İZGAZETE- Sivil Toplum Kuruluşları ile bir araya gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, dikkat çeken açıklamalar yaptı. Deprem nedeniyle yeni bir döneme girildiğini belirten Soyer, "Birlikte yaşamanın hukuku, birlikte yaşamanın kültürü demek olan demokrasi, yaşam hakkımızı elimizden alanlarla yani hırsızlar ve haramilerle birlikte var olamaz. Çünkü, hırsızlar ve haramiler, çok sese, çok renge, çok nefese karşıdır. Çünkü onlar kendi üstün menfaatlerini, refahlarını korumak için tek renk, tek ses, tek nefes olurlar. O ses dışındaki, hiçbir şeye tahammülleri yoktur. Her şeyi yok edebilirler." dedi.

Coğrafyanın kader olduğunu ancak yıkımın ve felaketin kader olmadığını belirten Soyer konuşmasında yeni bir döneme girildiğini, halkın “demokrasi, dayanışma, çok renk, çok ses ve çok nefes” diyerek tüm zorlukların üstesinden gelebilecek güce sahip olduğunu ifade etti.

Soyer’in konuşması şöyle:

“4 yıl önce İBB Başkanlığı için adayken kullandığım bir slogan vardı.

“Çok renk, çok ses, çok nefes” Yani Halk ve Demokrasi.

Kısacası Halk ve Demokrasi Başkanlık yaparken en çok savunacağım, en çok koruyacağım, en çok ileriye taşımaya gayret edeceğim kavramlardı. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Hasan Özmen Güngör tarafından yazılan yüksek lisans tezinde seçim bildirgesinde söylediğim şu ifadelere yer vermiş:

‘Şimdi bu aile daha coşkulu bir şarkı söylemek istiyor. Bu öyle bir şarkı olsun ki önce tüm Türkiye’de sonra tüm Dünya’da yankılansın istiyoruz. Biliyoruz ki bu şarkı siz olmadan eksik kalacak. Sizlerin de sesine, sözüne, fikrine ihtiyacımız var. İzmir’i doğaya duyduğumuz saygıyla birlikte yönetmek, her aşamasında sizlerin de fikirlerini almak en büyük derdimiz.’

HARAMİLERLE ARAMDA KIRMIZI ÇİZGİ OLMAYA DEVAM EDECEK

Bundan 14 yıl önce Seferihisar’da Belediye Başkanlığına adayken de “sadece hırsızlar ve haramilerle aramda kırmızı bir çizgi olacak, onlar dışında herkesin belediye başkanı olacağım” demiştim. Yani Halk ve Demokrasi düşmanları ile yolumu ayıracağımı söylemiştim. Bu 14 yıl boyunca derelerin altından çok sular aktı ve şimdi bu iki iddiayı birleştirmenin vakti geldi.

HIRSIZLAR VE HARAMİLER ÇOK SESE KARŞIDIR

Demokrasi, emeğimizin, hakkımızın, hukukumuzun çalınmasına seyirci kalmak demek değildir. Birlikte yaşamanın hukuku, birlikte yaşamanın kültürü demek olan demokrasi, yaşam hakkımızı elimizden alanlarla yani hırsızlar ve haramilerle birlikte var olamaz. Çünkü, hırsızlar ve haramiler, çok sese, çok renge, çok nefese karşıdır. Çünkü onlar kendi üstün menfaatlerini, refahlarını korumak için tek renk, tek ses, tek nefes olurlar. O ses dışındaki, hiçbir şeye tahammülleri yoktur. Her şeyi yok edebilirler.

Oysa biz halkız. İşçisiyle, üreticisiyle, sanayicisiyle, turizmcisiyle, mavi yakalısıyla, beyaz yakalısıyla, çiftçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla zanaatkarıyla, sanatçısıyla, öğrencisiyle, emeklisiyle, emeğinin hakkıyla, alın teriyle geçinen bütün bir ömür çalışarak yaşayan alevisiyle, sünnisiyle, ülkücüsüyle, muhafazakarıyla, okumuşuyla, okumamışıyla, engellisiyle, sporcusuyla bir halkız.

Çok renkliyiz, çok sesliyiz, çok nefesiz.

DEPREM HIRSIZLIĞIN GÖRÜLMESİNİ SAĞLADI

Hırsızlar ve haramiler, üstün menfaatlerini korumak için halkın ekmeğiyle, onun hakkı ve hukukuyla oynamaktan çekinmezler. Ancak bunu üstü örtülü ve kitabına uygun yaptıkları için neden sürekli giderek daha çok yoksullaştığımızı, neden birçok özgürlüğümüzün giderek daha çok sınırlandığını bir türlü anlamayız. Ama deprem büyük acısı, büyük yıkımıyla birlikte o hırsızlık ve haramiliğin bütün çıplaklığıyla görülmesini sağladı.

Betondan, çimentodan çalan hırsızların popülizm ve/veya çeşitli menfaatlerle nasıl korunduğunu gösterdi. Kısacası tek renk, tek ses, tek nefes sistemi de enkaz altında kaldı.

Şimdi halk olarak gücümüzü göstermenin zamanı. Bu zaman en doğru zaman ve bunun tek bir yolu var. Aramızdaki farklılıkları, bizi birbirimizden ayrıştıran tüm nedenleri bir kenara bırakıp ortak yaşam hakkımızı korumak için el ele vermeliyiz.

Çünkü hırsızların sadece cebimizdeki paramızı ya da alın terimizi çalmasına katlandık. Belki “çalıyorlar ama çalışıyorlar” dedik. Ama yaşam hakkımızın yaşam hakkımızın çalınmasına seyirci kalamayız. Hayatımızı korumak, yaşamak için el ele vermeliyiz.

El ele vermek için üzerinde yaşadığımız coğrafyanın kadim değerlerini, erdemlerini hatırlamalıyız. Kardeşlik, vicdan, cesaret, tevazu, saygı…

COĞRAFYA KADERDİR AMA YIKIM KADER DEĞİLDİR

Çünkü İbn Haldun’un dediği gibi coğrafya kaderdir ama yıkım kader değildir.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, aynı deprem fay üzerinde konumlandırılmayan ve daha düzgün yapılan bir yapı stoğu ile yaşansaydı, bu kadar kayba yol açmayabilirdi.

Yıkım, hırsızlık ve haramilik yüzündendir, halka düşmanlığın en çıplak halidir ve sadece 3-5 müteahhidin değil bir sistemin eseridir.

O nedenle enkaz altında kalan, bütün çıplaklığıyla kendini ele veren sistem, yeniden tezgahlansın istemiyorsak, gözümüzü dört açarak gücümüzü birleştirmeliyiz.

Aklımızdan çıkartmamalıyız ki, hiçbirimizin menfaati bir diğerinden kıymetli değil ve menfaatlerimizi büyütmek parçası olduğumuz o büyük çarkın düzgün işlemesiyle mümkün. Çarka çomak sokmak isteyen, kendi menfaatlerini herkesten üstün tutan hırsız ve haramilere, halk düşmanlarına asla izin vermemeliyiz. Birbirimize saygıyla, tevazuyla, vicdanla ve cesaretle el vermeliyiz.

HALK DÜŞMANI EGOİST EGEMENLER

Burada bir küçük parantez açmak istiyorum. Halk düşmanlığı, ekonomik ve siyasi kavramlarla, gerekçelerle kolayca anlaşılabilir. Ancak bazen, öyle teknik gerekçelerin arkasına gizlenir ki anlaşılması bir hayli zorlaşır. Oysa o gerekçeler de sadece birer bahanedir ve sebep yine tamamen egoizmdir. Yani dünyayı kendi etrafında dönüyor zanneden egoist egemenlerden hiç farkı yoktur. Sonuçta ilerici, solcu, demokrat hangi kimlikle karşımıza çıkarsa çıksınlar halka zarar vermek konusunda diğer halk düşmanlarından hiçbir farkları yoktur.

Bu deprem yeni ve aydınlık bir Türkiye’nin kurulmasına sebep olabilir.

Hiroşima’da atılan bomba ile 200.000 kişi ölmüş ve ardından yepyeni bir dünyanın temelleri atılmıştı. BM kurulmuştu. Bugün de halk olarak birleşip halkın gücünü yönetimde daha fazla göreceğimiz bir gelecek tasarlayabiliriz.

Ben İBB Başkanı olarak halkın oluşturduğu o büyük çarkın bir parçası olan bir yerel yönetici sıfatıyla, Yeni Türkiye’nin inşasında, yerelde üzerime düşeni yapmaya hazırım.

YAŞASIN DAYANIŞMA, YAŞASIN HAYAT

II. Yüzyılda Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için, (14 yıl önce söylediğim gibi) hırsızlar ve haramilerle aramızdaki çizgiyi korumayı sürdüreceğime, çok renk, çok ses, çok nefes, yani hayat kazansın diye canla başla aşkla çalışmaya devam edeceğime söz veriyorum.

Acımızı, yasımızı asla unutmayacağım ama çok iyi biliyorum ki bu karanlık bitecek, bu enkaz kalkacak ve hep birlikte bu güzelim memlekette pırıl pırıl bir gelecek kuracağız.

“Yaşasın Dayanışma”

“Yaşasın Hayat”

Editör: Özlem Çimen Durmaz