ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, okulların kapanacağını açıkladı. YÖK ise üniversitelerde dönem sonu sınavları ile bu eğitim ve öğretim yılına ait diğer sınavların yüz yüze gerçekleştirilmeyeceğini sınavların dijital ortamda yapılacağını duyurdu. Peki üniversiteler ve öğrenciler buna hazır mı?

Konu ile ilgili konuştuğumuz Eğitim Sen İzmir 3 No’lu Şube Sekreteri Ümit Akıncı, salgın sürecinde eğitimde fırsat eşitliğinin tamamen ortadan kalktığını söyleyerek yaşanan sorunları dile getirdi.

ALTYAPI YOK

Üniversitelerde, sınavların dijital ortamda gerçekleştirilmesine ilişkin görüşlerini aktaran Akıncı, akademinin buna hazır olmadığını söyleyerek bunun altında yatan nedenleri şu şekilde sıraladı; “Uzaktan eğitim, ‘Pandemi sürecinde öğrenciler ile hocalar birbirine uzak kaldı, hadi eğitime devam edin’ demekle olacak olan bir şey değil. Sadece örgün eğitim yapmış hoca ve öğrencilerin, bırakın dijital ortamda ders değerlendirmesi yapabilmesini, herhangi bir dersin sadece bir konusuna ait ders materyalini dahi hazırlayabilmesi mümkün değil. Ayrıca sınavların dijital ortamda gerçekleştirilebilmesine olanak sağlayan bir alt yapıya sahip değiliz. En önemlisi de dijital ortamdan ders değerlendirmesine dair bir yönetmelik henüz yok. Yani öğrenci haksızlığa uğradığını düşündüğünde hakkını hangi sınav yönetmeliğine göre hangi merci aracılığı ile arayacak? Bizler, hocalar değerlendirmeyi hangi yönetmeliğe göre hangi yolları izleyerek yapacağız, belli değil. Ne 2547 sayılı yasanın 44 ve 48. maddelerindeki tanımlar ne de “Yükseköğretim Kurumlarında Uzaktan Öğretime İlişkin Usul ve Esaslar” halihazırdaki durum için yasal zemin hazırlamaya yetmiyor maalesef.”

Akıncı ayrıca, YÖK ve üniversite üst yönetimlerinin eğitimcilere, dijital ortamdan sınav yerine uzun zamana yayılmış ödevler ile konuyu çözmeyi telkin ettiklerini belirterek şu değerlendirmeyi yaptı; “Zaten uzaktan eğitim dahilindeki derslerin değerlendirilmesi dijital ortamda yapılabiliyor olsaydı, Anadolu Üniversitesi gibi uzaktan eğitim ve açık öğretim yöntemlerinde büyük yol kat etmiş üniversiteler pandemi sürecinden önce mutlaka yüz yüze sınav yapmak yerine dijital ortamdan sınav yaparlardı.”

Akıncı, uzaktan eğitimde fırsat eşitliğinin mümkün olmadığını ve eşitsizliklerin daha büyük ve görünür olduğunu belirterek, eşitsizliğin en görünür olduğu alanın altyapı farklılıklarından kaynaklandığının altını çizdi ve “Bırakın internet bağlantısı ve bilgisayarı, evinde çalışabileceği sessiz bir ortama dahi sahip olmayan arkadaşlarımızın olduğunu biliyoruz.” dedi.

‘MIŞ GİBİ’

Akademisyenler, çalışanlar ve öğrencilerin karşılaştıkları sorunların başında kendilerinden pandemi sürecinde her şeyin olağan şekilde devam ediyormuş gibi davranmalarının istenmesinin geldiğini söyleyen Akıncı, “Örneğin kreşler, okullar, gündüz bakım evleri kapalı iken üniversitelerde çalışan anne babalardan işe gelmeleri bekleniyor. Bu elbette sadece üniversiteler için değil tüm kurumlar ve özeldeki şirketler için böyle. Dışarıda salgın hızla devam ederken, bunun bizlerde yarattığı psikolojik ve fiziki yıpranmalar görmezden gelinerek, öğrencilerden derslerini ‘her şey yolunda imiş’ gibi takip etmeleri, ne olduğunu yeni yeni anlamaya başladığımız sisteme adapte olarak sınavlara girmeleri bekleniyor. Akademisyenler, birdenbire ne olduklarını bilmedikleri bir sistemin içine itildi, neyi nasıl yapacaklarını bilmeden derslerini sürdürmeye çalışıyor. Buna bir de kurumların yönetilemiyor oluşu eklenince hat safhaya ulaşan belirsizlik tüm bu kesimlerin karşılaştığı ikinci büyük sorun. Elbette yukarıda belirttiğimiz gibi bu sorundan tüm kurumlar mustarip.” şeklinde konuştu.

‘BİLİM İNSANLARINDAN GÖRÜŞ ALINMALIYDI’

Uzaktan eğitimin başlı başına eğitim bilimlerinin konusu olan bir yöntemler bütünü olduğunu işaret eden Akıncı, Eğitim Sen’in taleplerinin başında bu sürecin ilgili bilim insanlarının görüşleri ve önerileri doğrultusunda yürütülmesi olduğunun altını çizdi. Sağlık Bakanlığı’nın pandemi sürecinde Bilim Kurulu ile çalışmasını örnek gösteren Akıncı, uzaktan eğitimde de YÖK’ün alanında uzman eğitim bilimcilerden oluşan bir kurul danışmanlığında çalışması gerektiğini söyledi.

üst yönetiminin, kendisine bırakılan kararları, başta bünyesindeki eğitim fakültelerinde alanında uzman hocalar olmak üzere, öğrencilerinin görüşlerini alarak değerlendirmesinin önemine değinen Akıncı, bu yöndeki taleplerini yönetimlere defalarca ilettiklerini ancak bir sonuç olamadıklarını sözlerine ekledi. Eğitim Sen’in pandemiyi toplumsal bir problem olarak gördüğünü ifade eden Akıncı, “Bizim bakış açımız her toplumsal problemin toplumun tüm kesimlerinin görüşü alınarak, tüm kesimlerin ortak hareketiyle çözülebileceği yönünde. Bu nedenle öncelikli talebimiz bu sürecin tüm kesimlerin görüşü alınarak yönetilmesi. Ardından gelen talebimiz ise uzaktan eğitim alan öğrenci arkadaşlarımızın arasındaki fırsat eşitsizliğini gören bir yerden, sistemin revize edilmesi idi.” dedi.

NASIL OLMALIYDI?

Peki salgın günlerinde eğitim nasıl yürütülmeliydi? Akın, eğitimin de tıpkı fabrikalarda olduğu gibi olağan akışıyla devam ettirilmeye çalışıldığını ancak bunun yürümediğini söyleyerek, olması gereken eğitim sistemini şu ifadelerle açıkladı; “Haziran başında yüz yüze sınav (ara sınav ve final) kararları alındı ama olmadı. Elbette pandemi süreci hepimiz için yeni ve zor bir süreç. Ancak bu sürecin uzun süreceği bilim insanları tarafından en başından beri söyleniyordu. Bu söylenenleri biraz daha dikkate alan bir yerden yürütülmeliydi uzaktan eğitim süreci. Bir diğer nokta da öğrencilerin görüşlerinin dikkate alınmaması. Milyonlarca üniversite öğrencisinin dile getirdiği tüm sorunlar, hemen hemen görmezden gelindi. Öğrencilerin önerdiği çözümler dikkate alınmadı. Bu zor dönemde eğitime devam ederken, kararlar tüm bu kesimlerin talepleri dikkate alınarak alınmalıydı.”

Editör: Haber Merkezi