İzTV’de yayınlanan Nil Kahramanoğlu ile Gündem Özel’in konukları TEKSİF Sendikası Genel Başkan Danışmanı Makum Alagöz ile DIGEL Tekstil emekçileri Rümeysa Kişi ve Bahar Tunçer oldu. 208 gündür direnen Digel Tekstil emekçilerinin yaşadığı sorunlarının konuşulduğu programda baskı, mobbing ve taciz iddiaları da dile getirildi.
Digel işçileri 208 gündür direnişte: Baskı, mobbing ve tacizi teşhir edeceğiz
Gaziemir Ege Serbest Bölge’de bulunan Alman firması Digel Tekstil’de 208 gündür direndiklerini ifade eden Alagöz, “17 Ocak’ta sefalet ücreti dayatan işverene karşı işçiler ayaklandı ve aynı gün TEKSİF Sendikası’na üye olup örgütlendi. Yine aynı gün işveren 4 öncü arkadaşımızı işten attı. Bu arkadaşlarımızın işe alınmasını talep eden 3 arkadaşımızı da çıkardı. Akabinde 8 arkadaşımızın iş akdini feshetti. 15 arkadaşımız 208 gündür, anayasal hakları için, insan onuruna ve kadın onuruna yaraşır bir çalışma düzeni için mücadele ediyorlar. Fabrikadaki 420 çalışanın yüzde 85’i kadın. Yaşanan problem ilk etapta sadece ücret nedeniyle gibi görünse de içeriden aldığımız bilgiler ve yaptığımız toplantılar sonrasında baskı, mobbing ve tacizler olduğu ortaya çıktı. Bir fabrika düşünün ki çalışanlarını mesai başlamadan 45 dakika önce fabrikaya getiriyor. Mesaiyi başladıktan 30 sonra ve paydostan yarım saat önce3 tuvalete gitmek yasak. Tuvalete girmemelerini sağlamak için birim amirlerini tuvaletlerin önünde nöbetçi olarak dikiyorlar” diye konuştu.
‘Almanya’da böyle değil’
Almanya’daki firma sendikalı olduğunu dile getiren Alagöz, yabancı sermayenin Türkiye’de sömürü düzenin çok iyi öğrendiğini ifade etit. Alagöz, “Almanya’daki firmayla en basit farkları kıyaslıyoruz buradaki arkadaşlarla. Örneğin, Almanya’daki firmada çalışan bir kadın, regl olduğunda direk ücretli regli izni kullanabiliyor. Ama buradaki firmada neredeyse hakarete uğruyorsunuz. Mesela bir kadın arkadaşımız regl ağrısı nedeniyle bayılıyor ve revire götürülüyor. Erkek yönetici de gelip kahkalarla ‘Böyle iyi mi, kaytarıyorsunuz’ diyerek baskı yapılıyor. Yetkiyi aldığımız süreç içerisinde Türk İş Genel Başkanı Atalay, Çalışma Bakanı Işıkhan’ın olduğu bir yerde, Digel’le bir telefon görüşmesi yaptığını anlatıyor. Yekinin alındığını ve saygı duyulmasını istediğini söyledi. İşverenin cevabı ise ‘Sendika yüzünden Türkiye’ye geldim, yoksa Fas’a giderim’ olmuş. Yani Türkiye’yi bu ülkelerle bir tutuyorlar. Baktığımızda tek unsur Digel olarak gözüküyor ama ne yazık ki mevcut hükümetin koruma anlayışı, serbest bölge adı altında yabancı sermayeye sahip çıkması, desteklemesi durumu var. Bu açıkça görünüyor. Bir de muhalefet partilerinden bu durumla ilgili beklentilerimiz oluyor. Bilindiği üzere TEKSİF’in Hugo Boss’ta yılardan beri bir mücadele süreci var. Binlerce işçi anayasal haklarını kullandığı için tazminatsız işten atıldı. 8 Mart öncesinde Alman Konsolosluğu önünde ve Serbest Bölge’de basın açıklaması yapıyorduk. İzmir’ yöneten, Türkiye’yi de yönetmeye talip olan CHP’nin belediye başkanı direnen emekçilerin yanından geçerek Hugo Boss firmasına gidip orada fotoğraf çekerek kutlama yapıyor. Yani yabancı sermaye tek bir yerden güç almıyor. Bu tutum bizler açısından işçi düşmanlığının dayanışması olarak görünüyor” şeklinde konuşu.
‘Yeterli destek göremedik’
İzmir kamuoyundan yeteri kadar destek görmediklerini açıklayan Alagöz, “Tam anlamıyla bir dayanışma kültürünün ayağını göremedik. 3-5 sendikacı ve siyasi parti dışında destek gördüğümüz söylenemez. İşin özü olarak öncelikle kendimiz mücadele etmeye kararlıyız. Bizim orada kaynayan bir direniş çayımız var onu hep birlikte içelim derdimiz var. Kimse ekonomik bir destek beklemiyor, manevi destek bekliyorlar. Dayanışma kazanıma sürükler. Dayanışma bir kültürdür. Tüm emek dostlarını çayımızı içmeye bekliyoruz” dedi.
‘Hem taciz, hem sömürü’
Anayasal hakkını kullandığı için 7 yıldır çalıştığı Digel’den haksız hukuksuz şekilde çıkarıldığını söyleyen Tunçer, “Çalıştığım süre zarfında çok sayıda sorun yaşadım. Mesela Digel tekstilde hamile kaldığınızda devlet hastanesinde geçerli olan kan testi Digel Tekstil insan kaynaklarında geçerli değil. Sizden rahmin göründüğü bir ultrason kâğıdı istiyorlar. Genel uygulamaları bu şekilde. Tüm kadınlara yapılıyor. Bu açıkçası hem taciz hem de sömürüye giriyor. Çünkü hamilelerin bir buçuk saat erken çıkma hakkı var. Siz o kâğıdı onlara götürene kadar birkaç hafta daha sizi sömürüyorlar ve asla servis vermiyorlar” ifadelerini kullandı.
‘Örnek olacak direniş’
2 sene Digel’de çalıştığını belirten Kişi, “Sadece sendikalı olmak istediğim için diğer arkadaşlarımla birlikte haksız, hukuksuz ve tazminatsız şekilde işten atıldım. Tam 208 gündür sendikamızla birlikte direnişimize devam ediyoruz. Bu direniş sadece işe geri dönebilmek için değil, hakkımızın, emeğimizin, onurumuzun, gururumuzun karşılığını alabilmek için verdiğimiz bir direniş. Sadece Digel Tekstil fabrikası için değil, diğer fabrikalarda çalışan arkadaşlarımıza örnek olabilecek ve yalnız olmadıklarını hissettirebilecek bir direniş” diye konuştu.
‘Saldırgan tutum sürüyor’
Çalıştığı süre zarfında yaşadıkları sorunlardan birkaçına değinen Kişi, “İşveren o kadar rahat tavırlarla bu sömürü düzenini ve haksızlıkları sürdürüyor ki fark etmemek mümkün değil. Yaşadığımız sıkıntılarla ilgili insan kaynaklarına şikâyette bulunduğumuzda bunlar görmezden geliniyordu, önemsenmiyordu. Mesela su sebilleriyle ilgili problemimiz vardı. Su sebillerini bilerek tuvaletin önüne koyuyorlardı ki tuvalete giden suyunu doldursun, su içen tuvalete gitsin ve zamandan tasarruf edilsin. 420 kişinin çalıştığı fabrikada 2 su sebili var. 10 kişilik yönetim kademesinde 5 su sebili var. Bu kadar sıcakta çok kalabalık olduğumuz için soğuk su bize yetişmiyordu. Havalandırmalarla alakalı da problemler vardı. Zaten sendikalaşma sürecimiz başladığında içerideki baskı ve mobbing daha da arttı. Bu sıcak havalarda bilerek havalandırmaları açmıyorlar. Yemekleri bilerek kötü ve yağlı söylüyorlar. Maalesef şu andan tolu sözleşmemiz olmadığı için sendikacılar bu duruma el atamıyor. Şikâyetlerimizi dile getirdiğimizde yöneticilerden ‘Bırakın terlesinler, yemek kötüyse yemesinler, aç kalsınlar’ gibi sözler duyuyoruz. Yani işverenin bize karşı saldırgan tutumu devam ediyor” açıklamasında bulundu.
‘Prim sistemi kurmuşlar’
İşverenin, mükemmeliyetçilik adı altında bir prim sistemi kurduğunu anlatan Tunçer, “3 ay boyunca ister cenazeniz olsun, ister çocuğunuza bir şey olsun hiçbir şekilde izin almamanız gerekli. Bir dakika bile geç kalmamalısınız. Her gün yüzde 90’ın üzerinde performans ve yüzde 98’in üstünde kalite vermeniz gerekiyor ki o 6 binlik primi hak edesiniz. Bu uygulamayla insanları birbirine düşürmekten başka bir işe yaramıyor. Doktor randevularımızı bile onlara sorup müsaitlik durumuna göre hastaneye gidebiliyoruz” dedi.
‘İfşa dosyamız haızr’
Son olarak bu haksızlıkları ve tacizleri ifşa edecekleri basın açıklamasına çağrıda bulunan Alagöz, “Tüm kamuoyuna bir çağrıda bulunduk. 14 Temmuz’da (yarın) insan onuruna ve kadın onuruna yakışmayan bir çalışma düzenini yaratan yöneticiler hakkında bir ifşa dosyası hazırladık. Bu kapsamda İzmir’deki kadın kurumları, emek savunucuları, sendikalar ve siyasi partilerle görüşüp, sürecin içerisine dâhil olmaya çağırıyoruz. Çünkü Digel’deki bu aymazlığa dur dersek, Hugo Boss’ta da duracak, diğer firmalarda da duracak. Bunları teşhir edeceğiz. Bir şekilde üstü kapanmayacak. Emekten yana herkesi bu sürece ortak olmaya davet ediyoruz” ifadelerini kullandı.