YAĞIZ BARUT / İZ GAZETE – İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın (İzBBŞT) oyuncularını yakından tanımak, yaşam hikâyelerini öğrenmek ve tiyatro sanatının değerlerini topluma yansıtabilmek amacıyla başlattığımız söyleşi serisinin 25’inci konuğu; ‘Benim Naçiz Vücudum’ oyununda ‘Vacide'yi canlandıran Ferahi Aksavaş oldu.

İzmirlilerin ‘Benim Naçiz Vücudum’ oyununu çok sevdiğini söyleyen tecrübeli oyuncu Ferahi Aksavaş, “Bu oyunu oynarken tüylerim diken diken oluyor. İzmir’in aydın, Atatürkçü, güzel seyircisi karşısına çıkmak da bana ayrıca çok büyük bir keyif veriyor” diye konuştu.

DSC03606

Aileden 3 sanatçı çıktı

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Mesela sanata merakınız çocukluktan mı başladı?

1977 yılında Cengiz ve Nazik Mehenktaş’ın dört çocuğunun üçüncüsü olarak İzmir’de dünyaya geldim. Babam, İzmir’in en eski kuru temizleyicisi ve fötr şapka ustası olmasının yanı sıra bir Türk Sanat Müziği hayranıydı. Çocukluğuma dair hatırladığım en değerli anlar annemin enfes yemeklerinden sonra, ailecek babamın harika sesine eşlik ederek şarkılar söylemekti. Sanat müziği dolu gecelerden sonra aileden üç sanatçı çıktı. Ablam Yasemin müzikoloji, erkek kardeşim Onur müzik öğretmenliği, ben tiyatro, abim Cesur ise gıda mühendisliği okudu. Abim annemin yemeklerinden etkilenmiş olsa gerek… (Gülüyor)

O atmosfer beni büyüledi

Tiyatrocu olma kararı verdiğiniz süreci hatırlıyor musunuz?

Tiyatrocu olmaya henüz ortaokulun başında karar verdim. Ailede tiyatro oyuncusu olmamı en çok destekleyen ablam o sırada Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzikoloji Bölümü’nde okuyordu. Ablamla sık sık okuluna giderdim. O büyülü atmosfer beni çok etkilerdi. Dersliklerden gelen piyano sesleri, tasarım atölyeleri, oyunculuk öğrencilerinin kantinde sahne çalışmaları o yaştaki bir çocuk için çok renkliydi. Oyuncu olma isteğim, o okul ziyaretlerinde başladı. Meğer orası yıllar sonra benim de okulum olacakmış. Hatta bir gün yine ablamla fakültesine gittiğimde, o sırada tiyatro bölümünde okuyan bir öğrenci bana ‘Ne güzel gözlerin var, sen oyuncu olmalısın’ deyince çok mutlu olmuştum. O öğrencinin Vahide Perçin olduğunu yıllar sonra öğrendim.

Sahneye ilk ne zaman çıktınız?

İlk defa sahneyle tanışmam lisedeki Türkçe öğretmenim, tiyatro aşığı çok sevgili Ahmet Ordu sayesinde oldu. Artık sahne tozunu da yutmuştum. 1994 yılında girdiğim Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Oyunculuk Bölümü’nden 1998 yılında mezun oldum. Üniversite yıllarında İzmir’de çalışmaya başladığım ‘Pınar Çocuk Tiyatrosu’na 1999 yılından itibaren İstanbul’da devam ettim. Uzun yıllar severek yaptığım, onlarca oyunda çalıştığım çocuk tiyatrosu benim İstanbul’a yerleşmeme vesile oldu. Bu arada anmadan geçemem, çocuk tiyatrosunun yöneticileri olarak tanıdığım Uğur ile Şakir Demirpehlivan ablam ve abim olarak hayatımda olmaya devam ediyorlar.

Şahane imkânlar yok

Bugüne kadarki tiyatro deneyimlerinizi, yaşadığınız iyi ya da kötü anıları nasıl değerlendirirsiniz bize?

Bu ülkede bu mesleği yapmak hiç de kolay değil, biraz deli işi aslında. Hiçbir zaman size şahane imkanlar sunulmuyor. Ülkemiz, emeğinin karşılığını alamayan oyuncularla dolu maalesef. Acı mı tatlı mı bilemedim ama şu an 10 yaşında olan oğlum Atlas’ı daha bebekken yeri geldi Van’a götürdüm, yeri geldi kuliste uyutup sahneye çıktım. Ya selamdan önce uyanırsa endişesi de cabası… (Gülüyor)

Bugüne kadar çok güzel anılar biriktirdim; en güzeli benim gibi oyuncu olan eşim Barış ve oğlumla ailecek aynı sahneyi paylaşmaktı. Tecrübe deyince aklıma ilk gelen şey; Devekuşu Kabare’nin kurucularından Ahmet Gülhan’la çalışma fırsatı bulmak, ondan kabare ve komediye dair birçok şey öğrenmekti. Ayrıca Devekuşu Kabare’nin kulis anılarını ilk ağızdan duymak ayrı bir keyifti. Yine Devekuşu Kabare’nin en önemli yazarlarından biri olan Kandemir Konduk’la çalışmak da çok önemli bir tecrübeydi. Hava aydınlanana kadar sürmesi acı bir tecrübe olsa da Metin Akpınar’la sohbetler ders gibiydi benim için. (Gülüyor).

Yine 18 yıl boyunca kurumsal şirketlerin binlerce seyircili gösterilerinde oyunculuk yapmak da sunuculuk yapmak da çok önemli tecrübeydi benim için. Bir oyuncu için binlerce kişinin karşısına çıkmak harika bir duygu, büyük bir deneyim. Ne şanslıyım ki ben bu deneyimi çok fazla yaşadım.

tryyrttryytrtyr

Daha ne isterim ki!

İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na gelişiniz nasıl oldu? Bu çatı altında sanat hayatınızı sürdürüyor olmak size nasıl hissettiriyor?

İzmir Şehir Tiyatroları’nın kuruluş aşamasından önce doğduğum, büyüdüğüm güzel İzmir’ime dönmek ve işimi kendi şehrimde yapmayı çok istiyordum. Ama bunu nasıl yapacağımı bilemiyordum. Tam da bu sırada İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulacağı söylentileri beni çok heyecanlandırmıştı. 27 Mart 2021’deki İzBBŞT lansmanını İstanbul’da ekran başında yüreğim ağzımda izledim. Ve dedim ki, ‘Burası benim tiyatrom.’ Kendime inancım ve enerjim öyle yüksektir ki kafamda eşyalarımızı kolilemeye başlamıştım bile… (Gülüyor)

O lansmanda Yücel Hoca; ‘Özdemir Hoca sevin, hayaller gerçekleşti! Muhsin Hoca’ya, Sevda Hoca’ya, Metin And Hoca’ya, Sevinç Hoca’ya haber ilet. Mahir Hoca’ya, Cüneyt Hoca’ya, Salih ve Nüzhet Hoca’lara söyle boşu boşuna çalışmadılar, maksatsız ölmediler’ dediğinde, gözlerimden süzülen yaşlara inanamazsınız. Üzerimde büyük emeği olan Özdemir Hocamın, İzmir Şehir Tiyatroları hayali gerçek oluyordu. Özdemir Nutku’nun İzmir’de bir şehir tiyatrosu kurulması için harcadığı çabayı herkes bilir. İzBBŞT’nin kuruluşunu görememesi çok üzücüdür. Bir başka üzüntümse İzBBŞT’nin kuruluşunda büyük emeği olan Hülya Nutku Hocamın aramızdan çok erken ayrılışıdır.  Canım hocalarım ışıklarda uyusunlar… İzmir Şehir Tiyatrosu oyuncusu olmak benim için çok önemliydi. Hayata, insana, ülkeye, dünyaya dair sözü olan bir tiyatro hem de İzmir’de daha ne isterdim ki!  Sanırım bundan olacak, sınavdaki heyecanımı anlatamam. Hatta 51 kilo başladığım sınavı 48 kilo olarak bitirdim. Her aşama için 1 kilo… Burada olduğum için çok mutluyum. Kendi şehrimde nitelikli tiyatro yapabildiğim için çok şanslıyım. Bu şansı bana veren, bu tiyatro için emek harcayan, taşın altına elini koyan herkese çok teşekkür ederim.

İzmir’de uzun yıllar yaşama fırsatı buldunuz ve şimdi de bu kentte tiyatro yapıyorsunuz. İzmir seyircisinin karşısına çıkmak size ne hissettiriyor?

21 yıl İstanbul’da İzmir özlemiyle yaşadım. Trafikte 35 plakalı bir araba gördüğümde sevinirdim. Şimdi burada İzmir’in aydın, Atatürkçü, güzel seyircisi karşısına çıkmak büyük keyif ve bu keyfin tadını çıkarıyorum.

‘Vacide’yle örtüşüyoruz

Bu sezon sahnelenmeye başlanan ‘Benim Naçiz Vücudum’ adlı oyunda, ‘Vacide’ karakteri ile izliyor seyirci sizi. Mustafa Kemal Atatürk’e suikast düzenlemek üzere kullanılmaya çalışılan, ancak ciddi bir duruş sergileyen güçlü bir karakter Vacide… Dışarıdan bir an olsun dönüp baktığınızda, ‘Vacide’ ve ona hayat veriyor olmak size ne hissettiriyor?

Benim Naçiz Vücudum, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’e yapılması planlanan suikastı anlatıyor. Oyunda bu suikastı Vacide’ye yaptırmak istiyorlar ama Vacide önce kabul etse de aklı ve vicdanı buna izin vermiyor. Doğrusu da bu zaten… Kimse bu alçakça girişimin bir parçası olmamalıydı. Vacide’nin dik duruşlu, aklını, vicdanını, adalet duygusunu kullanan bir kadın oluşunu kendimle çok örtüştürüyorum. Oynarken tüylerim diken diken oluyor…     

İzmirliler çok sevdi

Vacide karakteriyle sahnede seslendirdiğiniz şarkı ve ardından ‘Yapmayacağım’ çıkışı oyunun en çok alkış alan kısımlarından. Sizi ve Benim Naçiz Vücudum’u İzmirli nasıl karşıladı?

O ‘Yapmayacağım’ çıkışı aslında bizi izleyen seyircinin iç sesi. O sesi benden duyduğu zaman da alkış geliyor haliyle. İzmir seyircisi için Atatürk kırmızı çizgidir. Vacide’nin ‘Vururlarsa vursunlar, yapmayacağım’ repliği salondaki her seyircinin gözünü kırpmadan söyleyeceği bir sözdür. İzmirliler ‘Benim Naçiz Vücudum’u çok sevdi.

Ferahi Aksavaş’ın EN’LERİ:

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Ülkemde tiyatronun hak ettiği değeri görmesi ve tüm meslektaşlarımın geçim kaygısı olmadan tiyatro yapabilmesi en büyük hayalim…

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu?

Arthur Miller’ın ‘Satıcının Ölümü’ adlı oyunundaki Linda Loman karakterini söyleyebilirim.

Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

‘Macbeth’te Lady Macbeth ve Hecate’yi oynamayı çok isterim. Hatta Yücel Hoca bir atölye çalışmasında kafasında Macbeth’i bu coğrafyaya oturtamadığını söylediğinde içim cız etti… (Gülüyor)

Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?

 Yaşama dair ilham aldığım kişiler çalışkanlığı, güçlü, mücadeleci ve onurlu duruşuyla babam ve tabi ki annemdir! Tiyatroya dair ise tek bir isim söylemem mümkün değil. Tiyatro için mücadele etmiş, dik durmuş, asla vazgeçmemiş tüm hocalarıma, ustalarıma selam olsun.

Editör: Duygu Kaya