19-25 Mayıs tarihleri arasında Buca Belediyesi tarafından Hasanağa Parkı’nda düzenlenen 1. Buca Kitap Günleri kapsamında onlarca yazar, okurları ve sevenleriyle buluştmaya devam ediyor. “İfade Özgürlüğünün Önündeki En büyük Engel İktidar mı?” söyleşisinin moderatörlüğünü yapan Halk tv’den gazeteci Hilal Yağız'ın konukları gazeteci Ozan Gündoğdu ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi oldu. Çok sayıda katılımcının izlediği söyleşide toplumun ve gazetecilerin ‘ifade özgürlüğü’ ön plana çıkarken, baskıların sonuçları da konuşuldu. Moderatör Hilal Yağız, “İktidarla ilgili sabahtan akşama kadar konuşabiliriz. 23 yıllık bir dönemde bizlere ne kaldı? Bizlerden ne gitti? İfade özgürlüğü kısıtlamasına bizler ve sizler de mi geldiniz. 23 yıllık bir fanusta yaşamadık ve hayatlarımızı da sürdürüyoruz bu şekilde. Gazeteciliğe bugün düşen görev ve sorumluluk nedir, konularına bakacağız” diyerek söz hakkını konuklara bıraktı.

İfade özgürlüğündeki engelde üç özne

NOW Tv’de Ana Haber sunucusu Ozan Gündoğdu, ifade özgürlüğünün önündeki engelin üç öznesine değinerek “Sorudan anlaşılan o ki soru kendi içinde bir cevap barındırıyor. Bu sorunun sonu soru işareti değil bir ünlem barındırıyor. Sadece iktidar değil, fakat iktidar da işin içerisinde. Türkiye’den 2016 sonrasında iktidar eşittir devlet oldu. İktidarın elindeki aparat aynı zamanda devlet kurumlarıdır. İfade özgürlüğündeki en büyük engel devlet mi? Sadece devlet değil, dar ve geniş anlamda devleti ifade edelim. Bu bir statüko, bir egemenlik gücü oldu. Tüm sorumluluğu devlete yıkabiliriz ama aynı zamanda bakanlıklar ve kurumları da ele alabiliriz. Bu engelleri kategorize edersek üç özne görüyoruz. Birincisi kendisini ifade etmek isteyenlerin sosyal medya üzerinden ifadeyi demokrat kıldı. Tüm insanlar, öznenin birincisi oldu. İkincisi ise biz gazeteciler olduk. İfade edecek kanal bulanlar oldu. Gazetelerde yazanlar, televizyon ve de radyoda çalışanlar olanlar. Üçüncü özne ise devlet oldu. Bu üçünün de ifade özgürlüğünde çeşitli engeller oluşturduğu engeller oldu” şeklinde konuştu.

Neyin suç olduğunu bilmeden yayına çıkıyorum

Gündoğdu, yayına çıktığında neyin veya hangi cümlenin suç olduğunu bilmeden çıktığını altını çizdi. Gazeteci Gündoğdu, “Evrensel bir kural vardır. Suçun ne olduğunu bilmezseniz kimse suçlu değildir. Ben yayına çıktığımda neyin suç olduğunu bilmeden çıkıyorum. Eve döndüğümde acaba söylediğim hangi şeyden rahatsız olacaklarını düşünüyorum. Neyin suç olduğunu bilmeden yayına çıkmak bir gerginlik yaratıyor. Ben 19 Mart sürecindeki birkaç gelişmeyi anlattım. Siz de televizyonda izlediğiniz şeyleri bu çerçevede izleyin. Sabah Özgür Özel bizim kanala canlı bağlanıyor ve ‘bu bir darbedir’ diyor. Bu yüzden akşam ‘CHP Genel Başkanı bunu dedi’ diyoruz. Yüzde 5 sabah, yüzde 5 akşam olmak üzere toplamda yüzde 10 idari para cezası kesildi. CHP genel başkanını bağlamayalım mı? Bağlamazsak tuhaf bir durum olur. Bu en temel gazetecilik faaliyetidir. Bu kişi de siyasi bir açıklama yapıyor. Aramızda RTÜK bizden ne istiyor diye konuşuyoruz. Hangi önlemi alsak? Tümüyle bir siyasi harekettir. Buna yapacak bir şey yok. Fakat bu zamana kadar getirdikleriyle öğrendiklerimiz var. Mayın tarlaları var, buralara girmeyeceğiz. Suriye ile ilgili konuşmayacağız. Konuşursanız mayın tarlasına giriyorsunuz, konuk içinde ‘bunu konuşursa susturmalısınız’ deniyor. Seyirci ise neden konuğu konuşturmadığımızı bilmiyor, reji ise yavaşlatma isteğinde bulunuyor. Bu da televizyonun ayakta kalması için atılan adımdır. RTÜK bu çerçevede eleştirel yayın yapılsın istemiyor. 19 Mart sürecinde bu yapılanlar çok abartıldı” dedi.

Sokak gösterilerini veremedik

Ozan Gündoğdu, RTÜK’ün baskıları üzerine 19 Mart sonrasında sokağa çıkan gençlerin gösterilerini ve protestolarını yayına veremediklerini belirterek “Türkiye’de yayın maliyeti ikiye ayrıldı. Muhalif medya ve iktidar medyası var. İki farklı medya oluşturulmasını kabul etmiyorum. A Haber ve Halk TV aynı değil. Birisi haysiyetine, onuruna sahip çıkmaya çalışırken, diğerinde tetikçilik var. Muhalif medya üzerindeki baskının tarif de yok. Muhalefet kanalları, gazeteleri görevini yerine getirse de bunlar Türkiye’de ticaret siciline kayıtlı parçalardır. Bu sistemin parçası olan yayınlar yapılıyor. Böylesi bir basın var. Bu anlattığım devleti ilgilendiren durumdur. RTÜK’ün içerideki durumunu anlatmak isterim. Nedenini sorduğunuzda ise yüzde 50 fazlasıyla da ikinci ceza geliyor. Muhalefet olsun diye yayın yapmıyorlar bu kanallar. Bu kanallar da para kazanmak istiyor, ayakta kalmak için. Yüzde 10’luk ceza inanılmaz bir maliyet. 19 Mart’tan sonraki sokak gösterilerini veremedik. Verdiğimiz anda ceza geliyordu. Aynı görüntüsü A Haber, ATV verebilir ve sorun çıkmaz” dedi.

10 yıldır -mış gibi yaşıyoruz

Bir haberi ise nasıl verilmesi gerektiği üzerine konuşan Gündoğdu, “Tuhaf olan şu siyasi iktidarın kararları değiştikçe sen de bunlara uymak zorunda kalıyorsun. 22 Ekim’den önce PKK dediğimizde ceza alırken 23 Ekim’den sonra da işler değişti. Suriye haritasını koyuyoruz ekrana. Haritada terör örgütü PYD, YPG yazmadığımızda da bunun sorgulamasıyla ceza yazılıyor. Siyasiler karar değiştirdiğinde bizler de ne yapmamız gerektiğini sorguluyoruz. Bizler yayıncılık perspektifinde ise sürekli tavır değiştirmek zorunda kalıyoruz ve bu da izleyiciye saygısızlık oluyor. Bazı konuları konuşamadığımız oluyor. 2016-17’den sonra Türkiye Cumhuriyeti rejimi tümüyle değişti. Bu haliyle de 10 yıldır -miş gibi yaşıyoruz. Ülkemizde siyasal partiler sistemi var. Türkiye’yi AKP yönetiyor. CHP de var ve AKP ile CHP arasındaki rekabet ‘eşitlermiş’ gibi davranıyoruz. Devletin köklü değişimden sanki hiç tanık olmamış gibi yayın yapıyoruz. Çok açıktır ki Türkiye Cumhuriyeti’nin vardığı yer 2017 ile tek parti sistemidir. Böylesi kolay anlaşıldığı için diyorum. AKP’nin de yönettiği bir devlet yok. Beştepe’den aldığı kararın halkla ilişkileridir. Memleketi de bir çeşit bürokrat yönetiyor ve bunları da biz tanımıyoruz. Onayımız olmadan alınan pek çok karar, tanımadığımız insanlar tarafından alınıyor. Bazı şeyleri konuşamayız ve haberiniz de olmuyor. Bu otosansür ile kendimizi durdurmuş olduk, bu da ifade özgürlüğündeki ikinci engeldir” sözlerini ekledi.

Gazetecilerden taraf olmamız bekleniyor

Gazetecilerin taraf olması istendiğine değinen Gündoğdu, ifade özgürlüğünün üzerindeki üçüncü engeli şöyle açıkladı: “Üçüncüsünü ise siz oluşturuyorsunuz. Siz ise, Türkiye’nin sosyal kamplaşması içinde gazetecilerden taraf olmamız bekleniyor. Ben önce muhalifim ve gazeteciyim. Ben bu mesleği muhalif olarak yapıyorum. Bu kamplaşmada tarafım belli. Bugün İmamoğlu alındı ve Mansur Yavaş’ın da aday olmasıyla alınmayacağının garantisi yok. Topluluğumuzda hain dedektörü misali gezme sorumluluğu başladı. Gerçekten ‘muhalif mi’ sorgulamalı dedektör mü tutuyoruz? Bir yanlışıyla da hain ilan ediliyor. Hiçbir zaman kendimiz yeteri kadar olmuyoruz. En ufak sarsılmada gazeteciye ‘korkak, hain’ etiketi yapıştırılıyor. Programdan sonra aşağı iniyorum her gün mektup geliyor bana, ‘bunu atın’ diye. Sosyal medyada çıkan linçlerin ve kalem tutanların hapse girmesiyle ilgili isteği olanlar var. Bazı insanlar algı mekanizmasını devletle eşitlemiş ve muhalif birinin meydanda kesilmesine ‘devletin vardır bir bildiği’ diyecekler var.”

20 yıl sonrasını konuşuyoruz

İGC Başkanı Dilek Gappi, aynı soruya farklı bir pencere çizmeye çalıştı. Başkan Gappi, 20 yıl sonrasını konuşulduğuna dikkati çekerek “25 yıldır tek yönetime tanıklık edenler var. Yavaş yavaş bugüne geldik ve alıştırıldık. Sadece bu da değil. Kurgulanmış gerçekler çok zor üretilir. Ülkenin 25 yıl sonra nereye geleceğinin planlanması yapılıyor. Barış süreci veya farklı konular eklendi. Ama şimdi tam tersi bir döneme geldik ve aniden konuşamayacağımız konuları konuşmamız istendi. Aslında 20 yıl sonrasını konuşuyoruz. Eskiden yakın geçmişte gazeteler vardı. Şimdi ise televizyon kanalları ve internet siteleri var. Bunlarla birlikte gazeteler birkaç gözden geçiyordu, doğrulanıyordu. Şu anda doğruluğuna emin olabileceğiniz yayın anlayışı çok azaldı. Birkaç kanaldan takip ediyorsunuz ve gittikçe daralıyor. Görevimiz ‘hakikat mücadelecisi, hakikat savaşçısı’dır. İktidar ne derse desin, muhalefet ne derse desin bizleri ilgilendirmez. Hukuk diye bir şey yok. Her şey hukuksal görünüyor çünkü ortada hukuk yok. Ve bu sebeple de baskı var. Asıl mesele, gerçek neyse o konuşulmalı. Ama bir şey var ki artık Türkiye’de sorgulayan kitleler biraz daha cesur oldu” dedi.

Ezberler yıkılmak içindir

Başkan Gappi, “Gerçeğin peşinde hepimiz koşmalıyız. Biz ‘arkadaş Türkiye’de maaşlar belli, işsizlik bell, ev kiraları elli, yaşam bu kadar pahalı peki bana neden başka gerçekliklerle ilgili başka dünya sunuyorsun?’ sorgusu bizim görevimiz. Kimisi RTÜK cezalarıyla karşımıza çıkıyor. Tüm bilgi kirliliği içerisindeyseniz hepimizin bir noktaya ve hakikatin peşinde gideceğiz. Aşama aşama planda ise bir otosansür çoğaltılır. Medya ayrılmıştır ve ezberler de yıkılmak içindir. Hakikat için biraz daha cesur olmalıyız. Bundan daha başka çaresi ve çözüm yok bu noktada basın çok farklı süreçten geçti. Dijital medya bizleri başka bir noktaya itti. Telefona bakıp güven duyuyorsunuz. Kanallarda ise bilgiler belirli bir noktaya kadar gidiyor. Gerçekliği sürekli gözardı ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, yarı başkanlığa geçince, ABD’nin yüzde kaçı olduğumuzla da ilgisi yok. Yaşayarak gördük ki bilerek yazılmış bir senaryo. Çünkü devlete olan saygı iktidara olan sorgulama karıştırılmak istendi. Tablomuz işte bu. Birincisi birbirine dokunmayan, tutunmayan ve birbirine sahip çıkmayan örgüt ve insanlar parçalanmaya mahkumdur. Doğrunun peşinden gidenlere tutunmalıyız. Kimin aklına gelirdi ki 32 yıllık diploma iptal edilecek. Ve sonrasında da 32 ayrı soruşturmayla hangi gerekçeyle iptal edilmesini sorgulayan bir ülke olduk. Bedel var. Bu mesleği seçtiğimize göre buna da ‘evet’ diyeceğiz” ifadelerini ekledi.

Gazeteciler kurtarıcı değil

Gündoğdu, gazetecilerin yerine halkın bir kurtarıcı olduğunun altını çizerek şunları söyledi:
“Her şey karşıtlığıyla ortaya çıkıyor. Halk TV üzerinden aldığımız tepkilere baktığımda ‘bu memleketi siz kurtaraksınız’ deniyor. Bu memleketi oysaki gazeteciler değil siz kurtacaksınız. Gazetecilerin böyle bir sorumluluğu yok. Muhalif halk kesimlerinde benim bir sorumluluğum yok, tek bir kör kuruş sorumluluğum yok. Gazetecilik bir şeyleri değiştirmek değildir. Politik bir mücadele değildir. Temel vazife teşhirdir. Bu olanı gösterip tepkisi de halka kalıyor. Bu duygunun değişmesi ve mücadelenin vekaletinin de değişmesi gerekiyor. Bunu yapmamalıyız. Öznesi gazeteci değil sizsiniz. Bu düzen bizleri o kadar aşağıladı ki, halk kesiminden kimseye kızılmaz. Vatandaş da kendini değersiz hissettiği için ’22 bin lira neyine yetmiyor’ diyor. Ne olursa olsun bizi bir kültür savaşına sokup birbirimizle didiştiriyorlar. Bu çözüm süreciyle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. Üç adam (Devlet Bahçeli, Erdoğan, Abdullah Öcalan) kanaati oluşturuluyor ama hiçbir şey bilmediğimiz konular hakkında halkı birbirlerine düşürülüyor. Bu süreçte birbirimizle didişeceğimizde ne olacak bilgisi verilmeli. Gazetecinin görevi yetkili kişiye soru sorması lazım ‘neden bu sürece girildi?’ diye. Ama o uçağa binen gazeteciler bu soruyu sormuyor.”

Sorumluluk yükü

Gündoğdu, yurttaşın sorumluluk alması gerektiğine değindi. Yerel ve ulusal gazetelere abone olarak destek olunması gerektiğine değinen Ozan Gündoğdu, “Sizlerin sorumluluk hissetmesi lazım. Sizin yerinize kimse mücadele etmiyor. Ne yapılabilir, tabii her şey yapılabilir. En basit ise gazeteciler zor şartlarda çalışıyor. Televizyona çıkınca fark ettim. 2017-18’de bir haber üzerine konuk oldum. Çıktıktan sonra sosyal medyaya iki mesaj geldi, ‘kiramı ödeyemiyorum abi yardım eder misin’ diye. Ben de asgari ücret alıyordum o tarihte. Gazeteciler zannedildiği gibi paralar kazanamıyor ve üzerine atılan çamur da ‘paraları götürüyorlar’ oluyor. Oysaki öyle bir şey yok. Onlar da aynı sınıfın insanlarıdır. Gazeteciler işçi memur çocuğudur. O halde bize ne düşer? Halka ne düşer? Örnek vereyim BirGün gazetesine, Evrensel, Halk TV, Sözcü gazetesinin abonesi olup destek verin. Yerel gazetelere de abone olun ve onlar bunu gördüklerinde motive oluyor. Gazeteciler ise motive olarak işini yapabiliyor. En az bu yapılabilir. Abone olmak heleki emekliler için ne kadar zor? Bir araya gelinmeli. Sendika, örgüt ve diğerleriyle bir araya gelmeli. Halkımızın tüm partiler dahil halk sorumlu değildir. Halkımızın sorumluluğu yok. AKP-CHP’li ve DEM Partili gibi birbirine düşürüyorlar. AKP ve MHP’lilerle dost olabiliriz. Dost olmak derken, bilinç götürmek değil. 85 milyondan oluşuyoruz. Birbirimizden benzerliklerimiz, farklılığımızdan çok fazla. Kültür savaşını buraya sokan siyasi iktidar sorumludur. Bu savaştan çıkmazsak çocuklarımızdan beddua alırız” şeklinde konuştu.

İzmir'de akıl almaz olay: Önce tehdit etti sonra canına kastetti
İzmir'de akıl almaz olay: Önce tehdit etti sonra canına kastetti
İçeriği Görüntüle

Dilek Gappi'de basına sahip çıkma çağrısı

Son olarak İGC Başkanı Dilek Gappi, basına ve hakikate sahip çıkılması gerektiğine değindi. Gappi, “Ortak kesişmelere bakmalıyız. Tam olarak hayatın, yaşamı belli. Esnafıyla, her şeyiyle tüm insanlar var karşımızda. Temel noktalarımıza bakalım. Sıkıntı duyduklarımız konularda sesimizi biraz daha yükselteceğiz, karşı çıkmak ise birbirine tutunan insanların destek olması lazım. Basın aynadır. İktidarlar, her şeyi farklılaştırır ve kendini bambaşka bi noktaya koyarak kendini halkın üzerinde bir güçmüş gibi gösterir. Yüreği duyarlı, kendi geleceğinden ve halkın geleceğinden kaygılıdır. Belirli noktalarda yan yana gelmeyi daha çok bilmeliyiz. Sosyal demokratlar birbirlerinin ayağından çeker. Gençlere biraz daha doğru bir ülke bırakmalıyız. Belirli şeylerde de gençlerin karşısındaki milyonları kimse görmezden gelemez. Basına sahip çıkmak, hakikate sahip çıkanların yanında olmalıyız” şeklinde dile getirdi.

Muhabir: TURGAY KILIÇ