SEVAL DENİZ KARAHALİLOĞLU / İZ GAZETE - Piyanonun en büyük ustalarından biri olan piyanist İdil Biret 21 Kasım’da 79’uncu yaşını kutladı. 60 yıldır aralıksız dünyanın dört bir yanında konserler veren ve yaptığı çok sayıda müzik kaydıyla muazzam bir müzik arşivinin oluşmasını sağlayan İdil Biret ile müziğe, kitaba, spora, onu yetiştiren hocalarına ve müzik yazarlığına dair konuşuyoruz.

Meslek yaşamınız boyunca sizi en çok etkileyen isimler kimler oldu?

Meslek yaşamımda etkilendiğim insanlar oldu. Ama bu devir devir değişti. Mesela, çocukluğumda hocam Mithat Fenmen’den çok etkilendim mesela bana Edwin Fischer’in “Bach Prelüdleri” plağını çalmıştı ondan çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Wilhelm Kempff beni çok etkiledi. Ve daha sonra hocam oldu. Wilhelm Bachkhause’u ilk dinlediğimde çok küçüktüm, 7 yaşındaydım. Büyükelçilikte İtalyan Konçertosunu çalmıştı. Bu kadar güzel bir müzik olabileceğine inanamamıştım. Sonra Alfred Cortot ile çalıştım ve ondanda çok şey aldım. Sergey Rahmaninov’un çalışından çok etkilenmiştim. Konservatuarda, Vladimir Horowitz hepimizi çok heyecanlandırmıştı. Sonra baktım ki, o devirde Horrowitz ayarında birkaç tane büyük piyanist var ama tanınmamışlar. Mesela İgnace Tigerman muazzam bir piyanist ama hiç kimse tanımıyor. Çok az sayıda konser vermiş, hocalık yapmış, bir iki tane konserde kaydedilmiş plağı var. Öyle piyanistler var ki müthiş. Simon Barere gibi isimler. Size böyle uzun bir liste çıkartabilirim.

‘İNANDIĞINI YAP’

Dünyanın dört bir yanında çok sayıda orkestrayla ve orkestra şefleriyle birlikte çaldınız. Hiç tanımadığınız bir orkestrayla uyum yakalamak zor değil mi?

Her şey sanatçı ile orkestra arasında kurulan uyuma bağlı. Sanatçılar çoğu zaman ön plana çıkmak istiyor. Bu çok yanlış. Ben bunu yapmıyorum. Bir orkestra ile çalıştığım zaman ben refakatçiyim dediğimde çok şaşırıyorlar. Orkestra ile çalmak özel bir teknik gerektiriyor. Çok iyi şefler ve orkestralarla birlikte çalıştım. Birlikte konser verdiğimiz şef Pierre Monteux’u çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar o 88, ben de 21 yaşındaydım. Sahnede bana “ Bak, ben çok yavaş yürüyorum, sen de hızlı yürüme, komik olmayalım” demişti. Müthiş bir şefti ve beni çok etkilemişti. Herman Scherchen’de aynı şekilde beni çok etkileyen şeflerden biriydi. Öte yandan bazı fevkalade şefler var fakat bir türlü anlaşamıyorsunuz. İki insan da kendi fikrini kabul ettirmeye çalışınca olmuyor, iş kavgaya kadar uzanıyor. Hiç iyi bir şey değil. Karşınızdaki en büyük şef de olsa inandığınız şeyi yapacaksınız. Aman adamın hoşuna gider diye ne yaşta olursanız olun düşündüğünüzün dışına çıkmayacaksınız.

‘YARIŞMAYA KATILAMADIM’

Müzik yaşamınızda “keşke şunu da yapabilseydim” dediğiniz şeyler var mı?

Ben hiç bir yarışmaya ne yazık ki katılamadım çünkü hocalarım istemedi. Daha 16 yaşındayken konserler verdim, senin yarışmaya katılmaya ihtiyacın yok dediler. Hatırlıyorum, birkaç defa Belçika Kraliçesinin önünde konser vermiştim. Kraliçe çok etkilenmiş ve benim yarışmalara katılmamı istemişti fakat hocam Nadia Boulanger şiddetle karşı çıkmıştı. Paris Konservatuarında yarışmalar çok heyecanlı geçerdi. Benim için ilginç bir deneyim olabilirdi.

‘BENDEN ÖNCE YAPILMADI’

Bestecilerin küçük el egzersizlerini ya da hiç kimsenin dokunmadığı küçük parçalarını CD kayıtlarını yapmak nasıl bir çalışma olurdu?

Aslında buna benzer bir çalışmayı ben Bhrams’ın etütleri için yaptım. Çok ilginç olmuştu. Benden önce hiç kimse böyle bir çalışma yapmamıştı çünkü hiç egzersiz çalınır mı diye düşünüyorlardı. Bence çok yanlış. O küçük etütlerde, bestecilerin daha sonra yazacakları senfoni ve sonat gibi büyük eserlerinde kullandıkları teknikler ve geliştirdikleri temalar var. Etütleri incelerken bu temaların nereden geldiğini öğreniyorsunuz… Aynı şey Liszt’in etütleri için de geçerli.

‘SES BÜTÜNLÜĞÜ ARARIM’

Konser programlarını hazırlarken nelere dikkat ediyorsunuz?

Ses bütünlüğü arıyorum. Mesela son yaptığım programların birinde Chopin’in 24 Prelüdü ile ve Lizst’in Sonat’ı (Faust Senfonisi) yer alıyordu. Prelüdlerde her şey var mesela çok değişik temaların, çok ayrı karakterlerde ortaya çıktığını görüyoruz. Her iki eserde de şeytani bir yön bulunuyor. Dr. Faust’un Mefisto karakterinde olduğu gibi. Her ikisinde de çok şiddet var, melankolik öğeler var. Seçtiğim eserlerin bir yerde birbirine yakın olmasına dikkat ediyorum. Bu arada, Chopin’in 24 Prelüdü ile Liszt’in Faust Senfonisi’ni bir arada çalmanın çok zor olduğunu fark ettim.

LİSZT’İN HAKKI YENİLDİ

Liszt sizin için çok özel bir besteci öyle değil mi?

Liszt 20. asrın müziğinin bir yerde öncüsü. Bir vizyoner. Sanatçının bugün sadece çok bilinen eserleri çalınıyor. Halbuki, çok büyük eserleri var ki hiç çalınmıyor. Bu bakımdan Liszt’in hakkının yendiğini düşünüyorum. Mesela, oratoryoları, piyano eserleri var. Hiç çalınmıyor.

CHOPİN’İN MÜZİKLERİ EN İYİSİ

Eserlerini seslendirirken hangi besteci size piyanoyu dolu dolu kullanma imkanı veriyor?

Elbette, Chopin. Piyanoyu en güzel kullanan bestecilerden biri. Chopin’in piyano için yazdığı müzikler dünyada yapılmış en güzel müzikler. Eserlerinde hiçbir şey çıkaramıyorsunuz ve hiçbir şey ekleyemiyorsunuz. Onun eserlerinde bir saflık var. Öyle ki bu eserler, kalitesini hiçbir zaman kaybetmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin Chopin çalındığında herkes çok memnun oluyor. Ve bu nedenle, bütün dünyada, konser piyanistleri Chopin’in parçalarını seslendirmek ister.

Siz çok iyi bir müzik yazarısınız. Schumann ve Brahms’ın dostlukları ve dolayısıyla müzikleri arasındaki paralellikler, Ligeti Etüdleri, Liszt’in, Chopin’in eserleri üzerine yaptığınız analizleri içeren müzik yazıları ciddi bir kaynak oluşturacak nitelikte öyle değil mi?

Ben uzun yıllardır yazıyorum. Schumann ve Brahms arasındaki müzikal ilişkiyi anlatan yazı aslında daha uzun olacaktı fakat eklimdeki kağıt o kadardı. Yazdıklarımı bir türlü doğru dürüst toparlayamıyorum. Evet, gerçekten Schumann ve Brahms’ın eserleri arasında çok ilginç benzerlikler var. Örnek olarak, Schumann'ın trombon solo pasajı ile Brahms'ın 1.Piyano Konçertosu’ndaki pasaj arasında büyük benzerlik göze çarpıyor. Bu alıntılar hayal edilebilecek her türlü şekle girerek konçertoda kullanılmış, öyle ki Brahms'ın konçertosu Schumann'ın ana temaları ve fikirleri üzerine yapılmış büyük çaplı bir varyasyon olarak bile düşünülebilir. Elbette ki bu denli Schumann'a özgü bir malzemeden tamamen özgün bir yapıt üretebilmek de ancak Brahms gibi bir dahinin yapabileceği bir şey.

Peki üzerinde çalıştığınız bir eser ve besteci var mı?

Elimde Rachmaninov hakkında bir yazı var. Çünkü Rachmaninov’ un çok yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Ben birçok konuda yazdım ama son olarak Horowitz hakkında bir yazı hazırladım. Eserleri piyanoda çalarken dikkatimi çeken bir takım ilginç noktalara rastlıyorum ve onları anlatmanın yararı olur diye düşünüyorum. Bu ilginç konular, işi mükemmelliğe doğru götürüyor.

‘1,5 SAAT YÜZÜYORUM’

Konserler, CD kayıtları, master sınıfı çalışmaları, müzik yazıları hazırlamak derken bu kadar yoğun tempo arasında hiç spora vakit ayırabiliyor musunuz? Bildiğim kadarıyla siz iyi bir yüzücüsünüz.

Çok iyi bir yüzücü olduğumu söyleyemeyeceğim ama çok uzun süre tempolu yüzüyorum. Yaz mevsiminde Sedef Adasında tam manasıyla yüzmenin tadını çıkarıyorum. Denize açıldığım zaman bir buçuk saat boyunca aralıksız yüzüyorum. Burada hızdan ziyade nefes kontrolü önemli. Yaz döneminde her gün düzenli olarak adanın etrafını yüzerek dolaşıyordum. Bence, yüzme esnasında nefes kontrolü ve dayanıklılık esas alınmalı.

BİR KİTAP KURDU

Bu arada siz çok iyi seçici bir okursunuz. Deyim yerindeyse ‘sıkı bir kitap kurdusunuz’ değil mi?

Evet öyle söyleyebiliriz. (Birlikte kahkahayı basıyoruz… gülüşmeler) Şu anda, St. Petersburg’un tarihini okuyorum. Aynı anda, elimde “Nefes Kontrolü” ne ilişkin bir kitap var. Kitap, insanın iki beyinli olduğunu iddia ediyor. İkinci beyninin de sindirim sisteminde yer aldığını söylüyor. Sağlıklı olmak için ne yapmak ve ne yapmamak lazım onu anlatıyor. Son olarak, “Cecil Beaton’un Günlüğü”nü okudum. Bir devri konu ediyor. Çok komik bir kitap. Biraz hain, biraz da hınzır bir dili var. Stefan Zweig’ın Mesmer’in Biyografisini okuyorum. Enteresan bir eser. Çok kitap okuyorum. Çok hızlı okuyorum. Mesela uçakta bir saatte okunan kitaplar var. Ben onlar için okudum demiyorum. Bunlar hemen unutulacak kitaplar. Onları saymıyorum. Genel olarak, başta tarih kitapları olmak üzere, biyografi, sağlık ve otları konu alan kitapları tercih ediyorum.

‘TÜRKİYE’DEKİ GENÇLER İYİ SEVİYEDE’

Bugün siz ulusal ve uluslararası piyano yarışmalarının en saygın jüri üyelerinden birisiniz. Değerlendirmelerinizi nasıl yapıyorsunuz?

Ben jüri üyesi olarak katıldığım yarışmalarda sürekli notlar alırım. Notlar, notlar, notlar, bir sürü şey yazarım onlara. En küçük ayrıntıyı bile hatırlayayım diye. Çünkü bazen orada hiç sevmediğiniz birine rastlayabiliyorsunuz. Eğer yaptıkları mantıklı ve tutarlı ise geçer not veririm. Hiç şüphesiz ödülü de alır. Ben Türkiye’deki yarışmalara katılan genç piyanistlerin, dünyada birçok yarışmada olmayacak kadar iyi bir seviyede olduklarını gördüm.

GENÇLER UMUTSUZ, KIZGIN

Yeni yetişen yetenekli müzisyenlerin müzik piyasasında tutunma şansı ne kadar?

Türkiye’nin çok ilginç bir yapısı var. İki kıta arasında olmasından kaynaklanan bir şansı var ama öte yandan müzikte görülen yozlaşma bu yetenekli insanlara şans tanımıyor. Bugün medya var ve insanın çok iyi olması hiç de şart değil. En son Playboy’un orta sayfasına kemanı ile çıplak poz veren kız var. Bunları, yarın kim hatırlayacak. Yetenek bugün aranan en son özellik oldu. Çok yetenekli piyanist tanıdıklarım var. Son 10 yıldır hiç konser veremediler çünkü bu sistem içersinde onlara yer yok. Her yıl konservatuarlardan bir sürü genç müzisyen mezun oluyor. Yöneticilere hep soruyorum. “Bu gençle ne yapacaklar, onlara uygun pozisyonlar buluyor musunuz?” diye. Maalesef, acı, kızgın, umutsuz genç insanlar yetiştiriyorlar. Bu insanlara yazık değil mi? Bu mesleği yapmak isteyen insanlara yardım etmek lazım. 1970’li yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne yeni yetişen genç müzisyenlerin değerlendirilebilmesi ve çalışabilmeleri için bir öneri hazırlayıp vermiştim ama ne yazık ki hiç kimse ilgilenmedi. Bu sorunu belki yerel yönetimler çözebilir. Her şehrin kendi imkanları yok ama bir bölgede yerel yönetimler, yeni yetişen gençlere konser verdirecek organizasyonlar yapabilir.

Editör: Haber Merkezi