Özlem Tezcan Dertsiz/İZGAZETE  -Sevgili Gülçin, merhaba. Dört şiir kitabından sonra bir çocuk romanıyla selamladın bizleri. Çocuk edebiyatına geçiş sürecini merak ediyoruz. Çocuklar için yazmaya nasıl karar verdin? Öğretmen oluşunun bundaki payı nedir?

-Sevgili Özlem, ben hem Türkçe hem de edebiyat öğretmenliği yaptım, yapıyorum. 10-17 yaş aralığındaki tüm çocuklarla (gençlerle) çok uzun zaman geçirdim. Dünyaya kendi katlarından nasıl baktıklarını ince ince izledim. Ne konuştuklarını, nasıl davrandıklarını, neler okuduklarını, okuduklarının konuşmalarına, davranışlarına ve yaşamlarına etkisini ve o etkinin kalıcılığını da gözlemledim. Gözlemlerim sonucunda, çocuk romanı yazma fikrimi aklımın kıyısından çıkarıp parmaklarımın ucuna yerleştirdim. Çünkü insan yavruları büyürken okuduklarından da kendi yollarına taşlar diziyorlar. O taşlar ki bazen geleceğe engele, bazen olmayan yolda dahi köprüye dönüşebiliyor. Aslında keşke bazı yazarlar, yazdıklarının insan kuyularında ne kadar derinlere ses verebildiklerini gerçekten bilseler. Belki o zaman geleceği yaratırken daha nazik davranırlardı.

-Çocuk kitaplarının çok tartışıldığı günlerdeyiz. Kitapların nitelik ve içeriklerine bakıldığında bu tartışmaların olması gerektiğini de düşünüyorum. Çünkü çocuk edebiyatının çok hassas bir terazisi var. Sana göre çocuk kitaplarındaki nitelikler neler olmalı? Yayınevine, yazara, editöre düşen görevler var mı?

-Çocuk kitaplarının en az okullardaki ders kitapları kadar incelenmesi gerekir. Çünkü o kitabın içinde yer alanlar, çocuğu bir daha geri dönülemeyecek şekilde olumsuz etkileyebilir, etkiliyor da... Bu olumsuz etki de ilerideki hayatında kendisinin bile fark etmeyeceği şekillerde belirebiliyor. Çocuk kitapları, çocuğu farkında olmadan eğitmeli, hayatın doğrularını ve yanlışlarını ona, kahramanlar üzerinden sezdirme yoluyla öğretmelidir. Yani iyi niyetli bir oyunu okumak gibi… Yapma, durma, koşma diyenin olmadığı, olumsuzluk ekini barındırmayan ama hissettiren kalemlerle yazılmalıdır çocuk kitapları. Yayınevi kimin yazdığına, editör o kimin, nasıl yazdığına ve açık olanı değil hissettirilme ihtimali olan gizli suçlara kadar incelerse insan kirinden ve ruhu küf tutmuş yazarlardan kurtulabiliriz. Tabi yalnızca yayınevi ve editörle olmaz bu iş, yetkililerin de konuyla ilgili çalışmalar yapması gerekir. Her yayınevinin kendi içinde ciddi kontrol mekanizmaları geliştirmesi gerekir. Ya da yayınevlerinin bir araya gelip bir kurul kurması da gayet yerinde bir karar olacaktır. Ne yazık ki konuyla ilgili keskin filtreler olmadıkça, çocuk zihni ve çocuk kalbi zarar görmeye devam edecektir.

-Fantastik kurguyu tercih etmenin nedenleri neler?

-Var olan hayatımızın dışında bir de düşlerimiz var. Bizler düşlerimiz olmadan gerçekliğin içinde uzun zaman nefes alamayız. Tanıdığınız en ruhu kuru insanın bile düşlediği şeyler illaki vardır. İşte bu düşler bir şekilde biçim alır. Düş biçimleri sanat dallarının akış eğrisine göre değişik dalgalanmalar yaşar. Diğer sanatları bırakıp konumuz olan romana geldiğimizde ise düşlerin en keskin uçları fantastik edebiyatta buluşur. Fantastik edebiyatta kurgunun sınırı yoktur. Gerçeğin üstünde olan her yerde gezinebilirsiniz. Gerçeğin üzerine çıkmak ve yok olanı var etmek benzersizdir. Bu benzersizlik de benim lunapark aklımı hep teşvik etmiştir. Bu yüzden fantastik kurgu yolculuğum uçar adım devam edecektir.

-Kitapta şöyle bir cümle var: “Umapase Akademi’de not sistemi değil, mutlu geleceğine yol alma sistemi geçerlidir.” Meslektaşın olarak böyle bir sistemin hayalim olduğunu belirtmeliyim. Akademi’deki derslere de hayran oldum. Eğitim sistemimizin bugünü ve yarınıyla ilgili neler söylemek istersin?

-Bence bu günler geçince biz seninle iki öğretmen, bu mottoyla yola çıkan bir okul açmalıyız, derim öncelikle. Soruna gelince; hayatımızın başından beri mutluluk bizim ilk önceliğimiz ve bize ilk verilen olsaydı şayet, dünyada ağlayacak tek kuytu köşe bulamazdık. Mutluluk; kötülük, kin ve karanlık barındırmaz. Çocukluktan itibaren yüzlerce sayfalık kurallar kitapları yerine, mutlu bir birey olarak, özgüvenle büyütülebilseydik, gazetelerin üçüncü sayfaları hiç baskıya çıkmazdı. Eğitim sistemimiz bir çocuğun, çocukluğunu koruyacak alanlarda kendi bireysel gelişimini gerçekleştirmesinden ziyade, çocuğun hayal evreninin önüne duvarlar çizen ve onu hatları belli, standart geleceklere yönlendirme adına yapılandırılmış durumdadır. Bu da çocuğun henüz aklının üst çekmeceleri kilitli olmadığı yaşlarda bile anahtarları bulmasını engellemektedir. Böylece liseden mezun olup erişkin birey olma dönüşümüne erdikleri yaşta fabrikaî kalıpları edinmiş oluyorlar. Doğuştan gelen yetenek ve becerileri de sürünün içinde amaçsızca ilerlerken kaybolup gidiyor. Sonra geriye beş ana meslek ve beş yüz benzeri yan kanadıyla kala kalan yetişkinlere dönüşüyorlar. Kaçınılmaz olarak da iliklerine kadar da mutsuzluk sirayet ediyor.

-Peri Akademisi’nde Türk mitolojisine de göndermeler var. Gerçekten zengin bir mitolojimiz olduğunu yeni yeni öğreniyoruz. Yunan, Roma, İskandinav mitolojileri kendini daha çok kabul ettirmiş. Mitolojinin romanla harmanlanması konusunda düşüncelerini öğrenmek isteriz.

-Eski Türk Edebiyatı anabilim dalında yüksek lisansımı tamamlarken, ne kadar büyük bir mitolojiyi bulutların arasına sakladığımıza hayretler içinde şahit oldum. O kitapların içinde bir çocuk gibi heyecanla kaybolurken, Türk Mitolojisi hakkında gelen nesillere ses vereceğime dair kendime söz verdim. Bizim çocuklarımız ve bizim mitolojimiz fikriyle yola çıkıp “Peri Akademisi”nin ilk kitabını yazdım. Kitapta kahramanlar, yerler ve bazı olaylarda Türk Mitolojik motifleri geçiyor. Özellikle ana karakterler ve ana olaylar bizim mitolojimiz etrafında şekillendi. Bence romanı okuyanlar, isimler ve yer adlarıyla ilgili internette kısa araştırmalar yapsınlar, böylece kitabın dallarının gökyüzüne ne ölçüde uzadığını da anlayacaklardır. Öğrenme zinciri de okumadan araştırmaya doğru kendini bulacaktır.

-Bu çağın atom bombası saydığım salgın süreci içindeyiz. Bu süreç seni nasıl etkiledi? Sence annelik, öğretmenlik, yazarlık kimliklerin bu dönemden nasıl çıkacak?

-Fena, çok fena etkiledi. Biliyorsun, ben pek çok yerde çocuklara yönelik yazı atölyeleri yapıyordum. Elbette hepsi çift taraflı üzüntülerle askıya alındı. Bu kimsenin elinde olmasa da tarifsiz derecede yıpratıcı… Çocuklara edebiyat ya da dilbilgisi anlatmak güzel ama zaten onlar eğitim sistemimizin içinde veriliyor. Oysaki edebiyatın hiç bilmedikleri köşelerinde onları oyunlarla gezdirmek, işte bu pahası olmayan mutluluklardandı. Hele o gözlerini kocaman açıp anlattıklarınızın içinde uçurtmalarla koşuyormuş gibi yüz ifadeleri yok mu? Asıl onun karşılığı başka hiçbir güzel duyguda yoktu. Annelik kısmına gelince o da hayli karıştı. Çünkü oğluma kalan tek öğretmen şu anda benim. Oysa eskiden ben küçük dokunuşlar yapandım. Şimdi sürekli evin içinde ve peşindeyim. Elbette bu, ben ne kadar çabalasam da yıllardır onda çizdiğim sıkmayan, zorlamayan ve yormayan anne portresini kıyılarından çatlatmaya başladı. Öğretmenliğim ise soğuk bilgisayar ekranlarında öğretme yorgunluğu ve gülümseme çabasıyla geçiyor ne yazık ki… Yazarlığa gelince de Peri Akademisi salgına doğdu. Yürür, konuşur belki de koşar mı bilemem ama tüm kalbimle isterim ki koşsun.

-Peri Akademisi’nde cinsiyet ayrımcılığına karşı olan cümleler de dikkatimi çekti. Kız oyunu, oğlan oyunu ayrımının yanlışlığını çok güzel dile getirmişsin. Bu konuda neler söylemek istersin?

-Sistem öyle bir kurulmuş ki iş alanlarından, trafiğe; spor dallarından, küfürlere dek erkek hanesinden döndürülmüş ve döndürülmek de dünyanın tekerlekleri... Başlangıçtan beri süre gelen zinciri bizim gibi güçlü kadınlar ne kadar zorlasa da ancak birkaç desenli çizik oluşturabildik. Çünkü mücadele ettiklerimiz artık kendileri için her şey çok geç olan erkekler. Oysa biz öğretmenler, geleceğin erkekleri ve kadınlarıyla ilgiliyiz. Eğer onlara romanlarla dahi olsa farkındalık yaratabilirsek, yirmi dört saati gündüz bir dünya, geleceğin kadınlarının olacaktır. Öğretmenler ve yazarlar günü bitirmişlerdir. Günün ardına yakışan da geleceğe dönük çalışmaktır.

-Gülçin Sahilli’nin çocuk edebiyatı yolculuğu devam edecek mi? Yeni düşünceler, hazırlıklar var mı?

-Etmez mi? Gülçin Sahilli, perilerini yazarken o kadar mutluydu ki bu mutluluğu kendi adına da okuru adına da devam ettirecek. Yazarken ki keyfimin ve heyecanımın her yaştan çocuğa da geçeceğine “Periler şahidim olsun ki!” eminim. “Peri Akademisi 2” sayfalara dizilmeye başladı bile. Türk Mitolojisinin renkli dünyası, perilerin fantastik maceralarıyla kanatsız uçmaya devam edecek. Bu kanatsız kısmı da kitaptaki sürprizlerden biri…

-Zaman ayırdın, teşekkür ederim sevgili Gülçin.

-Sağ olasın Özlem, asıl ben sana teşekkür ederim.

Editör: Haber Merkezi