğrudur. Çünkü kabak kemane gibi bir sürü enstrüman var, kimi hindistan cevizinden, kimi ahşaptan yapılmış, hatta tenekeden yapılmış bile var. Hepsi farklı şeyler, tınıları farklı. Ben kabak kemane yapıyorum, kabaktan yapıyorum. Hatta bizde kabak kemane değil, kabak çalmak derlerdi.

Kabak kemane yaylı çalgıdır, perdesizdir. Atalarımız bunun Orta Asya’dan geldiğini söylerler, ben çok araştıramadım. Çeşitli isim değişiklerine uğramış olduğunu da biliyorum.

Malzemesi su kabağıdır. Su kabağını yetiştirmek zahmetli değil, sulak olan her yerde rahatça yetişir. Ben kendi ihtiyacım için her yıl yaklaşık 500 tane su kabağı yetiştiririm. Bunların sadece yüzde 20’si enstrüman üretimine uygundur, geri kalan su kabaklarını amatör ve dekoratif amaçlı yapımlarda kullanmak üzere ayırırım. Sap kısmı için gerekli malzemeleri İzmir merkezdeki kereste mağazalarından temin ederim ve çalgının geri kalan kısmını atölyede kendim işlerim.

Kabak kemanenin göğsüne germek için gerekli olan deriyi ve profesyonel enstrümanlarda kullandığım yürek zarını mezbahalardan temin ederim. Yay için sentetik kıl kullanmakla beraber gerekli durumlarda köyden edindiğim at kılını kullanırım.

‘BU RUH KAYBOLMASIN’

Müzik ve kültür evinin kuruluş hikâyesi ne?

Burayı 2014 yılında açtım. İlim ve İrfanla Müzik Kültür ve Sanat Evi. O zamandan bu yana meraklı olan herkese burada hizmet veriyoruz. Bu atölyemizde yapabileceğim tüm tamiratlar, gerek bağlama olsun gerek kabak kemane olsun, hep ücretsizdir, ücrete tabi değildir. Neden yapıyoruz bunları? Çocukluğumda yaşadığım zorluklar aklıma geliyor. Bağlamamda bir arıza meydana geldiğinde onu yapamamanın halen bende üzüntüsü var. O meraklı insanları bu işten caydırmak istemiyorum, hevesleri kırılsın istemiyorum. Benim ilham kaynağım köyümüze sinmiş olan müzik ruhudur. Bu ruh kaybolmasın, gelişsin istiyorum. Burayı da bunun için açtım.

Ben zaten 1984 yılında Tire Halk Eğitim Merkezinde bağlama usta öğreticiliği yapmaya başlamıştım. Hem Tire’nin merkezinde hem de dağ ve ova köylerinde bağlama ve resmi olmasa da kabak kemane dersleri veriyordum. Burası sayesinde daha çok kişiye ulaşırım dedim.

Çocuklardan başlayalım diye düşündüm. Köyümüzde ilkokul ve ortaokul vardı. Müdür beye projemi anlatıp izin aldım. Tek tek sınıfları dolaşarak öğrencilere, “Ben şuradaki kendi yerimde kurs vermek istiyorum. Bağlama kursu düşünüyorum, kabak kemane kursu düşünüyorum. İsteyen, istediği kursa katılabilir. Sadece gelip, gideceksiniz oraya kadar. Ben hiç ücret almayacağım” dedim. Kırka yakın çocuk kursa gelmeye başladı. Ailem çok destek oldu bu konuda. Çünkü bir sorumluluk var, çocukları topluyorsun, başlarına bir şey gelse sorumlusu sensin. Onlar için bir maddi güç harcadık, düşmesinler, şu olmasın, bu olmasın diye.

Ben, doğduğum topraklara vefa borcumu ödeyeyim diye düşünüyorum. Diyorum ki, zaten 10-15 yetişkin müzisyen var. Bir 40-50 tane daha çocuk yetiştireyim en az 50 kişilik bir saz ekibi oluşturayım köyde. Kimi kabak kemane çalsın, kimi bağlama, kimi ritim saz. Kimi de solist olur. Köyümüzde festivaller düzenleyelim, müzisyenler köyümüzden olsun, konser versinler. Köyümüzün adı daha çok duyulsun, köyümüze gelir kaynağı olsun. Bunun için başlattık. 2018 yılında “Başköy Türk Halk Müziği Şenliği” ile bunu taçlandırdık da. Çok güzel gidiyordu ama pandemi nedeniyle kurslarımıza ara vermek zorunda kaldık. İnşallah devam edeceğiz. Ama bu kısa süreli çalışmalarımızla güzel şeyler kazandık. Bir sürü çocuklarımız şu anda kabak kemane ve bağlama çalıyorlar. Amacımız da buydu.

‘AMERİKA’DAN GELİYORLAR’

Başka faaliyetler oluyor mu burada?

Ziyaretçilerimiz oluyor. Bir tur acentesi Amerika’dan ziyaretçiler getiriyor buraya. Hem köy yaşantısını görüyorlar, hayran kalıyorlar. Hem de sohbete dalıyoruz, müziğin ne kadar evrensel olduğunu, müziğin insana neler kattığını, benim hayatımda nasıl değişiklikler yaptığını anlatmaya çalışıyorum. Onlar için de faydalı olduğunu düşünüyorum. Çok güzel insanlarla tanıştık bu sayede, çok güzel insanlar geldi. Kabak kemane ustası diye geldiler. Ben sadece bir İrfan Alkur olsaydım, bu kadar güzel, geniş kitlelere ulaşamazdım. Benim için böyle iyi dileklerde bulunamazlardı. Siz de bunun için geldiniz, tanıştık. Çok mutluyuz, daha ne isteyebilirim ki, bana her şeyi kazandırdı kabak kemane.

Editör: Haber Merkezi