Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi yaptığı açıklamayla, asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığına, ülkedeki gıda harcamalarının, halkın büyük bir çoğunluğunun kira harcamalarından sonraki en fazla harcama kalemi olduğuna değindi. Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerinin azaltıması için öneriler sunan Gıda Mühendisleri İzmir Şubesi, ithalatçı politikalardan vazgeçilmesi gerektiğini öne sürdü.

Yapılan açıklamanın tamamı şöyle: 

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) enflasyon raporuna göre, dünya genelinde gıda enflasyonu bir düşüş eğilimi gösterirken ülkemizde ise kontrol edilemeyen bir şekildeyükselmektedir. Küresel gıda maddeleri fiyatları, temel ürünlerdeki arzların güçlü olması nedeniyle düşerken ülkemizde ise artmasının ekonomik, sosyal, coğrafi, politik gibi birçok nedeni vardır. Tarımsal üretim yapısındaki gelişmeler, her yıl etkilerini çok daha fazla görmekte olduğumuz küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artışlar, tarım alanlarının madencilik, enerji, inşaat, sanayi vb gibi tarım dışı kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması gibi etmenler gıdada fiyat artışlarına neden olmaktadır. Gıda enflasyonunun yüksek olmasıgıda harcamaları toplam harcamasının büyük bir bölümünü oluşturan dar gelirli kesimleri çok daha fazla etkilemektedir. Bu da özellikle gıda ithalatçısı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biridir. Sonuç olarak enflasyon sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcıdır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan resmi verilere göre,ülkemizde Gıda Enflasyonu yıllık yüzde 26.18 olarak belirlenmiştir. Yıllık enflasyon (TÜFE) yüzde 16.65 olarak gerçekleşirken, üretici enflasyonu (ÜFE) ise yıllık yüzde 21.66 seviyesindedir.

Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda harcamaları, çok büyük bir kesim için kira harcamalarından sonraki en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir.Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmakta, özellikle de dar gelirli kesimidaha fazla etkilemektedir. Günü kurtarmak için seçim öncesi açılan tanzim satış yerleri nafile bir çabadan öteye geçmemiştir. Fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir. Bu durum da, ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise, sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir.

Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerini azaltmak için hükümet acil olarak;kayıt dışılığı azaltmalı, toprak analizleri yaptırarak bölgelerde üretilebilecek ürünleri belirlemeli, arz talep dengesizliğini ortadan kaldırarak alım garantili üretim yaptırmalı, çiftçileri desteklemeli ve eğitimlerini sağlamalı, çiftçileri üretimden uzaklaştıran olumsuzluklarıdüzeltmeli, kooperatiflere müdahaleyi azaltmalı ve daha fazla desteklemeli, üretici kooperatiflerinin yanı sıra tüketici kooperatiflerini de yaygınlaştırmalı, lojistik kayıpların azaltılmasını sağlamalı ve ithalatçı politikalardan vazgeçmelidir.

Sonuç olarak, meralarımızı ve tarım arazilerimizi sürdürülebilir kılıp korumadan, çiftçilerimizi eğitip sözde değil emeklerinin karşılığını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeden, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerinin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, ülkemizi ithalat sarmalından kurtarmadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz.

Editör: Haber Merkezi