Gizem TABAN/İZGAZETE- İzmir Barosu’na kayıtlı, Avukat Hakları Grubu İzmir Yürütme Kurulu Başkanı Avukat Serkan Göktürk, depremzedelerin hukuki haklarını anlattı.  

Yıkılan binalar sebebiyle ölümlerden, yaralanmalardan ya da maddi kayıplardan dolayı mağduriyeti olanlar suç duyurusunda bulunmalı mı? Kamu davaları yargılama için yeterli mi?

Deprem Bölgesinde yıkılan, yaralama ya da vefat bulunan bina ve yapılara ilişkin olarak Cumhuriyet Savcılarınca resen, yani başvuruya gerek olmaksızın soruşturma zaten başlatılmış ya da başlatılacak olmakla birlikte, özellikle yıkılan, vefat olan ya da yaralanmaların olduğu binalara ilişkin olarak burada zararı bulunan kişilerin kendilerinin de ayrıca Cumhuriyet Başsavcılıklarına şikâyet dilekçesi vererek başvurmalarında fayda bulunmaktadır. Zira savcılıklarca resen yapılacak olan soruşturmalar sonucunda açılacak olan ceza davalarında; zarar gören bu kişilerin yapmış olacakları şikayetler ile müşteki, ‘yani suçtan zarar gören’ sıfatı ile bu sayede bulunabileceklerdir. Dosyalarda müşteki sıfatı ile bulunduktan sonra da bu ceza davaları ile tespit edilen kişi veya kişilerden de tazminat talep etme noktasındaki olası sorunların da önüne geçmiş olacaktır.

Gerekli önlemi almayan, arama kurtarma çalışmalarının geç, eksik, hatalı başlamasına neden olan yetkililer hakkında ne yapılabilir? 

Arama-kurtarma çalışmalarında ihmali bulunduğu tespit edilen kişiler bakımından kasten insan öldürme veya duruma göre görevi kötüye kullanma suçları gündeme gelebilecek olup, devletin vatandaşı depreme karşı koruma, depremin zararlarını en aza indirme konusunda pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu yükümlülüğe aykırı davrandığı tespit edilen kamu görevlilerinin ise cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu fiillerin delillendirilmesi önemlidir. Vatandaşların yetkililerden yardım talep ettiklerine dair resmî veya gayrı resmi yazışmaları, görevlilerin bu talepleri yerine getirmediği ya da eksik yerine getirdiğine ilişkin deliller muhafaza edilerek varsa tanıkların da tespiti yoluna gidilmelidir. Bu yönde, elinde delilleri olan ve şikâyet etmek isteyen vatandaşların ellerindeki deliller ile derhal Cumhuriyet Savcılarına başvurması mümkündür.

f559374f-6115-4420-9ecc-0d1912d7b939

Suç unsuru oluşturan müteahhit, mühendisler, teknik görevliler hakkında ne yapılabilir? Bunlarda suç unsuru nasıl oluşur?

Bu konuda açılacak davalarda muhtemel öncelikli sorumlular; müteahhitler, binaları yapanlar, mühendisler, binanın denetimini yapanlar ve belediye, bakanlık gibi ilgili kurumlardır. Bunlar, asli delilleri elinde tutma, koruma ve sunma yükümlülüğü olan kurumlardır ancak buna ilişkin yine de delil tespitlerinin yapılması ve delillerin toplanması gerekmektedir. Cumhuriyet Savcılıkları, tamamen yıkılan binalar ile ölüm ve yaralama gerçekleşmiş olan ağır hasarlı yapılarda, karot testine esas olacak baton, demir vb. numunelerin alınmasını resen gerçekleştirmektedir. Ölüm veya yaralama olmayan ağır hasarlı binalar da dahil olmak üzere, diğer derecelere dek hasarlı olan binalarda ise savcılık makamlarınca resen soruşturma yapılması veya karot testine esas olacak numune alınması gibi bir uygulama söz konusu değildir. Bu nedenle özellikle bölgedeki meslektaşlarımızca delil tespiti talep edilerek ilgili tespitler yaptırılmalıdır. Yıkılan binalara ilişkin olarak cezai sorumluluk ayrılmaktadır. Müteahhidin veya inşaat şirketlerinin sorumluluğu bakımından değerlendirirsek; müteahhit mevzuata aykırı şekilde bina inşa ettiğinde, (kullanılması gereken demir veya kaliteli betondan daha az veya daha kalitesiz malzeme kullanması gibi) olası bir deprem afetinin yaşanması durumunda, binanın yıkılmasını, bu şekilde içinde yer alan kişilerin hayatlarını kaybedebileceğini öngörebilmektedir. Fay hattı bulunan bir bölgede depremin var olacağının da öngörülememesi söz konusu değildir. Bu halde müteahhidin olası kast ile insan öldürme suçundan sorumlu olabileceği, bilinçli taksirin kabul edilmeyeceği söylenebilir.  Denetim firmasının sorumluluğu bakımından ise; denetim firmasının mevzuata aykırılıkları bilmesine rağmen, haksız kazanç gibi hukuka aykırı yöntemlerle, binanın mevzuata uygun olduğuna dair rapor vermesi durumunda, binanın yıkılmasına kayıtsız kaldığı, dolayısıyla olası kast ile hareket ettiği söylenebilir.

Hangi tazminat davaları açılabilir? Hangi durumlarda tazminat alınabilir?

Taşınır mallarda oluşan maddi zararlardan dolayı gerek idarelere karşı gerekse özel kişilere karşı açılabilecek tazminat davalarına esas olmak ve delil teşkil etmek üzere hasarlı malların bulunduğu yerdeki Sulh Hukuk veya Asliye Hukuk Mahkemelerine yazılı olarak başvuruda bulunularak delil tespiti yaptırmak gerekmektedir. Depremde ölüm, yaralanma gerçekleşmesi hâlinde ölenin mirasçıları ile belirli yakınları ve yaralanan kişiler, taşınır veya taşınmaz malları zarar gören kişiler, maddi ve manevi tazminat isteme hakkına sahiptir. Öncelikle depremde meydana gelen zarar, deprem sebebiyle yıkılan, yarılan, düşen yapı eserinin kötü yapılmış veya gereği gibi bakılmamış olmasından kaynaklanmalıdır. Yapı eserinin kötü yapılması bilimsel ve teknik kurallara uygun yapılmaması anlamına gelir. Binada oturan veya işyeri sahibi kişiler, yapının taşıyıcı kısımlarına zarar vermişse (duvarları yıkmak, kolonları kesmek gibi) bu davranış ‘kusur’ sayılır ve duruma göre; yapının kötü yapılması ile zarar arasındaki nedensellik bağının kesildiği sonucuna varılırsa sorumluluk doğmayabilir, nedensellik bağının kesilmediği sonucuna varılırsa tazminata hükmedilebilir. Zarar gören kişiler, yerel yönetimlere veya valiliklere ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına tazminat davası açabilir. İmar Kanunu’na göre yapıya kat, inşaat ve oturma izni veren ya da imara ve iskana açılmaması gereken alanı imara açan yerel yönetimler ile imar planlarını onaylayan ve ruhsat veren Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı sorumludur.

Hak sahipliği için koşullar neler? Süreç nasıl işliyor?

Yıkılan veya ağır hasar gören afetlerden etkilenebilecek binalarla olan mülkiyet ilişkilerini belgeleyebilen ve yeniden yapılacak binalardan veya verilecek inşaat kredisinden yararlanabilen afetzedeler hak sahibi olup, hak sahipleri afet gören yerde hak sahipliği başvuruları için mahalle veya köy muhtarlıklarında, o yerin (köylerde köy mülki hudutları, illerde ve ilçelerde belediye hudutları ile yeni taşınma yerlerindeki duruma göre köy ve belediye hudutları) en büyük mülki amirliğince ilanlar yapılacaktır. İlanda belirtilen süre içinde istenilen belgeler, valiliklere veya kaymakamlıklara bizzat afetzedeler tarafından teslim edilmelidir. Ayrıca hak sahipliği başvurusu E-devlet üzerinden de yapılabilmektedir.

Hak sahipliği ve borçlandırma çalışmalarına ne zaman ve nasıl başvurulur?

Bu kapsamdaki işlemlerin yürütülmesi amacıyla ilgililerden başvuruların açılmasından itibaren 60 gün içerisinde hak sahibi olmak istediklerine dair talep/taahhütname evraklarını düzenlemeleri ve kendilerine sunulan şartları kabul ettiklerine ilişkin borçlandırma senetlerini doldurmaları/imzalamaları istenecektir. Bankalara ait borçlanma senetleri alınan desteklerin belirli koşullar izlenerek geri ödenecek olması nedeniyle tazmin edilmektedir.

Hak sahipliği başvuruları ne zaman sonuçlanır?

Hak sahipliği ve borçlandırma çalışmalarına ilişkin başvuru usul ve esasları, hasar tespit faaliyetlerinin sona ermesinin ardından valilikler, kaymakamlıklar ve AFAD il kurumlarınca ve resmi internet sitelerinde duyurulacaktır. Başvurunun gerçekleştireceği merkezler de yine bu kurumlarca yayımlanacaktır ve hak sahipliğine dair çalışmaların tamamlanmasından itibaren 10) gün içerisinde mahallinde askıya çıkartılarak yayımlanacaktır

Hak Sahipliği ve Borçlandırma Çalışmaları başvurularının yürütüldüğü dönemde 60 günlük süre içerisinde başvuruda bulunamayanların hakları nelerdir?

Kişilere tanınan 60 günlük sürenin tamamında hastanede yatmış olan, asker olan, hapiste olan veya yurt dışında olan vatandaşların ilerleyen dönemde de başvuruda bulunabilir. Öte yandan, açıkça sayılmış olmasa dahi bunların haricinde mazeret sayılabilecek başkaca hallerin de dikkate alınması ve kişilere süresinden sonra başvuruda bulunma imkânı tanınması mümkündür.

Hem konutu hem de iş yeri ağır hasarlı olan kişilerin hakları nelerdir?

Bir kimse, konut ve işyerinin birlikte zarar görmesi halinde hem konut ve hem de işyeri için ayrı ayrı hak sahibi olabilir. Yurttaşların hak kaybı yaşamaması için hasar durumuna ilişkin açıklamaları ve tebligatları takip ederek bir itirazları varsa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne bu itiraz yapmaları gerekmektedir. Bu süre, acil yıkılacak bina tespitleri için ilan tarihinden itibaren 3 gün olup, diğer itirazlar için 30 günlük süreye tabidir.  

Kimler hak sahibi olabilir?

Konut, iş yeri ve ahırları ağır-yıkık ve orta derecede hasar gören mülk sahipleri, afetten önce ve afet tarihinde mülkiyeti ebeveynine ait hasarlı ikinci ve üçüncü konutta oturanlar, iştirak ve müşterek maliki oldukları konut veya iş yeri hasar görenler, hak sahiplerine bina yaptırılmak üzere tespit edilip konutları istimlak edilen aileler, hak sahibi olabilmektedir. Yasal sürede talep taahhütname vermeyen ve borçlandırma işlemini yapmayanlar, kendisine veya eşine ait aynı cins hasarsız konut, iş yeri ve ahırları olanlar, kiracı ve misafir durumunda olanlar, mülkiyeti hasar gören tüzel kişiler (vakıflar, dernekler vs), kendilerine ait olmayan arsa ve arazi üzerinde inşaat ruhsatı almaksızın konut, iş yeri ve ahır yapanlar, imar planında sakıncalı olarak belirtilen yerlerde ruhsatsız olarak yapı yapanlar, DASK poliçesi olmayanlar, hak sahibi olmamaktadır.



 

Editör: Duygu Kaya