YAĞIZ BARUT/ İZ GAZETE- İzmir Büyükşehir Belediyesi Milli Bayramlar Kutlama Kurulu Başkanı ve Konak Belediye Meclis Üyesi Ulvi Puğ ile İZ DERGİ’nin Konak sayısı için bir araya geldik. İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanı da olan Ulvi Puğ ile Konak’ta tarih ve kültür adına yapılan çalışmaları konuştuk. Konak’ı, hem gün içinde milyonları ağırlaması hem de turistik bölge olması sebebiyle İzmir’in ‘misafir odası’ olarak tanımlayan Puğ, bu misafir odasının evin en güzel yeri olması gerektiğini, bu yüzden tüm İzmir’e karşı sorumlulukları olduğunu söylerken bu anlamda yapılan tarihi, kültürel çalışmaları da aktardı.



İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ



‘BORCUMUZ VAR BU KENTE’

Sizi yakından tanıyabilir miyiz? Çok yönlü bir isim olarak biliniyorsunuz…

1961 yılında İzmir’in Yeşilyurt semtinde, 4 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak doğdum. Küçükken ‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ diye sorduklarında, dört cevap verirdim. Futbolcu, tiyatrocu, gazeteci ya da avukat olmak istediğimi söylerdim… Profesyonel mesleğim avukatlık. Futbolu da gençliğimde oynadım, okul takımı kaptanlıkları yaptım. Han Tiyatrosu’nda tiyatroya çıktım ayrıca kendi yazdığım librettolarda da sahne alıyorum. Şu anda 9 Eylül Gazetesi’nde de köşe yazıları yazıyorum. Yani küçüklüğümde söylediğim o tüm meslekleri amatörce de olsa bir şekilde yaptım. (Gülüyor) İşte o küçüklükten bugüne hep İzmir’e, vatana ve insanlığa borçlarım olduğunu düşünmüşümdür. Bu borcu yerine getirmek için de profesyonel mesleğim haricinde pek çok alanda pek çok sorumluluğu üstlenmeye çalışıyorum. İzmir Milli Kütüphane Vakfı Başkanıyım, İzmir Kent Kültürü ve Gelişimi Platformu Başkanıyım, İzmir Büyükşehir Belediyesi Milli Bayramları Kutlama Komitesi Başkanıyım, Büyükşehir ile Konak Belediyesi’nin ortak projesi olan 100. Yıl Kurtuluş Anı Evi Yürütme Kurulu Başkanıyım, Konak ve Büyükşehir Meclis Üyesiyim, Belediyeler Birliği İzmir Delegesiyim ve daha pek çok görevde bulunuyorum. Bunların yanında da anaokullarından huzurevlerine kadar pek çok yere konuşmacı olarak katılıp sanatı, demokrasiyi, Atatürk’ü bilgimin yettiği, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışırım. Özellikle çocuklarla ve gençlerle kurduğum iletişim çok hoşuma gidiyor. Bir tek çocuğumuzun hayatına dokunmak, onların ufkunu açmak her şeye bedeldir benim için.

‘HİZMET ALANLARINI GENİŞLETMEK İSTERİM’

Bildiğim kadarıyla belediye meclis üyeliğiniz daha önceki yıllarda yoktu. Meclis üyesi olma fikri nereden çıktı?

Tunç Soyer ve Abdül Batur başkanlarımız benim yakın dostlarımdır. Her ikisi de beni mecliste görmek istediklerini belirttiler. Başta da söylediğim gibi İzmir’e olan borcumuzu ödemek için hizmet alanlarımızı genişletme olanağı bu görevi seve seve kabul etmeme neden oldu. Yoksa herhangi bir unvan kaygım bugüne kadar hiç olmadı. Benim derdim hizmet alanlarını genişletmektir.

ARADAKİ FARK İŞTE BU…

Yaptığınız çalışmalara bakınca Tunç Başkan ve Abdül Başkan’la aynı dönemde çalışmanızın şans olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü her iki başkanın da bu kentin geleceğine dair dertleri var ve vizyonları çok açık, çok geniş…

Evet büyük bir şans, her ikisinin de vizyonu çok geniş. Ayrıca konuştuğunuzu can kulağıyla dinliyorlar. Daha önceki belediye başkanlarıyla da merhabalığımız vardı mutlaka ama diyalog kurabilmek başka bir şey… Şöyle bir örnek vereyim; Gazi Mustafa Kemal Atatürk ümmetten millet, enkazdan devlet, istibdattan cumhuriyet yarattığı o çok yoğun dönemde bile 3 kere İzmir Milli Kütüphanemizi ziyaret etmiştir. Ancak bizim 200 metre uzaklıkta olup kütüphanemize gelmeyen yerel yöneticilerimiz, valilerimiz vardı! Kimseye haksızlık yapmak istemem ama aradaki fark bu aslında. 3 yıl içinde kütüphanemize Abdül Batur başkanımız 20 defa, Tunç Başkanımız 15 defa gelmiştir.

İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya yerle bir olmuştu ama savaş sonrasında çok kısa bir sürede mucizevi şekilde kalkınmışlardı. Alman Şansölyesi Konrad bu mucizeyi, “Biz işe tiyatro ve kütüphane binalarımızı onarmakla başladık” diyerek açıklamıştı. Yani kütüphaneler sadece bir kütüphane değildir… Kütüphaneye değer verirseniz sanatı da sanayiyi de kalkındırır. En azından o kalkınmanın en önemli enstrümanlarından biri olur.

Bu anlamda her iki başkanımız da sanat, tarih ve kültür konularında çok duyarlılar. Bu tabii kentin çok büyük bir şansı… Çünkü artık kentler sadece sanayiyle, turizmle kalkınamıyor. Bunların hepsi bir araya gelince anlamlı oluyor. O yüzden de yerel yönetimler, yerel basın, yerel sanat dinamikleri kentin gelişimi için çok önemli.


‘DAHA ÇOK ÇALIŞMALIYIZ’

Yerel evet çok önemli ama bugün Türkiye’de ne yazık ki merkezi yönetim çok daha güçlendirilmiş durumda. Neredeyse tüm yetkiler tek bir kişinin elinde…

Doğru söylüyorsunuz… Ben İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum. Öğrenciliğimizden beri yerinden yönetim ile merkezi yönetim arasındaki güç ayrılığını tartışırız. Pek çok Avrupa ülkesinde, hizmetin çabuk olabilmesi ve demokrasinin işlerlik kazanabilmesi için yerinden yönetimin gücü arttırılırken Türkiye’de tüm yetkileri bir kişide toplamış vaziyetteyiz. Türkiye’nin çok büyük sorunları var; yasama, yürütme, yargı, basın, üniversiteler adeta çalışamaz durumda çünkü en temel siyasi sorunumuz yetkilerin bir kişinin elinde toplanmasıdır.

İşte buna karşı da yerel dinamiklerin çok çalışması gerekiyor. Çünkü sadece kenti değiştirerek değil kentliyi de olumlu yönde değiştirerek bir şeyleri başarabiliriz. İzmir bu anlamıyla da bu dönemde çok şanslı…

‘KONAK, İZMİR’İN MİSAFİR ODASIDIR’

Neler yapılıyor peki bu anlamda İzmir’de?

Tunç Başkan ve Abdül Başkanımızın kente dair en temel yaklaşımı şu; yaşam hakkı her şeyden önemlidir. Bu yüzden de ilk öncelikleri kentsel dönüşüm. İnsanlar güvenli evlerde yaşamalı… Bununla birlikte kente ve tarihe sahip çıkmak da çok önemli çünkü değerini bilmediğiniz şey sizin değildir. Sadece Konak’ta 4 bine yakın tescilli bina var. Konak Belediyesi de pek çok tarihi yapıyı restore edip onu yaşayan bir alan haline getirmeye, işlevsel kılmaya çalışıyor.

Örneğin, Kestelli olarak bilinen bölgede 19. yüzyılda inşa edilen ve dönemin mimari özelliklerini barındıran 3 katlı tarihi Yemişçizade Konağı’nın restorasyonu tamamlandı. Tarihi konak, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Konak Belediyesi iş birliğiyle İzmir'in kurtuluşunun 100’üncü yılına yakışan bir Kurtuluş Müzesi’ne dönüştürülüyor.

Öte yandan Konak’ı hem gün içinde milyonları ağırlaması hem de turistik bölge olması sebebiyle İzmir’in misafir odası olarak tanımlıyorum. Dolayısıyla Konak’ın her anlamda tüm İzmir’e karşı sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Başka şehirden bir misafiriniz gelse mutlaka Konak’ta, Alsancak’ta, Kordon’da, Kemeraltı’nda gezmeye çıkarıyorsunuz değil mi? O zaman bu misafir odası evimizin en güzel yeri olmak zorunda… Ayrıca kruvaziyer gemileri de artık İzmir’e gelmeye başladı. Ancak o gemilerin gelip hemen gitmemesi gerekiyor. En azından bir gün turistleri misafir etmeliyiz burada. Bu anlamda Konak’ta binasıyla heyecan yaratacak çok güzel bir Modern Sanatlar Müzesi yapmalıyız. Hemen arkasında Sanatçılar Parkı yaratmalıyız. İçinde nefis heykellerin ve peyzajın olduğu bir parkı düşlesenize… Havra Sokağı’ndan Agora’ya Kadifekale’ye kadar hepsini içine alan, hikâyesi olan bir yürüyüş parkuru yapılabilir. Kemeraltı, restoranlarıyla ve sokak sanatçılarıyla 7 gün 24 saat yaşayacak bir alan haline dönüştürülebilir. Bu saydıklarımın hepsi projelendiriliyor… Bu konulara iki başkanımız da çok kafa yoruyor ve aynı dilden konuşuyorlar.

‘KUTUPLAŞTIRAN ANLAYIŞ DEĞİŞMELİ’

Devlet de bu konularda sorumluluk almalı diye düşünüyorum. Yerel yönetimlerin temel belediyecilik hizmetlerinin ötesine geçebilmesi için bütçelerinin arttırılması noktasında hükümete görev düşüyor değil mi?

Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri çok ciddi kutuplaşmanın içinde olmasıdır. Bunu bilinçli bir politika olarak yaptılar. Alevi-Sünni, sağcı-solcu olarak yıllarca ayrılmaya çalışılan toplum şimdi de sizden-bizden denilerek partilere göre ayrıştırılıyor. Dolayısıyla günlük yaşama da aynı gözle bakıyor iktidar! Muhalefetten olan bir belediyeyle kendi partilerinden olan bir belediyeye davranışları aynı değil. Ancak unuttukları bir şey var ki bir kentin parlaması Türkiye’nin parlaması anlamına gelecektir. O yüzden kendi iyilikleri için de önce bu kutuplaştıran anlayıştan vazgeçmeleri gerekiyor.

Teşekkür ediyorum bu söyleşi için son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Konak, İzmir’in kalbidir ve bu yüzden her şeyiyle örnek bir ilçe olmalı, bu anlamda hepimizin yapacak çok işi var. Ama dediğim gibi hem Abdül Başkan hem de Tunç Başkan’ın varlığıyla şanslıyız. Kalbi ve aklı aynı anda çalışan başkanlarımız inanıyorum ki yola devam ettikçe her şeyi tek tek çözeceklerdir.

80 YIL SONRA CHP GENEL BAŞKANI İZMİR MİLLİ KÜTÜPHANESİ’NDE

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, haziran ayının ikinci haftasındaki İzmir programının üçüncü gününde Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’den 80 yıl sonra İzmir Milli Kütüphanesi’ni ziyaret ederek anı defterini imzaladı. “Milli” unvanı taşıyan tek sivil toplum kütüphanesi İzmir Milli Kütüphanesi’ne büyük ilgi gösteren CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ve Konak Belediye Başkanı Abdül Batur da eşlik etti. 1912 yılında kurulan kütüphanede Türkiye’de basılan bütün yazılı ve basılı yayınların yanı sıra yaklaşık 1,5 milyon kitap, 4 bin civarında el yazması bulunuyor.

Kütüphanenin 110’uncu yılı anısına şeref defterini imzalayan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, deftere şunları yazdı: “Bu kütüphanede gelecek kuşaklara devredeceğimiz bir hazine yatıyor. Kütüphaneyi kuranlara bugününe kadar yaşatanlara minnet borçluyuz.”

Tarihi kütüphaneyi Mustafa Kemal Atatürk üç kez ziyaret etmiş ardından CHP Genel Başkanı sıfatıyla son olarak 1942 yılında İsmet İnönü ziyaret etmişti. Öte yandan 110’uncu yıl anısına kitaplaştırılacak şeref defterinin içerisinde Kazım Karabekir’den, Sabahattin Ali’ye, Yahya Kemal’e kadar birçok değerli ismin notu yer alıyor.

Editör: Haber Merkezi