Seval Deniz Karahaliloğlu 

İlk önce“Kestik Kara Saçlarımızı” ve sonra bir gerçeği kendimize itiraf ettik “Sonra işte yaşlandım” dedik ama en çok "Ah kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya" sözlerini işitince kalbimizden vurulduk. Bütün bu hayata ince ayarları, bu ruhlara incelikli ayna tutmaları 23 Ocak 1933’de dünyaya merhaba diyen Gülten Akın’a borçluyduk. Kalbimizde hep sızısını taşıdık. 4 Kasım 2015’de yitirdiğimiz Gülten Akın’ı hiç unutmadık. Tüm zamanların en diri, en onurlu ve en dirençli şairlerinden biri olan Gülten Akın’ı 23 Ocak’ta doğum gününde yazar Şükran Yücel ile konuşuyoruz.

Gülten Akın deyince aklınıza neler geliyor?

Gülten Akın denince benim aklıma her şeyden önce "Şair Kadın" "Şair Ana" geliyor. Herkesin kabul edeceği bir gerçek Gülten Akın'ın ana akım edebiyatta şairliği onaylanan ilk kadın şair olmasıdır. Gülten Akın'dan önce ve sonra pek çok şair kadın var olabilir ama edebiyatın resmi tarihinde Cumhuriyet döneminde Gülten Akın şairliği tescillenen ilk kadındır. Tabii ilk olmasının ötesinde iyi şair, has şair, büyük şair olarak beğenilmesi ve çok okunması önemlidir. "Kadından şair olmaz" denilen bir edebiyat ortamında o şiirleriyle kendini kanıtlayan bir öncüdür. Memet Fuat'ın Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi'nde (Adam Yayınları, 1987) yer alan tek kadın şair Gülten Akın'dır. Bu tabii hazin bir durum şiirimiz için. Çok eril bir dili var şiirimizin. Bu eril dili ilk kıran Gülten Akın olmuştur. Kadını şiirin nesnesi olarak gören erkek şairlere karşı Gülten Akın kadını nesneden özneye dönüştürmüştür.

‘HAS KADIN ŞAİRLER VAR’

Gülten Akın size hangi kavramları çağrıştırıyor?

Gülten Akın bana her şeyden önce direnişi çağrıştırıyor. Bu kadar güçlü ve dirençli bir kadın olmasaydı, zaten şiirinin arkasında da duramazdı. Onunla aynı zamanda şiir yazan pek çok kadın vazgeçmişti şiir yazmaktan. Onun ilk döneminde bir kadın olarak şiirde var olmak için günümüzden çok daha fazla çaba, sabır ve direnme gücü gerekiyordu. Kendinden sonraki kadın şairler için iyi bir örnek oldu. Bugün sayısız iyi ve has şair kadınımız var.

Gülten Akın sizin için ne ifade ediyor?

Gülten Akın toplumcu, mücadeleci ve devrimci yönüyle öne çıkan usta bir şair. İlk şiirlerinde bireysel temalar öne çıksa da giderek toplumculuğa evrilmiş. Eşinin kaymakamlığı sırasında Anadolu'da pek çok yerde görev alması nedeniyle Anadolu insanını daha yakından tanıyor. Halk şiirini araştırıyor. Bir dönem şiirlerinde halk şiiri geleneğinden beslendiğini görüyoruz. Ağıtları, ilahileri ve türküleri 1972 sonrası döneminde yazdı. Anadolu'da gözlemledikleriyle, dışlananlara, ezilenlere, yok sayılanlara, sesini duyuramayanlara, güçsüzlere, aşağılanan ötekilere duyduğu yakınlık ve duygudaşlıkla şiirini yeniden dokuyarak yarattı.

‘GÜNÜMÜZ İÇİN YAZILMIŞ’

Gülten Akın adını ilk defa ne zaman, nerede duyduğunuzu hatırlıyor musunuz? Gülten Akın'ın adını ilk kez edebiyat dergilerinde gördüm. Sonra kitaplarıyla tanıştım. Beni en çok etkileyen "şairane" değil de "şiirsel" yazmasıydı. Öyle süslü püslü şiirler yazmıyordu. Doğaldı, içinden geldiği gibi yazıyordu. Yazdıkları gerçekti. Kadınca konuları, kadınların öykülerini de yazsa duygusallık tuzağına hiç düşmüyordu. Yeri geldiğinde kadınları da eleştiriyordu. Duyarlıydı, içtendi, samimiydi ama asla yapmacık duygusallık bulunmazdı hiçbir şiirinde. Önceleri bireysel aşk, doğa, ayrılık şiirleriyle tanındıysa da toplumsal döneminde bireysellikten utancını yazdı: "Utanılacak bir şeymiş, öyle diyor Camus / tek başına mutlu olmak /sesler ve öteki sesler/ nerde dünyanın sesleri/ leke dokuya işledi/ susarak susarak" diye yazdı Leke şiirinde. "Utanç" şiiri ne incedir: "Gerçek acıyı tanıdım / yaraya değdim / bir cehennem taşıdım / omuzlarımda sanırdım / açtım gözümü ki dünya / cehennemden öte cehennem / utandım."

Gülten Akın’ın ilk okuduğunuz şiirini anımsıyor musunuz? Okuduğunuz şiir sizde nasıl duygular bırakmıştı?

Gülten Akın'ın aklımda yer eden ilk dizeleri, "İlk Yaz" adlı şiirindeki "Ah kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya"... Bu iki dize Gülten Akın ismiyle özdeşleşmiştir adeta. Çünkü her zaman geçerlidir. Yazıldığı dönemde şair böyle hissetmiş, yazmış. İnsanlar o geçmişi hatırlarken, ah eskiden insanların ince şeyleri anlamaya vakti vardı, daha ince düşünceliydiler diyor şimdi ama öyle değilmiş demek. İyi şiir demek her zaman insanların yüreğine dokunan duyguları dile getirebilmek demektir. Hem de şairane olmadan. Bu dizeler bugün daha da gerçek geliyor bize çünkü bir salgın döneminden de geçsek hiç kimsenin durup ince şeyleri anlamaya vakti yok. Çünkü vakitleri olsa bile insanlar daha çok içlerine kapandı, bencilleşti. O nedenle Gülten Akın'ın bu dizeleri sanki günümüz için yazılmış gibi hissediliyor. Hiçbir zaman güncelliğini yitirmeyecek "İlk Yaz".

Gülten Akın’ın bir şair, avukat ve öğretmen olarak edindiği zengin hayat deneyimi onun şiir yolculuğunu nasıl etkilemiş olabilir?

Mesleki deneyimlerinin pek çok şiirinde ve şair kimliğinde etkisini görüyoruz. O deneyimlerini biriktiren bir şair. Duyguları, gördüğü insanları, öğrendiği ağıtları, destanları sözcükler, düşünceler olarak biriktirir. "Biriken" adlı şirinde yazdığı gibi, "Her şey birikir/ Gösteren parmaklar, gören gözler/ Susan konuşan birikir/ Yargılarlar davasız dosyasız/ Silahsız sözcüksüz kansız kavgasız/ Dağ mı değil, ova mı /Kent mi, alan mı, değil/ Bir ülke insan birikir" Onun haksızlığa başkaldıran şair kimliğini görürüz bu dizelerde. Avukat olarak da, öğretmen olarak da hem haksızlıklara şahit olmuş, hem de kendisi sürgüne uğramış. "Öğretmen Türküleri" adlı şiirinde "Yoksul yeşerten beş öğretmen" der, yoksul öğrencilerine ağıt yakar gibi "Akçadağ'da doğan en güzel Türkçe/ Kadir'i tanır mısınız Kadir'i?" diye sorar. İsim isim sayar öğrencilerini, onların yazgılarını kederle izler. "Nasıl öğretmenlik yaparım artık/ Öfkelere boğulmuş kinlerle dağlı/ Nasıl ulaşırım çocuklarıma" diye dertleniyor başka bir şiirinde. Topluma ekilen düşmanlık tohumlarına karşı "Öyle bir çağa düştük ki dostlar/ Durmadan göğe ekin biçiyorlar/ Ölümden geçilmiyor/ Dirim ateşler bahasına."

‘BİR BAŞKALDIRIYDI’

Gülten Akın deyince “Kestim Kara Saçlarımı” şiirini ve kitabını anımsamadan olmaz. Gülten Akın size göre, bu şiirde ne anlatmak istiyor? "Kestim Kara Saçlarımı" benim de aklımdan hiç çıkmayan bir şiiri. Çünkü ben de 16 yaşında bir başkaldırı manifestosu gibi kara saçlarımı kısacık kestirmiştim. Ben o zaman "Serseri Aşıklar" filmindeki Jean Seberg'den etkilenmiştim. Bir kadın için saçlarını kestirmek her zaman bir aykırılık ifade eder. Çünkü kadın güzelliği bin yıllardır uzun saçlarla tanımlanmıştır. Burada toplumdaki eril bakışa bir protesto söz konusudur. "Uzaktı yasaydı töreydi dön ... Onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti" diyor. "Kestim kurtuldum" diyor. Kadını bağlayan tutsaklaştıran bir simge olarak kullanıyor kara saçlarını. Ben ön yargılara karşı çıkarak kişiliğini daha da güçlendirmesi olarak görüyorum. Gülten Akın topluma meydan okur gibi yazar şiirini. "Kestim kara saçlarımı n’olacak şimdi/ Bir şeycik olmadı –Deneyin lütfen–Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım/ Günaydın kayısıyı sallayan yele /Kurtulan dirilen kişiye günaydın" Kara saçlarını kesmek bir yeniden doğuş gibidir onun şiirinde.

‘DİMDİK AYAKRAYIM DER GİBİ’

Yaşlanmak herkesi korkutur. Bunu itiraf edebilmek ise büyük cesaret ister. Gülten Akın “Sonra İşte Yaşlandım” şiirinden neler anlatıyor?

Gülten Akın yaşlanmaktan korkmayan bir kadın. Bu şiiri yazdığında 62 yaşındadır. "Sonra işte yaşlandım" derken de meydan okuyor yaşlılık düşüncesine. Yaşlandım ne olacak ki? Gene şiir yazıyorum. Gene düşünüyorum. Dimdik ayaktayım der gibidir. Toplumumuzda 62 yaşında bir kadını yaşlı olarak görülür. Ama 62 yaşındaki bir erkek yaşlı sayılmaz. Ülkeleri yönetir. Ben bu dizelerde bir başkaldırı görüyorum. "Bir roman kadar uzun bu tümce, /-Sonra işte yaşlandım." Bir roman kadar uzun ve anlamlı bir hayatın sonrası yaşlandığını kabul ederken de meydan okuyor toplumun yaşlılık hakkındaki ön yargısına. Zaten bu kitaptan sonra da şiir yazmayı sürdürür. Yeni kitapları basılır. Pandemi döneminde 65+ insanlara getirilen yasaklar bana bir kez daha bu şiiri hatırlattı. 65 yaşın üstündekileri toplumun işe yaramaz posası gibi görmek haksızlıktır. Gülten Akın gibi çok verimli, üretken insanlarımız var yaşları ilerleyenler arasında.

Köylerden kentlere olan ölçüsüz göçün yarattığı “gecekondu” sorunu Gülten Akın’ın şiirlerinde nasıl anlatılıyor? Köyden kente “göç” sorununu Gülten Akın nasıl ele alır?

Toplumsal her konuda olduğu gibi "göç" konusuna duyarlıdır Gülten Akın. Sık sık rastlamıştır göç olgusuna Anadolu'da ve büyük şehirde. Pek çok şiirinde vardır gecekondular. "Eski bir bildik gibi sokuldu/ Dört köşe bir toprak parçasını/ Çizip ayırdı kendine / Oturdu bekledi bütün gece / Beklediler sonraki geceler/ Bir duvar ördüler bir çivi/ Çaktılar bir kapı açtılar/ Bir pencere/ Ördüler bir duvar yine bir pencere/ Bir çatı çattılar/ Uzakta soluyan başkenti duydular / Öyle ürpermediler korkuyla/ Dostlar komşular yoldaşlar / Orda birlikte çoğaldılar/ Çoğaldı gecekondular" Natoyolu şiirinde böyle anlatıyor gecekonduların ilk yapılışını.

Gülten Akın şiirlerinde hep insanların çektiklerini, acılarını anlattığı halde güzellikleri ve umudu hüzünle nasıl dengelemiştir?

Kendi sözleriyle anlatalım en iyisi: “Dünyanın iki eli var sanki. Biriyle taşıdığı kolaylıklar, incelikler, ötekiyle taşıdığı kabalık, kıyıcılık, yok edicilik, ölüm. Bu ikinci el o kadar güçle saldırır oldu ki, dünya kendini yok etme aşamasına geldi. Elimizde düş gücümüzle, yeteneğimizle ürettiğimiz o yazılar, şiirler var. Kitaplar var. Yazdıklarımızda gerçek adına söylediklerimiz ne olursa olsun, bir kıyıcığında umudu saklı tutuyoruz. Metalik söylemler varsın kolaylıklarını sürdürsün. Ama bizler yazınla, şiirle, sanatın her türüyle umudu var kılalım” ‎İyi ki yaşadın Gülten Akın. İyi ki bizi, hepimizi yazdın.

Editör: Haber Merkezi