ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Güney Solak, yazıyı kendini bir ifade etme biçimi olarak gören, bunun üzerine kafa yoran ve şimdi de İzmir’in tarihine farklı bir bakış açısı sunan ‘İzmirim’ kitap serisinin yazarlarından biri.

Çoğumuzun belki de bihaber olduğu Bornova Tarlabaşı Mahallesi sakinlerinin yaşadığı kentsel gelişim süreci, Solak’ın satırlarında bir belge olarak tarihte yerini alacak.

Romanların yaşamak zorunda bırakıldığı hoyrat değişim O’nun kitabında bir aile albümü gibi sıralanmış. Kitap, yazarın deyimiyle belki bir novella belki bir belgesel roman fakat asıl önemli olan yanı başımızda sessizce yuvalarından koparılan Romanların gidişine kapı aralamamızı sağlıyor.

Bize kendinden bahseder misin Güney?

Aslen Denizliliyim ama İzmir’de yaşıyorum. Üniversite hayatım malum. Öğrenciliğimiz Bursa’da Uludağ Üniversitesi'nde seninle beraber geçti. Uluslararası İlişkiler bölümünden mezunum. Sonra bir de ikinci üniversite kapsamında Anadolu Üniversitesinde Sosyoloji okudum. Ha bir de bir türlü bitmeyen yüksek lisansım var. Trakya üniversitesinde ama ona pek girmeyeyim. Çalışma hayatında zor oluyor akademik eğitim. Bunun dışında çeşitli özel kurumlarda öğretmenlik yapıyorum. Mesleki hayatım öğretmenlik olabilir belki ama hayatımın merkezinde “öğrenmek” var. Yazmayı da bu yüzden seçtim. Okuduklarımdan, izlediklerimden, dinlediklerimden, yaşantılarımdan öğrendiğim her şeyi yazarak yeniden yorumlamak, ölümsüzleştirmeye çalışmak en büyük tutkum diyebilirim…

Seni yazmaya iten ne oldu, ne zaman başladın?

Beni yazmaya iten, çocukluğumda iç dünyamda kopan fırtınaları, yazarak dindirebilmeyi keşfetmem oldu. Sonrasında bu tedavi biçimini hayatımın çeşitli dönemlerinde yaşadığım travmalarda uyguladım. Bunu ya günlük tutarak yapıyordum ya da sevdiğim insanlara mektup yazarak… Bir süre sonra ister istemez bu bir tutkuya dönüştü ve yazdıklarımı okutma ve birilerinden değerlendirme alma ihtiyacım giderek arttı. Önce bloglar, çeşitli dergilere yazılar ve kimisi sahnelenmiş tiyatro oyunları yazdım… Ve en sonunda da yayınlanmış olan Bir Bornova Tarlabaşı Roman’ı isimli kitabım ortaya çıktı

‘İzmirim’ kitap dizisine nasıl dâhil oldun?

İzmirim Kitap Serisinden sevgili Cevdet Yüceer abi sayesinde haberdar oldum ve yine onun sayesinde bu projeye dahil oldum. Benim böyle güzel bir projeye dahil olmamı sağladığı için kendisine bir defa daha çok teşekkür ederim. İzmirim kitap projesi için toplantı yapılıyordu ve Cevdet ağabey “gel istersen sen de” dedi. Toplantıda, İzmir’in semt semt tanıtılacağı konuşuluyordu ki salondan içeri girer girmez heyecanlandım tutamadım kendimi ve yıllardır ilgili olduğum Tarlabaşı’nı bir roman ile anlatmak istediğimi ifade ettim. Tabi sağ olsun sevgili Fergül Yücel fikrime çok sıcak yaklaştı ve böylelikle seriye ben de dahil olmuş oldum… Şimdi böyle bahsedince birden o günlere gittim, hakikaten güzel günlerdi...

Kitaptan bahseder misin?

Bir Bornova Tarlabaşı Roman’ı: İzmir, Bornova’nın merkezinde yer alan bir Roman mahallesinin kentsel rant yüzünden yıkılışını, yok oluşunu anlatıyor. Üstelik mahallelinin yerinden edilişi yeni bir süreç de değil başlangıcı 90’ların ortalarına kadar uzanıyor. Kentsel dönüşüm aldatmacasıyla başlayıp rant adına bir dizi kuralsızlıklarla devam eden ve bir kültürel mirasın bir rengin ve tabi ki yaşanmışlıkların, anıların yok edilişinin hazin bir öyküsü aslında. Bitmedi, sadece bu kadar değil; Bornova’nın merkezini tanıyanlar oraya yolu düşenler bilecektir: Bornova Tarlabaşı’nın bulunduğu bölgede aynı zamanda eski Rum evleri de vardır; daha doğrusu vardı, şimdilerde birçoğu, yerine bir beton yığını dikilmek uğruna yıkıldı. Yapılış tarihleri 1800’lere uzanan o evler nasıl ve ne şekilde yıkıldı bilinmiyor! Herkes sus pus bu konuda. Kitapta elimden geldiğince esas meseleden kopmadan tüm bunlara da değinmeye çalıştım. İkinci kitapta da (ismi kesin olmamakla birlikte, Bir Bornova Tarlabaşı Romanı 2, diyelim) anlatmaya devam edeceğim. İşte tam da bu yüzden; kitap kimi yönleriyle bir belgesel roman özelliği taşıdığı gibi kimi yönleriyle de psikanalitik anlatım tekniklerine yer veren deneysel bir yöne sahip. Aslında bu kitaba roman demek ne kadar doğru ne kadar yanlış henüz karar veremedim; uzun bir hikâye ya da bir tür novella da denebilir, her neyse… Bornova Tarlabaşı’na dair kentsel bellekte yer alması gereken şeyleri okuru sıkmadan tadında bırakarak vermeye çalıştım. Umarım başarmışımdır.

Kitap için bir ön çalışma yaptın mı?

Evet. Aylar süren bir ön çalışma süreci oldu ve kitabın yazım süreci devam ederken de bu araştırma süreci devam etti. Mahalle büyük oranda yıkılmış olduğu için bana anlatılan insanlara ulaşmak onlarla röportaj yapmak çok uzun zamanımı aldı. Zaten kitabın ön çalışmalarla birlikte yazım süreci bir yıl sürdü. Ama çok şükür ki bu proje (İzmirim kitap serisi) daha ortada yokken bile öncesinde tanışıklığım olan mahalleyi gayet iyi tanıyan orada yaşamış dostlarım sayesinde birçok problemin altından kalkabilmem mümkün oldu. Hep söylerim, onlar olmasaydı bu kitap da olmazdı.

Belgesel romana nasıl karar verdin?

İzmirim kitap serisi zaten semtlerin tanıtımlarına dayanıyordu ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda yazarı sınırlamıyor serbest bırakıyordu. Hatta yenilikçi tarzlara kapı aralıyordu. Ben de hayatım boyunca hep edebi tarzda metinler yazdığım için bunu bir fırsat bilip yazacağım kitabın roman türünde olmasına karar verdim. Ancak haliyle işin merkezinde mahallenin de anlatılması hususu yattığı için bunu ancak belgesel roman türünde yapabilirdim ve nitekim öyle de oldu.

Tarlabaşı’yla nasıl tanıştın?

Benim hayatım Bornova’da geçti; kendimi hep İzmirli olarak değil de Bornovalı olarak tanımlarım. Çocukluğumdan itibaren her yerini karış karış gezmişimdir, ayak basmadığım yeri kalmamıştır. Ve en başından itibaren de en çok ilgimi çeken yerler Roman mahalleleri olmuştur. Tarlabaşı da bunlarda birisiydi. Oradaki coşku, düğünleri, ederlez kutlamaları bana hep farklı gelmiş, keşfe çıkma duygusu yaratmıştır.

Romanlardan ne öğrendin?

Romanlardan öğrendiğim en önemli şey dostluk oldu. Paylaşım duygusu, samimiyet, cana yakınlık, bağlılık; ne olursa olsun birbirlerinden kopmamaya hep bir araya gelmeye çalışıyorlar. Ve tabi bir de mizah. Yaşadıkları tüm acılara rağmen hayata gülümsemeyi bırakmıyorlar. Bunu kitabın içerisinde derlemeye çalıştığım manilerde de görebilirsiniz. Okuduğunuzda muhakkak yüzünüzde hafif de olsa bir tebessüm oluşacaktır.

Romanların toplumdan beklentileri neler?

Romanlar her şeyden önce dışlanmak, ötekileştirilmek istemiyorlar. Önyargı ile yaklaşılmaktan, etiketlenmekten, ayrımcılıktan çok çekmişler. Ve en önemlisi de siyaseten oy deposu olarak görülmekten, politikacıların seçim dönemlerinde mahallelerine gelip tutmayacakları sözler vermelerinden, kandırılmalarından.

Ederlez’in Romanlar için önemi ne?

Baharın gelişini kutlama törenleri aslında birçok halkın kültüründe farklı isimlerle var. Romanlar da bu kültürü Ederlez ismiyle birçok mistik anlamıyla birlikte kendilerine özgü folklorik temalarla yaşatmaya devam ediyorlar. Çünkü Ederlez Romanlar için vazgeçilmez bir coşku kaynağı ve aynı zamanda onları birleştiren bir araya getiren aralarındaki ayrılıkları ortadan kaldıran simgesel bir gün bir aidiyet unsuru.

Yazmaya devam edecek misin?

Daha önce de söylediğim gibi hayat denilen şahane buluşta bir öğrenciyim. Ve yazmak da bu öğrendiğim şeyleri yeniden yorumlamamı, pekiştirmemi sağlıyor. Bu nedenle daha güzel bir şey keşfedene kadar evet yazmaya devam.

Etkilendiğin yazarlar kimler, kimleri okursun?

Öncelikle Nazım Hikmet ve ikinci yeni şairleri, Dostoyevski, Kafka, Albert Camus hiçbir zaman benim için etkisini yitirmemiş şairler, yazarlar olmuşlardır. Ama bunun dışında elbette bir dönem etkisinde kaldığım Murathan Mungan’ı yakın zaman önce kaybettiğimiz Küçük İskender’i de anmak isterim. Yine kısa süre öncesine kadar Afili Delikanlıları özellikle de Emrah Serbes’i farklı bulduğum için takip etmiş ama sonra uzaklaşmıştım.

İzmir senin için neyi ifade ediyor? Sevdiğin sevmediğin yanları neler?

İzmir sanırım benim için en çok da duygusal bir anlam ifade ediyor. Çünkü yaşamımın en büyük zamanı burada geçti ne diyebilirim ki? Çoğu zaman, ayrı kalabilirim ama sanki onsuz yapamazmışım gibi geliyor… Bir tür bağımlılık oluştu galiba :) Açıkçası sevmediğim yanları nelerdir? diye hiç düşünmedim. Çünkü bir kenti sevdiren de kendisinden nefret ettiren de insanları galiba… Bu yüzden hayatının altı yılı İstanbul’da geçen bir insan olarak şunu söyleyebilirim: Çoğu zaman “artık bunaldım tekrar İstanbul’a mı dönsem” desem de tekrar dönüp kendimle hesaplaşacağım yer İzmir olacak galiba.

Editör: Haber Merkezi