İZ GAZETE- Tiyatro Sanatçısı Ayşe Emel Mesci, Efes Selçuk’ta gerçekleşen 14. Türkiye Tiyatro Buluşması’nda İz Televizyonu’na konuk oldu, Gizem Taban’ın sorularını yanıtladı. Ömrünün 56 yılını tiyatroya adamış olan Ayşe Emel Mesci, tiyatronun hayatındaki yerini ve önemini anlattı. Hayat hikayesine dair özel anekdotları da aktaran Mesci, seyirci ve yazarlara da çağrıda bulundu.

‘TANRIÇA GİBİ BAŞKAN’

Efes Selçuk Belediyesi’nin ev sahipliğini yaptığı 14. Türkiye Tiyatro Buluşması’na dair değerlendirmelerini aktaran Tiyatro Sanatçısı Mesci, “Bu buluşma bize hayat verdi, umut verdi, yaşam enerjimizi artırdı. Çünkü biz artık bilgimizi biraz zor aktarır hale geldik. Bu buluşmalar olmayınca zorlanıyoruz. Bu yıl Tiyatro Buluşması’nın Selçuk’ta olması beni çok etkiliyor. Çünkü Selçuk, benim en sevdiğim yer. Tiyatronun doğduğu toprakların içinde, onun enerjisiyle bir şeyler üretmek gerçekten mutluluk verici. Bir de burası bereket tanrıçalarının bölgesi. Selçuk’un başına bir bereket tanrıçası gelmiş, o da belediye başkanımız Filiz Ceritoğlu Sengel. Onunla tanışmış olmanın mutluluğunu da yaşıyorum. Harikulade aydınlık, bu ülkeye yakışır bir belediye başkanı” diye konuştu.

‘BİR AYDINLANMA ATEŞİDİR’

Hayatının 56 yılını tiyatro ile geçirmiş olan Mesci, tiyatronun kendi için ne ifade ettiğine yönelik şunları söyledi: “Bir aydınlanma ateşidir. Prometheus’un yaktığı ateşi devam ettiriyoruz diyelim. Sanata, 5 yaşındayken bale ile başladım.1966 yılında, cumhuriyetin ilk aydınlanma ateşini yakan Muhsin Ertuğrul açmış olduğu şehir tiyatrolarının çocuk bölümünde yer aldım. Hala, Muhsin hocamın iz sürücüsüyüm. Sonra, konservatuvar okudum, orada da çok değerli hocalarla çalıştım. Onların, usta-çırak ilişkisiyle bize öğrettiklerini ölene kadar sürdürme aşkıyla yoluma devam ediyorum” dedi.

‘ÜLKENİN KARANLIK TARAFINI GÖRDÜM’

1970’te ‘Önce memleketi düzeltmek gerekir, sonra tiyatroyu’ anlayışıyla hareket ettiğini ve cezaevine girdiğini söyleyen Mesci, “Üç buçuk yıl cezaevinde kaldım. Ama orası benim üniversitem oldu. Çünkü, özellikle tiyatro insan üzerine çalışan bir sanat. O üç buçuk yılda ülkenin karanlık tarafını gördüm. Biz daha çok aydın kesimle iç içe bir sanat yaptığımız için 60 katille bir arada kalmanın ne olduğunu bilmiyorduk. Çok büyük bir deneyim. 20 yaşında cezaevine girip de 24 yaşında çıktığımda, zaten hayatım değişmişti. Artık o eski Emel yoktu, yeni bir Emel vardı. Cezaevinden çıkar çıkmaz tekrar şehir tiyatrolarına girdim. 1980’e kadar şehir tiyatrolarında çok önemli işlere imza attım. Tiyatroda değişim dalgasının içinde oldum. Muhsin Ertuğrul hocama tabutunun başında söz verdim, ‘sizin yolunuzda devam edeceğim hocam’ dedim” açıklamalarında bulundu.

‘BİR TEK ŞEYİ KABUL ETMEDİM’

12 Eylül 1980 darbesinde sürgünde yaşadığını belirten Mesci, “O dönemde 14 yıl yurtdışında yaşadım ve dünya tiyatrosunun çok önemli hocalarıyla çalıştım. Bu defa kendi kültürümüzü batıya tanıtma yolunda ilerleyerek ülke ülke dolaştım. Hep sanatla uğraştım, sadece bir tek bir şeyi kabul etmedim ama kabul ettirdim. Göçmen olmadım, göçmen tiyatrosu yapmadım. Orada Fransızca kurslarına katılıp tiyatronun biçimini değiştirdim. Türk oyunlarını, Fransızca oynadık. O zaman Türkiye’ye daha iyi bakma şansı buluyorsunuz. Batı ne yapıyor? Biz niye batının peşindeyiz? Halbuki biz Batı’nın peşindeyken batı zaten gözünü doğuya dönmüştü. Bu anlamda, kendi ülkemin, coğrafyamın kültürel kökenlerini, folklorunu, destanlarını araştırdım. Bu birikimleri, bugün genç kuşaklara aktarıyorum. Bütün yaşadıklarımdan ders çıkararak yeni bir tiyatro anlayışıyla bu ülkenin topraklarının hazinesinin ortaya çıkacağı çalışmalar yapıyorum, yeni teknikler geliştiriyorum” ifadelerini kullandı.

‘SEYİRCİMİZ DAHA ÇOK SAHİP ÇIKSIN’

Tiyatronun Türkiye’de yıllar içinde nasıl bir değişim yaşadığına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mesci, “Aslında tiyatro benim hayatım oldu ve benim görevim tanıklık oldu. Çok olaya tanık oldum. Tiyatro, çok geriye gitti. Batıdan da çok şey öğreneceğiz ancak bu topraklar zaten tiyatronun doğduğu yerler. Tiyatro sanatı aydınlanma sanatıdır, zor ve meşakkatlidir. Seyircimizin daha çok sahip çıkmasını, desteklemesini istiyorum. O yüzden isterim ki bizde de gelişsin. Hatta yurtdışına açılsın. Bu toprakların değerinin farkına varılsın. Yazarlardan da bu ülkenin kültür mirasının üzerinde yükselen eserler bekliyoruz” diye konuştu.

‘TEESSÜF OLARAK SÖYLEMİYORUM AMA…’

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Deneme Sahnesi kapsamında İzmirlilerle buluşturmayı planladığı ancak pandemi önlemleri kararları kapsamında İzmir Valiliği tarafından iptal edilen, daha sonra 9 Eylül’de sahnelenen ‘Kuvayı Milliye Destanı’ oyununa ilişkin konuşan Mesci, “Bunu bir teessüf olarak söylemiyorum ama ben 24 gün bu oyunu yapabilmek için otel odasında bekledim. Ama maalesef karantina devam ettiği için açılmadı. Daha sonra İstanbul’a geçtim, ardından tekrar geldim. Oyunu her gün çalışarak sahneye koyduk, 19 Mayıs’ta oynarız diye düşündük olmadı, 9 Eylül’de oynadık. Ondan önce Valilik tarafından yasaklandı, 9 Eylül’de de seyirci habersiz oldu. Çalışıyorsun, emek veriyorsun ama bu oyun seyirciyle bir türlü kavuşamadı. Neden böyle olduğunu anlamadık, şu anda da anlamış değilim” açıklamalarında bulundu. 

Editör: Haber Merkezi