Doğduğu şehir İstanbul’du belki ama kalbinin attığı yer hep İzmir oldu; En sevilen şarkılarını bu şehirde besteledi. “Sefalar Getirdiniz” den “Ağla Gitar”a “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun”a uzanan besteleri ile 120’ye yakın esere imza atarak unutulmazlar arasına girdi.
Kimi bir şarkıyı yaşar, kimi de bir şarkıda, kiminin de müziktir hayatı baştan sona, sondan başa. Avni Anıl notalarla soluk alan, şarkılarla yaşayan, şarkılarda yaşayan bir sanatçı. İç dünyasını yüreğinin sesini notalarla resmeden Avni Anıl, kim mi?
Avni Anıl gönüllerde iz, anılarda ses bırakan şarkıların bestecisi. O bir beste yapar, her notasında hatıraların binbir rengi. Her notası bir duyguya ayna.
Biraz kül, biraz duman nihavend makamında…
Bestekar, polis, araştırmacı, gazeteci, yayıncı Avni Anıl bir ilkbahar sabahında 1928 yılında İstanbul’da doğdu. Askerlik sonrası Polis Enstitüsü’ne girdi. 1955 yılında polislikten ayrılarak Akşam Gazetesi sanat sayfasını yönetmeye başladı. Aynı yıllarda TRT İstanbul Radyosu Haber Merkezi’nde çalıştı. "Avni Anıl Yayın Ajansı"nı kurduğu 1967 yılında “Musiki ve Nota” dergisi çıkardı. Dört ciltlik "Musıki Sözlüğü" eserinde musiki tarihinin önemli izlerini okuyucuyla buluşturdu. 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı unvanı verildi.
Avni Anıl’ın eserlerinde aşk hüzün ve incelik birlikte yürür ve sanat abidesine dönüşür. Gönül tellerini ustalıkla titreten bir bestekarın oğlu olarak Ezgi Anıl o duygularla ve müzikle yoğrulmuş anılarını bizlerle paylaştı.
Ezgi Anıl kimdir? Sizi tanıyabilirmiyiz? İlk müzik çalışmalarınıza nasıl başladınız?
1975 senesinde müzisyen bir ailede dünyaya geldim. Babam bildiğiniz gibi Türk müziğinin bestekar, gazeteci, araştırmacı, yazar, eğitmen merhum Avni Anıl. Annem TRT İzmir Radyosu’nun önemli ismi ve Bodrum Yarımadası’ndan ilk çıkan profesyonel sanatçı değerli bir solist, Ayşe Yazgan hanımefendidir. İlk müzik çalışmalarıma aile için de başlamakla beraber gitarı profesyonel olmayan bir şekilde kendiliğinden başlamıştım. Ancak daha sonra ilk düzenli derslerime Ahmet Seyfi Arkan hocamdan aldım. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Müzik Bölümüne girdim. Ülkemizde klasik gitarın en önemli isimlerinden birisi olan Mehmet Gürgün hocanın öğrencisi oldum. Buarada aralıksız flamenko ve emprovize çalışmalarımı yapmaktaydım. Eğitimim bittiği zaman ilk işim İspanya’ya gitmek oldu. Madrid’de çok önemli flamenko gitarının temel taşlarından diyebileceğim Román Montano’nun ve aynı aileden gelen Don Roman Montano’nun öğrencisi oldum. Daha sonra Cordoba’da iki sene boyunca flemenkonun çok önemli isimlerinden ders alma şansı yakaladım. Sürekli konserler için hazırlanıyorum çalışıyorum. Senfonik orkestra ve resitallerde solist olarak yer alıyorum. Paquito Flemenko Topluluğum da var.
Albüm çıkardınız mı?
Üç tane albümüm var. Bunlardan birincisi tamamıyla tradisyonel yani geleneksel eserlerden oluşan bir albüm. İkincisi bütün eserlerin bana ait olduğu daha modern bir albüm. Üçüncüsü, hem rahmetli babam Avni Anıl’ın hem Aşık Veysel’in hem de bir takım anonim eserlerin olduğu senfonik orkestrası eşlikli bir albüm. Şu anda sürekli konser hazırlıklarıyla devam ediyorum.
Avni Anıl orkestra yönetirken muhteşemdi. Peki ya evdeki hali nasıldı?
Baba oğul biz evden çok dışarıda bir bir arada olmayı çok severdik. Onun da yoğunluğundan ötürü her zaman beraber bir araya gelme şansımızın olmadığı zamanlarda özellikle birbirimizi özlediğimiz zamanlarda buluşurduk. Büyük Efes Oteli, Çankaya‘daki Bab-ı Ali ikimizin de en çok sevdiği yerlerdi. Bir araya gelmek, kucaklaşmak, sarılmak, hasret gidermek her zaman çok hoş olurdu. Son derece ölçülü bir insandı babam. Nasıl anlatmak gerekir bilemiyorum ancak o beyefendiliği sonradan öğrenmiş değildi. Beyefendiliği, hareketlerinde davranışlarında konuşmalarında yemesinde içmesinde yaratılıştan gelen bir duruştu. Toplum içinde, ya da yalnızken bile o hiçbir zaman nezaketi elinden bırakmayan tam bir asil ruhlu kişiydi.
Birlikte vakit geçirirken söylediği hayatınıza yön veren bir sözü var mıydı?
Babam son derece dürüst bir insandı. Kulağa küpe olabilecek bir sözü şudur: “Zarar göreceksen bile doğrudan yana gör” derdi. Her zaman doğru olmayı yalan ve yanlış tarafta olmamayı ilke edinmiş, bunu çocukları dahil tüm öğrencilerine, çevresindeki insanlara, bu şekilde empoze etmeyi de severdi. Kendisine misyon bilirdi,”
Avni Anıl’ın Türk sanat müziğine kattığı değerler açısından neler söylemek isterdiniz?
Babam, yalnızca Türk müziği için besteler yapan biri değildi; Aynı zamanda Türk müziğinin en büyük savunucularından biriydi. O Türk müziği ile ilgili yanlış algıları, hatalı kabuller görmüş düşünceleri çıkardığı dergilerinde, ansiklopedilerinde bu süreci tersine çevirmeyi başardı. Avni Anıl Yayınevi’ni kurduğunda, yayımladığı plaklardan dergilere, fasiküllere kadar eserlerini imzalayarak hediye etti. Maddi olarak beklentisi hiçbir zaman olmadı. Misyon insanıydı. Türk müziği tarihi açısından ürettikleri bugün de önemli belgelerdir. Türk müziğinin kendine has yapısı olduğunu, oryantal ezgilerin etkisine kapılmadan, kendi özgün çizgisini koruduğunu savunurdu. Bunları bir Müzikolog disipliniyle araştırmış ve dergilerinde, yazılarında dile getirmiştir. Günümüzde bile dergiler artık eskisi gibi araştırılıp çıkarılmıyor, oysa geçmişte büyük bir özveriyle hazırlanan dergiler hem içerik hem de ruh açısından çok daha nitelikliydi. Babamın araştırmacı ve gazetecilik tarafı çok güçlüydü.
Son olarak İzmirlilere mesajınız nedir?
Birbirimize maestro, üstat diye takılmayı çok severdik. Onu özlemle anıyorum. İzmir’i çok seviyorum. Biz Egeliyiz. Anne tarafımdan çok çok uzun yıllardır hep Bodrumluyuz. İzmir’in o güzel modern aydınlık yüzlerinin konserlerimde beni yalnız bırakmayacağını biliyorum. Sevgilerimi sunuyorum.