Konuşulmayanlar Işığa Çıkıyor

Özge Doğar Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan son romanı Minnina Işıkları Kapama’da çocukluğunda enseste uğramış bir kadının kadınlığıyla barışma sürecini irdeliyor. Bunu yaparken toplumun konuşulmayanlarını da ortaya çıkarmak istiyor. Özge Doğar’la romanını konuştuk.

Ensest, taciz ve tecavüz toplumda konuşulmayan zor konular. Bu konuda yazarken neyi amaçladın?

Ensest gün geçtikçe artan ve üzeri kapatılmaya çalışılan bir konu. Ben bu konuyu saklandığı yerden göz önüne çıkarmak buna dair duyarlılık yaratmak istedim. Romanın çatısını geçmişinde enseste maruz kalmış bir kadının kendi bedeniyle ve kadınlığıyla barışması oluşturuyor. Burada kutsal ailenin kutsallığını da sorguluyoruz, annelik kavramındaki emeği de. Kadının anne olmayı isteme ya da bunu reddetme hakkı var, ancak bu pek görülmüyor. Çağımızın insanı yüzleşmekten ve üzüntüden kaçarak mutluluğu arıyor. Fakat mutsuz bir dünyada bireysel mutluluk da sabun köpüğü gibi geçici oluyor.

Romanda farklı anlatıcılar kullanıyorsun. Özellikle farklı birinci tekil anlatıcılar var. Anlatıcı seçimine nasıl karar verdin?

Her bölümde anlatıcı değişiyor çünkü olayları yaşayan başka gözleri ve düşünceleri okuyucuya göstermek istedim. Roman kahramanlarının her birinin kendi dünyalarında ne hissettiğini anlattım. Okuyucuyu da romana dahil ettiğim bir bölüm var. Sert bir konu seçmiştim ve sert bir konuyu sadece tekil anlatıcıyla yürütmek romanı boğuyordu, bu kararı vermem kolay olmadı; roman bittikten sonraki okumalarımda kurgu beni farklı karakterlerin ağzına götürdü.

İYİ DE KÖTÜ DE KIYAFETLERİMİZDE DEĞİL

Kahramanımız Ece yaşadığı ensest sebebiyle bedeniyle problem yaşıyor, onu gizlemeye, kadınlığını ortaya çıkaracak hatlarını yok etmeye çalışıyor. Beden bilincini, güzellik algısını, dayatılan güzellik tanımını bu bağlamda nasıl değerlendirirsin?

Dayatılan güzellik algıları kadınları ayrıştırmak için. İyi de kötü de kıyafetlerimizde değil…  Ece erkek olsaydım annem beni severdi, babam bana dokunmazdı diye düşünüyor. Bu nedenle hatlarını saklama telaşında çünkü kadın olduğu için başına yine fena şeyler gelebilir. Üstelik hem kadın hem solak olduğu için uğursuz olduğu düşünüyor. Kendisini korumalı hep temkinli olmalı. Ancak Ece yakın arkadaşı Meral dahil kimseyi seçmemiş, kendi isteğiyle seçtiği tek bir şey var: tıp fakültesi. Oysa bedeniyle barışmaya başladıkça seçimleri artacak. Arkadaş olarak Cavidan’ı seçecek örneğin. Erkeklerden korktuğu süreçte güvenli bir yer olarak Cavidan’ı bulacak. Kendi bedenini tanımaya Cavidan’dan başlayacak. Topuklu ayakkabı giymeyi sevecek, saçlarını açmayı, kırmızı ruj sürmeyi, sevişmeyi ve anne olmayı sevecek. Ece bunları seçecek. Kimse ona bir şey dayatmayacak, o yoldan da çıkmayacak, kendi seçimlerini kendisi bulacak.

“Kimsenin kimseyi taciz, tecavüz ve istismar etmediği, bunun için adalete başvurmak zorunda kalmadığı bir dünya peşindeyim” diyor avukat Cavidan karakteri. Bu topluma nasıl ulaşacağız? Mümkün mü?

Saygıyla… Günümüzün en önemli sorunu saygı… Bencil dünyalarımızda yaşıyoruz ve kimsenin kimseyi anladığı yok. Herkes konuşuyor ama kimse susup dinleyeyim, anlamaya çalışayım demiyor. Kimse kimsenin sınırına girmezse adalet kendiliğinden sağlanır. Kadın erkek ilişkileri için de bu böyle.

YAŞAM HAKKINA SAYGI KADINA SAYGIYLA BAŞLAYACAK

Karakterler annelik ve kadınlık kavramlarını birbirinden ayrı kavramlar olarak kullanıyor. Hatta “annelik ve kadınlık arasındaki savaş” şeklinde bir kullanım da var. Cinsellik ise kadınlığa daha dahil bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Bu bağlamda toplumun kadınlık algısını nasıl değerlendiriyorsun?

Ece annesinin kadınlığını seçtiğini, anne olarak çocuğunu seçmediğini düşünüyor. Kadınlıktan kaçışı da bu fikirle filizleniyor. Toplum bize çocukluktan itibaren anneliği de kadınlığı da dayatıyor. ‘Kızlar bebekle oynar’ gibi kalıplar çocuk büyüdükçe başka kalıplara bürünüyor. Büyür okula gider, evlenir, kaç yaşında olursa olsun evin kızı erkeğin yemeğini hazırlar oluyor mesela. Evlenmek bir zorunluluk görülüyor. Herkes kendinde hak görerek kadına “Niye evlenmedin” diye sorabiliyor. Evlenmemiş olmak toplumda tehlikelere açık olmak demektir. Evlenmiyorsa bir neden vardır. Evlenip çocuk doğurmalıdır kadın ve çocuk büyütmek istemiyorum deme seçeneği yoktur. Kadın ve çocuk birlikte anılırlar. Kadın demek doğuran demektir ve bu hepimize empoze edilmiştir. Ben bunu doğru bulmuyorum. Kadınlar ne evlenmek ne de çocuk büyütmek zorunda, bu, kadının hayatına çok ciddi bir müdahaledir. Yaşam hakkına saygı kadına saygıyla başlayacak.

Hikmet romanda ilgimi çeken bir karakter. Değişimi getiren, dönüştürücü bir gücü var. Kadının dönüştürücü gücü ve rolü hakkında ne düşünüyorsun?

Kadının devrimci yönü Hikmet’te somutlaşıyor. Hikmet aslında geleneksel bir kadın ama sorguluyor. Evin büyük erkek çocuğu geleneği devam ettiriyorsa ben de yapabilirim diye baba ocağına karşı çıkıyor. Evinde çalışanlar Hikmet’in sözüne değer veriyor. Çiftliği düzenleyen, evi toparlayan bir karakter. Kocası aslında onun bu gücünden mutsuz ama kendisinin baş edemediği sorunları da Hikmet çözüyor; dert yanan, dertleri arasında sıkışmış bir kadın değil, çözüm odaklı ve mücadeleci. Aklına yatmayan hiçbir şeyi kabul etmiyor. Kızı Adile de annesine benziyor bu açıdan. Bir tarafları köklerine bağlı diğer taraftan yenilikçi. Devrim niteliğinde işler yapıyorlar.

DÜNYAYI YÖNETEN İKİ GÜÇ

Emek ve aşk romandaki önemli kavramlar…

Bu romanda emek kazandı, aşk itici bir rol oynadı. Ece biyolojik annesinin yerine kendisine emek harcayana anne dedi. Kızı da farkında olmadan bunu benimsedi. Ece, aşk duygusuna kapalı bir kadındı, bu duygudan korkuyordu bile. Babasını bıçaklayan birine âşık olması çocukluk yaralarının intikamı. Ne olduğu belli olmayan bir yemek bıçağının kendisine verilmesi aslında bir metafor. Emek ve aşk dünyayı yöneten iki güç. 

Yayıncılık Konferansı 13. yılında

Yıllık yayıncılık konferansı Zeynep Cemali Edebiyat Günü̈, kitaplara ve edebiyata emek verenleri yeni bir gündemle, 13 Kasım 2021 Cumartesi günü çevrimiçi olarak bir araya getiriyor.

On birinci yılında yayıncılık sektörünün girdiği ağır ekonomik krizin gölgesinde gerçekleşecek konferansın açılış̧ konuşmasını, edebiyatımızın çok sevilen şairlerinden Birhan Keskin; kapanışını da Nobel ödüllü̈, dünyaca ünlü̈ yazar Orhan Pamuk yapacak.

Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) Başkanı Bodour Al Qasimi’nin de video konuşmayla katılacağı konferansta yayıncılığın genç̧ sesleri de panelde bir araya gelecek. Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı ve Uluslararası Yayıncılar Birliği (IPA) Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Kocatürk, sektörde pandemi öncesi ve sırasında yaşanan büyük dönüşümün geleceğe etkilerini yorumlayacak.

Sansürden yayıncılık ilkelerine, iklim krizinden kültürel çeşitliliğe, finansal öngörülerden ticaret savaşlarına önemli konuları alanında uzman konuşmacılar yorumlayacak. Metis Yayınları Kurucu Yayın Yönetmeni Semih Sökmen, PEN Yazarlar Derneği Türkiye Başkanı Zeynep Oral, ülkemizin en önemli finans danışmanlarından Erdal Kesrelioğlu, iklim direnci uzmanı Naz Beykan özgün içerikleriyle kitap dünyamıza seslenecekler.

Zeynep Cemali Öykü Yarışması’nın 2021 ödül töreni de konferans kapsamında çevrimiçi gerçekleşecek; proje başkanı, editör Müren Beykan bu yılın sonuçlarını değerlendirecek.

BUSTOS DOMECQ KALEMİNDEN

Metnin kurmacası olur. Karakterlerin de. Jorge Luis Borges ve Adolfo Bioy Casares birlikte bir yazarın da kurmacası olabileceğini gösteriyorlar bize ve “gerçek” bir kurmaca yazar yaratıyorlar: Bustos Domecq. Üstelik Borges’e göre Domecq onu yaratan yazarların üslubundan zaman içinde bağımsızlaşarak kendi üslubunu geliştirmiş bir yazar.

Everest Yayınları Latin Amerika edebiyatının iki önemli isminin hayal ettiği bu kurmaca yazarın yani Bustos Domecq’in iki kitabını yaz aylarında yayımladı. Bunlardan biri Don Isidro Parodi’ye Altı Bilmece (Çev. Arzu Etensel İldem) adlı öykü kitabı, diğeri ise Bustos Domecq Vakayinameleri (Çev. Sena Akalın) adlı deneme kitabı idi.

Bioy ve Borges’in dostlukları 1930’lu yılların başında başlar. O dönemlerde Borges tanınmış, Bioy ise yeni, pek de tanınmayan bir yazar. Otuzlarının başındaki Borges ve sadece on yedilik yaşıyla onun öğrencisi sayılabilecek Bioy… Ancak dostlukları o kadar güzel ilerler ve aradaki yaş farkı o kadar güzel kapanır ki sadece birkaç sene sonra Borges, Bioy’un üstatlığından bahseder konuma gelir.

İkisini bir arada tutup bu şekilde birlikte üretmeye yönelten şeyse ikisinin de tutkunu olduğu edebiyat olur. İki yazar birlikte edebi projelere imza atarlar, yayımlanan yayımlanmayan yazılar yazarlar, dergi kurarlar, çeviriler yaparlar; hatta sürekli reddedilen film senaryoları yazarlar.

Ortak yazdıkları ilk metin bir reklam broşürü de olsa bu ortaklık ortak bir polisiye öykü yazma fikrine, bu fikir zamanla Bustos Domencq’e çevrilir. Parodi ve ironi, yazılan metinlerden hiç eksik olmaz. Ayrıca gerçek ve kurgu arasındaki çizgi de bu yazarların edebiyatından aşina olduğumuz şekilde birbirine karışır.

Kıymetli ve edebiyatın sınırlarını zorlayan, mevcudu sorgulatan metinler bunlar. Meraklısı için…

KELİMELERİN İZİNDE

dağarcık (ad)

1. meşin ya da dokuma, çoban ya da avcı torbası.

2. mec. bilgi birikimi.

dağarcığı yüklü

çok bilgili (kimse).

dağarcığına atmak

1. bir bilgiyi, bir gün kullanmak üzere anlığına yerleştirmek, bilgi birikimine eklemek.

2. ağır bir sözü, bir davranışı, ses çıkarmayarak kabullenmek.

dağarcığındakini çıkarmak

1. bilgisini ortaya dökmek.

2. hazırladığı bir sözü söylemek.

dağarcıkta bir şey kalmamak

bütün bilgisini, sözünü ya da varlığını tüketmek, her şeyini bitirmek, harcamak.

SATIRLARIN İZİNDE

Eğer, bir özne yoksa, kâinattaki bütün nesneler ne işe yarar? … Ben, insanın her şeyin veya fazla bir şeyin ölçüsü olduğunu düşünmüyorum. … Bildiğim tek şey, burada olduğumuz ve bu gerçeğin farkında olduğumuz, bu gerçeğin bizi farkında olmaya, kulak vermeye zorladığıdır. Çünkü biz nesne değiliz. Bu esas olandır. Biz özneyiz, aramızda bize nesneymişiz gibi davrananlar yanlış, insanlık dışı, doğaya karşı davranıyorlardır. Ve bizimle birlikte, en büyük Nesne olan doğa, onun yorulmadan yanan güneşleri, dönüp duran galaksi ve gezegenleri, kayaları, denizleri, balıkları ve eğreltileri, köknar ağaçları ve küçük tüylü hayvanları, hepsi özne oldular. Onlar bizim bir parçamız, biz onların bir parçası olduğumuz için. … Biz, onların bilinciyiz. Eğer, biz bakmayı bırakırsak, dünya kör olur. Eğer, biz konuşmayı ve duymayı bırakırsak, dünya sağır ve dilsiz olur. Eğer, düşünmeyi bırakırsak, düşünce olmaz. Eğer, kendimizi yok edersek bilinci yok ederiz.

Kadınlar Rüyalar Ejderhalar – Ursula K. Le Guin (Metis Yayınları)

YAZARIN İZİNDE

Jorge Luis Borges

24 Ağustos 1899’da Buenos Aires’te doğdu.

Babasının edebiyata olan düşkünlüğü sayesinde edebiyata ilgi duydu.

İngilizceyi küçük yaşta, Almanca, Fransızca ve Latinceyi yurtdışında öğrendi.

İlk kitabı 1923’te Buenos Aires’e döndükten sonra yayımlandı.

1931’de itibaren Arjantin’in en önemli edebiyat dergisi Sur’da düzenli yazmaya başladı.

Eşzamanlı olarak halk kütüphanesine işe girdi ve Peron’a muhalif duruşuyla İkinci Dünya Savaşı sırasında işinden oldu ve Peron’un devrilmesiyle birlikte Buenos Aires Kütüphanesi’nde müdür olarak çalışmaya başladı.

İşini kaybettiği sıralarda para kazanmak için yazmaya ağırlık vermişti. İyi ki.

Borges kalıtsal bir rahatsızlık sebebiyle görme yetisini kaybettiğinde uzun metinlerden kısa öykü ve şiirlere geçiş yaptı.

Düz yazı ile şiiri birleştirdi.

Fantastik öğeleri ustaca kullandı.

Gerçek ile kurgu arasındaki sınırı silikleştirdi.

Büyülü gerçekçiliğin önemli isimleri arasında sayıldı.

14 Haziran 1986’da hayatını kaybetti.

KİTAPLARIN İZİNDE

Beni Hep Böyle Hatırla – Melike İlgün (Kırmızı Kedi Yayınevi, Eylül 2021)

Tarihimizin en hazin sayfalarından birisidir 6-7 Eylül Olayları. Melike İlgün, yeni romanı Beni Hep Böyle Hatırla’da yarım kalmış bir aşkın ve yıllar sonra ortaya çıkan sırların romanını yazıyor. İstanbullu Rum Helena ile Ziya’nın herkesten sakladıkları aşkları 6-7 Eylül Olayları sonrasında yarım kalacaktır. Ziya ülkesini terk edecek ve bir daha geri dönmeyecektir!

Ancak gerçekler on yıllar sonra olsa da ortaya çıkacaktır. Üstelik araya giren başka hikâyeler sonucunda. Beni Hep Böyle Hatırla bir ülkenin hâlâ hesaplaşmadığı, geçmişinden bugüne uzanan gerçekleri arasında yaşanan ölümsüz bir aşkın romanı.

Kim Lan Bu Radyodaki? – Orçun Masatçı (Biz Kitap, Kasım 2021, Roman)

“Yaşadıklarımızdan dağıttığımız cümleler düşer hepimizin önüne bazı zamanlarda. Öykülerimin gerçekliği ancak sizin hissettiğiniz kadar. Aksi durumda sayfalardan arta kalan anıların kurgulanmasından ibarettir.

Düşlerimin sizde de aynı ritmi oluşturmasını istemek, hayallerin en güzeli. Ritim oturduğunda sokakta dans edenleri göreceğiz birlikte. Dansın sınırı olmayacak, sınıfları yıkacak bir tutkuyu aşılayacak kalbimize.

Sana, bana, bize dair bir anlatı…”

Mutluluğumuza – Doğuş Benli (Notos Kitap, Ekim 2021, Öykü)

Gözü karanlığa alışmış, aradığı her neyse bulamayan, yorgun karakterlerin öyküleri… Doğuş Benli insanın varoluş bunalımını, yaşayamamayı ama bir türlü de ölememeyi sakince, hatta öylesine anlatıyor. Sanki bütün bunlar zaten hep böyleymiş, dünya bunun için kurulmuş, hayatlar başka türlü ­yaşanamaz­mış gibi.

İlk bakışta pırıl pırıl parlayan, steril, aydınlık hayatlar ama bu hayatların şehirli aktörleri yaşamıyor, yaşıyormuş gibi yapıp mutluluklarına kadeh kaldırıyorlar. Biz okurlar da bu kitapta onlarla aynı masadayız. Bir farkla: Artık yazar da biz de yalnız değiliz. Mutluluğumuza...

Saçmanın İktidarı – Ahmet Talimciler (Sakin Kitap, Eylül 2021, Akademik)

Saçmanın iktidarı hepimize bir örnekleştirilmiş yaşamlar sunar. Sorun şuradadır ki bu anlayış bir kez gerçekleştirildiği takdirde artık kaçış imkânı ortadan kalkmaktadır. Saçmanın iktidarı beraberinde gücün akıl almaz boyutlardaki davranışlarını da getirmektedir. Hakkın ve haklının karşısında değil gücün karşısında ezilen insan sayısının artması saçmanın “normal” buna karşın “normal” olanın giderek daha fazla “anormal” olması ile sonuçlanmaktadır. Ölçüsünü yitiren toplumlar farkına bile varamadan ellerinde kalan her şeyi de kaybetmeye başlarlar!

Editör: Haber Merkezi