Foça’nın yaşayan belleği, Yerel Tarih Araştırmacısı, Turizmci ve Yazar Sebahattin Karaca, okurları bir kez daha Ege’nin bu kadim kıyı kentine götürüyor. Çok beğenilen “Ceketim Foça’da Kaldı” ve “Aliağa’nın Antik Kentleri” kitaplarının ardından, Karaca’nın Foça üzerine kaleme aldığı ikinci kapsamlı eser “Kadim Foça”, Biz Kitap etiketiyle yayınlandı. İzTV’de Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’in konuğu olan Karaca, Foça üzerine yazdığı ikinci kitabı Kadim Foça; Mor Kentin Hikâyeleri kitabına dair konuştu,

Foça tarihine ışık tutan nitelikte bir çalışma olduğunu söyledi. Yazma merakının ortaokul yıllarından beri olduğunu ifade eden Karaca, “Lise yıllarımızda gazete dahi çıkarmıştık. Ancak hayata atılınca sadece yazmakla ayakta kalınmayacağını öğrendik. O yüzden uzunca bir süre yazmayı çizmeyi kenarda bıraktım. 50 yıldır âşık olduğu turizm işiyle uğraşıyorum ona yoğunlaştım. Yaklaşık 20 yıldır da yazıyorum. Öncelikle tanıdığım yerleri yazarak başladım. Foça’yı çok seviyorum. O yüzden 2-3 kitap Foça’yı anlatmak için az kalır” dedi.

İmamoğlu'ndan İzmir'e mesaj: Her zaman ve her yerde önce adalet!
İmamoğlu'ndan İzmir'e mesaj: Her zaman ve her yerde önce adalet!
İçeriği Görüntüle

Foça'nın 100 yılı

Kitapta 28 hikâye olduğunu aktaran Karaca, Foça’nın 100 yıl içinde yaşadıklarını anlattı, Karaca, “Önceki kitabım olan Ceketim Foça’da Kaldı’da sadece Foça’nın içini değil, son 100 yılda Foça’nın içinde yaşayan insanları ve ailelerinin hikâyelerini anlattım. Oysa bu kitapta Foça’nın son 100 yılda neler yaşadığını anlattım. Her hikâyede de farklı bir mesaj vermeye çalıştım. Foça sıra dışı bir yer ve önce yetki sahibi olanların Foça’nın dününü-bugünün bilmeliler, ona göre yönetmeliler. Son 100 yılda çokça kaymakam, belediye başkanı gelip geçmiş. O kadar yokluk içerisinde muhteşem hizmetler vermişler. Ortak yanlarına baktığımda vatansever olduklarını görüyorum. Diliyorum ki Foça’da atanmışlar da seçilmişler de öncelikle vatansever olsunlar. O zaman imkânlar kısıtlı olsa bile güzel hizmetler verirler. Umarım Foça, geçmişte olduğu gibi bugün de o bilinçle yönetilsin. Bu talebim de kendim için değil, Foça için” şeklinde konuştu.

Karataş'ın ilginç hikayesi

Kitaptaki ilginç hikâyelerden biri olan ‘Karataş hikâyesi ve efsanesi’ne değinen Karaca, “Şimdiki garaj bölgesinde büyük bir Karataş vardı. Günü birinde benim de meclis üyesi olduğum bir dönemde bir meclis toplantısında dönemin belediye başkanı Karataş bölgesinin kötü şekilde toplandığını ve bu kötü durumun giderilmesi için ‘Öyle bir şey yapalım ki bu Karataş efsaneye dönüşsün’ dedi. O zaman çok çalışkan bir belediye çalışanımız vardı. Şeref sözü verdirdik ve taşı bizim dahi hiç kimsenin bilmeyeceği bir yere götürmesini istedik. Bir gece o Karataş’ı götürmüş ve kimse nereye sakladığını asla öğrenemedi. Şu anda ona ne olduğunu kimse bilmiyor. Bu şekilde Karataş’ın hikâyesi efsaneye dönüşmüş oldu” ifadelerini kullandı.

"Sıra dışı zorluklar yaşandı"

İkinci Dünya Savaşı döneminde yaşanan zorluklara da yer verdiğini dile getiren Karaca, “Her şey Duyun-i Umumiye ile başladı. Onun müdürü tuz ticaretinin sevkini idare ediyordu. Tuzla’dan çıkan tuz neden Foça’dan gitsin? Çünkü Geniz alüvyonlar nedeniyle kapalıydı. Büyük gemiler girip çıkamıyordu. Bu yüzden tuzun altı sığ gemilerle ya da develerle Foça’ya gelip oradan büyük gemilere yüklenip yurt dışına gitmesi gerekiyordu. Böylelikle 1870’lerde Foça’da Osmanlı’nın güzel limanlarından biri yapıldı. O sırada tüm Osmanlı’da sıkıntılar yaşanırken Foça’da bir refah vardı. Çünkü ticaret yapılıyordu. Öyle bir ticaret başladı ki, günde yaklaşık 10 gemi, yılda 3 bin gemi geliyordu. Küçücük bir kasaba olmasına rağmen icra ve ticaret mahkemeleri var. Zenginlik bakımından kentte ciddi bir ilerleme varken 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte Ankara’da hükümet bir karar alıyor ve Foça’ya deniz, hava ve kara yoluyla girmek yasaklanıyor. Böyle olunca da gemiler gelemiyor ve ticaret duruyor. Böyle olunca da 1930’da Foça’da esnaf birleşerek 2 uçak alıp THK’ya bağışlarken, 1939’da ekmek mücadelesi vermeye başlıyor. 500-600 hamal aileleriyle birlikte göç etmek zorunda kalıyor. Yani ciddi bir fukaralık başlıyor. Bu durum 1967-68’lere kadar sürüyor. Ta ki Fransız Tatil Köyü açılana kadar. Başlangıcı güzel ama sonu hüzünlü bir hikâye. Türkiye İkinci Dünya Savaşı’na girmedi ama Foça acısını çok çekti. Hikâyede bunu anlatmaya çalıştım” açıklamasında bulundu.

"Mor renk Foça'nın kimliği"

Foça ve mor renk arasındaki ilişkiye de değinen Karaca, şunları söyledi: “Kent kimliği açısından en önemli meşe konu bu. Her kentin kimliği olmalı. Bu kimlik bazen tarih olur, eserler olur, heykel olur. Bizde de renk kimliği bakımından mor çok önemli. Neden? Elimde bir sandık dolucu Almaca yazılmış tarih kitapları var. Her birinde arkaik dönemde mor rengin elde edildiği yazıyordu. Bu beni çok heyecanlandırdı ve bunlara derinlemesine okuyup araştırmaya başladım. 2014’ten beri de azıyorum bu konuyla ilgili. Her ne kadar yazılarımda kaynak göstersem de ille de somut bir veri, kanıt istiyordu insanlar. Bu bağlamda Foça’da yapılan kazıları da sıkı takip ediyorum. 2 buçuk sene önce Küçükdeniz bölgesinde bir kazı başlamıştı. O kazıda da 4 katman bulundu. Kazı yapılan yerde, 2 bin 500 yıl önceye ait 3 adet mor renk üretim atölyesi bulundu. İnanın altın bulmuş kadar sevindim. Çünkü yazılarımın artık bir dayanağı var. Yakın zamanda yayınlanacak sanıyorum. Yıllardır mücadelesini verdiğim Foça’nın moru ile ilgili yazılarla ilgili somut bir kanıt oldu. 9 metrekare yerde 1 metre yüksekliğinde mureks salyangoz kabukları bulundu. Mor rengi bu salyangozun sıvısından elde ediyorlar. Çok sayıda mureksten yalnızca 1 gram elde ediliyor ama o 1 gramla onlarca elbise boyanabiliyor. Çok da kıymetli bir renk sadece soylular giyebiliyor. Mesela sadece kral tam mor giyebiliyor, eşi yarım, çocukları ise çeyrek boyutta giyebiliyor. Rütbe gibi bir şey. Halkın kullanması ise yasak. Eğer tarihte mor renk Foça’da üretilmişse o tarihinden gelen bu durumu değerlendirmek lazım. Foça’nın birçok noktasında, sokaklarda çokça yerde kullanılabilir. Foça’nın renk kimliğinde de yerini bulmuş olur.”

"Döviz baskısı turizmi engelliyor"

Öte yandan 50 yıldır turizmcilik yapan Karaca, Foça’nın turizmine dair de şu açıklamalarda bulundu: “Ankara’da yatılı okudum. O kadar sıkıntılı bir dönemde yoklukta devlet bize tüm olanakları verdi. Mezun olunca da ülke turizmine katkı sunmamız istendi. İşte vatanseverlik bilinciyle bir şeyler yapabilmek adına Foça’da küçük bir yer işletmeye başladım. Bugün 50 yılımı tamamladım. Çevremizde savaşlar, krizler, korona gibi bir sürü sorun yaşadık. Uluslararası turizm her zaman güzel gitmedi. İnişler çıkışlar gördük ama hepsi geçti gitti. Ancak bu son yılda biraz krizin olduğunu söylemek gerekir. Bu krizin ana sebebi de dövizin baskılanması. Örneğin bir odayı 3 sene önce 100 euroya verip para kazanıyordunuz, şimdi ise 140 euroya verip kazanamıyorsunuz. Çünkü dışarıda hayat çok pahalı. Bu yüzden uluslararası alanda rekabet edemez olduk. Yunanistan gibi ülkelerde döviz baskılanmadığı için daha ucuza geliyor. Sorun buradan çıktı. Bir de ekonomik kriz var, bunu kabul etmek lazım. Eskiden 15 gün tatil yapanlar bu sene 1 haftaya düşürdü, bir hafta yapanlar 3 güne düşürdü. O yüzden bu sene bir zorluk yaşıyoruz. Önümüzdeki 6 içerisinde döviz hakkını bulur ya da faiz düşerse yani ekonomi biraz canlanırsa bu kötü durum düzelebilir.”

Kitapta neler var?

  • Foça Ortaokulu’nun simge ağacı ve kazıların öyküsü
  • Kozbeyli’de düğün gelenekleri ve “ayakkabı çaldıran sağdıç” anlatısı
  • Osmanlı’dan günümüze Foça Belediyesi'nin evrimi
  • Foça’nın kurtuluş gününe dair tanıklıklar
  • Buzhane'nin ve Balık Hali’nin hikâyesi
  • 1960’ların Foça’sında gündelik yaşam
  • Taş evlerin ardında gizlenen aşk ve mübadele hikâyeleri
  • Foça Tatil Köyü’nün nasıl kurulduğuna dair detaylı belgeler ve tanıklıklar

Muhabir: NİL KAHRAMANOĞLU