Türkiye’de kadına şiddet en önemli sorunların başında yer alırken, koruyucu tedbirlerin alınmaması sorunu derinleştiriyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin ardından ülke genelinde kadın cinayetleri daha da arttı. AKP’nin ‘Aile Yılı’ olarak ilan ettiği 2025 yılının ilk 7 ayında 167 kadın cinayeti, 175 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti.
İzmir’de bir kadının can güvenliği yok
İzmir’de de bir kadının can güvenliğini tehdit eden olaylar yaşandı. İzmir’de yaşayan ve boşandığı Ü.K.’den uzun zamandır, boşanma sonrasında da şiddet gördüğünü belirten M.A., son olarak 17 Temmuz 2025 tarihinde Ü.K.’nin evi basarak kendisini öldürmeye çalıştığını söyledi. Boşanma öncesi de pek çok kez şiddete uğradığını aktaran M.A, tutanaklarda geçen ifadelerinde yaşadıklarını şöyle anlattı: “Evliliğimizi bitiren de yine böyle öldürmeye teşebbüse dayalı, bıçaklamaya dayalı olaylar olmuştu. O olaydan sonra boşanma işlemlerini başlattık. Çekişmeli başlamıştı, sonrasında anlaşmalı boşanmaya döndü. Boşandık, ancak asıl sorunlu dönemim boşandıktan sonra başladı. Yani ortalama üç yıl sürekli tehditler, işten çıkarılmamı sağlamaya çalışmalar, sosyal çevremi tehditle hakaretle bastırmaya çalışma, beni yalnızlaştırmaya çalışma gibi şeyler yaptı. Oğlum üzerinde sıkıntı çıkardı, oğlumu kaçıracağıyla tehdit etti. Zaten benim can güvenliğim boşandığım günden itibaren hiç yoktu. Sürekli bir baskı vardı.
Ceza almadıkça cesaretlendi
Bu şahsın derdi şuydu ya barışacağım ya öleceğim. İki seçenek sunuyordu bana. 3 sene böyle savaş halinde geçirdik. Defalarca şikâyetçi oldum, defalarca uzaklaştırma kararı alındı ama bütün bu şikayet ve uzaklaştırmaların sonucunda hiçbir cezai yaptırım almadı. Almayınca da durum artık daha da şiddetlenmeye başladı çünkü ceza almadıkça cesaretlendi. Hatta olayı artık alaya almaya başlamıştı, ‘Neden bana boşu boşuna zaman harcatıyorsun. Alt tarafı gidip emniyette bir saat sohbet edip dönüyorum’ demeye başlamıştı. Sürecimiz böyle devam etti. Bir sene kadar ılımlı bir sürecimiz oldu. O da yine benim çabalarımla, ‘Oğlumuz var böyle olmaz orta yolu bulalım, anne baba günleri, yapalım, programlar yapalım ama bu tansiyon artık düşsün’ diye düşündüm. Çünkü işim, aile hayatım etkileniyor. Çocuğumun etkilenme ihtimali çok yüksek. Nitekim o bir yıl onun huyuna giderek bir şekilde devam etti. Ancak bu onun istekleri doğrultusunda hareket ettiğim sürece böyle devam etti. Onun isteklerinin dışında bir şey yaptığım zaman yine bir kaosa dönüyorduk. Bu sırada oğlumun resmi vekaletini almak için beni ahlaksız kadın durumlarına düşürmeye çalıştı. Muhatap olduğum selam verdiğim, oturup konuştuğum herkesle adımı çıkarmaya çalışmalar, bu hem iş yerimde hem sosyal hayatımda bu tarz şeyler yaptı. Burada da amacı beni ahlaksız kadın olarak göstererek çocuğumun vekaletini almak.”
17 Temmuzda öldürmeye teşebbüs etti
Tutanaklarda geçen bilgilere göre son olarak 17 Temmuz tarihinde Ü.K. tarafından bıçaklı saldırıya uğradığını kaydeden M.A. şunları söyledi: “En son olayın olduğu günün gündüzü yine aradı beni, yüz yüze görüşmek istediğini hatta gidip iş yerinden istifa edeceğini söyledi. Ben bunu duyunca zaten anladım ki kesinlikle kafasında planlı programlı bir şeyler var. Yine kabul etmedim, ‘Yüz yüze görüşeceğimiz tek yer karakol’ dedim. İş çıkışı karakola gidip şikayetçi oldum. Can güvenliğimin olmadığını söyledim ve uzaklaştırma kararı talep ettim. O zaten ben karakoldayken sürekli arıyordu. Karakoldan çıktıktan sonra telefonu açtım, oğlumla görüşmek istediğini söyledi ben de şu an müsait olmadığımı, eve geçince arayıp konuşturacağımı söyledim. Kapattıktan sonra tekrar aradı ve bu defa daha sinirli bir şekilde oğluyla görüşmek istediğini söyledi ve küfürler etmeye başladı. Ben de ‘Bu halinle zaten çocuğumla seni görüştüremem. Sakinleş kafan yerine gelsin sonrasında ararsın konuşursun’ dedim. Ardından taksiye bindim eve gitmeye çalışıyordum. Tekrar aradı ve ‘Oğlumla görüştürmüyor musun?’ dedi. ‘Görüştürmüyorum’ dedim. ‘Bekle o zaman geliyorum’ dedi. Bunun üzerine ailemi aradım, ablama oğlumu üst kata çıkarmasını söyledim. Ü.K’nin geleceğini ve kapıda kargaşa çıkaracağını, bunlara oğlumun duymamasını söyledim. Eve geldiğimden birkaç dakika sonra çok şiddetli bir kapı çalma hatta çalma değil tekme sesi duydum. O an panikle aklıma KADES geldi, KADES’e bastım. İkinci tekmede zaten kapının açıldığını duydum. Salonda annem babam ve ben vardık, üst katta kardeşlerim ve oğlum vardı. Ben annem ve babama zarar gelmesin diye doğrudan onun karşısına çıktım. Hızla önüne gittim. Karşılaştığımızda zaten bir eliyle doğrudan boğazımı tuttu, sıkarak duvara doğru sıkıştırdı. Diğer elinde de bıçak vardı. Nefes alamadığım, konuşamadığım için yapabildiğim tek şey diğer elini iki elimle tutmaya çalışmak oldu. Yani o anı anlatamam, işin gerçeği şu ki çok çaresiz bir durumdaydık. Çok daracık bir alanda yanımda annem ve babam; ben, Ü.K. ile boğuşma halindeyim. Bir elini tutmaya çalıştım. Gücüm yetmiyor, konuşamıyorum, nefes alamıyorum, sadece bıçağı kendimden uzak tutmaya çalışıyorum ama uzaklaştıramıyorum da yani ölmem an meselesiydi. Babam herhangi bir şey yapamıyordu çünkü herhangi bir harekette beni kaybedeceğini biliyordu. Yapabileceği tek şey ‘Oğlum yapma, oğlun burada’ diye onu durdurmaya çalışmaktı. Yalvarıyordu yani işin gerçeği. O sırada bizimkilere doğru yönelmeye çalışınca ben sadece onlara doğru arkamı dönüp onları uzak tutmaya çalıştım. Artık umudu kesmiştik yani ben kendimden de kesmiştim babam da benden kesmişti umudu. Yani kurtulma durumum yoktu o an içinde. O an sadece bir ara kendimden geçer gibi oldum çünkü artık nefes alamamaya dayanamadım. Sonra bir baktım bıraktı boğazımı ve ben o boşlukta kurtardım kendimi elinden. O arbedede dış koridora doğru gitmişiz zaten. Sonra evin çıkışına doğru kendisi gitti. Tabii annem bu boğuşma sırasında balkona çıkıp yardım çağırıyor, abimi çağırıyor. Bizi öldürmeye çalışıyor polis çağırın diye. Dışarıya çıkınca önünü akrabalarım kesti, elinden bıçağı almaya çalıştılar. Sonra bir karışıklık arbede yaşandı. Biz orada yapabildiğimiz tek şey evimizin erkeklerini tutmaya çalışmaktı çünkü artık kimsenin başına bela oluşmasını istemiyorduk. O çıksın gitsin ve artık bitsin istiyorduk. Yani o süreçte hatırladığım tek şey kuzenimi tutmaya çalıştığım. Sonra polis geldi ve 1 saat önce ifade verdiğim karakola bu defa bu şekilde gittim. Şikâyetçi olduk.”
7 Ağustos tarihinde salıverildi!
Yine tutanaklarda, Ü.K.’nin canına kast etmesine rağmen 7 Ağustos tarihinde salındığını ifade eden M.A. şu ifadeleri kullandı: “Yani ne mantıkla bu tahliye kararı verildi açıkçası aklım almıyor. Dün tahliye kararını duyduktan sonra biz sabaha kadar gözümüzü kırpmadık yani artık öldürmede, şiddette, ev basmada, her türlü şeyde kendini göstermiş çok rahat yapabilen bir adamı tekrar bizim üzerimize saldılar. Yani bunun ne hukukla ne insanlıkta adı olabilir. Ben 4 senedir bu mücadeleyi veriyorum. Ailemi korumaya çalışıyorum, çevremi korumaya çalışıyorum, çocuğumu korumaya çalışıyorum, kendimi korumaya çalışıyorum. Devletin beni ciddiye alabilmesi için benim ölmem mi gerekiyor ben bunu bilmiyorum. Bu ikinci bıçaklama teşebbüsü; ilkinde kurtuldum, ikincide bu şekilde kurtuldum ama bunun bir üçüncüsü olduğunda kendimi bu şekilde ifade etme şansımın olabileceğini düşünmüyorum. Ailemin de kendimin de çocuğumun da böyle bir hayatı hak etmediğini düşünüyorum, hak edecek hiçbir şey yapmadık. Ama artık koruyamıyorum. Benim ailem de akrabalarım da arkadaşlarım da sıkıntı çekiyor ve devlet gözünü kapatmakta ısrar ediyor. Ben görünür olmak için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Düne kadar beni öldürmeye çalışan adam tahliye edildi ve neden tahliye edildiğini bilmiyorum. Bugün bir saat sonra bu defa makinayla gelip benim evimi bastığı zaman bir katliam oluşturduğu zaman mı çalışmaya başlayacak devlet. O zaman başlayacaksa devletin ne anlamı var ben onu da bilmiyorum. Ben öğretmenim eğitimciyim, çocuklarımıza hukuk sistemini anlatıyorum. Anlattığım şeye artık kendim inanamıyorum. Ben bu duruma geldim.”
Karara itiraz edildi: Sanık acil tutuklanmalı!
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun avukatlığını yürüten ve aynı zamanda mağdur M.A.’nın avukatlığını üstlenen Nevraz Sığın, karara itiraz ettiklerini söyledi. Sanığın derhal tutuklanması gerektiğinin altını çizen Sığın, “Karara itiraz ettik. Henüz karar verilmedi. Yeniden tutuklanmasını talep ediyoruz. Bu davalarla ilgili kamuoyuna ihtiyacımız oluyor. Müvekkilimin gerçekten can güvenliği yok. Daha önce de defalarca uzaklaştırma kararı alınmış, şikâyetçi olunmuş ancak bu sanık bir şekilde beraat etmiş. Bunu anlamak mümkün değil. Sanığın defalarca müvekkilimin can güvenliğine saldırıda bulunduğu ortada. Bu iş basit bir tehditten ibaret değil. Bu şahsın dışarıda gezmesi müvekkilim için can güvenliği riski oluşturuyor. Bu kadının ölmesi mi gerekiyor ki bu kişi artık cezaevinden çıkmasın. Yarım bıraktığı işi bitirsin diye mi bıraktı hakimlik biz gerçekten merak ediyoruz” ifadelerini kullandı.