Deprem bu ülkenin gerçeği. Ama ne yazık ki devleti yönetenlerin gerçekleri halı altına süpürmek, ertelemek, görmezden gelmek gibi yaşamsal önem taşıyan bir zafiyeti var.

Yaşanan her yıkım sonrası hep aynı senaryoyu izliyoruz. Önce bir yetkili çıkıyor televizyonlara, "Devletimiz (hükumetimiz diye okuyun siz) güçlüdür, kimse evsiz kalmayacak, vatandaşlarımızı ortada bırakmayacağız, yaralarını en kısa sürede saracağız, falan filan…"

Sonra anlı şanlı medyamız büyük bir sosyal sorumlulukla (!) olayın üzerine eğiliyor. Uzmanlar, bilirkişiler, profesörler, mühendisler, mimarlar ekranda boy gösteriyor.

Ve her seferinde devletin yapması gerekenler sıralanıyor, yeni vergiler konuyor, kentsel dönüşümün öneminden bahsediliyor.

Çok değil, üzerinden 20 gün geçince, enkaz kaldırıldığında her şey unutuluyor.

Yakınlarını yitirenler, evlerini kaybedenler acılarıyla baş başa kalıyor.

Merkezi iktidarın depreme bakış açısı Türk kahvesi tercihi kıvamında…

Az hasarlı, orta hasarlı, ağır hasarlı…

Orta hasarlı dediği binayı 1 yıl içinde yıkmak zorundasın.

DASK para vermez, kredi almak zor, faizler yüksek…

Yıkamazsan güçlendirme yapacaksın.

Zaten depremden dolayı maddi manevi büyük kayıplar yaşamış vatandaşa bu zulmü neden yaparsın? Anlamak mümkün değil.

Yerel yönetimler çözüm üretmeye çalışır, kredi bulur, siyasi hesaplar yüzünden engel çıkartılır. Zorda kalan vatandaş için para toplamak, sosyal dayanışma kampanyaları düzenlemek valilik iznine tabidir.

Son İzmir depremi de göstermiştir ki aslında enkazın altında kalan sadece yitirdiğimiz 117 can değildir.

Depremde bu zihniyet de enkaz altında kalmıştır.

Vicdan, akıl ve sağduyu da kayıplarımız arasındadır.

Depremzedeleri bazı müteahhitlerin dolar endeksli açgözlülüğüne muhtaç edenler de kamu vicdanında sonsuza dek mahkûm olacaklar.

Tüm depremzedeler adına bir kez de biz buradan seslenelim.

Sesimizi duyan var mı?

Editör: Haber Merkezi